Medeniyetler Tarihi

Osmanlı Haritacılığı, Haritacıları, Osmanlı Döneminde Haritacılık

Osmanlılar’daki hari­tacılık terminolojisi İslâm literatüründen gelen levh, tersîm. tasvîr, suret, resm, resm-i harîta, levhu’r-resm gibi tabirle­re, Batı’dan doğrudan alınan harta, hartı, karti, karta, papamonta (İtalyanca map-pa mundi = dünya haritası) gibi yenileri­nin eklenmesiyle teşekkül etti. Harita ke­limesinin Anadolu Türkçesi’nde harta, hartı şeklinde kullanımı muhtemelen Pîrî Reis ile gelişti ve zamanla anlamca kar­şılanmasına yönelik yeni fikirler de orta­ya atıldı. Kâtib Çelebi, “resm-i harîta”yı genelde yaptığı gibi “harta resmi” şek­linde Türkçe’leştirdi; daha sonra harta ve resm kelimelerinin sık sık birbirinin yerine kullanıldığı görülür.

Osmanlı haritacılığında orijinal eserle­rin ortaya konulduğu devir XVI. yüzyılın ilk yarısıdır. Genelde bu asrın sonlarına kadar olan çalışmalara yön veren Örnek­ler, Doğu ve Batı kaynaklarının karışımı ürünlerden meydana geliyordu. Bu ta­rihten sonra birçok ülkede görüldüğü gi­bi Hollanda menşeli ilerlemelerin etkisi ve yansıması söz konusudur. Osmanlı coğrafya eserleri arasında, müslümanla-rın Geç Antik Çağ’ın sonu ve Ortaçağ’ın başlarında Grek ve Hint haritacılığından etkilenerek geliştirdikleri Arapça çalışma­lar, çevirileri ve yeni versiyonlarıyla yerle­rini almışlardı. Osmanlılar için bu irtibat, Kâşgarlı Mahmud’un 1074’te tamamla­dığı Dîvânü lugöti’t-Türk’teki dünya ha­ritasına kadar uzanır. Daire içinde verilen

harita, müellifinin beyanına göre Türk-ler’in bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla yapılmıştı. Bu dünya haritası Japonya’yı gösteren ilk çalışma olarak da dikkat çeker.

Osmanlıların erken devirlerine ait ha­ritalar ele geçmemiştir; ilk örneklere XV. yüzyılın ortalarından itibaren rastlanır. Fâtih Sultan Mehmed’in saltanat yılları­na ulaşan çalışmalar Venediklilerle geliş­mekte olan rekabetle de bağlantılıdır. Fâ­tih Sultan Mehmed’in fetihten sonra İs­tanbul’da giriştiği icraat arasında, Trab­zonlu G. Amirutzes’den Batlamyus’un Geographia adlı eserini tercüme etme­sini ve haritalarından faydalanarak da bir dünya haritası hazırlamasını istediği bilinmektedir. Geographia’nm Arapça tercümesinde bazı haritaların yer alma­sına rağmen (Süleyrnaniye Ktp., Fâtih, nr. 2414; Ayasofya, nr. 2610) padişahın ikinci isteğinin gerçekleşip gerçekleşme­diğine dair elde herhangi bir bilgi bulun­mamaktadır. Öte yandan Fâtih’in aynı ki­şiye hazırlattığı bugün mevcut olmayan İstanbul haritasının da G. A. Vavossore’-nin XVI. yüzyılın ilk yarısında Venedik’te yayımladığı gravüre kaynaklık ettiği yö­nünde düşünceler geliştirilmiştir.

XVII. yüzyılın ikinci yarısında Evliya Çe­lebi İstanbul’da bir “esnâf-ı harîtacıyân” topluluğundan bahseder. Sekiz dükkâna sahip olan ve sayıları on beş kişiyi bulan bu zanaat mensuplarının birkaç lisana, özellikle Latince’ye mükemmel âşinâ ol­duklarını. Atlas Minör ve Coğrafya, Pa-pamoma gibi eserlerden yola çıkarak hazırladıkları haritaları gemicilere sattık­larını, onların da böylece okyanuslarda ve büyük denizlerde korkusuzca gezdik­lerini anlatır (TSMK, Bağdat Köşkü. nr. 304, vr 163a). Tezkire sahibi Sehî’ye göre Sinoplu şair Safâyî XVI. yüzyılın başların-

da haritacılık alanında eşsizdi ve çok hür­met gördüğü gemicilerin şeyhi olmuştu. IV. Murad devrinde Hollandalı Jacobus Golius’a sipariş edilen Osmanlı Devleti topraklarının haritasını yapma işine dair kesinleşmiş ve ele geçmiş bir belgeye rastlanmaz. Antoine Galland da 1672’de Mehmed Çelebi adında biri tarafından ya­pılmış olan güzel bir İstanbul haritasını yine burada gördüğünü yazmaktadır (İs­tanbul’a Ait Günlük Hatıralar, I, 219).

Osmanlı haritacılığı üzerinde inceleme yapan ilim adamlarının ortaklaşa dikkat çektikleri en önemli mesele, Osmanlı Dev­leti topraklarının genişliğine uygun bir malzeme ile karşılaşmayı sağlayabilecek kataloglama çalışmalarının yetersizliği­dir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi ve yurt dışındaki kütüphanelerde mev­cut değerli görülen haritalara dair ayrın­tılı araştırmalar bulunmasına rağmen he­nüz birçok kütüphanede ve arşivlerde bu konuya ei atılmamış ve birçoğunun kata­loglarında haritalara yer ayrılmamıştır. Osmanlı coğrafya eserlerinin tenkidinde ve tasnifinde karşılaşılan nüsha farkla­rının büyüklüğü ve bazan ölçüsüzlüğü problemi haritalar için de geçerlidir. Bir­çok eserde haritaların ihmal edilmesi şek­linde yaygınlaşmış olan durum, nadiren eserin aslında bulunmayan haritaların ilâ­vesi gibi bir değişiklik de gösterir (mese­lâ bk. Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 172’de yer alan Kİtâb-ı Bahriyye nüs-hasındaki İstanbul haritası). Matbaanın hayata geçirilmesi ve basma eserlerin yayılmasıyla birlikte haritaların yerinden çıkarılması, renklendirilmesi ve ilâve yer adlarının konulması gibi kullanım alışkan­lıklarının basmalara da geçtiği gözlen­mektedir.

1. Deniz Haritaları

İlgili Makaleler