Edebi Şahsiyetler

Orhan Şaik Gökyay Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Orhan Şaik Gökyay (1902-1994) Dil, tarih ve edebiyat araştırmacısı, şair.

16 Temmuz 1902 tarihinde babasının öğretmenlik yaptığı İnebolu’da doğdu. Babası. 1876’da ailesiyle birlikte Filibe’­nin Çırpan ilçesine bağlı Uysal köyünden Türkiye’ye göç eden Mehmed Cevdet Efendi, annesi Şefika Hanım’dır. Ailenin beş çocuğundan biridir. Hamdullah Sup­hi Tannöver’in Maarif vekilliği dönemin­de her öğrencinin bir Türk adı almasıy­la ilgili olarak yayımladığı genelge üze­rine Hüseyin Vehbi olan ismine Orhan’ı eklemiş, Balıkesir’de bulunduğu sırada da Şaik’i ilâve etmiştir. Nüfus kaydında adı Hüseyin Vehbi Saik Gökyay olarak geçmektedir.

Gökyay’ın, ilk öğrenimini gördüğü Kas­tamonu’da çocukluğu kendi tabiriyle “bir inanç ve şiir dünyasında” geçmiştir. Baba­sının devam ettiği Şeyh Merdan Efendi Tekkesi’nin onun dinî eğitiminde önemli bir yeri vardır. Kastamonu’da başladığı orta öğrenimini ağabeyinin öğretmen olarak bulunduğu Aydın’da sürdürdü. Daha sonra döndüğü Kastamonu’da idâ-dînin dokuzuncu sınıfında iken ailesinin maddî sıkıntıya düşmesi üzerine öğre­nimine ara vererek bir süre Kastamo­nu’da özel idarede kâtip olarak çalıştı. Onun halk diline ve edebiyatına ilgisi, halk gelenek ve görenekleriyle içli dışlı yaşadığı bu yıllarda uyanmaya başladı. Edebiyat hocası İsmail Habip’in (Sevük) teşvikiyle yazdığı ilk şiirleri bu şehirde çıkmakta olan Açıksöz gazetesinde ya­yımlandı [1922]. Ardından öğrenimini sürdürmek için Ankara’ya gitti. Son sınıfı­na kaydolduğu Ankara Dârülmuallimî-ni’nden Temmuz 1922de mezun oldu. Aynı yıl Giresun’un Piraziz nahiyesinde öğretmenliğe başladı. Bir yıl Samsun’da öğretmenlik yaptıktan sonra Balıkesir’e tayin edildi. Balıkesir’de bulunduğu yıl­larda (1924-1926) Çağlayan adıyla bir edebiyat dergisi çıkardı[438]. Mayıs 1926’ya ka­dar on beş sayı yayımlanan bu dergide şiirleri ve Gönül Kızı takma adıyla “Aya Mektuplar” başlığı altında yazıları çıktı. Dergide ayrıca Mehmed Akif (Ersoy), To-kadîzâde Şekib ve Hasan Basri (Çantay) gibi tanınmış kişilerin yazılarına yer ver­di. Bu arada kısa süreli olarak askerlik hizmetini yaptı. Ardından lise diploması alabilmek için son sınıfına kabul edildi­ği Kastamonu Lisesi’ni 1927 yılında bi­tirdikten sonra İstanbul’a giderek Darül­fünun Edebiyat Fa kültesi’ne kaydoldu. Aynı zamanda Yüksek Muallim Mektebi imtihanını da kazanması, ailesine yük olmadan üniversite öğrenimini sürdür­mesini sağladı. Hocalarından özellikle M. Fuad KÖprülü’den etkilendi ve onun teşvikiyle Almanca’sını ilerletti. Bu yıl­larda Köprülü’nün tavsiyesiyle kendile­rine Türkçe dersi verdiği Theodor Men-zel, Franz Taeschner. Paul VVittek ve Her-bert Duda gibi Türkologlar’la münase­betlerini daha sonra da devam ettirdi. VVittek ve Duda ile olan ilişkileri bir ha­yat boyu sürecek dostluğa dönüştü. İl­mî formasyonunun teşekkülünde bilhas­sa VVittek’in önemli rolü olmuştur.

