Felsefe Yazıları

Nüfus Nedir? Tanımı (Sosyoloji)

NÜFUS

felsefe-2/nufus Nüfus, belirli bir ülkede yaşayan ve aralarında çeşitli psiko-sosyo-ekonomik ilişkiler bulunan insanların tamamını ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir. Genelde, nüfustan söz edilince, belirli bir iklimde, belirli bir yörede ikamet edenlerin tümü hatıra gelir. Nüfus terimiyle cinsiyet, medenî hal, belirli bir dine veya mesleğe mensubiyet, çalışıp çalışmama gibi çeşitli özelliklerde ortak olan bireylerin tamamı kastedilir. Nüfus sayımı, nüfus meseleleri denildiği zaman da, kullanılan nüfus ibaresi sıfat olur ve demografi (nüfus bilimi) ile eş anlamlı hale gelir.

İnsanların sayılarının ve özelliklerinin tesbili eski zamandan bu yana yapılagelmişlir. Çünkü toplum yöneticileri siyasî, hukukî, ekonomik ve kültürel alanlarda toplumun geleceği hakkında kararlar alırken bu tesbitlerden önemli ölçüde yararlanırlar. Savaş zamanlarında eli silah tutabilecek, askerlik çağına gelmiş insanların sayısı, toplumun devamını sağlamak bakımından oldukça önem taşır. Bir ülkenin veya şehrin nüfusunun ne Ölçüde artacağı yahut azalacağı konusundaki tahminler, mesken, haberleşme, eğitim, eğlence, sanayiin ihtiyaç duyduğu insan gücü ihtiyacı planlaması bakımından son derece önem arzeder. Çoğunlukla yaşlı kişilerden oluşan bir toplumun ihtiyaçları, çocuk ve genç nüfusun fazla olduğu bir toplumunkinden elbette farklı olacaktır. Aynı husus bekar erkeklerin, dul kadınların bulunduğu toplumlar ile erkek-kadın sayısı eşit toplumlar için de geçerlidir. Bunun yanında, milletlerin muhtemel gelişme ve gerilemeleri, hayat seviyeleri, belli gruplarda beklenen kültür özellikleri, doğrudan doğruya nüfusun sayısı, özellikleri ve dağılımıyla yakından ilgilidir.

Bu noktada nüfusun çeşitli ölçülere göre söz konusu edilebilecek terkibini, dağılım şeklini incelemeden önce genel olarak mik­tarı üzerinde durmak faydalı olur.

Genelde nüfusun mutlak miktarı ile ilgili olarak ortaya atılan düşünceler, tüm dünya nüfusu veya herhangi bir ülke nüfusu açısından farklılık gösterir. Bülün dünya nüfusunun yeryüzünün sınırlı kaynaklarına göre dengesiz bir şekilde hızla artmasından ileri gelen tehlikeler her ülke için aynı derecede sıkıntı ve gelişmeyi Önleyici bir tehdit teşkil etmez. Belirli bir ülke nüfusunun mutlak miktarı hakkında bir değerlendirme yapıp sonuca gidebilmek için nüfusun azlığı veya çokluğu konusunda olumlu ,ya da olumsuz olarak ortaya atılan delilleri sözkonusu ülkenin şartlan açısından incelemek gerekir. Dünyadaki hızlı nüfus artışının doğurabileceği tehlikelere ilk defa dikkat çeken Thomas Malthus olmuştur. Ona göre, bilim ilerleyebilir, ama tabiatın sunduğu kaynakların, sürekli artan insanların ihtiyaçlarını karşılama kapasitesi sınırlıdır. Onun için rasyonel tedbirlerle nüfus artışı kontrol altına alınmadığı takdirde, dünyanın mutlak nüfusu besleme kapasitesini fazlasıyla aşacaktır. Malthus´un bu görüşleri ileri sürdü­ğü 1803 yılından beri dünyanın nüfusu hızla arttığı halde, insanların refah seviyesinde de ortalama olarak gözle görülebilecek derecede bir artış olmuştur. Şu halde, doğal kaynakların değeri, onlardan yararlanan insanların kültürlerine göre bir anlam ifade edecektir. Diğer taraftan coğrafî şartların tek başına ve mutlak olarak gelişmeyi, refah seviyesini sınırlayıcı özelliği de yoktur. Ancak, belirli bir ülkenin mutlak nüfus miktarının azlığı veya çokluğunun doğurabileceği sosyal problemlerle ilgili bir değerlendirme yapmak için yalnız kültür seviyesini dikkate alarak bir yorum yapmanın hatalı olacağı bilinmelidir. Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür: Kültür seviyesi ve bu seviyeye göre belirli bir anlam ifade eden tabîî-coğrafî kaynakları aynı kabul ederek nüfusun mutlak miktarını ona bakarak ayarlama politikası yanlış bîr politikadır. Gerçekte nüfus ayarlaması, gelişen veya gelişmesi planlanan bir kültürün gelecekteki seviyesine paralel olarak değişecek olan doğal kaynaklardan sağlanan hasıla ile artan nüfusun hangi alanlara rasyonel bir şekilde kanalize edilmesi düzenlenmesi gereken bir ayarlama olmalıdır.

