Tarihi Eserler

Plovdiv/Filibe Nerede, Tarihi, Yerler, Hakkında Bilgi

Bulgaristan’ın güney kesiminde bugünkü adı Plovdiv olan, eski bir Osmanlı şehri.

Eski adı Philippopolis olup bugün Bul­garistan’ın Sofya’dan sonraki ikinci bü­yük merkezidir. Osmanlı hâkimiyeti dö­neminde Balkanlardaki önemli şehirler arasında yer alan, aynı zamanda cami, medrese gibi yapılarıyla ve burada yeti­şen ilim adamlarıyla Önde gelen İslâm merkezlerinden biri olan Filibe, Yukarı Trakya ovasında Meriç nehrinin iki ya­kasında kurulmuştur. Şehrin eski mer­kezi, geniş bir alanın ortasında kayalık­lardan oluşan beş tepenin üzerinde yer almaktadır. XX. yüzyılın ilk yarısına ka­dar camileri, kiliseleri ve sinagogları, farklı dinî ve etnik grupları içine alan nüfus yapısıyla kozmopolit bir görünüş arzetmekte olup Bulgaristan’da bir çe­şit Akdeniz-Levanten üslûbu yansıtan özelliğe sahip bulunmaktaydı.

Filibe milâttan önce 342’de Makedon Kralı II. Fılip tarafından, Kalkolitik dö­nemden beri iskâna açık olan ve Traklar zamanında meskûn durumda bulunan bir tepede kurulmuştur. Burası Traklar tarafından Pulpudeva adıyla anılmıştı. Kral Filip şehri üç dağ etrafında kurdu­ğu için sonradan bu iskân yerine Trimon-tium (üç dağ şehri) adı da verilmiştir. Ro­malılar ise şehri dağların güney kısmın­da olan ovaya doğru genişletmişlerdir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra şehir ve ci­varında yapılan kazılarda su kanalı, ev­ler, kaleler ve bir tiyatro binası kalıntı­ları ortaya çıkarılmıştır.

Romalılar’ın son ve Bizanslılar’ın ilk dönemlerinde barbar kavimlerin saldırı­larına uğrayan şehir özellikle 444-447 yıllarında Hunlar tarafından tahrip edil­di. İmparator I. Justinianos (527-565) bu­rayı daha dar sınırlar içinde yeniden inşa etmek zorunda kaldı. VII. yüzyılda şeh­rin etrafına Slavlar yerleştiler. Ardından Bulgar Hanı Malamir (831-836) Filibe’yi kendi topraklan içine kattı. X. yüzyıl so­nundan XII. yüzyıl sonuna kadar tekrar Bizans İmparatorluğuma bağlanan Fili­be III. Haçlı Seferi sırasında {1189-1192) yağmalandı ve kısmen tahrip edildi. Ye­niden onarılan şehir 1204’te tekrar Haçlı saldırılarına uğradı. Dönemin Haçlı kay­naklarından Vıllehardouinlİ Geoffrey’in kroniğinde burası Doğu Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olarak tanıtılır. Filibe 1203 dolaylarında Bulgarlar’ın eli­ne geçti. Şehir halkının isyanı üzerine Car Kaloyan surlarının ve saraylarının yıkılmasını, âsilerin önde gelenlerinin öl­dürülmesini emretti. Bu son tarihten Osmanlı fethine kadar şehir Bizanslılar, Bulgarlar ve Haçlılar arasında on bir de­fa el değiştirdi ve küçük bir sınır kalesi haline geldi. Âşıkpaşazâde, Neşrî, Oruç Bey ve Hoca Sâdeddin Efendi gibi bazı Osmanlı tarihçilerine göre, Lala Şahin kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri Edir­ne’nin fethinden hemen sonra 1361’de Filibe’yi ele geçirdiler. Ancak bu tarih ke­sin olmayıp tartışmalıdır. Fetih tarihinin 1360’ların sonuna rastladığı tahmin edil­mektedir. Halkın Osmanlılar’a güçlük çı­kartmadan teslim olması üzerine her­kesin bulunduğu yerde kalmasına izin verilmişti. Filibe’yi fetheden ilk Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Meriç üzerine bir köprü yaptırmış ve çeltik yetiştirmeye oldukça elverişli olan şehrin hemen kuzeyindeki araziye pirinç ektirerek böl­geye bu ziraatı tanıtmıştır, Yıldırım Ba-yezid’in oğulları arasında meydana ge­len savaşlar sırasında Şehzade Mûsâ Çe­lebi Filibe’yi ele geçirmiş ve şehir surla­rını yi ktırmıştın (1412).

