Önyargı – Psikoloji
Önyargı, sosyal psikolojnin üzerinde en çok çalışılmış konularından biridir. Bireyler hakkında yalnızca grup üyeliklerine (cinsiyet, din, milliyet gibi) bakılarak oluşturulmuş ve genellikle olumsuz tutumlara önyargı denir. Buradaki kritik unsur, ön-
yargının hedefi olan kişinin kendine yönelen tepkiyi belirleyecek şahsi bir şey yapmamış olması yalnızca belli bir gruba mensup bulunmasıdır, önyargılar birer tutumdur ve her tutum gibi bilişsel, duygusal ve davranışsal boyutları vardır. Grup üyelerinin besledi^ özelliklere dair inançlar önyargının bilişsel boyutunu oluştururlar, ki bunlara kalıpyargı (stereotype) da deriz. Kalıpyargılar, en basit anlamıyla bireylerin zihinlerinde gruplar hakkında var olan şemalardır. Genellemeler içerirler ve grup içindeki farklılıkları görmezden gelirler, örne^n bütün italyanlar’m neşeli ol- d^unu ya da bütün kadınların kötü sürücüler old^unu düşünmek kalıpyargı örnekleridir. önyargının duygusal boyutunu ise söz konusu gruba yöneltilen düşmanlık, hor görme, kıskançlık, kızgınlık, tiksinme gibi duygular oluşturur. Son olarak, önyargının davranışsal boyutu, önyargı dullan grubun üyelerine yöneltilen farklı, ay^m^ davranışları içerir. Bir gruba mensup üyelerle sosyal etkileşimden ka- çmma ya da onlara iş vermeme buna örnek teşkil eder. Nefret suçları ve soykırım ise önyargının davranışsal boyutta ulaşabilecek en aşırı ve çirkin noktalardır.
Önyargı ve beraberinde getirdiği karanlık davranışların önüne nasıl geçebiliriz? Bu soruya cevap vermek için, önyargının sebeplerini iyi anlamak gerekir. Daha önce de değindiğimiz gibi, sosyal hayatı neredeyse otomatikleşmiş bir şekilde “biz” ve “onlar” kategorileri ekseninde algılamamız ve “biz”i değerli ve üstün görmeye olan düşkünlüğümüz önyargının temel sebeplerinden biridir. Ancak önyargının oluşumunda sosyolojik faktörlerin de rolü vardır. Örneğin, sınırlı kaynaklara erişmek için rekabet ediyor olmak gruplar arasında önyargı ve düşmanlığı arttıran bir faktördür. Bazı ülkelerde göçmen işçilere karşı geliştirilen düşmanca tutumların altında “bizim işlerimizi yapıyorlar, bizim ekmeğimizi çalıyorlar” gerekçelendirmesi vardır. Bazen siyasetçiler de belli grupları “günah keçisi” ilan edip önyargı ve düşmanca hareketleri teşvik edebilirler. Adolf Hitler, Birinci Dünya Savaşı sonrası zorluklarla boğuşan Almanlara Yahudileri bir günah keçisi olarak göstermiş, Almanları Yahudi karşıtlığı üzerinde yükselen aşırı bir milliyetçiliğe sürüklemiştir.
Önyargı ve gruplar arası düşmanlığı körükleyen unsurlardan biri rekabet ise, bir diğeri de cehalettir. Önyargı beslediğimiz grupların üyeleriyle birebir etkileşimimiz çoğu zaman sınırlıdır; onları tanımayız. Haklarında bu kadar rahat genellemelere gidebilmemizin sebebi de budur. Oysa bu gruptan insanlarla iş ya da arkadaşlık gibi bağlamlarda daha çok vakit geçirdikçe önyargı azalır. Ancak gruplararası temasın önyargıyı azaltmada etkili olabilmesi için olumlu geçmesi gerekmektedir. Olumsuz etkileşimler ters tepecek, önyargı ve düşmanlığı daha da azdıracaktır.
Önyargıyı alt etmenin en güvenilir yolu şüphesiz “onlar”ı bir şekilde “biz”in içine dahil etmektir. Örneğin iki grup arasındaki farklılıkları değil de benzerlikleri vurgulamak, ya da ortak hedeflere doğru beraberce çalışmak önyargıyı azaltır. Nihayet, kendimizi o veya bu grubun değil, insanlık ailesinin bir ferdi olarak algılamak önyargının zor ama başarılı tedavilerden biridir.