Tarih

Osmanlılar’da Sosyo-Ekonomik Yapı-1

astroloji-2/osmanl-17.yuzyil” 255″ 195″ Osmanlılar’da Sosyo-Ekonomik Yapı

Osmanlı Devletinin kuruluşundan XVIII. yüzyılın sonlarındaki Yenileşmeci-Batılılaşmacı (Nizam-ı Cedid) hareketinin başlangıcına kadar geçen yaklaşık beş yüzyıllık süre, klasik dönem olarak adlandırılabilir. Klasik dönem de oluşma, olgunlaşma ve esnekliği kaybetme diye alt dönemlere ayrılabilir. Esnekliği kaybetme, yenileşme ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Bunun sonucu ise batılılaşma ve bağımlılaşma sürecidir. Osmanlı Devletinin son bir buçuk yüzyılı bu şekilde tanımlanabilir.

Osmanlı Devleti oluşurken çok yönlü ve karmaşık bir etkileşim çerçevesi içindeydi. önce İslam devletlerinin bir mirasçısı idi. Devletin ve ekonominin temelleri olan kurumları incelediğimizde, bunların İslami kurumlarla olan yakın ilişkisini görürüz. îkta-tımar, fütüvvet-ahilik-esnaf sistemleri gibi.

Bunun yanında Osmanlı Devleti, Orta Asya döneminde kalan birçok özelliği bünyesinde barındırmakla, bunlardan İslam ilkelerine ters düşen uygulamalarla özellikle Selçukluların başlattıkları mücadeleyi sürdürmektedir. Mesela devletin bölünmesini esas alan eski Türk aşiret zihniyeti, Osmanlılarda yerini tamamen merkezi üniter bir devlet anlayışına bırakmıştır. Memluklerin ve Selçukluların devlet idaresinde aşiret ileri gelenleri yerine köle asıllıları kullanmaları geleneği Osmanlılarda devşirme sistemi olarak kurumlaşmıştır.

Bu etkileşim çerçevesinde Anadolu ve Orta Asya´nın, özellikle İran ve Bizans´ın iktisadi geleneklerinin büyük yeri vardır. İslam´ın ilk yayılma döneminde siyasi ve iktisadi mahalli gelenekler karşısında gösterdiği esnek tavrı Osmanlılar da sürdürmüşlerdir. Burada Sasanilerden beri topraktan alınan bir altınlık verginin Osmanlılarda çift resmi olarak sürdürüldüğünü bir örnek olarak verebiliriz.

Bu sistem içerisinde Avrupa´nın da önemli bir yeri vardır. Oluşma döneminde, kapitalizm yolunda ilerleyen Avrupa karşısında elde edilen başarıların büyük payı vardır. Olgunlaşma dönemi bir noktada kapitalizmle mücadele tarihidir. Esnekliği kaybetme, hakim sistem özelliğini de kaybetme anlamına gelebilir. Yine yenileşme dönemi atıfların kapitalizme yapıldığı, bu sistemin model alındığı dönemdir.

Sosyal Yapı

Devletin kuruluş dönemi olan XIV. yüzyılda nüfus azdı ve iktisadi durgunluk vardı. Ülkenin iktisadi imkanlarını tesbit amacıyla yapılan sayımlar (tapu tahrirleri), avarız ve temettüat defterleri nüfusun seyri hakkında bilgi verir. XIV. yüzyıla ait sayımlara sahip değiliz. XV. yüzyıla ait sayım defterleri, Anadolu ve Rumeli´nin fazla kalabalık olmadığını gösterir. XVI. yüzyılda ise bir nüfus artışı vardır. I. Süleyman devrinde, 1520-1530 yıllarında bugünkü Türkiye topraklarında 12-13 milyon insan yaşadığı tahmin edilmektedir. Yine yüzyıl sonlarında bütün Osmanlı ülkesindeki nü­fus 30-35 milyon olmalıdır. Nüfusun dini dağılımı ise %60 müsluman ve %40 gayr-i müslim olarak tahmin edilebilir.

Daha sonraki yüzyıllarda, Rumeli hariç, nüfusun durağan olduğu ve büyük şehirlerde toplandığı anlaşılıyor.

II. Mahmut zamanında 1831´de yapılan bir sayıma göre, sadece Anadolu´da 7-7,5 milyon kişinin yaşadığı tahmin edilebilir. Abdülmecid zamanında, 1844´de yapılan bir sayımda ülke nüfusu, yine tahmini olarak, 36,5 milyondur. Bunun 10,5-12 milyonu Anadolu´da yaşamaktadır. 1884´teki rakamlara göre ise ülke nüfusu 28.9 milyon, Anadolu nüfusu ise 11.8 milyon olmalıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu düşük artış eğilimi sürmüştür. Türkiye ancak 1950´lerden itibaren ciddi bir nüfus artışıyla karşı karşıyadır.

İslami toplum ve mülkiyet telakkileri Osmanlı devletinde özgül bir tabakalaşma oluşturmuştur. Vahdet ilkesi Batı anlamındaki antogonizmaları ve sınıflaşmayı bertaraf etmiştir. Toprak gibi temel bir üretim faktöründeki devlet mülkiyeti, sermayenin belli ellerde toplanmaması ilkesi, bu yönde ortaya çıkabilecek eğilimleri zayıflatmıştır. Eski Türk aşiret aristokrasisi tamamen bertaraf edildiği gibi, siyasi iktidarı etkileyebi­lecek toprak asilleri, büyük sermaye sahipleri gibi, iktisadi güçlerin oluşması engellenmiştir.