XV. yüzyılın ilk yarısında yeniden imar edilen Filibe’ye Anadolu’dan getirilen Türk aileleri yerleştirildi ve burası Ru­meli beylerbeyinin merkezi haline geldi. Osmanlı öncesine ait birkaç eser hariç Filibe’nin en önemli mimari eserleri bu dönemde şehrin yeniden imarı sırasın­da yapılmıştır. En başta geleni Ulucami veya Cumaya (Cuma) Camii denilen eser olup 1425 civarında II. Murad tarafın­dan inşa edilmiştir. Bu cami. günümüze kadar gelen iki ulucami tipi örneğinden birini temsil eder. Caminin orta kısmı dört sütun üzerine oturtulmuş üç kub­be ile kaplı olup yanlarda altı beşik ke­meri mevcuttur. Caminin ilk halinde bu­lunan beş kubbeli revakla birlikte bazı önemli kısımlar bir zelzele esnasında yı­kılmıştır. Cami 1199’da (1785) I. Abdülhamid tarafından yeniden yaptırılmış ve bu sırada II. Murad kitabesi yerine I. Abdülhamid kitabesi yerleştirilmiştir. I. Abdülhamid’in kitabesi şair. yazar ve da­ha sonra reîsülküttâb olan Ulu Arif Meh-med Efendi tarafından yazılmıştır. Ca­minin orijinal minaresi, ilk dönem Os­manlı mimarisinin özelliğini yansıtan eş­kenar dörtgen iki renkli tuğlalardan ya­pılmıştır. Zelzele sırasında tahrip olan iç nakışlar, Edirneli Seyyid Nakşibendî Mustafa Celebi tarafından 1234’te (1818-19) Osmanlı barok stilinde yeniden bo­yanmış olup halen bu haliyle korunmak­tadır. Cuma Camii’nin kendine ait vakfı yoktu. Bu caminin masrafları, II. Murad’ın yapılarına ayrılmış Edirne’deki bü­yük vakıftan karşılanmaktaydı. Osmanlı dönemi Filibe’sinin ilk nüvesi Cuma Ca­mii etrafında oluşmuştur. Ayrıca XV. yüz­yıl boyunca burada altı kubbeli bir be­desten, bir hamam ve diğer kubbeli ca­miler inşa edilerek fizikî bakımdan şe­hir büyümeye başlamıştır. Nitekim yer­leşimin ikinci nüvesi, kitabesine göre 848’de (1444-45) bitirilen Rumeli Beyler­beyi Gazi Şehâbeddin Paşa’nın büyük külliyesi etrafında teşekkül etmiştir. Bu külliye Balkanlar’ın en büyük zâviyeli-cami tipini teşkil eder. Burası on iki öğ­renci odası bulunan büyük bir medrese. bir hamam, büyük bir han ve bir mutfak binasından meydana gelmektedir. Bunların hepsi Meriç nehri yakınlarına. Cuma Camii’nin yarım mil aşağısına ya­pılmıştır. Şehâbeddin Paşa, aralarında Kuklen köyünün de bulunduğu Filibe’ye bağlı on sekiz köyü ve iki büyük pirinç (çeltik) tarlasını bu yapıların ihtiyaçları için vakfetmiştir. Bunların geliri 1529-1530’da 179.987 akçe idi. Şehâbeddin Paşa”nın Filibe’deki mimari eserlerinden sadece İmaret Ca­mii ayakta kalabilmiştir. Bu cami 1970-lerde restore edilmiş ve komünist reji­min yıkılmasından sonra ibadete açıl­mıştır. 848 (1444-45) tarihli asıl kitabe ile II. Mahmud’un iradesiyle gerçekleş­tirilen tamirat sonrasında şair Sîret tarafından yazılan 1250 (1834-35) tarihli kitabe Filibe Arkeoloji Müzesi’nde bu­lunmaktadır. Filibe’deki diğer önemli bir vakıf, İsfendiyaroğullan’ndan olan ve 1461-1479 yılları arasında Filibe’de ve Filibe yakınındaki kendi mülk köyü Mar-kova’da oturan İsmail Bey’e aitti. İsmail Bey Filibe’de daha sonra Bey Camii adı­nı alan kubbeli bir cami, iki mescid. bir türbe ve oldukça zarif nakışlı tonozları ve kubbeleri olan bir büyük çifte hamam yaptırmıştır. Markova köyü yakınlarındaki Rodop dağlarından Filibe’ye getiri­len su kanalının da İsmail Bey tarafın­dan yaptırıldığı belirtilmektedir. İsmail Bey’in camii ve türbesi 1914te tahrip edildi. Büyük çifte hamamı ise yakın za­mana kadar açık bulunuyordu.

