ÖDEV AHLÂKI
ÖDEV AHLÂKI
Kelime Jeremy Bentham
tarafından De-ontology or the Science ofMorality (1834) isimli eserinde
kullanılmıştır. Bentham “deontology” kelimesini kullanırken
“ödev bilimi” veya “Ethİk’i ödev bilimi şeklinde anlamlandırmak
istemiş olmalıdır.
Yunanca
“deon” (ödev) ile “Logos” (bilim) kelimelerinin
birleşmesiyle oluşan “deontology” (deontologie) kelime anlamında
“ödev bilimi” şeklin anlaşılsa da, kavramsal anlamda
“Ethik” alanının kapsamında düşünülmelidir. Ancak
“Ethik”in kapsamına giren ödev terimi bu çerçevede farklı düşünüş ve
yorumların yazılmasına ortam hazırlamış olmaktadır. Bu anlamda “ödev”
terimi Ödev Ahlâkı öğretisinin kapsamının belirlenmesinde, tanımlanmasında
anahtar rolü oynamaktadır. Yeni “ödev” in mahiyeti, nitelik ve
niceliği tartışması da çıkış kaynağını beslemektedir.
Ahlâki öznenin eylemi
veya davıınışla-n, zihin ya da akil aracılığıyla önceden
mümkün olacak ve
dilediğinde yapılacak bîr kısım eylemleri tasarlar. Bu eylemlerin bazıları
sözkonusu özne (süje) tasarlar. Bu eylemlerin bazıları sözkonusu özne (sûje)
larafından olumsuz, sözgelimi zararlı veya yararsız olarak değerlendirilir. Ne
var ki bu türden eylemlerin bütünü apaçık imkan dahilinde ve zorunlu bulunamayabilir.
O takdirde eylemi/eylemleri yapmak veya yapmamak isteğimizin, yani irademizin
kapsamındadır. Fakat eylem mahiyeti gereği zorunlu olabilir. Böylece, akıl
tarafından da tasarlanmış bir olgunluk idealinin oluşturduğu dizgeden bir
bölüm bulunuyor, denebilir, tşte mümkün olan ile zorunlu olan arasındaki
uyuşmazlık yükümlülüğü, kısacası ödevi meydana getirir. Başka bir söyleyişle
ödev idesi zihnimizde varolanı dış dünyaya yansıtmakta, orada gerçekliğe
dönüştürmektedir. Bu anlamda ödev insan için yükümlü bulunulan, gerçekleşmesi
istenilen tasarlanmış iyilik (hayır) tir ve insanın bizzat gerçek özüne uygun
ahlâkî bir zorunluluktur.
Yapılması gereken
eylem veya davranış Ödevin konusu, yani muhtemeldir ki, yazılması gerekenin
dayandığı buyruğun yasasıdır. Onun için bu yasa bizi zorlamış olmasa da mutlak
surette yükümlü kalmaktadır. Bu nitelikteki eylemin vicdanımızda aldığı pratik
zorunluluğun niteliğine de onun formu diyebiliriz ki, iyiliği yapmak zorunluluğunu
temellendirir.
Bununla birlikte Ödevin
buyurma gücü, yani eylem veya davranışlarımız üzerinde egemen oluşu nereden
gelmektedir? Gerçekte iyilik (hayır) kavramı mantık bakımından ödev kavramını
doğurmaz, öte yandan iki kavramın vicdanla bağlantısı, akıl yürütmede geçerli
olan öncülün sonuca
olan orantısına
benzemez. Gerçekte akıl ödevin buyurma gücünü eylemlerimiz üzerinde onaylasa
da, bu etkinlik akıldan kaynaklanmamaktadır. İşte bu noktada ödevi, bizim
imkan ve güç sınırımızı aşan, bizden aşkın olan bir iradeye, üstün bir kudrete
bağlamak gerekmektedir. İnsanı aşan, onun üstünde varlıkları kabul edilmesi
gereken kudretin biri Tann’dır. İkinci üstün güç ise toplam olarak
nitelendirilmektedir.
Ödev kavramı ve
dolayısıyla Ödev Ahlâkı Jeremy Bentham’in Yararcı (Utilitarist) felsefesine bağlı
olarak toplumsal iyiliğin gerçekleştirilmesi yönünde, Kant’da ise rıza
kavramının gerçekleştirilmesinde ahlâkî kesin buyruk olarak ele alınmış ve
açıklanmaya çalışılmıştır. Fakat Bentham Kant gibi ödevi bir yükümlülük
olarak tanımaz. Bunun bir ahlâk! hesap, daha doğrusu “haz hesabı”
(hedonistle calculus) olduğunu ileri sürer. Her davranış biçiminin sonucu olarak
gereken haz ve acı miktarının belirtilmesine dayanır. Başka bir söyleyişle
yapılan davranışların toplumdaki öteki fertler bakımından meydana getireceği
hazlar ve acıların bir dökümünü çıkarmak ve bunlara önceden belirlenmiş
değerleri vererek etkilenen fert sayısıyla çarpılmasıdır. Burada hazlar ile
acılar birbirini götürüp geri kalan değer hangisinin tercih edileceği sonucunu
ortaya çıkartacaktır. Sözgelimi yasa koyucu açısından iyilik ölçüsü en büyük
çoğunluğun en büyük mutluluğudur. Çoğunluğun mutluluğu ilkesi reyle
temellendirilecek-tir? Ona göre bu ilke, kendi dışındaki tüm ahlak
değerlendirmelerinin doğrulanmasına yarayan bir temel olduğundan, kendisi
kanıtlanamayan bir ilkedir. Bütün kanıtlamaların dayandığı ilk başlangıç
noktası aslında bu ilke olmaktadır. John Stuaart Mili,
Bendham’ın bu
görüşlerini geciktirecektir. Ödev Ahlâkının gerçek anlamda ilkelerini
belirleyen Kant olmuştur, demektir. Kant’a göre nza (iyi niyet, iyi isteme) kavramı
dışında hiç bir şey kayıtsız şartsız iyi olamaz. İyiyi istemek ya da nza’ya
uygun davranmak, ahlâk yazarına uygun olarak davranışta bulunmayı istemektir
ki, bu ahlâk yazarına duyulan saygıdan kaynaklanır. Öte yandan ahlâk yasası
Kant’a göre “kesin buyruk” (categorigue emperatif) tur. Kesin
buyruğun muhtevasının belirlenmesi ise, Kant’ın ahlâk felsefesinin en
tartışmalı konusu olmuştur. Fakat ahlâk yasası, kişinin evrensel bir yasa
olmasını isteyebileceği bir ölçü niteliği de taşımalıdır. Kantı eleştirenler
bütün ahlâk ölçülerinin bu biçimsel ilkeye dayandırılamıyacağını ileri
sürerler. 1leri sürülen bu eleştirileri ingiliz felsefecisi W.D. Ross
cevaplandırmaya çalışacaktır
. İsmail KILUOĞLU