Her ne kadar mutlak nüfus artışının sosyal yapıyı zaafa uğratacağı ve iktisadî refahı sarsacağı ileri sürülüyorsa da, nüfus artışının yararları da sözkonusudur. Bu yararlardan ilki nüfusun, bir milletin millî ve siyasî kudretini temsil eden bir güç olmasıdır. Bugün bir kısım ülkeler, örneğin Amerika ve Rusya´nın yer yer bazı ülkelere nüfus planlamasını telkin ederken nüfuslarını arttıncı bir politika izlemeleri, ancak bu şekilde açıklanabilir.

Nüfus artışının ikinci yaran, geçim zorunluluğunun millî kültürü zenginleştirme ve teknik seviyeyi yükseltme, yeni doğal kaynaklar ve iş alanları yaratma ve bulma çalışmalarını teşvik etmesi ve arttırmasıdır. Sözü edilen faydalardan biri de, teknolojik ilerlemeye paralel yürüdüğü takdirde, şehirleşmeyi, işbölümünü ve verim artışını teşvik etmesidir.

Nüfus artışının olumlu bir diğer tarafı da, nüfusu çoğalan ve doğal kaynaklan arayıp bulmak, teknolojik seviyesini geliştirmek zorunda kalarak nüfus artışının verdiği itici güçten olumlu olarak yararlanan ülkelerle çevrili olan bir ülkenin, jeopolitik ve stratejik açıdan da nüfusunu arttırması gerekecek, nüfusunu engelleyecek atalete düşmekten kaçınacaktır. Bu tür ülkelerde nüfus artışı yararlı, hatta zorunludur.

Konu ile ilgili literatürde zaman zaman nüfusun mutlak anlamda artışı ile nüfus artış hızı birbirine karıştırılır. Bir ülkede tesbit edilen doğal kaynaklar, teknoloji ve organizasyon seviyesine göre ülkenin taşıyabileceğinden fazla bir nüfus artış sının, bir de ülke nüfusunun giderek ortadan kalkmasıyla sonuçlanabilecek kadar düşük çoğalma oranından ibaret alt sınır vardır. Bu oranlar arasındaki en uygun ortalama çoğalma hızı mevcuttur. Herhangi bir ülkede ortalama (optimum) nüfusa ulaşılması için nüfus artış hızının azaltılması sözkonusu edilebilir. Ancak, bir ülkede ne doğal kaynakların, ne de var olan teknolojik ve teşkilatlanma biçiminin sabit kalacağını düşünmek mümkün değildir. Doğal kaynaklar, teknolojik ve organizasyon seviyesini sabit kabul ederek ülke nüfus artış oranını azaltmaya çalışmak, geçici bir süre için toplumlara rahatlık sağlayabilir. Ama bu durum, o ülkelerdeki bir takım problemlerin temel kaynağını oluşturur. Belki aynı süre içinde ülkenin kültürel ve diğer şartlarında önemli değişmeler ortaya çıkar; buna bağlı olarak ortalama nüfus artış hızında değişiklikler meydana gelebilir. Onun için gelişmeyi sağlamak için körükörüne aile planlaması ve doğum kontrolü tedbirlerinin uygulanmasından vazgeçilmelidir. Gelişmiş ülkelerin bir zamanlar nüfus artış hızını frenleyip bugün arttırmak için her türlü çareye başvurmaları, sözü edilen konularda daha makul bir yol izlemek gerektiğini gösteren en açık örneklerdir.

