Sosyologlar

PETER BERGER’IN DİN SOSYOLOJİSİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

Henüz yayınlanmayan doktora tez konusu From Sect to Church: A Sociological Interpretation of the Bahai  Movement (Fırkadan Ümmete: Bahai Hareketinin Sosyolojik Yorumu) olup bir İslam Din Sosyolojisi çalışması olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra sırasıyla doktorasını yaptığı New School for Social Research’da, Rutgers ve Boston Üniversitelerinin çeşitli fakültelerinde öğretim üyeliği yapmıştır. 1981’den beri ve halen Boston Üniversitesi Fen-Edebiyat ve İlahiyat Fakültelerinde (College of Arts and Science ve School of Theology) sosyoloji ve ilahiyat profesörü olarak çalışan Berger aynı zamanda Boston Üniversitesi İktisadi Kültür Araştırmaları

Enstitüsü (Jnstitute for the Study of Economic Culture) Müdürlüğünü de yapmaktadır. Lutherci olarak bilinen Berger evli ve iki çocuk babasıdır.


 

b. Eserleri

Sosyolojik teori, din sosyolojisi ve Üçüncü Dünya ülkelerinin gelişmeleri üzerine çok sayıda kitap ve makaleleri bulunan Berger’in çalışmalarının bir kısmı dünyanın değişik dillerine de çevrilmiştir. Tespit edilebildiği kadarıyla elliye yakın kitabı ve yüz elliye yakın da makaleleri bulunmaktadır.

Türkçe’ye beş kitabı ve makale boyutunda bir kısım çalışmaları Türkçeye tercüme edilmiştir.

Eserlerinin bir listesini vermek gerekirse tespit edilebildiği kadarıyla yayın yılları sıralamasına göre şu kitapları bulunmaktadır:

1961a The Noise of Solemn Assemlies: Chrisîian Commitment and t he Religious Establishment in America, Garden City, NY: Doubleday,

1961b The Precarious Vision, Garden City, NY: Doubleday,

1963 Invitation to Sociology: A Hümanistle Perspective, Garden City, NY: Doubleday.

 The Human Shape of Work: Essays in the Sociology of Occupation, (editör ve katkıcı), NY, Macmillan,

 The Enclaves (Felix Bastian takma adıyla yayınladığı bir roman), Garden City, NY: Doubleday,

 The Social Construction of Reality: A Treatise in the Sociology of Knowledge, (Thomas Luckmann’la), Garden City, NY: Doubleday,

 The Sacred Canopy: Elements of a Sociological Theory of Religion, Garden City, NY: Doubleday, (Yeni Baskı 1990), (Türkçe’si elinizdeki kitap),

1969a Marksizm and Sociology : Views from Eastern Europe (ed.), NY: Appleton Century,

1969b A Rumour of Angels: Modern Society and the Rediscovery of the Supernatural, NY: Dobleday, (Yeni Baskı 1990), (Türkçe’ye tarafımızdan çevrilmiş olup Rağbet Yayınlan arasında çıkacaktır),

1970 Mouvement and Revolution (Richard Neuhaus’- la), NY: Dobleday,

 Sociology: A Biographical Approach (Brigitte Berger’le), NY: Basic Books,

 The Homeless Mind: Modernisation and Consciousness, (Brigitte Berger ve Hansfried Kellner’le). NY: Random Hause, (Türkçe’ye çevrildi),

 Pyramids of Sacrifice: Political Ethics and Social Change, NY: Dobleday,

 Protocol of a Damnation (roman). NY: Sea bury

 Against the World for the World The Hart ford Appeal and (he Future of American Religion (Richard Neuhaus la ortak editör ve katkıcı). NY: Scaburv.

