Edebiyat

Orhan Veli Kanık Hayatı, Şiirleri, Eserleri (Edebi Şahsiyetler)

edebi_sahsiyetler/orhan_veli_kanik

Orhan Veli Kanık ya da Orhan Veli (13 Nisan 1914, İstanbul – 14 Kasım 1950, İstanbul), Türk şair. Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şair 36 yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı.

Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası şefi Veli Kanık’ın oğlu, mizah yazarı Adnan Veli Kanık’ın ağabeyidir. Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdi (1932). Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde okuduktan (1932-1935) sonra Ankara’da PTT Genel Müdürlüğü’nde çalıştı (1936-1942); Tercüme Bürosu’nda görev yaptı (1945-1947). 1949 yılı başından ölümüne kadar on beş günlük Yaprak dergisini çıkardı.

Garipçiler topluluğundaki arkadaşlarının ve Sabahattin Eyüboğlu, Abidin Dino, Cahit Sıtkı Tarancı gibi sanatçıların çevresinde toplandığı bu dergide edebiyat ve sanat konuları yanında demokrasi, insan haklan, düşünce özgürlüğü gibi konular üzerine yayın yaptı.

Türk şiirinde vezin ve kafiye bağlarıyle sınırlanmayan, konuşma dilinin rahatlığına dayanan, söz oyunlarından kurtulmuş, yalın anlatımlı bir şiir çığırının kurucularından olan Orhan Veli, türk şiirinin kalıplaşmış temalarını zenginleştirdi. Günlük yaşayışın bütün görünüşlerini kapsayan, “sokaktaki adam”, “küçük insan” diye anılan ve toplumun içinde olağanüstülük taşımayan herhangi bir kişi diye tanımlanabilecek kimseleri canlandıran şiirler yazdı. Bu şiirin değişik şaşırtıcı yenilikleri geleneksel şiire ve yerleşmiş toplum kurallarına bağlı çevreler tarafından geniş ölçüde yadırganmıştı. Hele şiire birlikte başladığı ve aşağı yukarı ayni ilkeleri savunduğu Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le birlikte bazı şiirlerini Garip (1914) adlı bir kitapta toplamış olmaları, kendi deyimiyle “hayatı sadelik içinde geçmiş basit bir insan” olarak canlandırdığı bir kahramanından “Hiç bir şeyden çekmedi dünyada-Nasırdan çektiği kadar- (…) Yazık oldu Süleyman Efendiye» mısralarıyle söz etmesi, Ahmet Hâşim’in «Göllerde bu dem bir kamış olsam” mısraının parodisini yaparak Eskiler alıyorum adlı şiirinde “Bir de rakı şişesinde balık olsam” mısraına yer vermesi yüzünden kendi adı ve sanatı çevresinde lehte ve aleyhte tartışmalar yapılıyordu. Fakat şiirin yapısına ve temalarına getirdiği yeniliklerle kendi sanat değerinin uzun süre geçmeden kabul edildiği görüldü.Türk şiirinin 1940’lardan 1956’da İkinci Yeni hareketine kadar uzanan döneminde onun ve arkadaşlarının getirdiği ilkeler egemen oldu.

Orhan Veli’nin bazı şiirleri taşlama, toplumsal yergi niteliğindedir. Toplumda yerleşmiş yanlış kanıların, bozulmuş kurumların ele alındığı bu tür şiirler (Karmakarışık, İllusion, Kaside, Sakal, Eskiler alıyorum, Pireli şiir v.d.) onun en ünlü ürünleri arasında yer almış, geniş çevreler bunları Orhan Veli’nin eserlerinin ve yeni şiirin tipik örneği saymışlardır. Fakat onun şiirleri arasında tabiat, sevgi, yalnızlık duygusu v.d. çok işlenmiş temalar da yer almaktadır. Ancak bunlar yeni duyarlıklarla ele alınmıştır. Onun tabiattan söz eden şiirlerinde (Ne kadar güzel, Denizi özleyenler için, Cün olur, Hürriyete doğru, Bir duyma da gör. Dalgacı Mahmut v.d.) tabiat varlıkları insan hayatının içinde, güzelliklerle yüklü ve insanla birleşen bir dünya halinde canlandırılır. Yaşantının alelâde anlarının farkına varılmamış çekiciliklerine işaret edilir (Asfalt üzerine, Mangal v.d.). Kişinin kendi iç çatışmaları, uzlaşmazlıkları, duyguları dile getirilir (Anlatamıyorum, Efkârlanırım, Yolculuk, Değil, Giderayak, Ölüme yakın, Yalnızlık şiiri v.d.).

İnsanlar arasındaki eşitsizlikleri, toplumda haksızlıklara uğrayan, ezilen kişileri, özgürlüğün kısıtlanmasını, barışı konu edinen toplumsal konulu şiirler geniş bir kesimi meydana getirir (Festival, İçinde, Altındağ, Sucunun türküsü, Vatan için, Galata köprüsü, Bedava, Pireli şiir v.d.). Bunların çoğunluğu taşlama niteliğindedir.

Bazı şiirler bir hikâyede olduğu gibi çeşitli insan portreleri çizer. Bu insanlar arasında yoksul işçiler, fakir-fukara mahallelerinde oturanlar, geçim sıkıntısı çeken memurlar çoğunluktadır. Onların serüvenlerine, kişiliklerine sevgi ve yakınlık gösterilirken bazıları yoksul çevrelerden gelen kadın kahramanların hafiflikleri, çevrelerine karşı sorumsuzlukları, yalnız dişilik yanlarıyle söz konusu edilmeleri (Şoförün karısı, Dedikodu, Şano-lu şiir, Aşk resmigeçidi vd.) bekâr yaşamış ve genç yaşta ölmüş şairin yalnızlığını, içki düşkünlüğünü, çevresinden kopuşlarını konu edinen şiirlerinin de bir anahtarı olur.

