Bilim

Plasenta’nın Yapısı Oluşumu Önemi (Bilim ve Yaşam)

Plasenta’nın Yapısı Oluşumu ve Önemi

 
plasenta” 305″ 256″ • Plasenta neden bebek için hayati öneme sahiptir?

• Plasentanın yapısı nasıldır?

• Plasenta anne karnındaki bebek için hangi organların işlevini görür?

Plasenta, bebek 18 haftalık olana kadar büyümeye devam eder. Bu döneme kadar bebeğin anne karnında tutulması için gerekli hormonal destek yumurtalıklar tarafından salgılanırken daha sonra ise bu görevi plasenta üstlenir.

Doğuma kadar geçen süreç esnasında bebek tüm gereksinimlerini annesi yardımıyla sağlar. Embriyo oluşmaya başladığı ilk dönemlerde çok küçük olduğundan gereksinimleri ve atık ürünleri de son derece azdır ve gereksinimlerini anne karnındaki salgılar yardımıyla giderebilir.

Ancak embriyonun, kendi kan dolaşım sisteminin gelişmesi ve gelişimi için gerekli olan besin, oksijen ve diğer maddeleri anne kanından almaya başlaması ile doğuma kadar, bebek ve anne arasında plasenta adı verilen bir hayat köprüsü kurulur.

Plasentanın Oluşumu

“Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.” (Müminun Suresi, 12-13) ayetlerinde dikkat çekildiği gibi Yüce Allah’ın kusursuz yaratışı ile, anne rahmi, bebek için oldukça sağlam bir yapıya sahiptir. Rahim cenini koruyan amniyon sıvısı ile kaplıdır. Amniyon sıvısı olmadan bir bebeğin anne karnında gelişmesi mümkün değildir. Bu sıvı sayesinde, hem anne ve bebek birbirlerinden faydalanırlar, hem de korunmuş olurlar. Fakat amniyon sıvısı bebeğin hayatta kalması için yeterli fiziksel bariyerlere sahip değildir. Bebeğin yaşaması için gerekli olan bariyer, plasenta ile gerçekleşir.

Plasentanın oluşumu çok erken dönemlerde başlar. Embriyo rahim duvarı içine yerleştikten sonra (implantasyon) aynı yumurta hücresinden çoğalmış olmasına rağmen hücreler farklılaşarak iç ve dış olmak üzere iki tabakalı bir görünüş kazanırlar. İç hücreler (embriyoblast) embriyonun tüm yaşamı boyunca sahip olacağı hücreleri oluşturur. Trofoblast hücreleri adı verilen hücreler ise insanın sadece doğumuna kadar, yani 9 ay boyunca, anne karnındaki yaşamına ve gelişimine destek olacak olan plasentayı oluştururlar. Bu hücreler bebeğin oluşmaya başladığı yedinci güne gelindiğinde her yöne doğru uzantılar çıkartarak büyümeye başlarlar. Bu değişikliğin amacı hücrelerin rahim duvarından içeriye geçmesini sağlamaktır. Bu geçiş sırasında annenin kılcal damarlarıyla karşılaşırlar ve bunların dış yüzeyini delerler. Böylece 7. ve 8. günler arasında embriyonun dokusu annenin kanıyla bağlantıya geçmiş olur. Ancak iki dolaşım sistemi arasındaki değiş tokuş kanlar karışmadan gerçekleşmelidir, yoksa sonuç ölümcül olabilir. Bunu da trofoblast hücreleri üstlenir. Bu hücreler plasentayı inşa ederek özel bir set meydana getirirler ve plasenta adeta bir tıpa gibi anne ve cenine ait iki dolaşım sistemini kusursuzca birbirinden ayırır.

Ancak plasenta aynı zamanda anne ile embriyo arasında bebeğin bütün gereksinimlerini karşılayacak bir köprü görevi görür. Plasentanın bebeğin gelişmesi için son derece uygun olan bu yapısını hiçbir şuuru olmayan hücrelerin, hücreleri meydana getiren molekül ve atomların göstermeleri elbette beklenemez. Plasenta ve bebeği oluşturacak hücreleri yaratan ve onların her birine yapacakları işleri ilham eden üstün akıl sahibi Yüce Allah’tır. Rabbimiz herşeyi kontrolü altında tuttuğunu “…Allah, herşeyi gözetleyip denetleyendir.” (Ahzab Suresi, 52) ayetiyle bildirmektedir.