Nüfusun cinsiyet, yaş, sektör ve faal olup olmaması gibi kriterlere göre birleşim tarzı demograflar, sosyologlar ve iktisatçıların daima ilgilendiği bir husustur. Zira bir nüfusun oluşum tarzı, o ülkenin sosyal yapısı hakkında yaklaşık bir fikir verir.

Hemen hemen bütün dönemlerde dünya nüfusunda erkek çocuk doğumları kız çocuk doğumlarından fazladır. Ancak erkeklerde ölüm oranının daha yüksek olması, iki cins arasındaki dengeyi eşit hale getirmekte, hatta ileri yaşlarda kadın nüfusunda fazlalık görülmektedir. Genç yaşlarda aşağı yukan bütün ülkelerde erkek nüfusun genel nüfus içinde fazla olduğu gözlenmektedir. Genç nüfusun fazlalığı ve bunların çoğunun erkek olması, bir ülkede çalışabilir birey oranının yüksekliğini ifade etmekte ve iktisadî açıdan potansiyel bir güç oluşturmaktadır. Ancak bu, iyi planlama yapılmadığı takdirde istihdam ve eğitim problemleri gibi sosyal yapıyı zayıflatıcı ekonomik yükleri de beraberinde getirmektedir.

Erkek oranının şehirlerde yüksekliği, genellikle o ülkenin sanayileşmekte olan ve tarım sektörü gelişmemiş ülke olduğunu gösterir. Çünkü tarım sektörü gelişmemiş olduğundan gizli ve açık işsizlik, geçim şartlan nedeniyle şehirlere göçü hızlandırmaktadır, îç göç denen bu olayda, şehre ilkin erkekler gelir; kadınlar ve ailenin diğer bireyleri ise daha sonra gelirler.

Nüfusun yaşlara göre dağılımı da üzerinde önemle durulan konulardandır. Örneğin, 1987 Türkiye istatistik Yıllığı´na göre, Türkiye’de  0-19 yaş grubuna giren genç nüfusun miktarı 22.401.219 olup genel nüfus içindeki oranı oldukça yüksektir. Buna karşılık 20-59 yaş grubundaki nüfus aynı yıla göre, 19.262.390, daha yukarı yaş grubundakiler ise, 2.905.908 dir. Yaşlıların az oluşu bir yandan genel refah seviyesinin düşüklüğünü gösterirken, diğer yandan da iktisadi açıdan üretici olmayanların ekonomiye yük olmadıkları gibi olumlu bir noktayı da ifade etmektedir.

Doğum, ölüm oranları, göçler, evlenmeler, savaşlar ve salgın hastalıklar gibi çeşitli faktörlerin ülke nüfuslarında yaşlara göre dağılımı etkilediği bilinen bir husustur. Tabiî olarak bu değişmeler, ülkenin içinde bulunduğu şartları da etkileyecektir. Nitekim doğum oranının yüksek oluşu ve genç nüfusun fazlalığı, çalışabilir çağda olanların iktisadî yükünü arttırıcı bir etki meydana getirir. Fakat eğitim ve istihdam sorunları makul planlamalarla halledildiği takdirde, sosyal yapıya dinamizm veren bir faktör olarak da değerlendirilir.

Faal nüfus miktarının sektörlere göre dağılımı da, bir ülke hakkında yapılacak değerlendirmelerde ilgililere önemli ipuçları verir. 15 ve daha yukarı yaş gruplarında yer alıp bir meslek icra edenlere “faal nüfus” denir. Bir ülkenin faal nüfusuyla ilgili olarak bir hükme varırken; o ülkede “faal” teriminden ne kastedildiğinin iyi bilinmesi, faal olma hususunda cinsler arasında ülkeden ülkeye, hatta aynı ülke ve sektörlere göre değişen kültürel anlayış farklılıklarının bulunabileceğini daima hatırda tutmak gerekir. Aksi takdirde varılan sonuçlar yanıltıcı olabilir. Örneğin az gelişmiş ülkelerde ziraat sektöründe çalışanlar fazladır, ama çalışılan yıllık sürelerin iş-saatleri ile ifade edilen değeri ve üretim bakımından gelişmiş ülkelerdekine oranla çok düşük kaldığı görülür.

İzzet ER – SBA

İlgili Makaleler