Osmanlı-iran İlişkileri Tarihi, Önemli Olaylar, Hakkında Bilgi
Osmanlılar’in İran bölgesine hâkim olan devletlerle siyasî münasebetleri, Fâtih Sultan Mehmed döneminde Anadolu’da Türk birliğinin teşekkülü sırasında gerçekleşmiştir. XV. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’nun doğu kesimine doğru ilerleme siyaseti takip eden Fâtih, Diyarbekir ve Tebriz merkez olmak üzere Doğu Anadolu, Kuzey İrak ve İran’ın büyük bir kısmını hâkimiyeti altında bulunduran Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’la rekabet içine girmişti. Uzun Hasan’ın Trabzon-Rum İmparatorluğu ile Karamanoğulları Bey-liği’ni koruma gayretleri ve Orta Anadolu’ya yönelik faaliyetleri Osmanlı-Akkoyunlu savaşını kaçınılmaz hale getirmiş. İki müslüman Türk devleti arasında başlayan çatışmalar, 1473’te vuku bulan Ot-lukbeli Meydan Savaşı’nda Osmanlılar’ın kesin zaferiyle sonuçlanmıştı. Osmanlılar’ın İran’a yönelik asıl siyasî ve askerî ilgileri, din ve dünya görüşleri bakımından farklı bir ideolojiye sahip olarak ortaya çıkan Safevî Devleti’nin kuruluşuyla daha da arttı.
XVI. yüzyılın başlarında zayıflamaya devam eden Akkoyunlu Devleti toprakları hızla gelişen Safevîler’in eline geçti. Safevî Şahı İsmail’in ön ayak olduğu iktidar mücadelesinde dayandığı başlıca kuvveti. Anadolu’dan Azerbaycan ve İran’a göç etmiş olan Oğuz-Türkmen kabileleri teşkil ediyordu. Bu oymaklar arasında XV. yüzyılda Anadolu’da İmâmiyye Şiîliği inancının, önceleri biraz daha basit ve İslâm öncesi Türk inançlarına fazla yer veren bir senkretizm şeklinde etkili olmasında Safevî ocağı şeyhleri Cüneyd ve oğlu Haydar’ın (Şah İsmail’in babası) önemli payı olmuştu. İsmail ve onun müridlerininyeni devlet kurmak için başlattıkları askerî ve siyasî faaliyetleri, Şiî inancı ve mezhebinin yayılması, resmîleştirilmesi yolundaki hareketleri, Şiîliğe mütemayil Türkmen kabilelerinin mezhebî duygularını istismar etmelerine zemin hazırladı. Anadolu’nun büyük kısmını saran ekonomik-sosyal kökenli huzursuzluklar konar göçer grupların Alevîlik, Bektaşîlik ve Şiîliğe açık sempatilerinin de rolüyle Şah İsmail’in giriştiği siyasî-mezhebî mücadelede önemli bir âmil oldu.
Oğuz-Türkmen oymakları içinde Şeyh Oğlu adıyla tanınan İsmail, kendisinin İmam Ali ailesine mensubiyetini nefeslerinde iddia etmekle beraber annesi tarafından Uzun Hasan’ın torunu olmasından da faydalanmaktaydı. Akkoyunlu hükümdarlarından Elvend’e karşı Nahcıvan yöresinde kazandığı savaştan (1501) sonra Tebriz’e giren İsmail, müridleri tarafından Uzun Hasan’ın ikametgâhına getirilerek dedesinin tahtına oturtulmuştu. Venedik’in Tebriz’deki resmî temsilcisi. İsmail’in bir şah gibi tanınmasında Uzun Hasan’ın torunu olmasının büyük payı olduğunu belirtmektedir. Doğu sınırlarında meydana gelen bu değişiklik II. Bayezid’i oldukça endişelendirmiş. Osmanlı idaresi altındaki topraklarda yaşayan Şiî temayüllü Türkmen grupları üzerindeki etkili Safevî propagandası iki devleti karşı karşıya getirmişti. Ancak bu durum sıcak bir çatışmaya yol açmadı; II. Bayezid. sınır boylarında ve Türkmen gruplarının kalabalık olarak bulundukları yerlerde propaganda amacıyla gelip giden ve halife denilen ajanlara karşı sert tedbirler aldı. Buna rağmen Safevîler bu gruplar üzerinde etkili oldular ve 1511′-de Teke bölgesi Türkmenlerinin de desteklediği Şahkulu isyanı patlak verdi. Ardından Nûreddin Şah İsmâirin emriyle Varsak, Afşarlı, Karamanlı, Bozoklu ve başka Türkmen topluluklarından Safevîler için Anadolu’dan asker toplamakla görevlendirildi. Şah İsmail’in etkili propagandası sonucu onu gerek dinî bir lider gerekse kazandığı zaferlerle bir kahraman olarak gören ve merkezî idarenin sistemi icabı aldığı tedbirlerden memnun olmayan Türkmen kitleleri Orta ve Doğu Anadolu’dan İran tarafına göç ettiler. Bu göçler ve isyanlar Anadolu’nun emniyetini artık iyice sarsmaya başlayınca tehlikeyi daha şehzadeliği sırasında anlamış olan yeni Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim İran seferine çıkmaya karar verdi.