PARA TALEBİ
Para talebi
denildiğinde, kişilerin niçin elde para tuttuklan anlaşılmalıdır. Gelişmiş bir
mali sektöre sahip ekonomilerde paranın bizzat kendisinin öz değeri yoktur. Paranın
değeri tamamen onun değişim değerinden kaynaklanır. Daha açık bir deyişle
paranın yapıldığı madde, ya da kağıtla değeri arasında bir ilişki sözkonusu
değildir. Mademki para yalnızca mal ve hizmet siparişi için istenmektedir.
Acaba halk niçin parayı mal ve hizmetle değiştirmek yerine elinde tutmaktadır.
Kişilerin ellerinde tuttuktan paranın değerinin yapıldığı madde nin, öz
değerinden bağımsız olması ve hatta banka parası (kaydi para) söz konusu olduğunda
fiziksel olarak da görülmemesi, para talebinin incelenmesini ilginç
kılmaktadır. Öte yandan diğer mal ve hizmetlerin talep-lerindeki değişmelerin
ekonomi üzerindeki etkileri sınırlı olmasına karşılık, para talebindeki
değişmeler tüm ekonomiyi baştan başa etkilemektedir, tşte bu durum para talebinin
geniş olarak incelenmesini zorunlu hale getirmektedir. Konu oldukça farklı görüşlerin
ortaya atılmasına neden olmaktadır. Şimdi bu çeşitli görüşlere göre para talebini
inceleyelim:
/. Klasik Yaklaşım
A. Muamelat Para Talebi Yaklaşımı:
Klasik görüşteki
iktisatçılara göre para, alışverişleri kolaylaştırmak için basit bir değişim
aracı olarak talep edilmektedir. Klasik görüşe göre paranın elde tutulmasının
kendine has bir faydası yoktur. Kişilerin ellerinde para tutmalarının nedeni,
parasal gelirleriyle harcamalarının aynı zamana rastlamamasıdır. Böylece para,
gelirlerin elde edilmesiyle, harcamalar arasında geçen zaman için bir köprü
görevi yapmaktadır. Bu durumda tüm para muamelat amacıyla tutulmaktadır.
Şüphesiz buna gelecekteki muamelelerin finansmanı için tutulan paralar da
dahildir. Klasik sistemde halkın elinde tutmak istediği para miktarını belirleyen
diğer faktörler gözönüne alınmamaktadır.
Toplum ve kişilerin
ellerinde tuttukları para miktarının tamamı büyük ölçüde ekonomideki kurumsal
düzenlemelere bağlıdır.
Konuyu önce kişisel
düzeyde düşünelim. Mesela bir kimsenin eline aylık olarak (30 gün için) 300
bin lira geçiyor olsun ve her gün gelirinin 1/30’unu harcasın. 30 gün sonra
kişinin elindeki para miktarı (para an-kesleri) sıfır olacaktır. Daha sonraki
aylarda da kişi benzer şekilde davranacaktır. Böylece her ayın başında
kişilerin elinde 300 bin lira, her ayın sonunda da sıfır lira olacaktır. Bu
durumda kişilerin elinde aylık ortalama olarak 150 bin lira para duracaktır. O
halde kişinin yanında tutmak istediği para miktarını etkileyen en önemli
etkenlerden birisi kişinin gelirinin miktarıdır.
Şimdi de kişinin
gelirini aylık değil, haftalık olarak aldığını ve eline haftada 70 bin lira
geçtiğini farzedelim. Aynı şekilde hafta sonunda elindeki para miktarı sıfır
olsun. Bu durumda kişinin elindeki para miktarı ortalama olarak 35 bin lira
olacaktır. Dolayısıyla kişinin yanında tutmak istediği para miktarını
etkileyen bir ikinci faktör, kişinin eline geçen gelirin sıklığıdır. Bir başka
deyişle kişinin eline geçen gelirin yıllık, aylık, haftalık, ya da günlük
olarak ödenmesi, kişinin para talebini etkiler.
Kişinin yanında tutmak
istediği para miktarını etkileyen bir üçüncü faktör harcama biçimidir.
Konuyu şimdi de toplum
düzeyinde ele alalım. Bu durumda muamelat ankeslerinin boyutunu bazı diğer faktörlerin
etkilediğini görebiliriz. Çeşitli ekonomik birimlerce yapılan ödemelerin
zamanlaması, bunların üst üste gelip gelmemesi, endüstrinin yoğunlaşma durumu,
kredi kullanımının yaygınlığı v.b.
Bir ekonomide para
sadece muameleleri finanse etmek amacıyla tutuluyorsa, bu amaçla tutulan
miktar, finanse edilecek muamelelerin seviyesine ve bu muameleleri çevreleyen
bazı kurumsal düzenlemelere bağlıdır.
Eğer kurumsal
düzenlemelerin veri olduğu farzedilirse, o takdirde arzulanan muamelat ankes
miktarı, muamelelerin nominal (parasal) değerine bağlıdır. Öte yandan eğer
belli bir muamelat düzeyinin olduğu farzedilirse, talep edilen muamelat ankes
miktarı kurumsal düzenlemelere bağlı olacaktır. Bu durumda, eğer bu
düzenlemeler değişirse, herhangi bir muamelat düzeyini finanse etmek için
gerekli para miktarı da değişecektir. Para stokunun muamelat düzeyine oranına,
paranın muamelat dolaşım
hızı denilmektedir.