Plasentanın Yapısı

Plasenta 20-22 cm çapında, 2-2.5 cm kalınlığında ve yaklaşık 500 gram ağırlığında disk şeklinde bir yapıdır. Plasentanın yapısına daha yakından bakıldığında, duvarını oluşturan trofoblast hücrelerinin kan için özel olarak yaratılmış bir bariyer oluşturduğu görülür. Embriyo, annenin dokularıyla çok yakın bir bağlantı içindedir. Bir yandan anneden gelen kanın içindeki maddelerle beslenirken, bir yandan da annenin savunma hücrelerinin tehdidi altındadır. Çünkü embriyo annenin vücudunda düşman kabul edilebilecek yabancı bir madde gibidir. Dolayısıyla besinlerle birlikte anne kanındaki savunma hücrelerinin embriyoya ulaşmaması son derece önemlidir. Plasenta, annenin kanında bulunan savunma hücrelerinin embriyonun tarafına geçmesini engelleyen özel bir yaratılışa sahiptir. Annenin kanından alınan oksijen, besin maddeleri ve mineraller plasentanın ince aralıklarından geçerek embriyoya ulaşırken, daha büyük olan savunma hücreleri bu aralıklardan geçmeyi başaramazlar.

Plasentanın yapısını oluşturan hücrelerin, sadece yararlı maddeleri tespit ederek onların içeri girmesine izin vermesi, embriyoya zarar verecek savunma sistemi hücrelerini tanıması, tehlike oluşturacak maddelerin büyüklüklerini bilmesi ve sadece yararlı maddelerin geçişine izin verecek bir ağ oluşturması elbette kendi akılları ile gerçekleştirecekleri bir işlem değildir. İnsan soyunun varlığını devam ettirebilmesi için ince hesaplarla oluşturulan ve en ufak bir hata dahi olmayan bu sistem, Yüce Allah’ın eşi benzeri olmayan yaratma sanatının sadece bir örneğidir. Ayette şöyle buyurulmaktadır:

“Sonra o su damlasını bir alak olarak yarattık; ardından o alak’ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra başka bir yaratılışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.” (Müminun Suresi, 14)

Plasentanın Görevleri

Plasentanın embriyonun gelişimi sırasında üstlendiği görevlerin insanın tahayyül edemeyeceği kadar çok ayrıntısı vardır. Bebeğin yaşaması için gerekli olan her bir sistem, pek çok kompleks kimyasal işlemin gerçekleşmesine bağlı olarak çalışır.

Günümüzde embriyonun gelişimi üzerine yapılan her yeni araştırma plasentanın bebek için üstlendiği yeni bir görevi ortaya çıkarmaktadır. Fakat hepsinde ortak bir özellik vardır: Plasentadaki her mekanizma anne ile embriyoyu kusursuz bir uyum içinde birbirine bağlamaktadır. Bu uyum son derece önemlidir. Çünkü anne vücudundaki bu gibi mekanizmaların sağladığı dengelerden birinin bozulması durumunda embriyonun yaşamını devam ettirmesi imkansızdır. Plasentanın üstlendiği bu görevleri şöyle özetleyebiliriz:

