Osmanlı-İsveç İlişkileri -Siyasi- Tarihi, Hakkında Bilgi
Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışından çok önce İsveç’in özellikle kutsal yerlere giden hacıları sebebiyle Şark’la ilgilendiği sanılmaktadır; zira İsveçli hacıların XII. yüzyıldan beri Filistin’e gittikleri bilinmektedir. Bu bölgenin Türkler’in hâkimiyetine girişi üzerine (1516-1517) biraz da reformasyon hareketinin etkisiyle hacıların bölgeye gitmesi yasaklandı (1529). XVI. yüzyılda Türkler’e karşı verilen mücadelelerde İsveçlilerdin de yer alıp almadığı hakkında kesin bir şey bilinmemektedir. İki devlet arasında İlk resmî irtibat 1587 yılında meydana gelmiştir. İsveç Kralı III. Johann Sigismund, bu tarihte III. Murad”a yazdığı bir mektupta kendisinin Polonya tahtına olan adaylığının desteklenmesini istiyordu. Lehistan kral seçimlerini dış politikasının ve güvenliğinin Önemli konuları arasında gören Osmanlı Devleti bu seçime destek vermiş ve Sigismund’un Lehistan tahtına oturmasını kolaylaştırmıştır. Kral seçim neticesini elçisi Jan Zamoyevski ile bildirmiştir. Taç giyme merasimine davet münasebetiyle tekrar gelen Zamoyevski’nin bu davetine icâbeten yapılan merasimde Osmanlı Devleti’ni Turgut Çavuş temsil etmişti.
Gayri resmî ilk ziyaretin, 1616-1617yıllarında Bengt Benstsson Oxenstierna’nın İstanbul’a yaptığı bir gezinin teşkil ettiği kabul edilir. Bengt 1613’te Kudüs’e gitmiş ve seyahatini İstanbul’dan hareketle Anadolu’yu geçip İran’a kadar uzatmıştı. Daha sonra Gustav Adolf, 1631’de Erdel’-deki elçisi Paul Strassburgk’u İstanbul’a yollamış, IV. Murad’ı Bethlen Gabor’un yanında ve Avusturya aleyhinde yer almaya teşvik etmişti. O sıralarda Osmanlı Devleti Avusturya ile münasebetlerin bozulmasını uygun görmediğinden bu girişimden olumlu bir netice çıkmadı.
Kraliçe Christina zamanında (1632-1654) iki İsveçli’nin İstanbul’a geldiği bilinmektedir. Bunlardan biri, Kudüs’e giden bir hacı kimliğiyle gayri resmî bazı işlere kalkışan ve kraliçenin şüphelerini celbettiğinden kısa bir süre sonra geri dönmek zorunda kalan Bengt Skytte, diğeri ise bir İran seyahatini arkasında bırakmış olarak Güney Arabistan, Filistin ve Bağdat üzerinden 1653’te İstanbul’a gelen Nils Mathsson Köping’dir. Bunların ardından Clas Brorsson Râlamb’ın fevkalâde elçi sıfatıyla gönderilişi, geriye bir hatırat bırakması ve Osmanlı Devleti’nin o sıralardaki durumuyla ilgili olarak bazı kayıtlar tutmasından ötürü daha ayrıntılı biçimde bilinmektedir. Notlarında, Türkler’in İsveçliler’! Frenk olarak değil Sfed olarak adlandırdıkları gibi tesbitleri dışında Türkler’in Roma’yı zaptederek papayı müslüman yapacaklarına dair boş kehanetleri göze çarpar. Râlamb. 22 Şubat 1657’de Stettin’den hareketle 14 Ma-yıs’ta İstanbul’a geldi ve Kral Kari X. Gus-tav’ın IV. Mehmed’e gönderdiği 23 Eylül 1656 tarihli mektubu teslim etti. Mektup kralın Polonya’ya elçi olarak giden, ancak İsveç tarafından yakalanan Mustafa Ağa’ya teslim edilip gönderilmiş olan 16 Haziran 1656 tarihli bir diğer mektubuna da atıfta bulunmaktaydı. Bu mektup, İsveç-Polonya anlaşmazlıklarında Kırım hanının İsveç’in yanında yer almasının temin edilmesi için kaleme alınmıştı. İsveç’e karşı şüphe ile bakan Osmanlı Devleti, gerek Râlamb^a gerekse kendisine yardım etmek üzere gönderilen Gotthard Welling’e her türlü zorluğu çıkardı. 22 Ocak 1658’de bunlar herhangi bir başarı elde edemeden geri döndüler. Bu devirde İsveç ve Osmanlı devletleri arasında dostane münasebetlerden söz etmek pek mümkün değildir ve II. Viyana Muhasarası ile başlayan Türk savaşlarına İsveçlilerin de katılmış olduklarına dair kayıtlar vardır.