OTOMATİK İSTİKRAR ARAÇLARI
OTOMATİK İSTİKRAR ARAÇLARI
Dışarıdan herhangi bir
müdahale bulunmaksızın, sosyo-ekonomik sistemin, kendi içindeki bazı
kurumların doğrudan harekete geçerek, ekonomide gözlemlenen çalkantıları
durultmaya ve ekonomik hayatı dengelemeye yarayan vasıtalardır. Ekonominin
bünyesinde mevcut birtakım müesseseler, asıl varlık fonksiyonlarından farklı
veya bu fonksiyonlarına paralel olarak ikinci bir yol daha üstlenmektedirler
ki, bu da, konjonktürel hareketleri hafifletme; enflas-yonist ve deflasyonist
olumsuzlukları kısmen veya tamamen gidermedir.
Anılan araçların
tarihi, ekonomi bilimi-ninkiyle özdeştir. Bunların çağdaş nitelik kazanarak
kendilerinden beklenen gerçek fonksiyonları sergileyebilmeleri ise, İkinci
Dünya Savaşı sonlarına rastlar. Çünkü, söz-konusu savaştan kaynaklanan bazı
olaylar, o zamana kadar uygulanagelen ekonomik ve malî politikalarda köklü
değişikliklere sebebiyet vermiş; “devlet” hakkındaki yaygın
kanaatleri de temelden sarsmıştır.
Her ne kadar
ülkemizde, adı geçen müesseseler, “otomatik stabilizatörler”, zaman
zaman da “otomatik istikrar araçları” şeklinde nitelendiriliyorlarsa
da, bunların, Türkçe bir deyimle “kendiliğinden dengeleyiciler”
veyahut sadece “istikrarlayıcılar” olarak kelime aralan
isimlendirilmelerinin yerinde olduğuna inanmaktayız.
Aşın ve şiddetli
olmayan ekonomik dal-galanmalan kendi içerisinde dengelemeye yarayan bu araçlan
şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Artanoranlı Vergiler:
Çağdaş vergi anlayışı, kamu harcamalannın
finanse edilmesi veya içerisinde bulunulan birtakım sosyo-ekonomik tedbirlerin
alınması için, ödeme gücü olanlann, artanoranlı ve şahsi-leştirilerek
vergilendirilmeleri esasına dayanmaktadır. Artanoranlı (müterakki) gelir
vergileri, ekefnominin canlı ve refah dönemlerinde, kişilerin fazla
gelirlerini törpüleyerek, onlann harcanabilir gelirlerinin azalmasına
sebebiyet verirler. Deflasyonist evrelerde ise, aksi olur; yani durgunluk, hazinenin
zorunlu ve temel gelir kaynağı olan vergileri azaltır. Açıktır ki, vergi
gelirlerinin azalması, mükelleflerin harcama yapma imkanlarının yükselmesidir.
Şahıs harcamalarının artmasıyla, hızlandıran ve çarpan etkilerini harekete
geçirerek, ekonominin deflasyondan çıkmasına yardım eder.
2- Faiz Oranları:
Faiz, şahısların ellerindeki
likit kaynaktan (para) mahrum kalmanın bir bedeli olup, bir taraftan kişilerin
bu kaynağa atfettikleri psişik değer yargısına, diğer taraftan da ekonomik
konjonktüre göre belirlenir. Enflasyonist dönemlerde, her şeyde olduğu gibi faizin
de fiyatı (oran) yükselir. Çünkü, paradan kaçış sürecinde, likit kaynağa
ihtiyacı olanlar, ancak yüksek faiz oranlarında kredi bulabilirler. Faizin
yükselmesi ise,
zincirleme olarak şu iki sonucu birlikte doğurur: a) Yatırım harcamalarının
kısılması; b) Milli gelir seviyesinin düşmesi. Deflasyon ist aşamalarda da,
paraya fazla talep olmayacağından, faiz oranlan düşer. Bunun sonucu, maliyeti
azalan kredilere talep ve dolayısıyla yatırımlar artar; yatırım artışları da,
çarpan etkisiyle global gelir seviyesini yükseltir.