1977a Facing up to Modernitiy: Excursions in Society, Politics and Religion NY: Basic Books,

1977b To Empower People: The Role of Madiating Structures in Puplic Policy (Richard Neuhaus’la), Washington, American Enterprise Institute,

1979a The Heretical Imperative: Contemporary Possibilities of Religious Affirmation, Garden City, NY: Doubleday,

1979b Future Directions for Puplic Policy, Forum,

1981a The Other Side of God (editör), Garden City, NY: Doubleday,

1981b Sociology Reinterpreted: An Essay on Method and Vocation (Hansfried Kellner’le), Garden City, NY: Doubleday,

1983 The War Over the Family: Capturing the Middle Ground (Brigitte Berger’le), Garden City, NY: Doubleday,

1986 The Capitalist Revolution: Fifty Propositions About Prosperity. Equality and Liberty, NY: Basic Books,

1987a Capitalism and Equality in America (Nordal Akerman’la editor),

1987b Capitalism and Equality in the Third World (editör),

1988 In Starch of an East Asian Development Model (editör) vdiğ.

1990 The Capitalist Spirit: Toward a Religious Ethic of Wealth Creation (editör).

1992 A Far Ginn The Quest for Faith in an Age of ( redulitv. NY: Tile Free Press.

1993 Institutions of Democracy and Development (editör),

1995a New Migrants in the Marketplace: Boston’s Ethnic Entrepreneurs, (editör Marilyn Halter),

1995b Modernity, Pluralism and the Crisis of Meaning (Thomas Luckmann’la),

 To Empower People: From State to Civil Society (V dig.),

 Redeeming Laughter: The Comic Dimension of Human Experience,

1999 The Desecularization of the World: Resurgent Religion and World Politics (editör),

1999 Business and Democracy: Cohabitation or Contradiction? (Annette Ahern’le editor).

2004 Questions of Faith: A Skeptical Reaffirmation of Christianity,

 Religious America, Secular Europe? (with Grace Davie and Effie Fokas),

 In Praise of Doubt: How to Have Convictions without Becoming a Fanatic,

(with Anton Zijderveld),

Ayrıca yayın yıllarını tespit edilemeyen şu çalışmaları da bulunmaktadır:

-American Apostasy: The Triumph of ‘Other ’ Gospels, (vdiğ.),

-Aspiring to Freedom: Commentaries on John Paul 7 v Encyclical the Social Concerns of the Church,

-The Limits of Social Cohesion: Conflict and Mediation in Pluralist Societies (editor),

Religion in a Revolutionary Society,

-Speaking to the 3rd World: Essays on Democracy and Development,

-The Structure of Freedom: Correlations, Causes and Cautions, (vdig.),

-Christian Social Ethics in a Global Era (editor Max L. Stackhouse vdig.),

-A Future South Africa: Visions, Strategies, and Realities, (Bobby GodselFle editor),

-Modernization and Religion.


 

