33Sosyoloji Sözlüğü

ORGANİZMA

 

ORGANİZMA

 

Organizma, tek bir
bütün oluşturacak şe­kilde çalışan ve birbirleriyle sürekli uyum içinde bulunan
parçalardan müteşekkil bir canlı sistem olarak tanımlanabilir.

Organizma, biyolojiyi
ilgilendiren bir terimdir. Son derece temel bir kavram ol­masına rağmen onu
açık seçik ve ayrıntılı bir şekilde açıklamak oldukça zordur. Ge­nelde kabul
gören tanıma göre biyoloji or­ganizmayı, üreme, büyüme, metabolizma, uyarımlara
tepki ve uyarlanma gibi hayati faaliyetleri sürdürebilme yeteneğine sahip en
ufak protoplazma olarak görür. Organi­zasyon da canlı organizma için bir mihenk
taşıdır, bir bütünü vücuda getirecek şekilde birbirlerine entegre edilmedikleri
zaman, organizmanın değişik parçalan karmaşık, ama cansız maddeden başka bir
şeyi ifade etmezler.

Sosyal Bilimlerde ise
organizma İki ana anlamda kullanılagelmiştir. Bunlardan ilki biyolojik
anlamının doğrudan tatbikidir: Birey olarak insanlar ve tür olarak insanlık.

Psikolojide, sosyal
psikolojide ve antropo­lojide bu kavram, teorilerin kurulmasında ve
araştırmalarda kullanılır. Örneğin K. Young kişiliğin gelişmesini açıklarken,
“en başta, önceki nesilden dünyaya gelen biyo­lojik bir organizma vardır.
Gelişme yetene­ği, fiziksel büyüme yeteneği ve atasından devraldığı özelliklere
sahip bir organizma. Hayvani özellikler üzerine oturmakla bir­likte bu
organizma, insan kişiliği denen şeyi meydana çıkaracak olan temel yapı ve
fonksiyonları da içerir.” Sosyal bilimlerle uğraşan bilim adamları, sosyal
gelişmeler karşısında bireylerin kendilerine yardımcı olarak kullandıkları
organizmanın uyum yetenekleri, tepki becerisi ve bireysellik gi­bi özellikleri
üzerinde çokça dururlar.

Organizma, tek bir
bütünü oluşturacak şekilde parçaların biraraya gelmeleriyle or­taya çıkan
şeydir. Bu bütün içinde hücrele­ri, organları ve organların oluşturduğu -do­laşım,
sinir gibi- sistemlerin anlamlarını, sadece bir bütün olarak organizmanın haya­tında
taşıdıkları önem şeklinde değerlendi­riyoruz. Politika teorisi üzerine yapılan
da­ha çağdaş bir çalışmadaki şu cümle sosyal bilimlerle ilgilenenlerin
biyolojik organiz-malardaki tekil karakterlere ilişkin genel yaklaşımlarını
yansıtın “Bir organizma or­tak bir amacın tesisi için, birbirlerinin yar­dımlarına
koşabilen parçaların birleşme­siyle oluşmuş canlı bir şeydir. Bu yardım­laşma
toplu olarak oluşturdukları bütüne de faydalıdır. Organizma canlı yapıların bir
bi­leşimidir ve onun içinde parçalar, bütünün yaşamını devam ettirmesi için
birbirlerine sürekli dayanak teşkil eden organ veya alet­leri
oluştururlar.”

Bazıları için hayati
çerikli açıklamalar fazla teleolojik kaçabilir, yalnız şu da hatırlanmalıdır
ki, bu kavram önemli bir anlam daralmasına uğratılmıştır. Örneğin tüm canlı
organizmalar aslında hassas oldukları çevre uyarımları karşısında tepki
gösterebi­lirler, bu tepkiler de canlının, türün veya her ikisinin de
canlılıklarını devam ettirecek bir etkiyi meydana getirebiliyorsa uyarlanma
tepkisi (adaptif tepki) adını alırlar. Bu ne­denle uyarlanma, yapısal
değişikliklere yol açıcılığından dolayı organik evrimin temel bir kavramı
olarak kabul edilir.

Sosyal bilimlerdeki
organizma kavra­mının, zamanımızdaki ikinci kullanım şek­lini sosyaf sistemlere
uygulanmasında bu­luyoruz. Aristo’ya kadar uzanan yazarlarda bile toplumun
zaman zaman organizma ola­rak algılandığını gözlemleyebiliyoruz. Her ikisi de
genel planda aynı organizasyona sa­hiptir, aynı kanunlara uyarlar, her ikisinin
de kendilerine has zekâ ve bilinçleri vardır. Günümüzde en yaygın görüş ‘sosyal
orga-nizma’nın bir benzetme, ama sadece bir benzetme olup ne bir tanım, ne de
bir açıkla­ma olduğu şeklindedir. Bu nedenle de önü­müzdeki sorun “sosyal
organizma” terimi­nin uygun bir tanım olup olmadığı tartışma­sı değildir;
sorun bu ifadenin iyi bir benzet­me olup olmadığıdır. Bu durumda bir taraf­tan
insanın kültürel ve sosyal hayatı, biyo­lojik düzeyini -sosyal bilimlerde süper
or­ganik gibi kelimelerin pek sık kullanılma­sında görüldüğü gibi- fersah
fersah aşarken, birçok yönlerden de problemin sosyal bi­limlerde de, biyolojik
bilimlerde de ortaya konuluş tarzları özdeştirler. Örneğin;

a) Sosyal
sistemlerin ve organik sistemlerin yapı ve fonksiyonlarına yönelik sorunlar
ile,

 b) Bu sistemlerin köken ve gelişimleri­ne -yani
biyolojik ve’kültürel gelişmeye-ilişkin sorunlar aynı temele oturmaktadır.

(SBA)