3- Destekleme Alımları:
Tarımın genel vasfının ve bünyesinin
kaçınılmaz bir sonucu olarak, ziraî ürünlerin arzı inelastiktir; talep eğrisi
de oldukça serttir. Dolayısıyla bu sektörde, fiyatlarda sergilenen küçük bir
değişmenin, ürün arzını pek fazla etkilememesine rağmen, arzdaki hafif bir
artış, fiyatlarda büyük dalgalanmalara (temevvüç) neden olur. Tarım
ürünlerinin arz-talep ilişkilerinde gözlemlenen bu dalgalanmalar, ekonomik
literatürde “King Kanunu” veya “örümcek Ağı Teoremi”
(Cobweb Teorisi) olarak anılır, fşte, tarımın bu niteliğinden ötürüdür ki
devlet, hemen hemen bütün ülkelerde, hem çiftçilerin mağduriyetini bertaraf
etmek ve hem de tüketicileri korumak için, bu kesimin çoğu ürünlerine asgari
(taban) fiyatlar biçerek tarım ürünlerinin fiyatlarının belirli düzeyin
altına düşmesine engel olmaktadır. Taban fiyat politikasıyla, ürünün bol
olduğu yıllarda devletin satına-lıp depoladığı ziraî ürünler, üretimin kıt ve
yetersiz bulunduğu zamanlarda piyasaya sürülmekte ve bu suretle, eksikliği
duyulan ihtiyaçların makul fiyat seviyelerinde giderilmesi sağlanmaktadır.
Şüphesiz böylece, tarım sektöründeki konjonktürel oynamalar da kendiliğinden
dengeye kavuşmuş olur.
4- işsizlik Sigortaları ve Negatif Vergiler:
İşsizlik sigortası,
çalışan işçinin, birgün işsiz kalıp çalışamaması halinde, onu güvence altında
bulunduran müessesedir. Negatif gelir vergisi de, sosyal ve çağdaş devlet
anlayışının bir gereği olarak ortaya çıkmış olup, asgarî gelir düzeyinin
altında kalan kişilere, onlan en az geçim seviyesine çıkarmak üzere, doğrudan
doğruya devletçe yapılan ödemelerdir. Açıktır ki ülkede, ekonominin canlı ve
dinamik olduğu safla-harda pek bir problem (sorun) yoktur. Fakat, deflasyonist
aşamalarda, anılan sigorta ve vergi ödemeleri, ülke ekonomisinin yeniden
canlanmasına ve istikrara kavuşmasına yardımcıdırlar.
5- Reel Ankes (Pigou) Etkisi:
Her şahıs, elinde, belirli miktarda mal ve
hizmete sahip olabilecek bir satmalma gücü bulundurmak ister. Başka bir
deyişle, kişilerin elde tutmak istedikleri belirli bir para miktarı vardır ki,
onlar, bu paranın nominal (nakdî) kıymetinden ziyade, onun reel değeriyle
ilgilidirler. Dolayısıyla, fiyatların seyrine göre, kişilerin ellerinde
bulundurduk lan paralar da -değer ve nakdî yönden- değişir ki, buna
“Pigou” veyahut “reel ankes etkisi” denir. Bu etkinin
kaçınılmaz bir sonucu olarak, enflasyonist aşamalarda, mal ve hizmet fiyatları
artacağından, kişiler ellerinde daha fazla para tutmak isteyecekler; deflasyonist
dönemlerde de, ellerinde bulundurdukları reel ankesler azalacaktır. Bu söylenenlerin,
istikrar sağlayıcı etkilerinin olacağı kuşkusuzdur.
6- Bütçe Açık ve Fazlaları:
Bütçe, devletin gelir-gider tahminlerini
gösteren ve bunların uygulanması hususunda siyasal İktidara yetki veren, yıllık
bir kanundur. Bilindiği üzere, ekonomik hayat ile vergi hasılatı arasında
doğrudan bir ilişki mevcuttur. Dolayısıyla, ekonominin refah dönemlerinde,
vergi sisteminin duyarlı ve esnek olması halinde, vergi hasılatı artar; mali yılın
sonunda, bütçenin gelir ve gider kanatları arasında olumlu bir fark meydana
gelir ki, bu, “bütçe fazlası”dır. Duraklama ve düşük konjonktür
evrelerinde de, “bütçe açığı” sözkonusudur. Hiç kuşku yok ki,
içerisinde yaşanan konjonktüre göre kendiliğinden oluşan bu olumlu (fazla) ya
da olumsuz (açık) farklar, ekonomiyi istikrara kavuşturmada etkendirler.