Klasik iktisatçılar toplumun arzuladığı muamelat ankestlerini etkileyen
krumsal faktörlerin kısa dönemde aşağı yukan sabit olduğunu, uzun dönemde de
çok az değiştiğini farzetmektedir. Bu nedenle de paranın muamelat dolaşım
hızının fiilen sabit olduğunu farzetmektedirler. Şimdi muamelat için tutulan
ankesleri ifade eden para stokunun M olduğunu kabul edelim. Çünkü para
yalnızca muamelat amacıyla elde tutulduğundan, M aynı zamanda toplam para
stokunu da ifade eder. Bir dönem boyunca yapılan muamelelerin değeri T, bu
muamelelerin ortalama fiyat seviyesi de P olsun. Buna göre V, para stokunun muamelat
hızı olacaktır. O halde V=PT/M dir. Buradan MV=PT şeklinde yazılabilir. Bu
denklen Irvıng Fisher’in ünlü mübadele denklemidir. (Daha ayrıntılı bilgi için
bk. Miktar Teorisi)
Klasik iktisatçılar
para talebine, elde niçin para tutulduğuna ilişkin saiklerden daha çok, paranın
dolaşım hızı bakış açısından yaklaşmaktadır.
B. Nakit Ankes Yaklaşımı:
Para talebi için
muamelat ankes yaklaşımında kişilerin ellerinde niçin para tutmak istedikleri
göz önüne alınmamakta, buna karşılık basitçe toplumun elde tutacağı para
miktarım (muamelelerin finansmanı için) hangi faktörlerin belirlediğini ortaya
koymaktadır. Cambridge nakit ankes yaklaşımı (Marshall ve C. Pigou gibi
iktisatçılarca geliştirilmiştir) kişilerin yanlarında tutmak istedikleri para
miktarını hangi faktörlerin belirlediğini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşıma
göre kişiler, parayı kendilerine sağladığı hizmetler nedeniyle talep ederler.
Para
kişilere, kendilerinin
anında gerçekleştirebilecekleri bir satınalma gücü sağlar. Ayn-ca, kişilerin
paraya sahip olmaları, fırsat çıktığında kendilerine en uygun şartlarda satın
alma imkanı sağlar. Bu anlamda para bir güvenlik hizmeti sağlamaktadır.
Paranın satın
alabileceği mal ve aktifler de hizmet sağlar. Ancak mal ve aktiflerin sağladığı
bu hizmetlerle paranın sağladığı hizmet birbirlerinden farklıdır. Kişi açısından
sorun, mal ve aktiflerin sağladığı hizmetlerle, paranın sağladığı hizmetleri
dengede tutmaktır. Ancak elde para tutulmaması halinde kişi bundan bir gelir
sağlayamaz. Bu nedenle herkes (otomatik bir şekilde ve içgüdüsel olarak)
elindeki parayı, paranın kendilerine sağladığı emniyetle, satın aldığı
malların (ayakkabı, elbise gibi doğrudan yarar sağlayan, ya da fabrika, hisse
senedi gibi kendisine parasal gelir sağlayan) gelinlerini dengelemeğe çalışır.
Böylece kişi bir yandan elinde para tutmakla paranın kendisine sağladığı
güvenlik hissiyle, öte yandan elde para tutmakla kaçırabileceği fırsatları bir
arada düşünmek zorundadır.
Her kişinin elde para
tutmasının avantajlarının ve dezavantajlarının dengelenmesi, herbir kişinin
gelirinin ne kadarını para olarak cebinde tutacağını belirlemektedir. Halkın
gelirinin bir kısmını yanında para olarak tutmaya değer gördüğü bir oran
vardır. Bu oran 1/5, 1/10, 1/20 gibi bir rakam olabilir.
Tüm toplum ele
alındığında, gelirin belli bir oranı olarak yanında tutmak istediği parayı
ulaşım sistemi, üretim yöntemi, genel iş durumu gibi bir dizi faktör etkiler.
A. Marshall, nakit
ankes yaklaşımını bir
denklem çerçevesinde
açıklamaya çalışmamıştır. Ancak izleyicileri bunu, faydalı olacağını düşünerek
para talebi fonksiyonunu
Md= k PY
şeklinde ifade
etmişlerdir. Bu denklemde PY, kişinin parasal gelirini, (k) da kişinin nominal
gelirine göre yanında tutmayı arzuladığı nominal para ankes oranını göstermektedir.
(k= 1/V ya da V= l/k ilişkisi miktar teorisi çerçevesinde incelendiğinden burada
ayrıntılara girilmemiştir).
//. Keynesyen Para Talebi
Keynes, elde para
tutmayla ilgili olarak muamelat, ihtiyat ve spekülasyon saikleri olmak üzere üç
saik üzerinde durmaktadır.
Bunlardan muamelat ve
ihtiyat saikle-riyle kişilerin para talep etmeleri, paranın alışverişleri
kolaylaştırıcı özelliğinin bir sonucudur. Buna karşılık spekülasyon saiki
paranın bir aktif olarak kullanımından ve kıymet saklama özelliğinden türetilmekte-dir.
A. Muamelat ve ihtiyat Saikleri:
Keynes’in muamelat ve
ihtiyat saikleriy-le para talebi Cambridge okulu tarafından geliştirilmiş
analize yeni bir ilavede bulunmamaktadır. Muamelat para talebi rutin ve
öngörülen normal cari muameleleri yapmak için gerekli para talebidir.
Bu muameleler özel
kişiler ve firmalar tarafından yapılır. Bu nedenle Keynes muameleleri, gelir
saiki ve iş saiki olmak üzere iki kısımda düşünmektedir. Gelir saiki özel
kişilere uygulanan muamelat saikidir. Mua-
melat saikiyle para
talebi kişilerin gelirleriyle ödemeleri arasındaki oransızlıktan doğmaktadır.
Keynes’e göre bu saikın gücü gelirlerin boyutuna ve gelirlerin elde edili-Şİyle
ödemeler arasındaki zaman aralığına bağlıdır. îş alemi muamelat saikiyle
parayı, karşı karşıya oldukları maliyetlerle satışlarından elde edilen
hasılatlar arasındaki zaman aralığı için bir köprü olarak tutmaktadır. Bu
saikın gücü cari üretimin değerine (cari gelire) ve üretilen malların el
değiştirme sayısına bağlıdır.
