Kimdir

Ozan Arif kimdir? Hayatı ve eserleri

Ozan Arif kimdir? Hayatı ve eserleri: 1949 yılında Giresun’un Alucra ilçesine bağlı Hapu (Yükselen) köyünde doğan Ozan Arifin asıl adı Arif Şirin’dir. Arif, yörede, köyde, yiğitliğiyle maruf, sevilen bir aileden ge­liyor. Bu soy ve çevre, onun, şiirlerinde görülecek temiz karekteri ve destanlı eda­yı meydana getirecektir. Ozan Arif ilk ve orta okulu Samsun’da bitirdikten sonra, Perşembe Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Türlü okullarda öğretmenlik ve Samsun merkezine bağlı Deregiş İlkokulu müdürlüğü yaptı. Yetmişli yıllarda Konya’daki Türkiye Aşıklar Bayramı’na katılan Ozan Arif, sazındaki ustalık ve sözündeki destanlı konumla beğe­nilen genç âşıklardan oldu.

Daha sonra milliyetçi partiden politikaya atılan ve millî duyguları ile beraber, partisinin görüşlerini de sazı, sözü ile gür ve bazen çok sert biçimde ifade eden Ozan Arif, geniş kesimdeki gençlerin çok alkışladığı türkü ve şiirlerin sahibi ha­line geldi. Buna karşılık şair, karşı yıldırımları da üzerine çekiyordu.

Ne yazık ki 12 Eylül 1980’de gelen rejim, gerçek suçlular veya suça sürükle­nenlerle beraber vatansever gençleri ve onların sözcülerini de işkenceli sorgula­malara, temelsiz suçlamalara, katlanılmaz zindan hayatlarına, dibi karanlık iftira­lara tâbi tutmuş idi.

Bu hâlin sonucunda maalesef adaleti o zaman aramak imkânı, (suçlular ve suçsuzlar için de) bulunmadığından Ozan Arif de, itham edilen (sağ ve sol) birçok gençler gibi Almanya’ya gitmek zorunda kaldı.

On bir yıldan beri Almanya’da (Frankfurt) eşi ve çocukları ile oturmakta olan Ozan Arif, yürek paralayıcı vatan hasreti şiirleri yazmaya devam etmektedir. Al­manya, Avrupa ve (dışarıda çalışan) diğer kıt’adaki Türkler arasında, saz çalarak, duygu ve düşünce şiirlerini besteleyerek ekmeğini belki daha iyi çıkarmaktadır. (Site yönetimi: Makale alıntı olduğu için bazı bilgiler güncel olmayabilir. örneğin Şu an Ozan Arif Türkiyede bulunmaktadır.)

Ozan Arif, saz ve söz hizmetini ve zevkini Avrupa Türklüğü arasında yayarak aksatmamış… Ancak, vatana duyduğu sevgi ve hasret onu yılgın ve bezgin halle­re koymuştur. Onunla zaman zaman Avrupa’da görüşüyoruz; buradan telefonlaşı­yoruz… Gittikçe karamsar olan durumunu sesinden haberlerinden ve şiirlerinden seziyoruz.

Bayram tebriki kartlarının içine yazdırıp memlekete ve dostlarına gönderdiği şu şiir dahi Ozan’ın bu karamsar duygularını açıkça dile getirmiştir,

“… İsyan değil haşa, beni bilirsin,

Sana aşikardır halim Ya Rabbi.

Derdime ancak Sen derman olursun,

Kalmadı tutacak dalım Ya Rabbi…

Ölmek istiyorum, ölemiyorum.

Hayattan da lezzet alamıyorum.

Günahım suçum ne bilemiyorum,

Dört yanımı sardı zulüm Ya Rabbi…

Yürekler sevdasız, yürekler tezek,

Her tarafım küfrün kurduğu tuzak,

îman ehli ise vahdetten uzak,

Paramparça, bölüm bölüm Ya Rabbi…

Madde hakim oldu, mana ezildi,

Ahlâk iflas etti, namus çözüldü,

Düzelir dedikçe daha bozuldu,

Aşiretim, obam, ilim Ya Rabbi…

Yaşıyorken şu Bayram-ı Şerifi

Arzettiğim hislerimin tarifi.

Günah işlediyse affet Arifi

Böyle bir acaip kulum Ya Rabbi…

(16 Nisan 1991, Frankfurt)

Ozan Arif, hayat hikâyesini de, sazı sözü ile şöylece anlatırken, duygu ve dü­şüncelerini bu anlatışa katmaktan geri durmamaktadır:

“Tevellüt kırk dokuz adım Ariftir Soyadım kütükte Şirin bilinir Giresun, Alucra, Hapu köyünden Soyumu sopumu sorun, bilinir.

Ozan diye tanır tanıyan beni Gönlümde yaşatmam garezi kini VelâMn memleket millet haini Olanlarla aram serin bilinir.

Siz sakın sanmayın el vurdu bana;

Öpmeye kalktığı el vurdu bana.

Bülbül idim bülbül, gül vurdu bana,

O yüzden dertlerim derin bilinir.

Hakkımda istenen ceza çok benim.

İpe de çekseler korkum yok benim

Allah’a çok şükür alnım ak benim.

Bekleyin… sabredin … durun bilinir

Ben Arifim baba bildim devleti.

Benim işim uyandırmak milleti

Söylediğim bu destanın kıymeti

Bugün bilinmezse yarın bilinir.