Zeki, esprili, hareketli bir anlatımla La Fontaine masalları’mn (1948) manzum çevirisini yapmış ve manzum Nasrettin Hoca hikâyeleri’rıi (1949) yazmış olan Orhan Veli’nin, çocukluk anılarından izlenimlere yer veren, insanın saf, temiz, çocuksu yanlarını dile getiren şiirleri de (Yaşıyor musun, Mangal, Robenson, Gemilerim v.d.) vardır.

Onun şiiri, çağdaş sanatta, çocukların henüz baskı ve özentilerin etkisine girmemiş serbest yaradılışlarından esinlenerek kullanılan anlatım özelliklerine, motiflere geniş yer verir. Yapı bakımından vezin-kafiye bağlarından kurtarılmış ve bir iç-ahenkle tabii bir ses zenginliği kazandırılmış bu şiirde halk şiirinden, türkülerden gelen öğeler de kullanılmıştır. İstanbul türküsü, Yol türküleri gibi eserlerinde halk edebiyatının yapı özellikleri kadar temaları ve motiflerinden de yararlanılmıştır.

Orhan Veli’nin sanat anlayışını dile getiren bazı makaleleriyle avare bir genç adamın izlenimlerine, canlı tabiat görüntülerine, yer yer toplumsal sorunlara yer veren hikâyeleri Nesir yazıları (1953) adlı kitapta derlenmiştir. Molière, Alfred de Musset, Sartre v.b.’den çeviriler yapmıştır.

 

Eserleri: Şiir Garip (1941), Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947), Karşı (1949), Bütün Şiirleri (1951); Düzyazı Nesir Yazıları (1953), Edebiyat Dünyamız (1975); (manzum hikâye) Nasrettin Hoca Hikâyeleri (1949); (derleme) Fransız Şiiri Antolojisi (1947); çeviri A.de Musset’den Bir Kapı ya Açık Durmalı ya Kapalı (O. Rifat ile, 1943), Barberine (1944), Molière’den Scapin’in Dolapları (1944), Sicilyalı yahut Resimli Muhabbet (1944), Tartuffe (1944), Versailles Tulûatı (1944), Gogol’den Üç Hikâye (Erol Güney ile, 1945), A. R. Lesage’dan Turcaret (1946), La Fontaine’in Masalları (1948), Shake-speare’den Hamlet ve Venedikli Tüccar (Ş. Erdeniz ile, 1949), Batıdan Şiirler (O. Rifat ve M. Cevdet ile, 1953), J. Anouilh’den Antigone (1955), J. P. Sartre’dan Saygılı Yosma (1961), Bütün Çeviri Şiirleri (1982); Turgenyev’den El Kapısında (1994).

SİZİN İÇİN

Sizin için, insan kardeşlerim.

Her şey sizin için.

Gece de sizin için, gündüz de;

Gün ışığı, gece ay ışığı;

Ay ışığında yapraklar;

Yapraklarda merak;

Yapraklarda akıl;

Gün ışığında blnbir yeşil;

Sarılar da sizin için, pembeler de;

Tenin avuca değişi,

Sıcaklığı,

Yumuşaklığı;

Yatıştaki rahatlık;

Merhabalar sizin için;

Sizin için limanda sallanan direkler; Günlerin isimleri.

Ayların isimleri,

Kayıkların boyaları sizin için;

Sizin için postacının ayağı.

Testicinin eli;

Alıniardan akan ter.

Cephelerde harcanan kurşun;

Sizin için mezarlar, mezar taşları, Hapisaneler, kelepçeler, idam cezaları; Sizin için;

Her şey sizin için.

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum

Yeni şiir

“Bugünkü dünyayı dolduran insanlar yaşamak hakkını sürekli bir didişmenin sonunda buluyorlar. Her şey gibi, şiir de onların hakkıdır, onların zevkine hitap edecektir. Bu. söz konusu kitlenin istediklerini eski edebiyatların gereçleriyle anlatmaya çalışmak demek de değildir. Mesele bir sınıfın İhtiyaçlarının savunmasını yapmak olmayıp sadece zevkini aramak, bulmak, sanata onu hâkim kılmaktır.

Yeni bir zevke ancak yeni yollarla, yeni araçlarla varılır. Birtakım nazarlyelerin söylediklerini bilinen kalıplar içine sıkıştırmakta hiç bir yeni, hic bir sanatkârone hamle yoktur. Yapıyı temelinden değiştirmelidir. Biz yıllardan beri zevkimize, irademize hükmetmiş, onları tayin etmiş, onlara şekil vermiş edebiyatların, o sıkıcı, o bunaltıcı etkisinden kurtarabilmek için, o edebiyatların bize öğretmiş oiaugu her şeyi atmak mecburiyetindeyiz. Mümkün olso da «şiir yazarken bu kelimelerle düşünmek lâzımdır» diye yaratıcı faaliyetimizi tehdit eden dili bile atsak. Ancak du suretledir ki, kendimizi alışkanlıkların sürüklediği gayri tabiî sapmadan kurtarmış; safiyetimize, gerçeğimize vardırmış oluruz.”