c. Düşüncesi

Yirminci yüzyılın en üretken sosyologlarından biri olarak kabul edilen Peter L. Berger, eserlerine bakarak bir çok yazarın onu “Bergerci” diye nitelendirdikleri bir “düşünce okulu”yla özdeşleştirecekleri kadar bağımsız bir sosyal düşünce geleneği başlatan bir sosyolog durumundadır. Bu onun kültürü sosyolojik bir diyalektik içerisine yerleştirerek açıklamasında çok daha belirgin bir özelliktir. Ona göre kültür bir araya geldiklerinde toplumsal hayatı mümkün kılan şu üç aşama yahut adımdan oluşan diyalektik bir süreçtir: Dışsallaşma, Nesnelleşme ve İçselleşme. Bu formülasyon onu diğer kültür teorisyenleri arasında farklı bir konuma yerleştirmiştir. Çalışmalarını geniş bir düşünce geleneğine oturtmayı deneyenlere göre onları; Weberci”, “yeni-Weberci”, “fenomenolojik” ve “Alman insancısı” diye nitelemek gerekiyor. Onun kelimenin tam anlamıyla eklektik ve fevkalade bir sentez kabiliyetine sahip olduğu anlaşılıyor. Çünkü eserlerindeki görüşlerini dayandırdığı veya etkilendiği kişilerin tam bir listesinin çıkarılması neredeyse imkansız gibidir. Ancak devraldığı entelektüel mirasın bir taslağını çıkaracak olursak onu Kant ve Hegel düşüncesine bağlamak gerekir. Birey ve toplum anlayışında Marks’ın açık etkisi altındadır. Sosyal ve kültürel gerçeklik hakkındaki düşüncelerinde Durkheim ve Simmel’in etkisi görülür. Başlıca fikri ilham kaynağı ise Weber’dir. Sosyolojinin metodu, konusu, modem toplumun doğası ve görünüşte modernleşmenin karşı durulamazmış gibi gözüken güçleriyle dönüştürülen bir kültür içerisindeki anlam problemleriyle tüm entelektüel ilgisini Weber’e borçludur. Yirminci yüzyılın diğer yazarlarından George Herbert Mead’ın sembolik etkileşimci yaklaşımının etkisi özellikle dikkat çekicidir. J-P. Sartre, Varoluşçular, Kari Barth ve yeni-Ortodoks teolojinin de dolaylı etkileri söz konusudur. Sosyal bilimlere metodolojik yaklaşımının felsefi temelini belirlemede en önemli katkı Alfred Schutz’un (1899-1959) fenomenolojisidir. İnsan, kültür ve toplum hakkındaki teori kurmada Alman sosyal filozofu Amold Gehlen’in çok büyük katkıları vardır. Ayrıca çeşitli Hıristiyan gnostikleri yanı sıra Mevlana ve İbn Arabi gibi Müslüman Mutasavvıflardan da etkilenmiştir. Berger’in eklektik davranışındaki temel dürtü pozitif bir dürtü olup yararlı bulduğu her fikri almaktan çekinmeyen bir tabiata sahiptir.


 

d.Metodolojisi

Berger; Hümanistik, yorumlayıcı, yeniden inşacı ve fenomenolojik sosyoloji ile etkileşimci ve yapısalcı yaklaşımlar arasında bir sentez sağlamaktadır. Bu yaklaşımıyla o mikro-sosyolojik kaygıların ötesine geçmeyi başarır. Makro ve mikro, değer yargılarından arındırılmış ve değer yargısı yüklü, yapısalcı ve etkileşimci, kuramsal ve ilintili sosyolojiler arasında bir köprü kurma çabası onun çalışmalarında çok açıktır. Kendisini, gerçekliğin yapıldığı yolun çözümlemesine çalışan sosyolojinin “yıpratıcı işi”nin ortasında görür. Ona göre “bir sosyolog olmak ne kalpsiz bir gözlemci ne de propagandacı olmak anlamına gelir.” Kişinin öznel değer yargıları, onun nesnel bir bilimselliğe ulaşma çabasıyla diyalektik ilişki içinde olacaktır.

Hem genel sosyoloji hem de din sosyolojisi alanındaki çalışmalarıyla fenomenolojik sosyoloji ekolünün en önde gelen bir temsilcisi olarak kabul edilen Berger, positivist sosyolojiye ve dolayısıyla sosyal davranışın meydana gelişinde bireysel aktörler yerine sosyal güçlerin önceliğini ve etkinliğini savunan anlayışa bir tepki olarak doğan ve aslında anlayıcı sosyolojinin bir devamından ibaret bulunan fenomenolojik sosyoloji anlayışının başarılı bir uygulayıcısıdır. Bu ekol tıpkı anlama gibi sosyal olayların dışa yansıyan görünümlerinden anlam dolu özlerine ve iç manalarına nüfuz etmeye çalışan bir sosyoloji akımıdır. Felsefi fenomenolojinin sosyolojiye uygulanması sonucunda ortaya çıkmıştır.