7- Para Aldanması (tllusion):
Çoğu tüketiciler, konjonktürel
dalgalanmaların gerçek (reci) satınalma güçlerinde vurguladığı kaçınılmaz
sonuçları kavramaktan uzaktırlar; veya böyle bir sonucu, en azından, geç
farkcderler. Dolayısıyla, fiyat artışlarının para değerinde oluşturduğu kıymet
azalışını hemen farkedemeyenler, alışılmış harcama gamlarını bozmadan devam
ettirmek isterler. Bunun neticesi olarak, aynı miktardaki tüketim harcamasıyla
daha az mal ve hizmet satınalabilirler. Böylelikle , şuurunda olmadan,
enfiasyonist hareketleri köstekleyici rol oynamış olurlar. Ekonominin
deflasyon içinde bulunduğu dönemlerde ise, para İllüzyonu, kişilerin aynı
miktardaki harcama ile -fiyatlar genel seviyesi düşeceğinden- daha fazla mal
satınal maları sonucunu doğurur.
8- Mal Stoklarındaki Değişmeler:
Serbest piyasa ekonomisinde üretim, belirsiz
tüketiciler için yapıldığından, asgarî düzeyde de olsa, ekonomide devamlı stok
mallar bulunur. Bu stoklar, ekonominin canlanma dönemlerinde küçülürlerken,
deflasyonist evrelerde artarlar. Sosyo-ekonomik konjonktüre göre stoklarda
izlenen bu değişim hareketleri, hafif ekonomik dengesizlikleri kendiliğinden
düzenlerler.
9- Gelirlerin Fiyat Artışlarını Takipte Gecikmesi:
Gelir, üretim unsurlarının, belli bir dönemde,
ekonomik Üretim vetiresine katılmaktan ötürü, yaraulan katma değerden, her
birinin akım cinsinden edindiği paydır. Tabiatiyle, üretimi dokulayan faktör
türü kadar gelir unsuru vardır. İşte, bu gelir unsurlarından bazıları,
fiyatlarda sergilenen artışları izleme imkanından yoksundurlar (ücretliler,
emekliler, çiftçiler, vb.); bazıları da, bunu gecikmeli olarak izlerler. Bunun
sonucu olarak, fiyat artışları, özellikle marjinal tüketim eğilimleri yüksek
kesimlerce massedilir.
10- Dış Ticaret Etkisi:
Ekonomik konjonktür,
dış ticaret dengesi üzerinde oldukça önemli rol oynar. Çünkü fiyat artışları,
ihracatı daraltıcı ve ithalatı da genişletici etki yaratırlar. Bu nedenle
gerçek ihracat-it-halat (X-M) arasındaki fark, enflasyonist dönemlerde olumsuz;
deflasyonist evrelerde de olumludur. Bütün bunların, istikrar sağlayıcı etki
yaptıkları izahtan varestedir.
11- Gelir Dağılımı:
Hiç şüphesiz, konjonktürel dalgalanmalar
gelir bölüşümünü bozar; sabit gelirliler, bundan menfi şekilde etkilenirler.
Marjinal tüketim eğilimleri oldukça yüksek olan sosyal katmanlar aleyhine
gelir dağılımının değişmesi, toplam tüketim harcamalarını kısıcı; gelir
dağılımının sözkonusu tabakalar lehine değişmesi de, global tüketimi arttırıcı
niteliktedir.
12- Tasarruflar:
Tasarruf, kişi
gelirlerinin tüketime gitmeyen kısmıdır. Kişiler, gerçek veya tüzel olsunlar,
elde ettikleri gelirlerin tamamını harcamayıp, çeşitli motiflerle tasarrufla
bulunurlar. Tasarruf miktarı, gelir düzeyinin yüksek ve ekonominin canlılık
gösterdiği dönemlerde fazla; durgunluk dönemlerinde de küçüktür. Kuşkusuz bu,
enflasyonist ve deflasyonist eğilimler üzerinde kendiliğinden dengeleyicidir.
Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan, şu kısa sonuç çıkarılabilir Ülke
ekonomilerinin sinesinde mevcut olan bazı müesseseler, konjonktürel
hareketlerle bizzat mücadele etmekte ve ekonomiyi doğrudan dengelemeye
çalışmaktadırlar. Fakat, unutulmamalıdır ki, bunların kendiliğinden dengeleme
rolleri kısmî olup, asıl varlık sebepleri de “istikrar” değildir. Bu
nedenle söz-konusu müesseselerin hafif ve küçük boyuttaki dengesizlikleri
gidermede kendilerinden beklenilen rolü sergileyebilecekleri; aşın oranlardaki
enflasyon ve deflasyonla mücadelede ise, bunların yetersiz kaldıkları ve ancak
diğer birtakım (sosyal, para, kredi, iktisat, maliye vb.) politikaların
eşliğinde kullanılmaları halinde fonksiyon üstlenebilecekleri gözardı
edilmemelidir.
Mehmet E. PALAMUT