Keynes’in ihtiyat
saikiyle para talebi Cambridge “güvenlik” saikının yeniden
vurgulanmasından başkaca bir şey değildir. Keynes’e göre ihtiyat saiki ona,
harcamalar ve beklenmedik avantajlı satın alım fırsatları için bir avantaj
sağlamaktadır, ihtiyat saikiyle para talebi aynı zamanda gelir düzeyine de
bağlıdır. Burada şu hususa <la işaret edelim. Muamelat ve ihtiyat saikiyle
para talebi üzerinde faiz oranlarının etkisi zayıftır.
B. Spekülasyon Saiki:
Keynes’e göre halk
yalnızca muamelat amacıyla para tutmaz, aynı zamanda kıymet, ya da servet
biriktirmek amacıyla da para talep eder. Bununla birlikte, acaba pozitif bir
faiz oranında servetini halk niçin faiz getirişi alan bir şekilde tutmak
yerine faiz getirişi almayan para şeklinde tutmaktadır? Halkın belli bir faiz
oranında servetini para şeklinde tutmasının, ya da likiditeyi tercih
etmemesinin nedeni, gelecekteki faiz oranlarıyla ilgili belirsizliktir.
Gelecekte faiz oranının ne olacağı belirsizse, bu durumda kişiler, gelecekte
faiz oranının ne olacağını piyasaya göre daha iyi bilmeleri, kendilerine
spekülatif kazanç sağlayacaktır.
Burada belirsizlikten
kastedilen, faiz oranlarının gelecekte ne olacağı hakkında kişilerin
düşünceleri arasındaki farklılıktır. Yoksa bir kısım halkın gelecekte faiz oranlarının
ne olacağı konusundaki belirsizliği demek değildir. Kişiden kişiye gelecekte
faiz oranının ne olacağı değişmektedir. Kişilerin gelecekle faiz oranında ne
olacağıyla ilgili düşünceleri arasında fark yoksa, kişiler piyasaya göre
gelecekte faiz oranının ne olacağını daha iyi bilseler bile karlı duruma
geçemeyecektir.
Keynes, spekülasyon
saikı analizinde kıymet biriktirme fonksiyonu açısından paranın tek
alternatifinin sadece tahvil olduğunu düşünmektedir. Bir aktif olarak tahvil,
sahibine yıllık olarak sabit bir parasal geliri sağlar. Mesela % 10 faizle
çıkarılan sonsuz vadeli 1000 liralık bir tahvil, yıllık 100. TL. lık bir geliri
sağlar. Tahvilin fiyatıyla faiz oranı birbirleriyle tersine olarak
ilişkilidir. Bir örnek vermek gerekirse, piyasaya %20 faizli yeni 1000.-TL.
lık tahvillerin çıkarıldığını farzedeüm. Böylece yeni tahviller sahiplerine
yıllık 200.-TL getiri sağlayacaktır. Bu durumda hiç kimse %1O getirili
1000.-TL. lık tahvillerin alım satımlarında 500.-TL. dan daha fazla vermeyeceklerdir.
Bir kişi elinde tahvil tutarken eğer faiz oranı değişirse tahvilin piyasa değeri
değişir. Böylece elde tahvil tutulması, sahibini sermaye kaybı ya da kazancıyla
karşı karşıya bırakır.
O halde elinde tahvil
bulunduran bir kimse faiz geliri ve sermaye kazancı, ya da kaybı şeklinde iki
tür gelir kaynağıyla karşı karşıyadır. Eğer elinde tahvil tutan bir kimse faiz
oranının yükseleceğini bekliyorsa,
elindeki tahvillerin
değerinin düşeceğini, yani sermaye kaybına uğrayacağını düşünerek, bundan
kaçınmak için önceden harekete geçer. Bazı durumlarda faiz oranlarındaki
yükselme sonucu ellerinde tahvil bulunduranların sermaye kaybı, faiz gelirinden
daha büyük olabilir. Bazı durumlarda sermaye kaybıyla faiz geliri birbirine
eşit, bazı durumlarda da faiz geliri sermaye kaybından fazla olabilir.
Kişilerin servetlerini
tahvil şeklinde mi, yoksa para olarak mı, tutacağını faiz oranıyla ilgili
bekleyişleri belirler. Eğer bir kimse faiz oranının değişeceğini beklemiyorsa,
sermaye kazancı ya da kaybına uğramayacağı için, elde tahvil tutmakla elde
edeceği faiz geliri onu tahvil tutmaya teşvik edecektir. Eğer kişi faiz
oranının düşeceğini bekliyorsa, sermaye kazancı sağlamak için tahvil satın
alacaktır. Buna karşılık eğer faiz oranının yükseleceğini bekliyorsa, sermaye
kaybına uğramamak için elindeki tahvilleri satacak ve para tutmayı tercih
edecektir.
Şimdi konuyu biraz
daha açalım. Kişilerin tahvili mi, yoksa parayı mı, tercih edecekleri, cari
(piyasa) faiz oranıyla kişilerin kendilerine göre düşündükleri ve kişiden
kişiye değişen normal faiz oranlarına bağlıdır. Eğer bir kimse normal faiz
oranının cari faiz oranının üzerinde olacağına inanıyorsa, cari faiz oranının
yükseleceğini düşünerek ellerindeki tahvilleri satacaktır. Tersine eğer bir
kimse, kafasındaki normal faiz oranı cari (piyasa) faiz oranının altındaysa,
cari faiz oranının düşeceğini düşünerek tahvil satın almak isteyecektir.
Bu analizde para ile
tahvil arasındaki seçim, ya hep ya hiç (arzında olmaktadır.