 

Berger’in Din Sosyolojisi ve Teoloji ve Sosyoloji İlişkilerine Bakışı

Max Weber’in din sosyolojisiyle ilgili çalışmalarından sonra yayınlandığı andan itibaren din sosyolojisine değişik bir bakış açısı getiren ve çok tartışılan The Sacred Canopy’si esas alınmak suretiyle görüşleri tahlil edilecek olursa Berger’in söz konusu çalışmada, alt başlığından da anlaşılabileceği gibi sosyolojinin hitap dünyasında/söyleminde kalarak din hakkında gerçekleştirdiği teorik bir denemede bulunduğu ve çok sistematik görüşler ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.               

Aslında Berger, söz konusu kitabın ek bölümlerinden İkincisinde özellikle üzerinde durduğu gibi farklı yöntemsel özelliklere sahip olan, yani biri normatif diğeriyse objektif ve pozitif birer bilim olan teoloji ve sosyolojiyi barıştırmak ve her birine bir diğerinin sahip olduğu imkan ve imkansızlıkları hatırlatmak amacındadır. Hatta o kitapta ileri sürdüğü görüşlerin yanlış anlaşılmaması için yazdığı özel ek bölümle de yetinmemiş ve söz konusu kitabı tamamlayıcı ve bir kısım noktalarını daha geniş açıklayıcı ayrı bir kitap da kaleme almıştır. Berger bir bakıma sosyal teoloji yaptığı A Rumour of Angels adlı bu tamamlayıcı kitabında bilhassa antropolojik ve pozitif bir teolojinin imkanlarını araştırmıştır. Kanaatimizce söz konusu kitaptaki görüşlerinin kısa da  olsa burada özetlenmesi onun din, toplum ve kültür anlayışının kavranması bakımından önem arz etmektedir. Sosyolojinin özellikle de bilgi sosyolojisinin yaklaşımı kesinlikle özgürleştirici bir etki yaratabilir. Diğer analitik bilgi dallan bizi geçmişin ağır ölü yükünü taşımaktan kurtarırken sosyoloji ise, daha çok günümüzün zorbalığından kurtarma işlevi görebilir. Bir kere içinde bulunduğumuz durumu sosyolojik açıdan kavrayabilirsek onun sanki karşı durulamaz bir sonmuş gibi gözüken baskısını hafifletme ya da giderme imkanını elde edebiliriz.

Berger’in din anlayışının ne olduğuna bakacak olursak Kıta Avrupasında felsefî fenomenolojiyi bilgi sosyolojisine uygulayan Alfred Schutz ve Kari Mannheim’la Amerikalı sosyolog Robert Merton’dan etkilenen Berger’in ve birçok çalışmasını ortaklaşa kaleme aldığı arkadaşı Thomas Luckmann’ın; sosyolojik bakımdan dinin kilise veya ana bir sosyal grupla derhal aynîleştirilebildiği kurumların dışında başka gerçeklik alanlarına da sahip olduğu kanaatini taşıdıkları anlaşılmaktadır. Bu tür kurumlarla sınırlı bir din sosyolojisinin daha başta dinin “dondurulan” biçimleri üzerinde yoğunlaşan bir “dini kurumlaşmalar (kiliseler) sosyolojisi” konumuna düşeceğine dikkat çekerler. Oysa geniş anlamda din, Luckmann’ın ifadesiyle “görünmeyen din” sembolik mânâlar dünyası inşâ etmek suretiyle bir toplumun en temel değerlerini meşrulaştıran sembolik gerçeklerdir.         

