Kimdir

Muzaffer Aksoy kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi

Muzaffer Aksoy kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1915) Türk hematolog. Özellikle benzenin neden olduğu bir kansızlık türünü ve kan kanserini tanımlamış, ilk kez kendisinin saptadığı anormal hemog­lobin tipleri konusunda araştırmalar yapmıştır. Antalya’da doğdu. İlköğreniminden sonra İstanbul’a giderek 1934’te İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi. 1940’ta İstanbul Tıp Fakültesi’nden diploma alan Aksoy, 1942’den başlayarak 1,5 yıl kadar Şişli Çocuk Hastanesi’nde iç hastalıkları asistanı olarak çalıştı, daha sonra Vakıf Gureba Hastanesi’nde Prof. E. Frank ve Prof. Dr. Arif İsmet Çetingil’in asistanlığına getirildi. 1,5 yıl askeri doktor olarak çalıştıktan sonra 1947’de Waterbouse Friedrichsen adlı teziyle iç hastalıkları uzmanı oldu. Aynı yıl Mersin Devlet Hastanesi’ ne uzman hekim olarak atanan Aksoy, bir yıllığına ABD’nin Boston New England Center Hastanesi’nde Prof. Dr. V. Dameshek’in yanına gitti ve Kan Araştır­ma Laboratuvarı’nda araştırmacı olarak çalıştı. Do­çentlik tezinin temelini oluşturan ve deney hayvanla­rında antihemoglobin serum üretmeyi amaçlayan araştırmalarına orada başladı. 1956’da İsviçre’de ya­yımlanan bir tıp dergisi Aksoy’un bu konuya ilişkin bir makalesine yer verirken, Washington’daki Blood Research Foundation da kan hastalıkları konusunda araştırmalar yapması için kendisini destekledi. p. Aksoy’un o yıllardaki ilk önemli çalışması, daha çok ABD’de yaşayan siyahlarda ve kimi Afrika ırkla­rında yüzde kırk sıklıkla rastlanan orak hücre kansız­lık hastalığının (Hemoglobin-S), Mersin ve çevresin­deki Türkmenler’de (Yörükler)’ de yüksek oranda bulunduğunu saptayarak, bu olguyu dünya tıp litera­türüne duyurmasıdır. Aksoy, soydan geçme bir kan hastalığı olan orak hücre kansızlığının Türkmenler arasında yüzde 13-16 sıklıkla görüldüğünü saptadı. Türkler’de ve Türkmenler’de rastlanan çeşitli anormal hemoglobinleri ve yine kalıtsal bir kansızlık tipi olan thalassemi hastalığının değişik tiplerini tanımlayan Aksoy, 1957’de UNESCO’nun düzenlediği Anormal Hemoglobinler Sempozyumu’na çağrıldı. İstanbul’da yapılan bu toplantının tebliğleri 2 yıl sonra İngiltere’ de yayımlandı.

Mersin Devlet Hastanesi’ndeki görevinden sonra 1957-1960 arasında Beyoğlu İlk Yardım Hastanesi’n­de çalışan Aksoy, 1959’da “Thalassemi majör ve orak hücre anemisindeki alkali rezistan hemoglobinin im­münolojik bakımdan tetkiki” adlı teziyle doçent oldu. Aynı yıl, gene Blood Research Foundation’ın parasal desteğiyle Türkiye’nin güney bölgelerinde anormal hemoglobinler üzerinde araştırmalar yaptı. Bu amaç­la, Lübnan’ın Trablus kentine giderek, Alevîler arasında kan hücrelerindeki oraklaşma sıklığını araş­tırdı.

Aksoy, İstanbul Tıp Fakültesi II. İç Hastalıkları Kliniği’ne eylemli doçent olarak atandığı 1961 yılın­da Roma’daki Cooley Anemisi Sempozyumu’na ve Kudüs’teki Genetik toplantısına katılarak thalassemi Orak hücre hastalığıyla ilgili tebliğler sundu. 1966’da Homozigos kansızlık Hb S-alfa thalassemi hastalığı ve orak hücre-Beta hastalığı thalasseminin iki tipi adlı teziyle profesör oldu. Tezine konu olan hastalık ilk kez Aksoy tarafından tanımlanmış ve 1963’te ABD’de yayımlanan Blood dergisinde de tanıtılmıştır. 1966’da Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde konuk profesör olarak aplastik anemi ve thalassemi konusunda ders veren Aksoy, 1968’de New York Bilimler Akademisi’nin düzenle­diği Cooley Anemisi Kongresi’ne katıldı. New York, Groningen ve Münih’te hematoloji kliniklerinde ve laboratuvarlarında 6 ay kadar inceleme yaptı. 1969’da New York’ta toplanan 12. Dünya Hematoloji Kon­gresine de bildirilerle katıldı.