XV. yüzyılda fizikî açıdan gelişme gös­teren Filibe, nüfus yönünden de giderek kalabalık bir merkez haline geldi. XV. yüzyılın son çeyreğinde burada % 2.5’u mühtedi yerli halktan oluşan 796 müs-lüman, yetmiş sekiz hıristiyan (Rum) ve otuz üç Çingene hanesi mevcuttu (BA, TD, nr 26], Bu rakamlara göre toplam 4000-5000 civarında nüfusuyla Filibe Niğbolu’dan sonra Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri durumundaydı. XV. yüzyılın ikinci yarısında Sofya’nın önem kazanıp Rumeli beylerbeyinin merkezi oluşu bir süre sonra Filibe’yi olumsuz yönde etki­ledi. Nitekim XVI. yüzyıl boyunca bura­nın nüfusu 1000 hâne (yaklaşık 5000 kişi) civarında kaldı; kadılar, şeyhler ve es­naf ileri gelenlerince yeni binalar yaptı­rıldı. XVI. yüzyıl süresince hıristiyan nü­fusu da gittikçe artmaya başladı. 1489’daki toplam 111 hâne 1568’de 153 ha­neye, 1610’da 231 haneye (yaklaşık 1200 kişi] yükseldi. Müslümanlar ise 800 hâne (yaklaşık 4000 kişi) civarında kaldı. 1568′-de burada İspanya’dan geldikleri belir­tilen elli dört yahudi ailesi bulunuyordu. 1043 (1633-34) tarihli cizye defterinde 213 hıristiyan hanenin yanı sıra altmış sekiz hâne Ermeni tüccar ve tekstil üre­ticisinden söz edilmektedir. Bu sonuncu grup, 1610’dan hemen sonra İran’dan Osmanlı ülkesine kaçan Ermeni tacirle­rin Balkanlar’a kadar uzananlarına mensuptu. Filibe’nin artan hıristiyan nüfusu XVII. yüzyılın ikinci yarısına ait iki cizye defterinden takip edilebilmektedir. 1652 tarihli olup bugün Sofya’da bulunan def­tere göre burada 310 Ortodoks hıristi­yan, yetmiş beş Ermeni ve on altı yahu­di hanesi vardı. Başbakanlık Osmanlı Ar-şivi’ndeki ikinci cizye defterinde ise hâ­ne sayısı verilmemiş, yetişkin erkek nü­fusu “neferen” gösterilmiştir. Buna gö­re 2290 nefer (yaklaşık 1700 hâne) hıris­tiyan, bunun yanı sıra birçok ırgat ve 1340’tan aşağı olmamak üzere de ge­çici nüfus mevcuttu. 1696-1697 tarihli defterde hıristiyanlar arasında 210 do­kumacı. 182 terzi, 141 ayakkabıcı, 124 kuyumcu ve doksan iki meyhanecinin bulunduğu belirtilmektedir. Müslüman­ların sanatlarıyla ilgili bilgi 1568 tarih­li defterde de yer almaktadır. Buna gö­re yetmiş yedi halıcı, on dokuz terzi, on dokuz debbâğ, on altı duvarcı yanında merdivenciler, berberler, ayakkabıcılar ve dokumacılar vardı. Sofya’da bulunan 1576 tarihli Celepkeşan Defteri’nde 1568 tarihli Tahrir Defteri’nüe zikredil­meyen beş tüccarla dört ipek tüccarı, bazı kuyumcular ve kürkçülerin varlığı­na rastlanmaktadır. Bu son tarihte Fili­be’nin otuz üç müslüman, beş hıristiyan. bir yahudi ve bir de Çingene mahallesi olduğu görülmektedir. Şehirdeki müs­lüman nüfusunun sadece % 4,6’sı yerli halktandı. XVII. yüzyılın ilk yıllarından itibaren Fili­be’de kendilerine ait kiliseleri olan Ro­ma Katolik Kilisesi’ne bağlı bir Bulgar cemaati mevcuttur.