öte yandan tek tek her
kişinin kafasında kendine göre bir normal faiz oranı vardır. Burada bir diğer
göz önüne alınması gereken şey kritik faiz oranıdır. Kritik faiz oranı
spekülatörlerin gözönünde tutacakları özel bir faiz oranıdır. Elde tahvil
tutulmasıyla uğranılacak muhtemel bir sermaye kaybıyla elde edilecek faiz
gelirini denkleştiren cari faiz oranına kritik faiz oranı denilmektedir. Buna
göre herhangi bir cari faiz oranında, kişilerin kritik faiz oranı, cari faiz
oranının altındaysa, kişiler spekülatif an-kesleriyle tahvil satın
alacaklardır. Tersine eğer kişilerin kritik faiz oranlan cari faiz oranının
üzerindeyse, ellerinde para tutmayı tercih edeceklerdir. Kuşkusuz kritik faiz
oranı kişiden kişiye değişecektir. Ancak cari faiz oranı ne kadar yüksekse,
kritik faiz oranının cari faiz oranının altında olduğunu düşünenlerin sayısı o
kadar fazla ve spekülatif ankeslere gidecek para miktarı o kadar daha az
olacaktır.
Kuşkusuz herkes için
kritik faiz oranı farklı farklıdır. Ancak bir maksimum ve bir minimum kritik
faiz oranı da vardır. Cari (piyasa) faiz oranlarının maksimum kritik faiz
oranının üstünde olması durumunda herkes spekülatif ankeslerini tahvile yatırır
ve hiç kimse elinde para tutmaz.
Benzer şekilde, bir
minimum kritik faiz oranı söz konusudur. Cari faiz oranının minimum kritik
faiz oranının altında olması durumunda da herkes spekülatif ankeslerini para
olarak elinde tutmak İster. Kişilerin likidite tercih eğrileri, şekil (1) deki
eğrinin BC arasındaki biçimi, kişilerin kritik faiz oranlan ve spekülatif
ankeslerin kişiler ara sındaki dağılımı çizilerek elde edilmiştir.
Şekil (1)
max rc
. mın rr
M
Q2 M
Şimdi konuyu biraz
daha açalım. Bilindiği gibi faiz oranındaki bir artış, tahvillerin sermaye
değerini azalttığından, spekülatif ankeslerin boyutunu azaltır. O halde kişinin
toplam spekülatif ankesi şekil (2)deki EGF eğrisiyle ifade olunabilir. Kişinin
spekülatif para talebi ABGF olacaktır. Faiz oranı r ise, kişi tüm spekülatif
ankeslerini tahvil olarak tutacaktır. Çünkü cari faiz oranı, kritik faiz
oranının üstündedir. Eğer cari faiz oranı r2’ye düşerse kişi elindeki
tahvilleri satarak nakde dönüştürecektir. Böylece kişi OQ1 kadar para talep
edecektir. Eğer cari faiz oranı r3’e düşerse kişi elindeki tahvilleri çıkararak
OQ2 kadar parayı yanında tutacaktır. Spekülatif para talebi eğrisi, kişilerin
tüm spekülatif ankesleri ellerinde nakit olarak tuttukları faiz oranında tam
inelastik (yatay eksene paralel) olacaktır. Bu duruma likidite tuzağı
denilmektedir. Keynesin para talebiyle ilgili olarak geliştirdiği en önemli
yenilik “likidite tuzağı” kavramıdır. Yukarıda da açıklandığı üzere,
cari faiz oranı ne kadar düşükse, kişiler tüm spekülatif ankeslerini nakit
olarak tutacaktır.
Özetlersek, Keynes
muamelat, ihtiyat ve spekülasyon olmak üzere üç saikle paranın talep
edileceğini söylemektedir. Muamelat ve ihtiyat saikiyle para talebini Mİ, spekülasyon
saikiyle para talebini de M2 ile gösterelim. Ya da Mİ yerine, Ll, M2 yerine de
L2 harflerini kullanırsak para talebini,
M= Ml+M2= Ll (Y) +L2
(r) şeklinde yazabiliriz. Formülden de görüldüğü üzere Ll gelir düzeyine L2 de
faiz oranına ve bekleyişlere bağlıdır.
///. Para Talebiyle İlgili Postkeynesyen Gelişmeler
A. Muamelat Talebinin Faize Duyarlılığı-
Keynes’in analizinde
muamelat para talebini etkileyen en önemli faktörler gelir düzeyi ve bazı
kurumsal, ya da mekanik faktörlerdi. Keynes faiz oranının muamelat para
talebinin üzerindeki etkisinin çok az önemli olduğunu söylemektedir. W.S.
Bau-mel ve J. Tobin gibi bazı iktisatçılar teorik olarak muamelat para
talebinin faize karşı oldukça duyarlı olduğunu vurgulamaktadır.
Muamelat ankeslerine
bir çeşit envanter olarak bakılabilir. Ellerinde para tutanlar bunu yeri
geldiğinde muamelelerini finanse
etmek için tutarlar
(yapılan işlemler genellikle öngöriilebilen ve rutin işlemler olarak
düşünülmelidir.) Ancak elde muamelat an-keşlerinin tutulmasının da bir
maliyetinin olduğunu gözardı etmemek gerekir. Bu maliyet elde tutulan muamelat
ankeslcrinin gelir getirici yatırımlara yatırılması halinde elde edilebilecek
muhtemel gelirden vazgeçilmiş olmasıdır. İşte bu paralan aylak olarak elde
tutmak yerine, gelir getirici aktiflere yatırıp gerektiğinde bunları paraya dönüştürerek
kişinin bir getirİ elde etmesi mümkündür.
