Tarih

Osmanlı Toplum Yapısı-3 Yönetilen Sınıf Reaya

Osmanlı Toplum Yapısı-3

Yönetilen Sınıf (Reaya)
Osmanlı toplum yapısında en önemli kesimi, özgün adıyla “reaya” teşkil etmiştir, iktisadi hayatın tarım ve ziraate dayalı ol­duğu Osmanlı toplumunda üretim faaliyeti­ni elinde tutan, siyasal-yönetsel sisteme çe­şitli adlar altında vergi ve resim gibi gelir aktaran, devletin hemen hemen bütün kamu hizmetlerini, savaş giderlerini, imar ve bayındırlık faaliyetlerini, Yönetici Sınıfın ücretlerini finanse eden, buna karşılık yöneticilerin imtiyazlarına sahip olmayan ve hükümdara bir “Tanrı emaneti” olarak verildiği kabul edilen bir sınıf olarak karşımıza çıkan “reaya”, sistemin ve toplumun hayatiyetini sürdürebilmesi için “adalet” ve “sükûnet” üzerinde bulunması gereken bir sınıf olarak görülüyor. Sosyo-politik sistemin başında bulunan ve her türlü otorite sahibi olan Padişah´ın reaya üzerindeki tasar­rufu, kapıkulları üzerindeki tasarrufuna nisbetle daha geri planda seyrettiği gözlenmektedir, özellikle siyaseten kati ve müsadere uygulamaları, özel durumlarda ve belli ölçülerde gerçekleşmiştir. Reaya, yeknesak olmayan bir kitle olup yönetici sınıfın dışında kalan kamu bürokrasisinde özel bir görevi bulunmayan bütün köylü, şehirli, esnaf, zanaatkar, yörük ve diğer toplulukları içermektedir. Reaya sınıfı içerisinde mütalaa edilen her dini-sosyal grubun siyasal-yönetsel sisteme karşı sorumluluğu ve hakları değişik yasalarda düzenlenmiştir. Genelde reaya´nın birtakım hizmetleri yapmak veya yerine “Raiyetlik rüsumu” denilen bir vergi ve resimler topluluğunu Devlet´e ödemek zorunluluğu bulunuyordu.

Osmanlı toplumunda bütün yönetilenler “reaya” adı altında ifade edilmişse de, aslında reaya kitlesi kendi içerisinde farklı toplulukları barındırmaktaydı. Reaya içerisin­de daha çok hür olanların göçebe Türkmen­ler ve Yörükler olduğu, Ortakçı Kulların Batıdaki serflere benzer niteliklere sahip bulundukları, bazı kitlelerin raiyetlik rüsumu denilen vergilerden affedildikleri için “muaf ve müsellem reaya” dendiği ve dolayısıyla bunların durumlarının farklılık gösterdiği bilinmektedir, Osmanlı toplumunda yönetilenlerin hepsi aynı niteliklere sahip bulunmadığından çeşitli kriterlere göre sınıflandırılmıştır.

II. Mehmed´in reaya hakkındaki kanunnamesinde reaya; müslim reaya, gayr-i müslim reaya ve yörükler şeklinde üç kate­goriye ayrılmıştır. XV yy. a kadar genelde Osmanlı toplum yapısında reayanın üç kategori halinde Örgütlenmiş olduğu ve reaya ile iktidarı temsil eden timarlı sipahi arasındaki ilişkilerin buna göre düzenlenmiş olduğu anlaşılıyorsa da bu yapının XVI yy. ortalarından itibaren bozulduğu ve Osmanlı yapısının yeni ve farklı bir toplumsal yapıya kavuşmağa başladığı görülmektedir. Bu dönemde toplumsal yapının muhtelif sınıfları ve kurumları arasındaki ilişkiler, nüfus artışı, köyden şehre göç, işsizlik, fetihlerdeki başarısızlık, paranın kıymetindeki düşüş gibi çeşitli sebeplerle bozulmuş ve Celali İsyanları, Büyük kaçgun, Suhte ayaklanmaları gibi bir dizi toplumsal hareket Osmanlı toplumsal yapısının sarsılmasına ve yeni ilişkilerin kurulmasına sebep olmuştur.