Berger’e göre din ise kendisiyle kutsal bir kozmosun inşâ edildiği beşerî bir girişim ve iki adımdan oluşan bir yasallaştırma sürecidir. İlkin o, kendilerine nihâî olarak’ geçerli ontolojik statüler bahşetmek, yani onları kutsal ve kozmik bir başvuru kaynağına yerleştirmek suretiyle toplumsal kurumlan meşrûlaştıran, ikinci olarak da; içerisinde günlük yaşamlarıyla insanların var olduğu toplumsal olarak kurulan anlam dünyalarının gerçekliğini muhafaza etme işlevi gören bir süreçtir. Dolayısıyla Berger’e göre din toplumsal işlevselliği ve buna bağlı olarak bir sosyal düzen ve mana arayışı süreci olması bakımından anlam kazanmaktadır. Berger’in bu anlayışını fenomenolojik din bilimcilerinin yöneldikleri bir eğilim olarak dinde metafizik yahut tabiatüstü aşkın bir alanı tamamen göz ardı etmeyen fakat büyük ölçüde müteal ve apriorik bir kategori olan Kutsal’ın dünyadaki en kapsamlı tezahürü olan Kozmos’la beşeri bir bütünleşme esasına dayalı bir “kozmik din” anlayışı çerçevesine oturtmak gerekiyor. Buna dolaylı bir “tabii din yahut fıtri din” denilse yanlış olmaz. Berger’e göre din en yaygın ve en etkili meşrulaştırma kaynağıdır. Dolayısıyla dinin insanın toplumsal gerçeği yapım sürecinde iki önemli amacı sağladığı söylenebilir:

1-      bu gerçekliğe bir nomos ya da anlam sağlar,

2- bu gerçekliği meşrulaştırır ya da onaylandığını belgeler.

Bu iki sosyologun din anlayışlarını sosyal-siyasal işlevleri bakımından dinin çağdaş bir ‘Durkheimcil çimento’ olarak tanımlandığı R. N. Bellah’ın Amerikan “sivil din” anlayışı izler.

Berger’e göre din insanın anlam/mana ve düzen arayışının bir parçası olup ancak beşeri bir girişim olduğu sürece modem bilim tarafından araştırma konusu yapılabilir. Kültürel bir fenomen olan dinin aşkın kökeni kozmik düzeni sağlayan Kutsal’da, daha doğrusu Kutsal’ın insana göre en kapsamlı ve içkin tezahürü olan Kozmos’ta aranmalıdır. Klasik sosyologlardan Dürkheim, Marks ve Weber’in din anlayışlarının güçlü bir sentezini yapan Berger varlıkbilim konusunda hem idealist hem de materyalist görüşü dışlayan diyalektik bir bakış açısına sahiptir. Din ve toplum ilişkilerine bakışında da diyalektik anlayış hakimdir. Buna göre din son tahlilde toplumun, toplum ise dinin ürünüdür.

Çünkü din kendisiyle kutsal bir kozmosun veya anlamlı bir dünyanın inşa edildiği beşeri bir girişimdir. Başka bir deyişle din kutsal bir kalıp içerisinde düzenli bir evrenle bütünleşme ve özdeşleşme süreci olarak kozmikleşmedir. Kutsal ise belli deneyim konularında bulunduğu kabul edilen korkutucu ve büyüleyici sırdır. Kutsal ayrıca bizim dışımızda fakat bizimle ilişki halinde bulunan esrarengiz ve korkutucu bir gücün en önemli niteliğidir. Bu nitelik; aşkın, ezeli, ebedi, temiz, mükemmel, canlı, güçlü, iyilik sahibi vb. en yetkin sıfatları özünde toplayan ve barındıran bir sıfat olarak kabul edilir. Din bilimlerinde dini özü bakımından tanımlarken başvurulan en temel kategori Kutsal’dır. Bu tanıma göre din, korkutucu ve büyüleyici bir sır olarak ‘Kutsal ’ın tecrübe edilmesidir.

Dinin sosyolojik bir teorisi özellikle bilgi sosyolojisi çerçevesinde ele alındığında sonuçta Feuerbach’m din anlayışı olan, dinin insanlık tarihinin kavranabilir bir ürünü olarak bir beşeri yansıtma (projection) olduğu tezine kapı açar. Böyle bir teze ancak o yansıtmaların niçin aynı zamanda İlahî bir yansıma (reflection) olmayabileceği soru-suyla karşılık verilebilir. Ama buradan kalkarak deneysel (tecrübî, görgül, ampirik) bir teoloji yapmak en azından teolojik metodoloji bakımından mümkün olmayabilir. Ama bu demek değildir ki, yargılarını deneysel olarak bilinen olgulara dayalı ve bağlı olarak geliştiren ve yüksek bir ampirik duyarlılığa sahip bir teoloji önerilemez. Tanrı ile insan arasındaki varlıksal benzerlikten hareketle teolojiden bir antropoloji çıkarılabilir ama tersi mümkün değildir. Gerçi şuna bir diyecek olmamalı: Teolojik düşünce ampirik olarak verili İnsanî düzlemde aşkınlığın belirtilerini arayabilir.