Orhan Saik Gökyay Edebiyat Fakültesi’ni bitirince (1930) Kastamonu Lisesi’-ne edebiyat öğretmeni olarak tayin edil­di. Daha sonra sırasıyla Malatya Orta Mektebi’nde (1931-1933), Edirne Kız ve Erkek muallim mektepleriyle Edirne Li-sesi’nde (1933-1934), Ankara Erkek Ll-sesi’nde (1934-1936], Eskişehir Lisesi’n-de (1936-1937) ve Bursa Lisesi’nde (1937-1939) öğretmenlik yaptı. Edirne’de bu­lunduğu sırada kendisi gibi öğretmen olan Ferhunde Sanoğlu ile evlendi. Âde­ta adıyla özdeşleşen “Bu Vatan Kimin?” adlı şiirini Bursa’daki öğretmenliği sıra­sında yazdı. 1938’de, uzun süreden beri üzerinde çalıştığı Dede Korkut hikâye­lerini yayımladı. Ertesi yıl, daha sonra Devlet Konservatuvarı haline getirilen (1941) Mûsiki Muallim Mektebi’ne öğret­men ve müdür olarak tayin edildi. Irkçı-lık-Turancılık davasında tutuklanıncaya kadar (1944] bu görevde kaldı. On bir ay sonra beraat edince tekrar öğretmenliğe döndü. Galatasaray Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği (1946-1951), İngil­tere’de talebe müfettişliği (1951-1954) yaptı. Yurda dönünce İstanbul Çapa Eği­tim Enstitüsü’ne edebiyat öğretmeni ola­rak tayin edildi (1954). 1959 yılında P. VVittek’in daveti üzerine Londra’ya gitti ve School of Oriental and African Stu-dies’de Türk dili ve edebiyatı okutmanı olarak çalıştı. 1962’de tekrar Eğitim Ens­titüsü1 ndeki edebiyat öğretmenliğine döndü. 13 Temmuz 1967’de yaş haddin­den emekliye ayrıldı. Bundan sonra da eğitim ve öğretim dünyasından kopmayan Orhan Saik Gökyay, Eğitim Enstitüsünde ve ölümünden birkaç yıl öncesi­ne kadar Marmara ve Mimar Sinan üni­versitelerinde ders verdi. 2 Aralık 1994′-te öldü ve ertesi gün Üsküdar Nakkaştepe Mezarlığı’na defnedildi.

Zamanının önemli bir kısmını özel ola­rak ilgilendiği öğrencilerine ayıran, bil­diklerini onlarla paylaşan ve elinden ge­len her türlü yardımı yapmaya çalışan, kendisine sorulan soruları cevaplandır­mak için ileri yaşına rağmen kütüpha­nelere gitmekten ve uzun mektuplar yazmaktan geri durmayan Orhan Saik Gökyay yetmiş yıllık hocalık hayatında binlerce öğrenci yetiştirmiştir. Büyük bir titizlikle koruduğu kitaplarını Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Mer-kezi’ne bağışlamıştır. Orhan Saik Gök­yay koleksiyonu, merkezin yapılmakta olan yeni kütüphane binasında ayrı bir bölümde muhafaza edilecektir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafın­dan kendisine 7 Haziran 1989 tarihinde yapılan bir törenle fahrî doktorluk pa­yesi verilmiş, ayrıca çeşitli kuruluşlarca birçok Ödüle ve dostları tarafından “ho­caların hocası” unvanına lâyık görülmüş­tür. Journal of Turkish Studies’in 6 ve 7. sayıları Orhan Saik Gökyay Arma­ğanı adıyla yayımlanmıştır.

Orhan Saik Gökyay’ın hayatının ilk ya­nsında şiir, ikinci yarısında ilmî araştır­malar önemli bir yer tutar. Genellikle aruzla yazdığı ilk şiirlerinde yaşadığı dö­nemin dilini ve bir ölçüde Tanzimat son­rası Türk şiirine hâkim olan söyleyiş tar­zını benimsemiştir. Bu hazır kalıplar için­de yine de onun coşkulu kişiliğinin yer yer kendini gösterdiği, ayrıca şiirlerinde geleneksel halk söyleyişine yakın bir özelliğin hissedildiği söylenebilir. Daha sonraki dönemde ise büyük çoğunluğu hece vezniyle yazılmış olan şiirlerinde halk şiirinin tarz ve edası açıkça görü­lür. Daha çok vatan, tabiat, kahraman­lık, yalnızlık gibi temaları işleyen Gök-yay genellikle hamasî bir şair olarak ta­nınmıştır. Bunu, “Bu Vatan Kimin?” ad­lı şiirinin okul kitaplarına girmiş ve ye­ni yetişen nesiller tarafından sevilerek okunmuş olmasına bağlamak yerinde olur. Ancak onun şiir dilinin inceliklerini yansıtan asıl ustalıklı çalışmaları “İçlen­me. “Bana Bir Seslenen Var”. “Karma­karışık”, “Zeytin Dalı”, “Hey Ne Şirin Bu Dünya”, “Gelibolu’da Yazıcıoğlu’nun Çilehanesi” ve “Adres” gibi şiirleridir.

Zamanının önemli bir bölümünü telif, tercüme eserlere ve Osmanlı dönemi kla­sik eserlerini bugünkü dile aktarmaya ayıran Orhan Saik Gökyay’ın özellikle Dede Korkut ve Kâtib Çelebi üzerinde önemli çalışmaları vardır. 200’e yakın makalesi arasında, çe­şitli alanlarda yapılan ilmî çalışmaları de­ğerlendiren tenkit yazıları büyük bir ye­kun tutar. Gökyay bu yazılarında kendi­ne has üslubuyla, zaman zaman da iğ­neleyici bir tarzda ciddi ve İlmî çalışma­ların nasıl yapılması gerektiğini göster­miştir. Makalelerinin önemli bir bölü­münde eski medeniyet ve kültürümüzü yeni nesillere tanıtacak konuları ele al­mış, “Kitaplarda Neler Var?” başlığı al­tında yazdığı yazılarla birçok müellifi ve eserini gün ışığına çıkarmıştır.

İlgili Makaleler