Reayanın çeşitli kriterlere göre tasnifi mümkündür:
astroloji-2/reaya-osmanli” 251″ 233″
Yaşanan yer açısından askerilerin dışındaki halkın kentliler, köylüler ve göçebe kitleler şeklinde sınıflandırılabilmesi im­kanı varsa da, genellikle reaya, Osmanlı toplumunda dini inanışlara göre sınıflandırılmıştır. Buna göre müslim reaya ve gayri müslim reaya şeklinde ikiye ayrılması, bu ayrıma göre kitlelerin devletle olan ilişkile­rinin ve sorumluluklarının düzenlenmesi yaygın bir yöntemdir. Osmanlı toplumunda vakıf, mülk ve mirî arazi üzerinde oturan, tarım ve ziraatla meşgul olan köylülerin yanı sıra, şehirlerde ticaret ve zanaatla ilgilenen kentlileri de içine alan müslim reaya kitlesinin siyasal-yönetsel sistemle olan ilişkileri şer! ve örfi yasalara göre düzenlenmiştir. Osmanlı yönetiminde reayanın başla gelen görevi, tasarruf ettiği mirî araziyi işlemek ve kanunnamelerde yazılı vergileri ilgili timar sahibine vermek olmuştur. Müslim reayanın Devlete ödediği vergilerin başında öşür (aşar) ve “çift resmi” gelmekteydi. Ayrıca “Tekalif-i Şakka” adı altında olağanüstü bir verginin daha olduğu biliniyor. Şer´i vergilerin dışındaki “çift resmi” adı verilen örfi vergilerin siyasal otorite tarafından konulduğunu, bu ad altında top­lanan bir dizi vergiyi reayanın timar sahibi­ne ödemek zorunda olduğunu, vergilerin reayaya zulmeden yöneticileri darvanışlarından menetmek için çeşitli olağanüstü tedbirler almasına rağmen zulmün devam ettiğini, artan vergiler dolayısı ile zor du­rumda kalan köylünün çiftini bırakarak kentlere akın ettiğini, bu olayların çeşitli toplumsal çalkantılara sebep olduğunu belirtmek yerinde olur. Osmanlı toplumunda müslümanların dışında kalan ve farklı dinsel gruplara mensup yönetilenler “gayri müslim reaya” adı altında toplanmış olup bunların sorumlulukları ve haklan kanunnamelerde farklı şekillerde düzenlenmiştir. Gayri müslim reayanın da Devlet´e ödemek zorunda olduğu şer! ve örfi vergiler bulunmaktaydı. Cizye ve haraç şeri vergiler sınıfında, “ispençe” de örfî vergiler sınıfında yer almıştır. İspençe, gayri müslim reayanın “raiyetlik rüsumu” olup XV. yüzyılın başlarından itibaren yılda yirmibeş akça olarak tahsil olunmuştur. Ayrıca bu kitleden ispençe dışında “bive resmi” adı altında bir başka vergi daha tahsil olunmuştur.

Osmanlı toplum yapısının tarihi süreç içerisinde önemli değişmelere uğramış olduğu bir gerçektir. Toplum yapısına özellikle XVII. yüzyılın sonlarından itibaren yeni sınıflar ve zümrelerin girdiği görülür. XVI. yüzyılın sonlarında ve bunu izleyen yüzyılın başlarında yayımlanan çeşitli res­mi belgelerde ve padişahlara sunulan layi­halarda, yönetimdeki bozulmayı ve toplum içinde reayanın sosyoekonomik durumunu izlememiz mümkündür. Padişaha bir “Tanrı emaneti” olarak verilmiş olduğu kabul edilen reaya, XVI. yüzyılın ikinci yan­sından itibaren yönetim sınıfındaki kul ve din bürokrasisine mensup görevlilerin key­fî ve kanunsuz icraatları sonunda perişan olmuş ve neticede tarihe “büyük kaçgun” diye geçen toplumsal olayla binlerce köylü evini yurdunu terkederek şehir merkezine akın etmiştir. Şehirlerde aşırı nüfus artışı yeni toplumsal sorunların ve yeni kitlelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Klasik Osmanlı toplum yapısı XVI. yüzyılın sonlarına doğru siyasal-yönetsel sistemle birlikte bozulmaya başlamış ve yeni formlara bürünmüştür. Bu çağda Anado­lu´da Osmanlı toplumunu ve yönetimini önemli Ölçüde uğraştıran Celali İsyanları ve Suhte ayaklanmaları toplum yapısını sarsmış ve yeni yapılanmalara imkan vermiştir. Köylerdeki çiftlerini, vergilerin yüksekliği ve verimsizlik gibi çeşitli sebeplerle terkederek kentlere doluşan ve buralara idarecilerin kapısında görevli olmak için gelen le­ventler, neticede soygun ve yağma olaylarına karışmışlar ve uzun yıllar toplum yapısını ve Devlet yönetimini sarsmışlardır, işsizlik, geçim sıkıntısı ve ahlak bunalımı gibi sebeplerin yaratmış olduğu Suhte İsyanlarının öncülerinin ezilen zümre arasında geniş kabul görmüş ve bunların desteğini kazanmış olmaları dikkat çekicidir.