(Bir Devrin Destanı)

Ozan Arifin 1987’de Almanya’da yayımlanmış 282 sayfalık bir şiir kitabı “Bir Devrin Destanı” adını taşıyor. 0 zamandan beri yine Türkiye ile veya Almanya ile ilgili, günümüzü anlatan şiirler yazıyor. Bunları kâh yazı, kâh plâk halinde Türki­ye’ye gönderiyor; bunlar her tarafta okunup dinleniliyor. Özellikle siyasî nüktele­re, çarpıcı bazen karalayıcı, yer yer de “küfürümsü” hicivlere dayandığı için, gençlerden ilgi görüyor.

Ozan Arifle, üstadı Abdürrahim Karakoç arasında benzerlikler, yakınlıklar bulunduğunu, Karakoç’u anlatırken de söylemiştik. Ancak, Ozan Arifin Abdürra­him Karakoç’a göre daha fazla siyaset yaptığı, daha sert ve haşin konuştuğu mu­hakkaktır. Öte yandan, saz şairlerinin önemle üzerinde durdukları aşk, sevgi, ta­biat temalarına Ozan Arifte rastlanmamaktadır. Varsa yoksa vatan millet dertle­ri, vatan millet hasreti, yolsuzluk, kabalık ve millete düşman bildikleri ile müca­dele; Ozan’a başka hiçbir şey söyletmemektedir.

Ozan Arif, “Bir Devrin Destanı Üzerine” kısa önsözünde, bu kitabın üç bölü­münü önemle belirtiyor. Kitabın başına “Destanlarla Bir Devrin Öncesi” diye on adet şiir koyduğunu anlatarak bunun izahını şöyle yapıyor:

“Derler ki: “Her devir kendinden sonrakini doğurmak için ağrı çeker. İşte o on şiir bu malûm devri doğuran günlerdeki ağrıların ifadesidir. ”

Saz diliyle söylediği o on şiirin birisi olan “Bu Hale Geldik’’ten bazı kıtalar su­nuyorum:

BU HALE GELDİK

Çok zevk aldık komşumuzun hâlinden

Haz yapa haz yapa bu hâle geldik.

İkimiz bir üçüncünün ardından

Söz yapa söz yapa bu hâle geldik.

Hep gözümüz elin ekmek aşında

Böylelikle kaldık safın dışında.

Kadın işde, erkek kumar başında

İz yapa iz yapa bu hâle geldik.

Ne kanundan korktuk ne de fermandan,

Kesdik, yaktık, tarla yaptık ormandan,

Çok savurduk den çıkmadı harmandan,

Poz yapa poz yapa bu hâle geldik.

Adaletin ışığını söndürdük

Vurguncuyu avantaya kondurduk,

Uyuşturduk, beyinleri dondurduk

Buz yapa buz yapa bu hâle geldik.

Parçaladık yüce Türk’ün ırkını,

Ayn dedik garbı ile şarkını,

Üç rey için mezheplerin farkını,

Koz yapa kozyapa bu hale geldik.

Çıkar için girdik binbir kılığa,

Kaypaklıkta pes dedirdik balığa,

Kaplumbağa ile soluk soluğa,

Hız yapa hız yapa bu hâle geldik

Ozan Arif ne söylesin şu anda Siz söyleyin şevk kalır mı insanda?

Vatanını sevenleri zindanda,

Köz yapa köz yapa bu hale geldik.

Ozan Arif kitabının sonuna koyduğu iki bölümü ise şöyle anlatmaktadır: “Muhanetin Kıskacı” bölümü yüzbinlerce gurbetçinin el kapısında çektiği çi­leyi yansıtan mahdut sayıda şiirlerden ibarettir. Aynı çileyi paylaşan birisi olarak bu çilenin bana söylettiklerinden birkaç örneği, kitabıma almadan edemedim.’’ “Adın Batsın Gurbet” bölümü ise ay yıldızlı bayrağın gölgesinden, Allah’a uza­nan minarelerden yükselen ezan sesinden, hulâsa vatanından uzak kalmış bir yüreğin feveranıdır.”

Bu iki bölümden birer örnek aldık ve alıyoruz. Şimdi Ozan Arifin şiirlerini (ve bu kitabı) hangi gaye ile yazdığını da kendisinden nakledelim:

“Bu kitabı neşretmekteki gayem “bir devir” dediğim, Türk milliyetçiliğinin mahkûm edildiği devri, yarın gerçek yüzüyle, günahıyla, sevabıyla yazacak olan tarihçilere destanlarla ışık tutmaktır.”

ALMANYA YARASI

Bu Almanya, bize, var ya, efendi,

Her şeyi sinsi sinsi öğretti.

Türklüğümüz pasaportla küflendi,

Yetmiş iki buçuk dili öğretti.

Parasıyla düdüğünü öttürdü

Diyarında devesini güttürdü,

Kadere İmanı kayıp ettirdi,

Lotoyu, totoyu, şansı öğretti.

Anlatmak zor bazısının halini,

Kimi tuttu Yehova’nın yolunu

Zeybekler unuttu Harmandalı’nı

Dadaşıma bile dansı öğretti.

Arif derki zıkkım olsun parası

Zor kapanır Almanya’nın yarası,

Ali’leri Aleksyaptı burası,

Hasan’m yerine Hans’ı öğretti.

(17. 4.1984 Frankfurt)

KAYNAK: TÜRK EDEBİYATI 4. CİLT, AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI VAKFI YAYINLARI, İSTANBUL

İlgili Makaleler