• Bebeğin Beslenmesini Sağlar

Plasenta, trofoblast hücrelerinin aralarından sızan besin maddelerini bebeğe taşıyacak olan yumuşak kan damarları ile doludur. Anneden gelen tüm besin maddelerini, oksijeni, demir ve kalsiyum gibi önemli mineralleri plasenta önce göbek bağına (umblical cord) ve oradan da embriyonun kılcal damarlarına iletir. Üstelik plasenta sadece embriyonun metabolizması için gerekli besinleri sağlamakla kalmaz, yeni dokuların oluşması için gerekli olan besinleri de seçerek embriyoya taşır. Amino asitlerin embriyo tarafından her türlü sentez için (karbonhidratlar, nükleik asitler -DNA’nın yapıtaşları-, yağ vs.) kullanılması gerekir. Plasenta bunları da annenin dolaşımından seçip yakalar. Bunu ise genellikle özel taşıyıcılar vasıtasıyla gerçekleştirir. Onları stoklar, gerekli olanını kendisi için kullanır, bir kısmını da embriyonun dolaşımı içerisine yollar. Besinler dışında iyonlar da, plasentadan geçer. Özellikle iki iyon bebek için çok önemlidir ve bunları bol miktarda depolaması gerekir. Bunlardan biri demirdir. Kan hacmini artırmak için buna ihtiyacı vardır. Diğeri ise kemiklerin gelişimi için gerekli olan kalsiyumdur. Bunların transferi çok etkileyici ve titiz gerçekleşir. Eğer annenin aldığı demir miktarı azsa, plasenta bebek için gerekli olan miktarı annenin kanından çeker ve ne olursa olsun bebeğin ihtiyacını karşılar ve onu her türlü tehlikeden korur.

• Bebek ve Anne Arasında Oksijen ve Karbondioksit Alışverişini Kontrol Eder

Plasenta, anne ve bebek arasındaki oksijen ve karbondioksit gibi gazların kısmi basınçlarındaki farklılıklar yardımıyla gaz alışverişini kontrol ederler. Örneğin anne kanındaki oksijen bebek kanındakine göre daha fazla olduğu için doğal olarak annenin kanından bebeğe doğru geçiş gösterir. Oksijen basıncı daha düşük olmasına rağmen bebeğin kanı dokulara anne kanındaki kadar oksijen taşıma yeteneğine sahiptir. Bunun nedeni bebek kanındaki hemoglobin oranının yaklaşık %50 daha fazla olmasıdır.

Karbondioksit ise fetusta çok fazla üretildiğinden bebek kanındaki oran ve basınç çok daha fazladır. Bu nedenle karbondioksit bebek kanından anne kanına doğru geçiş gösterir. Bebeğin kendi kanını kontrol etmesi, annesinin kanı ile arasındaki basınç farkını bilmesi, ve bu farkı hemoglobin oranını ayarlayarak dengelemesi elbette mümkün değildir. Bu açık plan ve şuur insan vücudunda gerçekleşen bu işlemlerin üstün akıl sahibi Allah’ın kontrolü altında gerçekleştiğini göstermektedir. İnsanın bu yaratılış mucizesi bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmektedir:

“Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O’dur. O’ndan başka İlah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Al-i İmran Suresi, 6)

• Plasenta Anne ve Bebek İçin Gerekli Hormanların Üretimini Sağlar

Plasenta madde alışverişinin yanı sıra, anne ve bebek üzerinde etkili pek çok hormon ve hormon benzeri maddenin üretiminden de sorumludur. Plasenta cenin için gerekli olan östrojen ve progesteron gibi hormonları salgılar. Bu hormonlardan progesteron annenin vücudunda özellikle rahim kısmını canlandırarak, bebeğe fiziksel destek sağlar. Gelişimini devam ettirebilmesi için en rahat ortamın oluşmasına imkan verir. Ayrıca, annenin süt bezlerinin gelişmesini sağlayarak zamanı geldiğinde sütün oluşturulmasına da yardımcı olur. Bundan başka annenin metabolizmasının verimini yükselterek destek olur. Böylece, annenin sağlıklı olmasına ve rahat etmesine katkıda bulunur. Rahmin embriyo için rahat ve güvenli bir yer haline gelmesini sağlayan bu hormonların eksiksiz biçimde ve gerekli miktarlarda salgılanması bebeğin sağlıklı doğabilmesi için çok önemlidir. Ayrıca bu hormonlar annenin organizmasını doğuma da hazırlar. Ayrıca plasentanın görevleri arasında;

  • [ Embriyodan annenin kanına atık maddelerin taşınması
  • [ Hamileliğin son üç ayında meydana gelebilecek enfeksiyonlara karşı da embriyoya bağışıklık kazandırılması gibi görevler de vardır.