1969’da anormal hemoglobinler ve anormal he­moglobinler patojenisi alanında tıp bilimine yaptığı katkılar dolayısıyla TÜBİTAK ödülünü alan Aksoy, 1970’te Münih’teki Dünya Hematoloji Kongresi’ne 6 tebliğ sundu. 1974’te de İstanbul Tıp Fakültesi’nin desteklediği Uluslararası Anormal Hemoglobinler ve Thalassemia Sempozyumu’nu düzenledi. Aksoy’un en önemli buluşlarından biri de, anormal bir hemoglobin olan ve ortak bir çalışma sonucu dünyada ilk kez tanımlanan “Hemoglobin İstanbul” dur. Bu hemoglobinin aminoasit dizilişinin çözü­münde Dr. T.H.J. Huisman’ın büyük katkısı ol­muştur.

1978’de üniversite kanalıyla Basel ve Londra’ya bir inceleme gezisi yapan Aksoy, aynı yıl Moskova’da toplanan Dünya Genetik Kongresi’ne iki tebliğle katıldı. 1979’da Hamburg’da toplanan Avrupa Hema­toloji Kongresi’ne Thalassemi Sempozyumu’nun baş­kanı olarak çağrıldı. Benzen (Benzol): Sağlığa Etkileri ve Önleme Yollan adlı incelemesiyle 1981’de Sedat Simavi Tıp ödülünü aldı.

Muzaffer Aksoy, hematoloji alanındaki araştır­maları ve yayınlarıyla bu dalın gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur. Başta orak hücre hemoglobi­ni olmak üzere anormal hemoglobinlerin Türkiye’de önemli bir sorun olduğu ve bazı hastalıklara yol açtığı ilk kez Aksoy tarafından gösterilmiştir. Ayrıca Türkler’de Hb-D, Hb-E, Hb-N gibi birçok anormal hemoglobinin varlığını saptayan Aksoy, durağan olmayan ve bir cins hemolitik sarılığa yol açan “He­moglobin İstanbul’u da ilk kez tanımlamıştır. Homo-zigos Hb-S-alfa thalassemi hastalığı, orak-hücre Hb-E hastalığı gibi, o güne değin bilinmeyen bazı Thalassemi hastalıkları ilk saptayan da gene Aksoy’dur. Anormal hemoglobinler gibi bir cins kalıtsal kansızlık tipi olan ve halk arasında Akdeniz hastalığı diye bilinen thalassemi hastalığının Türkiye’de yaygın olduğunu göstermiştir. Cooley hastalığı olarak da bilinen thalas­semi, hemoglobin bozukluğundan ileri gelen alyuvar yıkılmalı bir kansızlık türüdür ve özellikle Akdeniz ülkelerinde yaşayan insanlarda görülür. Bu hastalıkta­ki hemoglobin bozukluğu orak hücre kansızlığından değişiktir. DNA’da globin yapımını yöneten gendeki bir değişime bağlı olan thalasseminin, biri ağır (thalas­semi majör), öbürü hafif (thalassemi minör) olmak üzere iki çeşidi vardır.

Aksoy ayrıca, Türkiye’de benzenin ya da benzo­lün birçok kan hastalığına neden olduğunu kanıtla­mıştır. Özellikle ayakkabı işçileri arasında yaptığı araştırmada, çözelti halindeki yapıştırıcıların bileşi­mindeki benzenin aplastik anemi denilen bir tür ağır kansızlığa neden olduğunu belirleyerek bu kimyasal maddenin lösemiye yol açtığını saptamıştır. Bir tür lenf bezi kanseri olan Hodgkin hastalığının da gene benzolden ileri geldiğine dikkati çeken Aksoy, Türki­ye’de benzene karşı ilk önlemlerin alınmasını sağlamış ve işyerlerinde benzen düzeyinin 1 ppM’yi aşmaması gerektiğini savunmuştur. Aksoy, bu konuların dışın­da demir eksikliği sorunları, besin yetmezliğinden, folikasit ve Bu vitamini eksikliğinden kaynaklanan kansızlıklar ve Wilson hastalığının yol açtığı kemik değişikleri konusunda da araştırmalar yapmıştır.

YAPITLAR (başlıca):

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 4. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983

İlgili Makaleler