Batılı seyyahlar Filibe’yi güzel bir şe­hir olarak tavsif ederler. Fakat bunlar­da Sehâbeddin Paşa Hanı dışındaki İslâmî yapılarla ilgili bilgi bulunmaz. Filibe hakkında en ayrıntılı bilgi Evliya Çelebi tarafından verilmiştir. Evliya Çelebi Filibe’yi ilk olarak 1652’de ziyaret etmiş ve ardından bu­raya birkaç defa daha uğramıştır. Ancak onun şehirdeki hâne sayısına dair ver­diği 8060 rakamı şüphe ile karşılanma­lıdır. Diğer rakamlar ise daha güvenilir görünmektedir. Ona göre burada elli üç cami, birkaç medrese, yetmiş mektep, sekiz hamam, on bir tekke, yedi dârül-kurrâ ve 880 dükkân vardı. Bu binalar­dan bazıları hakkında ayrıntılı bilgi veren Evliya Çelebi Filibe nüfusu arasında temayüz etmiş birçok âlim, şeyh, imam, fakih ve şair olduğunu, tarikatlardan Hal-vetiyye, Celvetiyye, Kâdiriyye ve Gülşeniy-ye mensuplarının bulunduğunu yazar.

40-50.000 nüfuslu XVIII. yüzyıl Filibe-si canlı bir ticaret merkeziydi. Bu dönem­de Türk nüfusu gerilerken hıristiyan nü­fusu artış göstermiştir. Sredna Gora dağ­ları ve Rodop’tan gelen Bulgarlar zenaatların büyük bir bölümünü ele geçirdi­ler. Sonradan gelen Rumlar ve diğer ba­zı hıristiyan gruplar Filibe’de yerleştiler ve ticarî hayata katıldılar. Yeni gelen hı-ristiyanlar şehrin ilk kurulduğu dağlık kesime yerleştiler ve oraya canlılık kazandırdılar. 1846’da çıkan bir yangın şeh­re çok büyük zarar vermesine rağmen gelişmeyi durduramadı. Balkanlar’ın ilk modern tekstil fabrikası 1847’de Fili­be’de kuruldu. Sonraki dönem Osmanlı Filibesi’nin zenginliği evlerin ve konak­ların inşa tarzlarından da anlaşılmakta­dır. 1830-1870 arasında, eskiden beri var olan şehrin on üç kilisesi yıkılarak yerlerine daha büyük ve daha gösteriş­lileri yapılmıştır. XIX. yüzyıl Filibesi’nde birçok kitabevi, beş dilde yayın yapabi­len matbaalar ve edebiyat cemiyetleri vardı. Papa Konstantin 1819’da yazdığı Descripüon of the Eparchi of Philip-popolis adlı eserinde şehrin nüfusunu Türkler, Ortodoks hıristiyanlar, Ermeni­ler, Pavlikenler (Katolik) ve yahudiler ol­mak üzere beş gruba ayırır. Filibe’nin on beş mahallesinden on birinde Türk­ler, üçünde Ortodoks hıristiyanlar ve iki­sinde diğer gruplar yaşamaktaydı. Türkler’in birçok okulu vardı ve dolayısıyla çoğunluğu okur yazardı. Ermeniler ge­nellikle Türkçe, Pavlikenler Bulgarca ve İtalyanca, yahuditer eski İspanyolca ko­nuşurlardı. Fakat Filibe’nin içinde ve civa­rında hemen herkes Türkçe’yi anlardı.