Ancak muamelat amaçlı
para talebi, kişinin elde ettiği gelirin aylık ya da haftalık olmasına göre
biçimlendiği için çok kısa dönemde muamelat amaçlı ankeslerin gelir getirici
tahvillere dönüşmesi ve daha sonra gerektiğinde bunların yeniden paraya dönüştürülmesi
sırasında karşılaşılacak maliyetler, elde tahvil yerine para tutulması durumunda
kaybedilecek gelirler ve elde para tutmak yerine tahvil tutmakla elde edilecek
gelirler birlikte dünüşülmek zorundadır.
Şüphesiz kişiler zaman
içinde maliyetlerini en düşük seviyeye indirecek biçimde portföyünü ayarlamağa
çalışacaktır. Bunu şöyle çözümlemeye çalışacaktır: Kişinin elde ettiği gelirin
miktarı T olsun. T, aynı zamanda kişinin yaptığı iktisadi muamelelerin
değerine eşittir, r, dönem boyunca sabit farzedilen faiz oranını göstersin.
Tahvillerin paraya dönüştürülmesi sırasında ödenecek bankerlik komisyonu da b
olsun. Nihayet k da böyle bir dönüştürme işlemi olduğunda, her seferinde
nakte çevrilen tahvillerin gerçek değerini belirlesin.
Bu durumda kişinin
maliyeti iki kısımdan oluşmaktadır. Birincisi kişi elindeki tahvili sattığında
bir simsarlık komisyonu
ödemek zorunda
kalmaktadır. Kişi, elindeki tahvillerini, K kadar kısımlara ayırarak satarak
nakte çevirdiğinde ödeyeceği simsarlık komisyonu b (T/K) olacaktır. Eğer
kişiler tahvil satın almak yerine gelirlerini ellerinde para olarak
tutuyorlarsa, bu durumda faiz gelirinden yoksun kalacaklardır. Kişilerin
yoksun kalacakları bu faiz gelirini de bir maliyet olarak düşünmek gerekir. Kişilerin
ellerindeki parayı sabit bir hızda harcadıklarım varsayarsak, dönem içinde
ellerine geçen paranın yansını (K/2) ortalama olarak ellerinde tutacaklardır.
Bu tutar tahvillerin satışından elde edilen paranın yansına eşittir. Bu
miktann faiz oranıyla çarpılması, elde para tutmanın fırsat maliyetini verir.
Buna göre kişinin
eline geçen para sonucu karşı karşıya olduğu toplam maliyet (Ç)
C= 6: T/K qr: K/2dir.
Şimdi söz konusu olan
bu maliyetin en düşük olmasını sağlayan K değerinin ne olduğunun bulunmasıdır.
Bunun için de yukarıdaki eşitliğin Kyagöre türevinin alınıp sıfıra eşitlenmesi
ve K için çözümlenmesi gerekir.
AC/AK= -6T/K2+r/2=0
Buradan,
K= 26 T/v bulunur.
Yukanda, her dönem
için elde tutulan paranın ortalama değerinin (K/2) olduğunu açıklamıştık. Bu
durumda reel para talebi denklemi
Md/P=r K/2= 1/2V 26T/v
olacaktır.
Buna göre reel olarak
ölçülen işlem sai-kjyle para talebi ekonomik işlemlerin hacminin kare köküyle
doğru, faiz oranlarının kare köküyle ters orantılı olarak değişmektedir.
Şimdiye kadar paranın
işlem saikıyle elde tutulmasının yararıyla, ya da bu tür bir yararın faiz gelirine
tercih edilmesiyle ilgili hiçbir şey söylenmedi. Açıkça ortaya konan durum
paranın ekonomide değişim aracı olması ve ekonomide faiz getiren varlıklann
nakde çevrilmesinin bir maliyetinin olması, yani simsarlık giderinin
mevcudiyetidir. Örneğin yukarıdaki denklemde (b) yerine sıfır koyarsak, ifade
sıfıra eşit olacaktır. Bunun anlamı ise şudur. Eğer kişiler ellerinde bulunan
tahvilleri satarken bir maliyetle karşılanmazsa, paranın tek mübadele vasıtası
olduğu ekonomilerde bile para talebi olmayacaktır. Simsarlık gideri sözkonusu
olmayınca mal alımları, tahvil satımlanyla tam tamına aynı ana rastlatılacak ve
böylece tahvilleri satan ve mal satın alan kişilerin ellerinde bulunduğu süre
hariç hiç para tutulmayacaktır.
B. Para Talebinin Likidite Tercih Analizinde Gelişmeler:
Daha önce Keynes’in,
spekülatif para talebiyle ilgili analizini belirsizliğe dayandırdığını
gördük. Ancak Keynes’in vurguladığı belirsizlik, faiz oranının gelecekteki
gidişiyle ilgili olarak düşüncelerin farklı farklı olmasıdır. Yoksa gelecekle
ilgili olarak kişinin düşüncesindeki belirsizlik değildir. Kişi gelecekte faiz
oranının ne olacağı konusunda tam bir kanıya sahiptir. Buna göre kişi
açısından rasyonel karar, elde ya tahvil, ya da nakit tutulmasıdır. Bir diğer
deyişle kişi gelecekte faiz oranının ne olacağı hakkında kesin bir karar
içindedir ve bunun sonucu olarak ya parasını tamamen tahvile yatırmakta, ya da
ellerindeki tüm tahvilleri nakte dönüştürmektedir.
Oysa bu durum gerçek
dünyadaki durumla uyumlu değildir. Gerçek dünyada kişiler ellerinde hem
tahvil, hem de para tutarlar. Bir diğer deyişle kişi portföyünü çeşitlendirir.
8u konuda James Tobin halkın para tutmak arzusunu elindeki tahvillerin içerdiği
riske karşı bir davranış olarak göstermeğe çalışmaktadır. Tobin’in analizi de
belirsizliğe dayanmaktadır. Ancak Tobin’in analizindeki belirsizlik Keynes’ten
farklı olarak kişilerin düşüncelerinde mevcuttur. Halk faiz oranının ne olacağı
hakkında emin değildir.