Berger’in esasen insanı hareket noktası kabul edip oradan bir teoloji kurma imkanını araştırdığı Melekler Hakkında Söylenti kitabı gerçekte bir sosyal teoloji yapma girişimi olup doğrusu pozitif düşüncenin sınırlarını zorlamaktadır. Ona göre aşkınlığın belirtileri şu beşeri eğilimler ve kanıtlardan çıkarılabilir:

1. Düzenlilik kanıtı (Argument from ordering): Aş- kınlığın bir temsilcisi olarak çocuklarına düzenliliği telkin eden ve düzensiz görünen olayları açıklayarak onlara güven veren bir anne ve babanın rolü ve yine dünya-inşa ve dünya-idâme ettirme rollerini üstlenen bir ebeveynin rolü kuşkusuz diğer düzen temsilcisi rollerin içerisinde en dikkate değer bir roldür. Gerçi aşkınlığı reddeden ateistlerin ebeveynlik rolünü üstlenmemesi ve bir kısmında olduğu gibi aile kurumuna tamamen karşı olmaları söz konusu kuralı değiştirmez. Bu kanıta göre Freudcu terimlerle konuşmak gerekirse, dini, ebeveyne ait sevginin koruyucu düzeninin çocuk tarafından tecrübe edilen kozmik bir yansıması olarak çözümlemek büsbütün imkan dahilindedir. Yalnız bu ifade tam olarak Freud’un din anlayışım belirtiyormuş gibi algılanmamalı. Bu bağlamda din yalnız beşerî düzenin bir yansıtması değil aynı zamanda tümevarıma dayalı inanç bakımından beşerî düzenin tam anlamıyla gerçek bir onaylanmasıdır da.

Bu arada antropolojik bir teoloji yapmak için önemli olan şu iki kavramın bilinmesinde yarar vardır. Bunlar “tümevarıma dayalı inanç (inductive faith)” ve ‘”tümdengelime dayalı inanç (deductive faith)”. Bilindiği gibi tümevarım mantık ve metodolojide deneyle işe başlayan bir düşünce sürecini ifade ederken tümdengelim tersine deneyi öncele- yen bir düşünceyle işe başlar. Dolayısıyla birinci inanç türü beşerî tecrübelere dayalı olgu ve verilerden hareketle bir dinî düşünce süreci geliştirmekle tanımlanabilirken İkincisi, deneyle ölçülmesi mümkün olmayan belirli faraziyelerle (bilhassa ilahi vahye dayalı varsayımlarla) geliştirilen bir inanç türüdür. Kısaca birincisi beşerî tecrübeden kalkarak tanrı hakkında konuşmaya yönelik bir girişim iken İkincisi, tanrı hakkında kabul edilmiş ifadelerden beşerî tecrübeye yönelen bir inanç biçimidir.

                2. Oyun kanıtı (Argument from play): Oyun esnasında dış dünyanın var olmayı bırakması ve en can alıcı varoluşsal gerçekler olan ölüm ve acının  hissedilmemesi aslında aşkınlığın bir alameti olarak nitelendirilebilir. Çünkü oyun öncesi ve sonrasının dünyası, bütün ciddiyeti ve burkutuculuğu ile karşımızdadır. Oyun sırf çocukların değil büyüklerin de işidir.

