NİRVANA
NİRVANA
Nirvana, sanskritçede
sönmek, üfleyip söndürmek, dinmek, sakinleşmek, teslim etmek, kurtulmak gibi
anlamlara gelir. Terim Sakyamuni (Buddha) öğretisinin ana fikridir. Pali
dilinde “Nibbana” şeklinde ifade edilir. “Sönmek” anlamında
Nirva-na’yla anlatılmak istenen, kişisel veya somut varlığın yokluğu veya
yokolması (fe-na)dır. Budacılıkta bulunan yorumu isteklerin iptali, terki,
bilgisizliğin ortadan kaldırılması suretiyle tenâsuhtan, yani ruhların göçünde
kurtulmak mümkündür. İnsan ferdi hareket ve davranıştan vazgeçmelidir ,
hareket ve davranışların varlığı tükenince benlik de kendi kendini ortadan
kaldırmış olsun. Yani günlük basit deneylerin ötesinde bir mutlak hale geçer.
Böylece mutlak bir şekilde kayıtsız ve şartsız olarak fedakarlıklar, red ve
terketmeler aracılığıyla küllî varlıkta erime ve yokolma gerçekleşir. Eski
Budacı öğretiler bu durumun olumsuz bir surette kavrarlarken, sonraki dönemlerde
bu durum bir “cennet ve nimet” gibi anlaşıldı.
Sakyamunî, bağlılarını
Nirvana’ya eriştirmek için bir takım kurallar koymuş ve insanlığa sevgisinden
dolayı, ona götüren yolu anlatmayı kendisi için bir görev bilmiştir. Nirvana’ya
erişmek için rahip ve rahibeler, sosyal hayatla ilişkilerini keserler, yani
dünyevi işleri bırakarak topluma yabancı kalırlar ve kendilerini tamamen
zahidane bir hayata alıştırarak Nirvana’nın zevklerinden biri olan huzur ve
sükuna ererler.
Gerçekten önceleri
Budistler, hayatı bütünüyle acı çekme olarak görür ve bundan kurtuluşu da
Nirvana’ya ermekte bulurlardı. Onlar için Nirvana, bir tür varlıktan soyunma
ve gerçek huzura ermedir.
Diğer yandan Nirvana
bir mutluluk halidir. O uzak bir sahil, bir adadır, sonsuzluktur, ölümsüz
olmadır. Yani Nirvana saf ve basit bir yokluk halidir veya tanımlanamaz,
tasavvur olunamaz bir oluştur. Fakat Sakyamunî, birçok yerde varlıktan arınmanın
(Nirvana) bir tür yokluk hali olup olmadığını açıklamayı reddetmişse de,
varlıktan arınmanın bir tür yokluk hali olduğunu ifade eden bazı metinlere de
rastlanmakladır. Mesela Sakyamunî’nin ölümüyle ilgili şu dizede olduğu gibi:
“Bir ateşin sönmesi gibi, O’nun zihni de rahata kavuştu.”
Nirvana’nın bir tür
yokluk olduğunu ifade eden metinlerde insanın tanımlanmaya çalışıldığı da
görülür. Sözgelimi insanda sürekli ve değişmez bir halin olmadığı, hakikatte
“İnsan” oluş, “varlık”, “ruh”, diye bir şeyin
olmadığı, bunların sadece ölümle yok olacak maddî-manevî unsurlardan mürekkep
bir cismi tanımlamak için kullanıldığı belirtilmektedir.
Bununla birlikte
Nirvana’nın bir tür yokluk hali olduğu görüşü Budacı Öğretinin temel
ilkelerinden olmayıp, sadece bir sonuçtan ibaret görünmektedir.
Bir anlayışa göre de
Nirvana, ölüm ötesi ile ilgili olmayıp, Ölümle son Nirvana’ya
erişmeden evvel bu
dünyadaki arzulardan arınma, yani “kısa bir saadet anıdır.” Böylece
arzularından annmış birçok rahip, son Nirvana düşüncesinden uzak kalarak sadece
dünyevi Nirvana’yi düşleyerck mutluluğu bu dünyada Nirvana’ya erişmede görmüşlerdir.
Şurası da
belirlilmelidir ki, Nirvana öğretisinin nereden geldiği, terimin kaynağının
ne olduğu açıklığa kavuşturulamamıştır. Brahmanizm’den kaynaklandığını ileri
süren görüşler ise tutarlılıktan uzaktır.
Nitekim Budistler,
Nirvana’nın mahiyeti, kaynağı hakkında araştırmacılar kadar dikkatli
gözükmüyorlar. Onlar Nirvana’nın varlıktan arınma ve bu arınmanın da en yüce
güzellik ve ümid edilecek yegane iyilik olduğuna inanıyorlar ve bununla
yetiniyorlar. Aslolan ve araştırmayı gerektiren, Nir-vana’ya giden yoldur. Ne
var ki, Budacılı-ğın ve dayandığı Nirvana kavramının en çok iartışılması
gereken yönü de burada ortaya çıkmaktadır. Bilinmeyen ve tanımlanmayan bir
şey, kendisine ulaştıracak yolu nasıl belirleyebilir.
Nirvana kavramı
Schopenhauer tarafından Batı düşüncesine aktarıldı. Onun yaşama iradesi ve
volantarist felsefesi bu temele oluşturduysa da, Budacılık ve Hıristiyanlığın
hangi düzlemde kesişebilecekleri böylece gösterilmiş oldu: Umutsuzlukla.
Mehmet TOPRAK Bk.
Budizm