Gelecekte faiz
oranlarının belirsizliği, tahvillerin gelecekteki sermaye değerindeki
belirsizlik demektir. Bu nedenle ellerinde tahvil bulunan halk, gelecekte
sermaye kazancı mı elde edeceği, yoksa sermaye kaybına mı uğrayacağı konusunda
emin değildir. Bu nedenle elde tahvil tutmak bir risk içerir. Birçok kişi için
parasal gelir sağlanması arzu edilen, buna mukabil risk arzulanmayan bir
durumdur.
Şimdi bu durumun
spekülasyon saikiyle para talebine nasıl uygulandığını görelim. Her dönem
gelirinin bir kısmını tasarruf edebilen bir kişiyi ele alalım. Bu kişi tasarrufunu
ne şekilde tutacaktır. Farzedelim ki elindeki imkanlar tasarrufunu para ya da
tahvil şeklinde tutabileceğini göstermektedir. Eğer fiyat düzeyi sabitse,
parasını elinde tutmayı tercih eden kişi açısından paranın gelir
getirmesiyle, kişiye risk yüklemesi arasında parasal sorun yoktur. Mamafih,
tahviller faiz geliri sağladıklarından ve fiyatları dalgalandığından
getirdikleri geliri belirli değildir. Bu gelir iki kısımdan oluşur. Kesin
olarak belli olan kısım elinde tahvil tutan kişiye ödenen faizdir. Tahmin edilmesi
gereken kısım tahvili elinde bulunduran kişinin karşılaşacağı muhtemel bir sermaye
kaybı, ya da kazancıdır. Bu durumda kişi elinde tahvil tutmakla karşı karşıya
olmayı beklediği sermaye kayıp, ya da kazancını sıfır yapacak şekilde
davranacaktır. Böylece, kişilerin elde tahvil tutmakla bekledikleri getiri tam
tamına piyasa faiz oranına eşit olacaktır. Mamafih, elde tahvil tutulmasına
bağlı getiri ile ilgili bir risk mevcuttur. Bu risk, olasılık dağılımında
yaygın olarak kullanılan standart sapmayla ölçülür. Kişiler bu olasılık
dağılımına göre gelecekteki tahvil fırsatlarıyla ilgili bekleyişlerini
tanımlar.
Kişinin belli bir
dönem sonunda karşı karşıya olduğu sorun, miktarını daha önceden sapladığını
farzettiğimiz tasarruflarını. elde etmeyi beklediği faydayı maksimize etmek
için, para ve tahvil arasında nasıl tahsis edeceğidir. Kişinin elinde daha
fazla tahvil tutması, tasarruflarından elde etmeyi beklediği faiz gelirini
artıracaktır. Bu durum bir dönem sonra sahip olmayı beklediği serveti
arttıracağından kişinin faydasının artmasına neden olacaktır. Mamafih bu durum,
aynı zamanda, gelecek dönemde kişinin servetinin ulaşacağı muhtemel değerin
dağılımını da arttırmaktadır.
Kişinin portföyünde
faiz oranındaki değişmelere bağlı olarak fiyatları dalgalanan tahvillerin
miktarı arttıkça portföyün değerindeki muhtemel dalgalanmalar daha büyük
olacaktır. Risk kişinin faydasını azalttığı için, kişinin portföyüne ilave
tahvillerin katılması, onun ilave beklenen servet karşılığında gelecek dönemde
ek risk yüklenmesini içermektedir.
Bu durumda kişinin
sorunu, elde tahvil tutma riski ve faiz oranı veri iken, portföyünden
sağlayacağı faydayı maksimuma
çıkarmaktır. Faiz
getirişi elde tahvil tutulmasını cazip hale getirmekte risk ise bu cazibeyi
azaltmakladır. Bir yandan faiz oranlan yükselirken öte yandan da riskte bir
azalış olursa, elde tahvil tutmak daha da cazip hale gelmektedir. Ya da tersi.
Bu durumda faiz ve risk eşdeğer bir şekilde etki yapmaktadır.
Burada bir hatırlatma
yapalım. Göz önünde tuttuğumuz teori kişinin spekülasyon saikiyle para
talebidir.
Burada önemli bir
nokta da bizzat kişilerle ilgili durumdur. Spekülasyon saikiyle para talep
edenlerin riski seven, kumarbaz ruhlu, riskten kaçınan, garantiyi seven kişiler
olması da davranışlarını büyük ölçüde etkilemektedir.
IV. Friedman’ın Para Talebi Teorisi
Friedman para talebini
incelerken, elde para tutulmasıyla ilgili saikleri gözönünde tutmamaktadır.
Kişilerin ellerinde para tutmalarını bir veri kabul ederek çeşitli durumlarda
ellerinde ne kadar para tutmak isteyeceklerini belirleyen faktörleri incelemektedir.
Friedman para talebini modern miktar teorisyenlerine göre para talebi, sermaye
ya da servet teorisinin bir parçası olarak incelemektedir. Friedman para talep
edenleri, servet sahipleri ve işletmeler olmak üzere iki grupta ele
almaktadır.