                3. Umut kanıtı (Argument from hope): İnsan tecrübesi her zaman geleceğe yönelik bir tecrübedir. Yalnız, geleceği ve içinde bulunulan zamanı geçmişe gömmeye ve böylece var olanı bir bakıma yok etmeye çalışan mitolojik akıl yürütme istisna edilmelidir. İnsanlar kendilerini hep gelecekte yapacakları tasarılarla gerçekleştirirler. Geleceğin en önemli boyutu ise ümit dolu olmasıdır. Çoğu teodisilerin anahtar öğesi de ümittir. Bu arada teodisiyi kısaca açıklamak gerekirse; o “Tanrının haklılaştırılması” demektir: Esas itibariyle teodisi, Mutlak İyilik ve Mutlak Kudret sahibi bir Tanrının nasıl olup da dünyadaki acılara ve kötülüklere göz yumar hale gelmesini açıklamak peşinde olan teorilerdir. Bir teodisiye göre fert acı çekebilir ve ölebilir, hatta en önemli tasarılarını gerçekleştirmede zamana yenik düşebilir, ama topluluk mu (soy, kabile veya millet) asla. O yaşamaya devam edecek ve nihayet zaferi elde edecektir. Bu bir ümit teodisisidir ve şüphesiz çoğu kere teodisiler bu dünya hayatındaki acıların dindirileceği ve bertaraf edileceği bir bireysel öte dünya ümidine dayandırılmıştır. Şurası bir gerçektir ki, beşer tarihinin çoğu boyunca hem kolektif hem de bireysel ümit teodisiler i dinî açıdan (veya dinî kavramlarla) meşrûlaştırılmışlardır. Elbette dünyevîleşmenin etkisi sonucu bu dünyaya yönelik ümitlerden doğan ideolojiler de (mesela sosyalizm gibi) teodisiler olarak kabul edilebilir. Ümitle karışık beşerî tecrübelerde onu aşkınlaştıran bir yön, bir îma ve bir kasıt mutlaka vardır.

4. Lanet okuma kanıtı (Argument from damnation): Beşerî tecrübelerde ümitle birlikte ele alınması gereken ve karşıt kutbu temsil eden olumsuz düşünme biçimi yani la-netleme de aşkınlığın bir alameti olabilir. Adalet arayışının kaynağı da esasen böyle bir düşüncede yatmaktadır. Haksızlıklar karşısında avunma yerine haksıza lanet okuyup hakkın yerine iade edilmesini istemek, hem beşerî hem de dinî bir taleptir. Haksızın güçlü ve adil biri tarafından cezalandırılması ve bir cehennemin varlığının kabullenilmesi bir aşkınlık arayışının belirtisi değildir de nedir?

5. Komiklik kanıtı (Argument from humour): Komedi trajedi ile bir anlamlılık kazanır. Biri gülünç diğeri ise korkunç ama her ikisi de gerçeğin iki yüzünü ifade ederler. Her ikisi de insanın sınırlılığını yani İlahî huzurdan “atılmışlığını” açıklarlar. Komiklik aslında insanın gerçekliğinin nesnel bir boyutunu gösterir. Yoksa o gerçekliğe öznel ve psikolojik bir tepkisini değil. Komiklik aynı zamanda İnsanî ruhun bu dünyaya hapsedilmişliğinin de bir yansımasıdır. Freud ve Bergson bu konu üzerinde durdular. Batı edebiyatında komikliğin proto-tipik tezahürü Don Kişot simasıdır.