Hochstâtter 1859da Filibe’nin nüfu­sunu 50.000 olarak verir. Bunun yakla­şık 10.000’i Türk’tü ve otuz cami bulunuyordu. Bulgarlar’ın sayısı da Türk­ler kadardı. Geri kalan nüfus Rumlaş-mış Bulgarlar, Rumlar, Ermeniler. Kato­likler ve yahudilerden oluşmaktaydı. Viquesnel 1868de Filibe’de 8000 hane­nin bulunduğunu, bunun 3000’inin Türk, 2000’inin Yunan. 1400’ünün Bulgar. 700-800’ünün Ermeni, 200-300’ünün Kato­lik ve 500’ünün yahudilere ait olduğunu belirtir.

1291 (1874) tarihli Edirne Vilâyeti Salnamesi’nöe Filibe’de yirmi dört cu­ma camünin yanı sıra dokuz mescidin, on üç kilisenin, bir sinagogun, on iki ha­mamın, 1770 dükkânın ve 161 ambarın bulunduğu kayıtlıdır. Hâne ve nüfus sa­yısı gerçeği yansıtıyor görünmektedir. 1876 Osmanlı nüfus sayımına göre Filibe kazasının müslüman nüfusu 40.874 (sa­dece erkekler) ve hıristiyan nüfusu 85.373 idi. Yani müslümanlar genel nüfusun % 32’sini oluşturmaktaydı. Halbuki XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde 1529 tarihli Tah­rir Defteri’ne göre nüfusun dinî kom­pozisyonu yarı yarıya bir yapıya sahipti.

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonra­sında Filibe önce yeni oluşturulan Şarkî Rumeli vilâyetine katıldı, ardından da 1885’te yeni kurulan Bulgar Prensliği’n-ce ele geçirildi. Bu olaylar Filibe’nin Türk nüfusunun büyük çoğunluğunun göçü­ne yol açtı ve şehirde büyük bir çöküş yaşandı. 1887 Bulgar sayımına göre Fili­be’nin nüfusu 33.000 dolayına düşmüştü. Nüfusun 19.542’si Bulgar, 5615’i Türk, 3930’u Yunan. 2202’si yahudi ve 1395i de diğer gruplardan oluşmaktaydı. Pav­likenler Bulgar nüfusuna dahil edilmişti. Bulgar yönetiminde Filibe kısa süreli bir gerilemeden sonra tekrar gelişmeye baş­ladı. 1934’te Filibe’nin nüfusu 99.000’i geçmişti. Bu nüfusun 80.035’ini Bulgar­lar, 8826’sını müslümanlar, 4030’unu ya­hudiler ve 6738’ini diğerleri teşkil et­mekteydi. Zamanla Osmanlılar’ın son dönemindeki şehrin kozmopolitan gö­rünüşü kaybolmaya başladı. Rumlar, XX. yüzyılın ilk yıllarında gerçekleştirilen kı­yım sonrasında dışarı atıldılar. Müslü­man nüfus ise % 9’a kadar düşürüldü­ğü gibi gittikçe daha da geriledi. Müs­lümanların sayılarının azalmasıyla bina­larının, kıymetli mimari eserlerinin yıkı­mı da başladı. Muhammed Dzinguiz’in hazırladığı bir listeye göre 1908’de Fili­be’de şu cami ve mescidler bulunuyor­du: Muradiye veya Câmi-i Kebîr {Cuma Camii). Seyyid Mahmud Camii. Musalla Camii, Taşköprü Camii, Ambar Gazi Ca­mii, Tepe Camii, İne Hoca Camii, Saraç­hane Camii, Çelebi Cadı Camii. Yeşiloğlu Camii. Çukur Cami, Buruc Baba Camii, Süpürge Baba Camii, İmaret Camii, Ha­cı Ömer Camii, Hacı Hasan Camii, Zin­cirli Cami, Bey Camii, Moluphâne Camii, Alaca Cami, Kirpici Mahalle Camii, Gül Mahalle Mescidi, Hoşkadem Mescidi, Kumrulu Mescid.

