Felsefe Akımları

Pozitivizm

Pozitivizm

Gerek Comte ve Spencer’in Sistematik Pozitivizmini, gerek Huxley ve Machin Kritik Pozitivizminin farklı yönelimlerini kapsayacak en önemli özellik, metafiziğin reddidir. Bu reddin nedeni, metafiziğin ilgelendiği sorunların, gözlemden veya gözlemlerle ilgili genellemelerden doğrudan doğruya çıkarılabilecek açıklama veya yorum ilkelerinden daha üst düzeyde ilkelere vanlabileceği yolunda bir önyargıya dayanmasından doğar. Yöntembilim açısından “pozitif” kavramı, geleneksel felsefede “metafizik soyutlamalar’in polemik karşıtı olarak düşünülebilir. Hemen algılanabilir olgular ve şeyler, daha önceki deneylere dayanmaksızın düşünceyle bulunan bağıntılar ve tam benzerlikler “pozitif” olarak nitelendirilebilir. Metafiziğin reddi, pozitivizmi nitelendirmekte yetersiz kalır. Pozitivistler’i, salt deney felsefesini benimseyenlerden, veya Kant, ya da Hume’ ın görüngücülüğünün (phenomenalizm) belli bir biçimini benimseyen diğerlerinden ayıran ikinci bir tez Bilginin yeterliğinin, bilgi, en ileri bilimlerin başardığı açıklama biçimlerine yaklaştıkça arttığıdır. Bir başka deyişle bilim, bilginin ideal biçimini oluşturur. Pozitivizm’i nitelendiren üçüncü teze göre, bilim kendini deney yoluyla güvenilir korelasyonlar bulmakla sınırlamalıdır; bu da doğanın özel bir yorumunu ve bilimsel açıklamanın sınırlarını birlikte getirmektedir.

Comte’un Sistematik Pozitivizm’i daha önce hiç bir akımda görülmeyen bir özelliğe, felsefeyi bilimlerin sentezine dönüştürme çabasına yönelikti. Comte, Spencer ve bu okuldan diğerleri için felsefenin görevi “bilimlerin bütün en üst düzeyde genellemelerini uyumlu bir öğreti haline getirmek”ti. Bunu başarmanın yöntemi, bütün bilimlerce varolan ampirik sonuçları incelemek, herbirinde en genel yasaları aramak, bunları tek tek hiçbir bilimce varılamayacak kadar genel bilgi kalıbı içinde bütünleştirmekti.

Pek çok felsefeci, Sistematik Pozitivizm’in temel yargılarını paylaşmalarına rağmen, bu öğretiyi eleştirmekten de geri kalmadılar. Bu eleştirilerin en önemlisi, bilimlerin sonuçlarını yasalar biçiminde toplama çabasına yönelikti. Fizikte,kimyada, deneysel biyoloji ve psikofizikte yeni buluşlar göz önüne alınınca Sistematik Poziti-vistler’in, bütün ampirik buluşların birlikte yer alacağı tek bir sistem bulma çabası gitgide daha az olası hale geliyordu. Bununla birlikte, bu eleştiri, Sistematik Pozitivizm’in yayılmasını önlemedi. Ne var ki, bu akım, bazı felsefeci ve felsefe eğilimli bilim adamları arasında, Kritik Pozitivizm diye nitelendirilen önemli bir felsefe akımına dönüştü. Kritik Pozitivizm’in amaçları şu iki noktada toplanabilir: 1) bilimsel bilginin dayanaklarını çözümlemek, 2) ister konuyla yüzeysel bir ilişkisi olan biri tarafından, isterse bir bilim adamı tarafından kullanılsın, eleştiri-siz kullanılma eğilimindeki bütün kavramların gerçek kaynaklarını ve anlamlarını araştırmak. Kritik Pozitivizm’in gelişmesinde üç önemli etken dikkati çekmektedir: 1) bilim adamları arasında, araştırmalarının metafizik nitelikte önyargılardan kurtarılması gerektiği yolunda bir eğilimin ortaya çıkması; 2) psikofizik’in gelişmesi. Psikofizik, Pozitivizm’in şu veya bu biçiminin benimsenmesini gerektirmemekle birlikte, o sırada, psikofiziğin, beşeri bilginin sınırları, hatta bilimin yorumu ile yakından ilişkisi olduğuna yaygın şekilde inanılıyordu. Bunda Helmholtz’un büyük rolü vardır; 3) 19. yy sonlarında Kritik Pozitivizm ile birlikte gelişen ve insan aklının pragmatik yönüne öncelik veren yeni bir bilim yorumu. Bu görüşe göre, deneyi gereksinmelere, ilgilere ve beklentilere en uygun bir biçimde düzenleme eğilimi vardır.

19.yy’m sonuna kadar, pozitivist felsefeci ve bilim adamları, bilimsel kuramın bütün biçimlerini, tekrarlanmış gözlemlerden doğrudan doğruya elde edilmiş genellemelere göre yorumlama eğilimindeydiler. Bununla birlikte 19. yy’m ortalarından başlayarak geometri ve fizikteki gelişmeler, gözlem üzerindeki vurguyu anlamsızlaştırıyor ve Pozitivizm gözden düşmeye başlıyordu. 19. yy sonunda pozivitizm, bilimin özeleştirisi biçimine dönüşmüştür.

Mantıksal Pozitivizm ise 1920’lerin Viyana çevresi felsefecilerinin (Schlick, Carnap, Neurath’j geliştirdiği bir akımdır. Mantıksal Pozitivizm kavramı yerine Tutarlı Deneycilik (Consistent Empiricism), ya da Mantıksal Deneycilik kavramları da kullanılmaktadır. Mantıksal sözcüğü, kısmen, araştırma konusunun “anlam” olduğunu, kısmen de bu öğretiye mantıksal olarak doğru gözle bakıldığını belirtmektedir. Bu felsefeciler “anlam ” sorunu üzerinde yoğunlaştılar, “doğrulama” ve “doğrulanabilirlik” ilkesini geliştirdiler. Buna göre, bir şey ancak ve ancak deneyle, bir başka deyişle, duyularla gözlem yoluyla doğrulanabiliyorsa anlamlıdır; aksi halde, mantık ya da matematik olarak eşsözdür (tautology). Doğrulama Kuramı, anlamı, doğrulama yöntemi ile özdeşleştirmektedir.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

İlgili Makaleler