Bu sıralanan olgular ve kanıtlar herkesin günübirlik yaşamında bulunabilen metafiziğe açık yönlerinden sadece bir kaç tanesidir. Berger’in kısmen agnostik denebilecek yaklaşımına göre bu bile teolojik düşünceyi yansıtmalardan (din) yansıtana (insana) dönük bir yöntem geliştirmeye zorlamaktadır. Bunlara ilaveten insan hayatı en büyük zenginlik yönünü vecde (ecstasy) olan kabiliyeti sayesinde kazan-maktadır. Bu mistik bir vecit değil, olduğu gibi kabul edilen günlük hayatın gerçekliğinin dışına taşmak veya bizi her taraftan kuşatan sırra açık olmak demektir. İnsanın metafiziğe ve vecde açık olan bu iki boyutunu geliştirecek olan da işte aşkınlığın alametlerinin en fazla bulunduğu insan merkezli bir teoloji yapmaktan geçer. Berger’in teolojik tutumu aslında Batıdaki Hıristiyan teolojik akımlardan liberal teoloji yanlısı bir tutumdur.19

Berger’in söz konusu teolojik tutumu farklı dinî gelenekler karşısında bağımsız bir tavır takınmayı kuvvetle gerektirmektedir. Eğer her beşerî tecrübe teolojiyle alakalı veriler içeriyorsa o halde top yekun beşerî tecrübenin tarihi boyutu da benzer veriler içermektedir. “Tarihi görmezlikten gelen onu tekrar etmeye mahkumdur” özdeyişinden hareketle tarih, geleneksel teoloji açısından da gözlenmelidir. Gelenekle ilgilenirken bu tek bir gelenek olmamalıdır. Bugün bir teoloji evrensel bilinç içerisinde yapılırsa ancak, daha tutarlı olabilmektedir. Artık teolojik bir ben merkezcilik için özür beyan etme vakti geçmiştir. Çağdaş ilahiyatçı modem tarih araştırmaları sonucu insanlığın dini düşünce tarihine engin bir dokümanla ulaşma fırsatına sahiptir. Teolojik açıklama girişimi insanlığın engin tecrübesini hem tarihî antropoloji hem de dinler tarihine dayalı olarak sıkı bir ampirik çözümlemeye tabi tutmalıdır. Ama birinci yaklaşım daha önemli ipuçları verebilir. Tarih dışında sanatçı ve şairin iç dünyası ve ortaya koydukları eserlerden de yararlanılmalıdır.

Önemle üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, en temel dînî güdünün aşkın varlık hakkında teori geliştirmek yerine ona ibâdet etmek olmasıdır. Dinî inanç ve uygulamalar, sosyo-kültürel, siyasal, ideolojik, ekonomik, vb. farklı biçimlere bürünebilir. Ama bir dinî biçim var ki o insanın dinî tabiatının özü gereği durmadan tezahür eden ibadettir. Yalnız ibadetle, dinin prototipik tavrı varlık kazanmaktadır.

Berger Kutsal Şemsiye’de dinin dünya kurmada hayati bir rolünün olduğunu belirttikten sonra kurulan toplumsal veya genel olarak dünyanın idame ettirilmesinde de dinin büyük bir rol oynadığını ifade etmektedir. Ona göre din hem dünya sarsıcı hem de dünya idame ettirici bir güçtür. Marksist sosyolojinin en önemli konuları arasında yer alan Din ve yabancılaşma konusunda da Berger diyalektik düşüncesini sürdürür. Ona göre din tarih boyunca hem yabancılaştırıcı hem de yabancılaşmadan arındırıcı bir işlev görmüştür. Weber’in din sosyolojisinde önemli bir yer işgal eden teodisi konusuna da değinen Berger, dinin Marksist anlamda bir afyon olmak yerine büyük bir telafi mekanizması işlevi görerek; kötülük, ıstırap ve acı çekmelerin ilahi adaletin bir gereği olarak ilahi master planda bir yerinin bulunduğunu belirtmiş ve teodiselerin insana sağladığı en büyük yararın mutluluk kazanmak değil bir anlam kazanmak olduğunu belirtmiştir. Ona göre öte dünya inancı, mistisizm, millenarizm ve İrani düalizm başlıca teodise tipleri olmaktadır.

 

 

 

 


 

Kaynaklar:          Peter L. Berger Kutsal Şemsiye, Çev. Ali Coşkun

 

                                Peter L. Berger, Melekler Hakkında Söylenti, Çev. Ali Coşkun