A. Nihai Servet Sahiplerinin Para Talebi:
Friedman’a göre para,
diğer herhangi bir aktif gibi, elinde bulunduran kişiye çeşitli hizmetler
sağlar. Bu hizmetler paranın hemen kullanılmaya hazır satın alma gücü kaynağı
olmasından doğmaktadır. Bu durumda elde ne kadar fazla para tutulursa paranın
sağladığı hizmetlerin değeri diğer aktiflerin sağlayacağı hizmetlerin değerine
göre daha az olacaktır. Aslında bu durum tüketim mallan için geçerli olan
azalan marjinal ikame oranı genel prensibinin bir özel uygulamasından başka
birşey değildir. Talep teorisinin özel herhangi bir uygulamasında olduğu gibi
yapılacak şey bütçe kı-sıtlamalannın yakından incelenmesi ve paranın
alternatif maliyetini ölçecek uygun değişkenlerin seçilmesidir. Elde ne kadar
aktif tutulacağıyla ilgili olarak servet uygun bir kıstastır. Böylece elde para
tutmak yerine diğer aktiflerin tutulması sonucu elde edilecek faiz geliri
paranın fırsat maliyetidir. Aslında böyle bir analizi Marshall ve Pigou da
yapmıştır. Onların analizlerindeki eksiklik para talebiyle ilgili olarak
kullanılabilecek uygun servet tanımı ve gözönüne alınacak uygun alternatif
getiri oranlarının ayrıntılı listesidir. İşte Friedman’ın katkısı burada
yatmaktadır.
Modern miktar
teorisyenlerine göre, toplam servete tüm gelir kaynaklan ya da tüketilebilir
hizmetler dahildir. Birçok kimse için önemli gelir kaynağı kendi vücudunun
produktif kapasitesidir. Kişiler kendi bedenlerini, bazı gelir şekilleri
karşılığında mal ve hizmet üretmek için kullanabilir. Beşeri servet,
tutulabilecek servet şekillerinden birisidir.
Servet, gelir ve
tüketilebilir hizmet sağlayan bir aktif stokudur. Öte yandan, gelir ve
tüketilebilir hizmetler aktiflere sahip olmaktan kaynaklanan bir akımdır. Stok
ve servetle, akım ve gelir arasındaki ilişkiyi faiz oranı belirler. Gelir
servetin getirişi; ser-vetse gelirin şimdiki değeridir. Eğer Y toplam gelir
akımlarını, W servet stokunu ver faiz manini gösteriyorsa, bu durumda
W= YAdir.
Fricdman ve
izleyicilerine göre gelir, is-tatikçilerce Ölçülen gelir değildir. Friedma-nın
düşündüğü gelir kavramı sürekli gelirdir. Sürekli gelir geçmiş, şimdiki ve
gelecekteki gelirlerin ortalamasıdır. Servet, para talebi fonksiyonunda
gelirle ilişkili olarak yer aldığından sürekli gelir önemli bir kavram haline
gelmektedir. Friedman’a göre kişilerin ekonomik davranışları, cari (mutlak)
gelir düzeyindeki değişmelere bağlı olarak değişmez. Kişilerin ekonomik
davranışlarında etken olan sürekli gelirleridir.
Toplam servet içinde
beşeri servete özel bir yer verilmektedir. Bunun başlıca nedeni tüm diğer
servet şekillerinin piyasada alınıp satılması, buna karşılık beşeri sermayenin
alınıp satılmamasıdır. Bir kimse elindeki beşeri olmayan servetini bazı alım ve
satımlara ayarlayabilir. Mesela, eğer bir kimse servet portföyü içinde kamu
sektörü tahvillerini azaltıp özel sektör tahvillerini arttırmak isterse, bunu
menkul kıymetler borsasında devlet tahvillerini satarak karşılığında da özel
sektör tahvillerini satın alarak sağlar. Mamafih, kişi beşeri servetini Öyle
kolayca ayarlayanla/.. Yapabileceği şey kendi tahsili için yatırım yaparak
gelecekteki gelirini ve bu nedenle de beşeri servetinin bugünkü değerini
yükseltmektir. Servet sahiplerinin beşeri serveti diğer servet şekilleriyle
ikame kabiliyetlerinin sınırlı olması, para talebi için beşeri olmayan servetin
en iyi endeks olacağı yönünden görüşlerin ortaya atılmasına neden olmuştur.
Friedman uzlaştırıcı bir yol izlemektedir. Friedman para talebiyle ilgili
olarak kapsamlı bir tanım kullanmaktadır. Ancak para talebi
fonksiyonunda bazen
servet piyasasının olmayışını göz önünde tutarak, fonksiyona beşeri ve beşeri
olmayan servet oranını katmaktadır. Toplam servette beşeri sermayenin oranı
ne kadar büyükse muhtemelen para talebi, beşeri servetin, beşeri olmayan
servete göre pazarlanabilirlîğinin zayıflığını telafi etmek para talebi daha
yüksek olacaktır. (Beşeri servetin beşeri olmayan servete oranını h ile
gösterelim.)
Para talebini
etkileyen ikinci grup faktörler elde para ve diğer aktifleri tutmakla sahip
olunabilecek getirilerdir. Friedman servet portföyünü oluşturan beş aktif
ayır-detmektedir. Bunlar para, tahviller, hisse senetleri, beşeri olmayan
fiziksel mallar ve beşeri sermayedir.
Paranın, para olarak
bîr nominal geliri sağlayıp sağlamayacağı, alacağı şekillere bağlıdır. Nakit,
onu ellerinde tutanlara parasal bir getiri sağlamaz. Buna karşılık vadeli
mevduatlar (Friedman vadeli mevduatları para tanımı içine alır) getiri
sağlarlar. Hemen belirtelim ki, batı ülkelerinde cari hesaplar (vadesiz
mevduatlar) bankaların maliyetler için komisyon aldığından negatif getirili
olarak düşünülmektedir.
Para, parasal getiri
getirmese de, sahibine elverişli ve güvenlik v.b. satmalına gücünden doğan
bir getiri sağlar. Paranın getirişini de rm olarak gösterebiliriz.