Plasenta Bebeğin Yaşaması için Gerekli Olan Bir Yaratılış Mucizesidir

Plasenta embriyo için kimi zaman bir akciğer, mide ya da bağırsak, kimi zaman karaciğer, kimi zaman da böbrek gibi hareket edecek şekilde yaratılmıştır. Üstelik plasenta bunları sabit bir düzen içinde değil, bebeğin değişen ihiyaçlarını göz önünde bulundurarak yapar. Örneğin fetüsun birinci ve ikinci aylarda ihtiyaç duyduğu gıdalar ile sekizinci ve dokuzuncu aylarda ihtiyaç duyduğu gıdalar birbirinden farklıdır. Ancak plasenta bunu mükemmel bir dengeyle ayarlar ve her dönem için hazmedilmesi en kolay olan gıdaları embriyo için seçer.

Burada “yapar”, “seçer”, “alır”, “depolar”, “taşır” fiillerini yerine getirdiğini belirttiğimiz plasenta, hücrelerden oluşan bir dokudur. Hücrelerden oluşan bir dokunun bir canlının ihtiyaçlarından haberdar olması, eksiklikleri tespit edip nasıl gidereceğini bilerek hareket etmesi, tam gereken maddeleri gereken miktarlarda üretmesi ve dışarıdan seçip alması kısacası şuurlu davranışlar sergilemesi elbette ki bu dokunun kendi çabası ile ortaya çıkan bir durum olamaz. Üstelik binlerce yıldır yaşamış olan milyarlarca insanın her birinin plasentası aynı yüksek şuuru ve üstün performası sergilemiştir. Kuşkusuz plasentanın yapısındaki mükemmellik ve şuurlu hareketleri, Yüce Allah’ın onu bu özelliklere sahip olarak yaratmasının bir sonucudur. Yüce Allah insan vücudunda yarattığı bu muhteşem sistem ile bize benzeri olmayan sanatını göstermekte ve ayetleriyle bu gerçekler üzerinde düşünmemizi emretmektedir:

“Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O’na ibadet et ve O’na ibadette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı olan birini biliyor musun? İnsan demektedir ki: “Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak çıkarılacağım?” İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten Bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu?” (Meryem Suresi, 65-67)

Plasenta Aracılığı ile Kan Taşıyan Hayat Bağı: Göbek Kordonu

Bebeği plasentaya bağlayan uzun ip gibi bir yapı olan göbek kordonunda üç kan damarı vardır. Bebek ve anne bedeni arasındaki bağlantıyı sağlayan göbek kordonunun içinden 3 ayrı hat geçer. Bu damarlardan biri göbek toplar damarı adını alır. Bu sayede embriyo sıvı dolu bir ortamda yaşadığı ve ciğerleri suyla dolu olduğu halde boğulmaz, sindirim sistemi olmadığı ve yemek yiyemediği halde açlıktan ölmez. Diğer iki hat ise embriyonun ürettiği karbondioksit ve besin maddelerinin atıkları ile yüklü kanı bebekten uzaklaştırarak plasentaya taşır.

Göbek kordonu sağlam ve esnek yapısı sayesinde kolay kolay dolanıp sıkışmaz. Bu, kan taşınmasında bir aksaklık olmaması bakımından önemli bir özelliktir. Ayrıca kordonun esnek yapısı, bebeğin hareket etmesini de mümkün kılacak en uygun şekildedir. Embriyonun değişen ihtiyaçlarını hesaplayan ve bu ihtiyaçları eksiksiz olarak karşılayabilen yegane makine plasentadır. Plasentanın en dış tabakasında bulunan hücreler, annenin kan damarları ile embriyo arasında bir tür filtre oluştururlar. Örneğin besinlerin geçişine izin verirken savunma sistemi elemanlarının geçişine izin vermezler. Plasentayı oluşturan da hücrelerdir. Bu hücreler embriyonun ihtiyaçlarını nereden bilirler?

Embriyoyu hangi hücrelere karşı korumaları gerektiğini nasıl anlarlar? Embriyonun ihtiyacı olan maddeleri milyonlarca molekül arasından nasıl ayırt ederler? Plasenta denilen et parçasına ve plasentayı oluşturan hücrelere bu üstün aklı veren kimdir? Embriyonun yaşayabilmesi için gerekli olan bütün tedbirleri yaratan, vücutta buna göre bir sistem kuran kullarına rahmeti sonsuz olan Yüce Allah’tır. Allah her türlü yaratmayı bilendir.

bilimdunyasi.net

İlgili Makaleler