XVII. yüzyıldan itibaren oluşmaya başlayan yeni Osmanlı toplum yapısında siyasal-yönetsel sisteme hakim bir elit grubunun altında, klasik toplumsal yapıdaki rea­yanın yerine teşekkül eden bir orta sınıfın oluştuğunu görmek mümkündür. Bu orta sınıf içerisinde ayan ve eşraf, küçük üreticiler, cemaatlerin dinsel liderleri ve ulema, özellikle gayri müslimlerle tüccarlar, küçük sanayi mensupları, cemaat liderleri (kocabaşı, çorbacı, voyvoda) ve fikir adamlarının yer aldıkları görülür. Ayrıca şehirlerdeki küçük işletmelerde ve atölyelerde çalışan işçilerin (amele) oluşturdukları çalışanlar grubu ile yerleşik bir hayatı bulunmayan göçmen kitlelerin toplum yapısının en alt sıralarında bulundukları belirtilmelidir. Ayan, Osmanlı toplum yapısında XVII. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan ve yönetilenler sınıfında görülmesine rağmen, aslında taşra halkının tabii lideri durumundaki etkin ve güçlü şahsiyetlerin ve aristokraük nitelikli aile mensuplarının oluşturdukları bir kitle olması sebebiyle, resmi ve gayri resmi yollarla siyasal-yönetsel sistemde yönetici olarak görev alan ve bu yolla güçlenerek sisteme ve topluma egemen olmaya çalışan bir sınıf olarak değerlendirilmelidir. Ayanın teşekkülünde temel etken, bozul­maya başlayan Osmanlı maliye sisteminde geliştirilen iltizam usulü olmuştur. Devlete ait bir gelir kaynağının açık arttırma yoluyla bir kısmını peşin almak şartı ile bir mülte­zime bırakılmasını ifade eden iltizam usu­lünde genellikle gayri müslimler görev almış ve Devlete ödediklerinin birkaç katini vatandaşlardan zorla tahsil ederek kısa zamanda varlıklı bir sınıf haline gelmişlerdir. Bunlara serbest pazar ekonomisi haline gelen Osmanlı ekonomisinin Batı ekonomileri karşısında tutunamayarak Batı mamullerinin istilasına uğraması sonucu zenginleşen azınlık tüccarları da eklenince, Ayan, Osmanlı toplumunda sisteme egemen bir sınıf halini almıştır. İltizam usulünün “malî malikane” sistemine dönüşmesiyle Devletin gelir kaynaklan bazı kişilere hayat boyu verilmiş ve bu yolla Ayan´ın ortaya çıkması adeta teşvik edilmiştir. Önceleri toplum grupları ile yönetim arasında ilişkiyi sağla­yan bir kitle olan Ayan, XVIII. yüzyılda toplumun gidişine yön veren, siyasal ve yö­netsel kararların alınmasına etki eden var­lıklı bir sınıf halini almıştır.

Vergilerin toplanmasını üstlenen ve hayat boyu bu işi üzerine alan Ayan´ın, kısa zamanda iktisadi bakımdan güçlenip merkezin zayıflamasıyla ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanarak yerel yönetimde görev alması toplum yapısındaki gücünü ve etkinliğini artırmıştır. Önceden kadılar tarafından yürütülen bazı işlerin Ayana intikal etmiş olması, bir yandan din bürokrasi­sinin gerilemesini, diğer yandan Ayan´ın sivrilerek öne çıkmasını ifade etmiştir. Özellikle mahallin güvenliğini sağlamak, vergilerin tahsili, askerin eğitim ve savaşa gönderilmesi gibi kamusal işleri Ayan ve eşrafın üzerine aldığı gözlenmektedir.

XIX. yüzyıl, Osmanlı toplum yapısında çok hızlı dönüşümlerin yaşandığı bir çağı ifade etmektedir. Toplum yapısına bir yandan yeni gruplar katılırken, diğer yandan si­yasal, dinsel, ekonomik, sanatsal ve edebi­yat alanlarında olduğu gibi, aile yapısı ala­nında da dünya görüşü ve yaşama biçimi değişime uğramış ve Batı etkisinde, farklı bir dünya görüşü egemen olmaya başlamış­tır. Özellikle gayri müslim kesimde ticaret ve iltizam yoluyla zenginleşen levantenler sınıfı sivrilerek öne geçmiştir. Türk ticaret ve sanayi sınıfı ancak bu yüzyılın sonlarına doğru toplum yapısında görülebilmiştir. Bir yandan siyasal-yönetsel sistemde radikal değişmeler olurken, diğer yandan toplum yapısı da yeniden yapılaşmıştır. Klasik Kapıkulu bürokrasisinin yerine, Batı yanlısı mekteplerden mezun, Batı değerleri ile mücehhez bürokratların oluşturduğu yeni Asker-Sivil Bürokrasi toplumsal sisteme egemen olurken adalet, eğitim ve dinsel bilgi danışma ve yönetim işlerinde egemen Din Bürokrasisi iyice gerilemiştir. XX. yüzyılın başlarındaki Osmanlı toplum yapısı, ufak tefek bazı değişikliklerle Cumhuriyet yöne­timine intikal etmiştir.

Osmanlı Toplum Yapısı-1  Padişah Saray
Osmanlı Topum Yapısı-2  Yönetici Sınıf -Askerîler-
Osmanlı Toplum Yapısı-3  Yönetilen Sınıf -Reaya-

Davut Dursun – SBA