1970’e kadar Cuma ve İmaret cami­leri hariç diğerleri tahrip edilmiştir. Cu­ma Camii yakınlarındaki oldukça büyük olan Kurşunlu Han’ın ve bedestenin tahrip edilmesi Filibe için çok büyük kayıp­tır. 1970’lerde, II. Bayezid’in kazasker­lerinden meşhur âlim Hacı Hasanzâde tarafından XV. yüzyıl sonlarında yaptırı­lan hamam ve cami ile Karşıyaka Hama­mı tahrip edilmiştir. Komünist rejim dö­neminde tepeler etrafında kurulu şeh­rin hıristiyanlara ait bölgesine tarihî böl­ge statüsü verilmiş ve geniş çaplı res­torasyon çalışmaları yapılmıştır. Roma ve Bizans kalıntılarının yanı sıra mevlevîhâne de restore edilerek Bulgaristan’ın en güzel lokantalarından biri burada fa­aliyete geçirilmiştir.

Osmanlı Fllibesi’nde yetişen meşhur kişiler arasında, kendisi de bir fakih, mü­ellif ve şair olan ve Filibe’de bir cami yap­tıran Yeşilzâde Riyâzî’nin oğlu Kadı Abdüllatif Efendi, meşhur Hümâyunnâ-me’nin Türkçe versiyonunun yazan Alâ-eddin Ali Çelebi, şair ve kadı Çelebi Ka­dı ile oğlu Mehmed İzzeü (Çelebi Kadı da Filibe’de bir cami ve bir hamam yaptırmış­tır) ve Nûreddinzâde Mustafa Efendi sa­yılabilir. İkinci derecede önemli olan si­malardan Şehâbeddin Paşa Camii ima­mı Bezmfnin oğlu şair Revnak, diğer şa­irlerden Cefâyî, Nâlişî ve tezkire sahibi Latîff nin hocası Sâkî (îsâ Hoca Fânî) zik­redilebilir. Filibe’de görev yapan şahsi­yetlerden en önemlileri, her ikisi de XV. yüzyılın ikinci yarısında orada bulunan Tokatlı âlim Molla Lutfîve meşhur şair-fakih Molla Hayâlî’dir. Bu kadar tema­yüz etmiş kişilerden dolayı Filibe Osman­lı Devleti’nin önemli dinî ve edebî mer­kezlerinden biri olmuştur. Bu hususta diğer önemli bir işaret de Macaristan’ın Peç bölgesinin Avusturyalılar’in eline geç­mesiyle Filibe’ye gelen müslüman göç­menlerin XVII. yüzyılın sonunda burada bir mevlevîhâne kurmalarıdır.

1878’den bu yana Plovdiv olarak anı­lan Filibe, günümüzde yaklaşık yarım milyon insanın yaşadığı bir sanayi ve ti­caret şehri haline gelmiştir. Yahudiler 1948’de İsrail’e göç ettiyse de 6000 Er­meni ve 4000 Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı cemaat hâlâ burada yaşamaktadır. Bunların dışında yaklaşık 20.000 müs­lüman vardır ki bunların çoğunluğu Türk­çe konuşan Çingeneler’den oluşmakta­dır. Müslümanlar toplam şehir nüfusu­nun yaklaşık % 6-7’sini teşkil ederler. Filibe bir Bulgar şehri haline gelmiş ve Osmanlı zamanındaki çok kültürlü, çok cemaatli yapısını kaybetmiştir. XIX. yüz­yıl Osmanlı Rlibesi”nin canlı bir tasviri Bulgar ressamı Tsanko Lavrenov’un ça­lışmalarında görülmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler