ÖZGECİLİK
(DİĞERKAMLIK)
Sevginin, bencilliğe
ve ben tutkusu yerine, başka kişilere yönelmesi durumuna özgecilik adı
verilir. Binlerce yıldan beri özgecilik problemi, yani onun bir fazilet olarak
mı, yoksa insan doğasının bir parçası olarak mı ele alınacağı filozofların
ilgisini çekmiştir. Özellikle Bentham, Hobbes, Locke, Mili, Sidgwick ve Smith
de dahil olmak üzere İngiliz filozoflar, insanın iyilikseverliğinin
psikolojik gerçekliğinin ne olduğu hakkında çeşitli görüşler ortaya koymuşlardır.
Kavramı ortaya atan Fransız filozofu Auguste Comte ise, onu egoizme karşıt
anlamda kullanmıştır. Comte, gelişmiş bir toplumun amacının, insan sevgisini
ve pozitif bilimi, özellikle de bu yeni değerler yapısını üretecek olan
sosyoloji disiplinini beslemek olduğuna inanmıştır. Yakın zamanlarda ise
özgecilik kavramı, çeşitli disiplinlerden davranış bilimciler tarafından daha
nesnel olarak incelenmiştir.
Özgeciliğin tanımı
tartışmalıdır. Bazıları onu empati (başkalarının duygularını an-
layabilme) ve niyet
gibi temel güdülere (motivasyonlara) dayanarak tanımlarken, bazıları da
‘başkalarına yararlı olma1 gibi davranışsal etkilere dayalı tanımlan tercih
etmişlerdir. Davranışsal tanımlamanın üstün bir yanı, gerçek özgecilik diye
bir şeyin varolup olmadığıyla ilgili bitmez ve yararsız tartışmayı bir kenara
bırakmasıdır. Özgeciliği davranışsal olarak tanımlamak şüphesiz temel güdünün
araştırılmasını engellemez; tersine kavramın hayvanlara da uygulanabilmesi
imkanını verir.
özgeciliğin, nereden
kaynaklandığı konusunda, Sosyo-biyoloji, Kognitif (bilişsel) gelişme ve,
Sosyal öğrenme olmak üzere üç ana gelişim teorisi vardır.
1-
Sosyo-biyologlar, özgeciliğin evrim tarihinde ortaya çıkmış, insanın doğuştan
getirdiği tabiatının bir parçası olduğu kana-atindedirler. Bu görüşün kamu,
a) hayvanların,
b) davranış
genetiğinin incelenmesinden sağlanmaktadır. Hayvan incelemelerine göre
Özgeciliğe, sosyal gruplar içinde yaşayan diğer türlerde de rastlanmıştır.
Kuşlar, köpekler, yunuslar ve şempanzelerden karıncalar, bal arılan ve eşek
anlanna kadar hepsi özgeci davranışlar gösterirler (ebeveyn bakımı, karşılıklı
savunma, yardıma koşma, birlikte avlanma ve yiyecek toplama gibi).
Sosyo-biyologlara göre özgeci birey, genlerini paylaştığı soyuna yardımcı olur
ve bu yolla onlardan üreyecek kuşakların sayısını arttınr. Böylece kendi
genlerinin kalıtımla aktanlmasına yardım eder. Bu bakışa göre özgeclik DNA’nın
kalıtımla aktarılması şeklindeki bencil biyolojik amaca hizmet eder ve genetik
benzerlik çizgilerini izler. Davranış genetiğiyle ilgili olarak yapılan
incelemelerde özgecilik, empati, şefkat ve bakım tutumlanna göre bireylerin
özünde genetik bir
bileşene sahip olacak tarzda farklı olduğu anketlerle ortaya konmuştur.
2- Piaget’in
bilişsel gelişim teorisini izleyen araştırmacılar yaşla birlikte çocuğun,
a)
Başkalarının perspektiflerinin ve ihtiyaçlarının rolünü alma
, b) Bük
Özgecilikle ilgili ahlaki hükümler verme kapasitesinde artışlar olduğunu
tespit etmişlerdir. Yine de birçok bireyin ‘gelişimin durması1 nedeniyle daha
yüksek rol alma veya ahlaki akıl yürütme düzeylerine hiçbir zaman ulaşamadıkları
söylenebilir. Bu yüzden bu teori, özgeci davranışı asıl olarak olgunlaşmayla
büyüyen bilişsel gelişim üzerinde temellen-miş olarak görür. Yani rol alma
yeteneği ve ahlaki akıl yürütme düzeyindeki bireysel farklılıklar, özgeci
davranışın habercileridir ve her üçü de yaşla birlikte artar.
3- Sosyal öğrenme teorisi yaklaşımı, adından da
anlaşılacağı üzere, özgeciliğin gelişiminde sosyal şartlandırmanın önemi
üzerinde durur. Araştırma özellikle şu dört sürece yönelmiştir
: a) Klasik
şartlandırma,
b)
Şartlı refleksin pekiştirilmesi ve cezalandırma,
c)
Başkalarının gözlenmesi ve,
d) Yükleyici etiketleme dahil sözel sosyalleşme,
öğrenme teorisyenleri bu prosedürleri, eğitim sistemi, aile, akran grubu ve
kitle iletişim araç lany la oluşan sosyalleşmenin biçimini anlamaya
uygularlar.
Özgeciliğe farklı bir
yönelim, bir özgecilik ‘eğilim’i, yani bazılarının başka insanlardan sürekli
olarak daha fazla özgeci olup olmadıklarını araştıran kişilik
teorisyenle-rinden gelir. Onlar bu soruya ‘evet’ cevabını verirler. Özgeciler,
Özgeci olmayanlara göre daha cana yakın, inatçı ve kontrollü görünürler ve
muhtemelen daha güçlü kişisel etkinlik duygusuna sahiptirler.
Özgecilik üzerine
birçok sosyal değişkenin etkisi de incelenmiştir. Bu etkenlerden birisi, acil
durumda bir grubun büyüklüğünün yardım etmeye olan etkisidir. Eğer seyirciler
acil durumda başkalarıyla birlikte değil de, tek başlarına iseler, yardım etme
istekleri muhtemelen daha fazla olmakta, başkalarının varlığında ise insanların
sorumluluk duygusunun dağılması yüzünden yardım etme isteği azalmaktadır.
özgecilikle ilgili bir
başka değişken, mizaçtır. Kötü mizaç özgeciliği azaltırken, iyi mizaç onu
arttırmaktadır. Özgecilikle nüfus yoğunluğu arasında olumsuz ilişki, muhtemelen
hem grup büyüklüğüyle, hem de mizaçla bağlantılıdır. Özgecilik küçük yerleşim
birimlerinde varoşlardan, varoşlarda büyük şehirlerden daha sık görülür. Özgecilik
nihayet dostluk ve benzerlikle ilişki-lendirilmiştir. Çocuklarda Özgecilik ve
dostluk birbirine yakındır. Erişkinler üzerinde yapılan araştırmalar ise on
lann kendi ırklarından ve memleketlerinden olanlara, olmayanlara göre yardım
etme olasılıklarının daha fazla olduğunu göstermektedir. Yine insanlar
kendilerine benzer olarak algıladıkları kimselere daha empatik bakabilirler
ve daha çok yardım ederler.
Özgeciliğe, genellikle
şartlarla sınırlı olmayan bir gerçek olarak bakılmıştır, ama yine de
araştırmalar bunun her zaman böyle olmadığını göstermektedir. Şefkatin amaçlanmamış
olumsuz sonuçları olabilir. Bazı durumlarda aşağılanmış bir benlik kavramına,
çaresizlik duygusuna ve gücenikliğe yol açabilir. Bazıları da sosyal refah
sisteminde olduğu gibi kurumlaşmış özgeciliğin, bireyin sorumluluk veya
harekete geçme duygularını körelttiğini ileri sürerler.
(SBA) Bk. Empati