Osmanlılarda sosyal tabakalaşmayı belirleyen yönetenler (askeri zümre) ve yönetilenler (reaya) ayrımıdır. Askeri zümre kendilerine tımar kesiminden, hazineden veya vakıflardan gelir ayrılan kişilerdir. Reaya ise üretim yapan ve vergi veren zümredir. Bu tabakalaşmada malî düşünce önemlidir. Askeri zümre ilmiye, kapıkulları ve tımarlı sipahilerden meydana gelmektedir.

Yönetilenleri oluşturan yerleşik reaya köylü ve şehirli olabilir. Köylü reaya tımar, vakıf gibi zirai toprakların reayasıdır. Şehirli reaya ise esnaf ve tüccardan ibarettir. Yan yerleşik reaya da konar-göçer olarak adlandırılmışlardı. Bunlar yaylak ve kışlaklarda hayatlarını sürdürürler ve daha çok hayvancılıkla geçinirlerdi. Yaylak ve kışlaklar arasındaki gidiş-gelişlerde, eskiden olduğu gibi, zaman zaman yerleşiklerle çatışıyorlardı. Devlet ise geleneksel olarak yerleşiklerin yanındadır. Bu yüzden Osmanlılar XVII. yüzyıldan itibaren aşiretleri iskan siyaseti izlemişlerdir.
astroloji-2/devsirme-hiristyan-cocuklar” 204″ 196″
Reaya dini yönden müslim ve zimmî olarak ikiye ayrılır. Zimmîler devletin gayri müslim tebaasıdır. Bunlar cizye verirler. Hukuki açıdan hür ve köle ayrımı sözkonusudur. Kölelik öncelikle savaşların ortaya Çıkardığı bir kurumdur, islam dünyasındaki geleneği takiben Osmanlılar da köleliği bir eğitim kurumu ve hür emeğin alternatifi olarak kullanmışlar, daha da önemlisi idari ve siyasi mekanizmanın merkezine yerleştirmişlerdir (Devşirme sistemi).

Bu resmi ayırımın dışında XVII. yüzyıldan itibaren “Ayan” denen yeni bir sosyal tabaka belirmiştir. Devlet biraz da istemeyerek ayanlığı yeni bir kurum olarak kabullenmiştir ve resmi bir hüviyet vermiştir. Bu merkeziyetçiliğin zayıflaması ve mahalli güçlerin ayn bir sosyal tabaka oluşturması demektir.

Osmanlı iskan siyasetinin esasları Rumeli´ye müslüman, Anadolu´ya gayr-i müslimlerin iskanı ile konar-göçerlerin yerleşik hale getirilmesidir. İskanda sürgün usulünün etkili bir şekilde kullanıldığını biliyoruz. Bunda özellikle yeni fethedilen yerlere kalifiye elemanların iskanı sözkonusudur.

XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren köyden şehire göç olgusu ortaya çıkmıştı. Bu yüzden daha 1567´de İstanbul´a göç edip yerleşme yasağı konmuştu. Bu göç olayı XVIII. yüzyılda ev göçü haline gelmiş; kiracılık, gecekondulaşma, asayişin bozulması, esnafın geçim imkanlarının daralması gibi yeni olgular ortaya çıkarmıştır.

Osmanlılar ilke olarak çocukların, babalarının mesleğini devam ettirmelerini benimsemişler ve ihtiyaç olmadan yer değiştirmeleri önlemek istemişlerdi. Böylece üretimin ve vergi gelirlerinin düşmesini engellemeyi düşünüyorlardı. Göç olayı bu siyaseti zorlaştırmıştır.

Osmanlı sisteminin esnekliğini kaybetmesi, yenileşme ihtiyacını doğurmuştur. Bu ihtiyacın kanun-ı kadime dönülerek giderilebileceği fikri Tanzimatta bile sürmüştü. Nitekim XVIII. yüzyılın ilk yarısındaki iktisadi ve siyasi genişleme bu dönüşün başarılı bir örneği olarak görülebilir.

Lale devri, yenileşmenin sosyal hazırlığıdır. Yenileşme özlemleri, yeni düzen (Nizam-ı Cedid) teşebbüsleri, halkın tüketim kalıplarında değişme bu dönemde başlamıştır. Yenileşme ve Batılılaşma eğilimi XVIII. yüzyılın sonlarında III. Selim´in Nizam-ı Cedid dönemini açmasıyla askeri ve İdari boyut kazanmış, Tanzimat da bu yolda ideolojik, hukuki ve siyasi bir kilometre taşı oluşturmuştur.

Tanzimat bir noktada ticari kapitalizmi, yani merkantilizmi yaşamadan sanayi kapitalizmine geçme arzusunu ifade ediyor. Yani tarihi farklılığı dikkate almıyor.

Osmanlı toplum ve ekonomisinin kapitalist gelişmenin dışında olmasının en önemli göstergelerinden biri de yerli bir burjuva sınıfının olmayışı, büyük özel servetlerin engellenişi idi. Tanzimat mal güvenliği gerekçesiyle böyle bir sosyal zümrenin doğuşunu desteklemiştir. Yine zihniyet planında gelişme düşüncesi, gelenek düşüncesini etkisizleştirmiştir. Nihayet dünya devleti giderek küçülerek bir doğu Akdeniz Devleti haline gelmiş, hakim sistem kaybolarak bir başka sistemin bir unsuru olmuştur.

Osmanlı’larda Sosyo-Ekonomik Yapı-1
Osmanlı’larda Sosya-Ekonomik Yapı-2 Tımar Sistemi
Osmanlı’larda Sosyo Ekonomik Yapı-3 Esnaf ve Küçük Sanayi
Osmanlı’larda Sosyo Ekonomik Yapı-4 Ücretler-Ulaşım-Maliye-Finansman
Osmanlı’larda Sosyo Ekonomik Yapı-5 Vakıf Sistemi

Ahmet TABAKOĞLU – SBA

İlgili Makaleler