Bir tahvil sahibine
belli bir dönem için nominal olarak sabit konsol durumunda sonsuz bir dönem
için bir getiri sağlar. Şüphesiz, bir tahvil kişilerin ellerinde beklerken
piyasa fiyatı değişebilir. Keynes’in spekülasyon saikiyle para talebini
açıklarken vurgulandığı üzere, elinde tahvil tutan bir kişi iki tür geliriyle
karşı karşıyadır. Nominal olarak sabit faiz geliri ve hasıl olacak
sermaye kazancı ya da
kaybı. Tahvilin piyasa değeri cari faiz oranıyla tersine olarak değişir.
Böylece faiz oranındaki değişine yüzdesi sermaye kaybı ya da kazancının
saptanmasında bir ölçüt olarak kullanılmaktadır.
Ellerinde tahvil
tutanların bımu hesaba katmaları gerekir. Elde tahvil tutmanın getirişini rö
ile, elde tahvil tutmakla beklenen sermaye kazancı ya da kaybını (l/r6 Ar6/At)
olarak gösterebiliriz. Bu durumda elde tahvil tutmakla sağlanan toplam getiri
(r6-l/r6. Ar6/At)dir.
Kişilerin
portföylerinde hisse senedi tutmakla elde edecekleri parasal gelir de iki kısımdan
oluşur. Birincisi kişi hisse senedine sahip olmakla bir dividant elde (re)
eder. İkincisi zaman içinde hisse senedinin sermaye değeri değişir (l/re.
Are/At). Elde hisse senedi tutmakla elde edilecek toplam gelir (re-l/re.
Are/At)dir.
Fiziksel mallar da iki
tür getiri sağlar. Birincisi fiziksel mal hırın hizmet akımı şeklindeki
getirişidir. Bu getirinin nominal değeri, fiyatlarının ne olduğuna bağlıdır.
Fiziksel bir malın (ev) fiyatındaki artışı sonucu sağladığı hizmetin reel
değeri değişmese bile parasal değeri yUkselir. Fiziksel maldan elde edilen
ikinci tip getiri malların nominal parasal değerinin değerlenmesi/değer
kaybetmesidir. Eğer malların fiyatlarının beklenen değişme oranı l/P AP/dt şeklinde
gösterilirse, aynı ifade reel aktiflerin beklenen nominal getiri oranını da
işaret eder.
Para talebini
etkileyen nihai grup faktörler “U” ile gösterilen zevkler ve
tercihlerdir. Friedman bu faktörleri reel servet ya da gelir düzeyine ilave
etmektedir. Prensip olarak paranın gördüğü hizmet servet sahiple-
rince ekmek, gibi bir
gereklilik olarak görüldüğünde paranın tüketimi gelirdeki herhangi bir
artıştan oransal olarak daha az artar. Paranın gördüğü hizmet dinlence gibi bir
lüks olarak görüldüğünde, paranın tüketimi oransal olarak daha fazla
artmaktadır. Bu kategoriye Friedman’ın dahil ettiği diğer faktörler, ekonomik
istikrar derecesi (ekonomide belirsizlik arttıkça paranın gördüğü hizmetlere
daha fazla değer vermektedir) servet sahiplerinin coğrafi hareket kabiliyeti
(daha fazla hareketlilik daha fazla para talebi demektir) ve gelire göre
sermaye transferlerinin hacmi (sermaye aktiflerinin dönüşü ne kadar büyükse,
halkın elinde nakit olarak tutmayı faydalı gördüğü toplam aktif oranı o kadar
büyük olacaktır.)
Çeşitli aktiflerin
sağladığı tüm gelinlerin reel olarak boyutu fiyat düzeyine bağlı olarak servet
portföyünü belirler. Buna göre para talebi fonksiyonunu nominal ve reel
şartlarda şöyle ifade edebiliriz.
M/P=F (w, h, rm,
r6-l/6 Arb/At, re-l/re, Are/At, l/P, AP/At, u)
Bu fonksiyonu, eğer r6
tahvillerin beklenen nominal getiri oranım gösteriyorsa, beklenen fiyat
artışlarını da katarak
M6P= f(w, h, rm, r6,
re, 1/0, Ap/At, u) şeklinde gösterebiliriz.
b. Müteşebbislerin
Talebi:
Friedman para talebi
fonksiyonunu ele alırken, kişileri nihai gelir sahipleri ve girişimciler olmak
üzere ikiye ayırmaktadır. Birincileri incelediğimiz için şimdi de girişimcilerin
para talebini inceleyelim.
Friedman’a göre
müteşebbisler kârları maksimize etmek amacıyla, para da dahil, üretimde
kullanılan tüm aktifleri hangi miktar ve hangi kompozisyonda olması gerektiğini
belirlerler. Öte yandan muteşebbisler sermaye piyasasına başvurarak gerektiğinde
sermayelerini arttırabilirler. Bu nedenle müteşebbislerin para talebi fonksiyonunda,
müteşebbisin toplam servetinin (w), ya da onun yerine geçebilecek gelirinin yer
almasına gerek yoktur.
Serveti beşeri ya da
beşeri olmayan diye ikiye ayırmanın, her iki türü de faktör piyasasından
müteşebbisin kolayca sağlayabileceği düşünüldüğünde anlamı kalmamaktadır.
Müteşebbisler paranın
sağlayacağı geliri diğer üretken girdilerle sağlayabilirler. Gerektiğinde
kredi olarak, harcamalarıyla gelirleri arasındaki kısa dönemli dengesizlikleri
giderebilirler. Müteşebbislerin parasal ve parasal olmayan aktifler arasındaki
seçimini kârlılık saikı etkilediği için, parasal ankeslerin getirişi
konusundaki bekleyiş ve tercihler, hane halkından ya da nihai gelir
sahiplerinden farklılık gösterir.
Öte yandan U değişkeni
müteşebbislerin para talebi fonksiyonunda yer alır. Ancak bu değişken zevk ve
tercihlerin yanısıra teknolojik değişiklikleri de temsil eder.
İlker PARASIZ