Türk Edebiyatı

Muhibban Dergisi Muhtevası, Yazarları, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Muhibbân. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra yayımlanan siyasî, dinî ve tasavvufî dergi.

İlk sayısı 22 Ağustos 1325’te (4 Eylül 1909), “Müştâk-ı hürriyyet-i tâmme olan bilcümle muhibbân-ı Meşrûtiyyefin neşr-i efkârı olarak her ay başı neşrolunur” [2. sa­yıdan itibaren “her ayın on beşinde] baş­lığıyla İstanbul’da çıkan Muhibbân 12. sayısının [23 Ağustos 1326/5 Eylül 1910] ardından yayımına iki ay ara vermiş, ikin­ci yılının ilk sayısı 20 Kânunuevvel 1326′-da (2 Ocak 1911) neşredilmiştir. Bu dö­nemde 4 Mart 1328 (17 Mart 1912) tari­hine kadar dokuz sayı daha çıkmış [7 ve 8. sayılar bir arada] uzun bir aradan sonra 14 Temmuz 1334 (1918) tarihli nüshasıyla üçüncü dönem yayımına başlamıştır. dönemin 5. sayısı 1 Mayıs 133S 1919 tarrihini taşımaktadır. Daha sonra Muhibbân’ın yayımına devam edip etmedi  bilinmemektedir. Sahibi ve mesul müdürü Hacıbeyzâde Ahmed Muhtar (Yeğtaş), lî Kütüphane’deki koleksiyonunun sonunda yer alan 27 Kasım 1935 tarihli me bunda Muhibbân’ı kaç sayı çıkardığır  hatırlayamadığını, Manizâde Hacı Hüseyiı lı bir hasmının kendisini işgal kuvvetli şikâyet ettiğini, bunun üzerine Bur: hicret etmek zorunda kaldığını. Muhibbân’ı orada iki sayı daha neşrettiğini, lan Hey’et-i Vekîle’ye göndermek için beş-on adet bastırdığını söyler. Künyesinde “gazete” olduğu kaydedilmekle bi Mahibbân’ın daha çok bir dergi niteliği taşıdığı görülmektedir.

Hacıbeyzâde Ahmed Muhtar, Muhibbân’ın ilk sayısında yer alan mukadimme de kendini Rifâî Dergâhı post nakit de bulunmuş bir tarikat mensubu olarak tanıtır. Meşrutiyet’in ilânından bir yıl Paris’te bulunduğunu, ramazan ayında İttihat ve Terakki mensuplarıyla geçire bu sırada düzenlenen toplantılardı inkılâptan sonra yapılacak ilk işin cami leriyle tekke görevlerinin ıslahı olduğunu ifade ettiğini, bu görüşleri daha sonraki yıllarda Paris’te yayımladığı Fer/ad gazetesinde de savunduğunu, istibdat idaresi bertaraf edilince Muhibbân’ı çıkarmak üzere faaliyete geçtiğini ve gazete için gerekli sermayeyi sağlamak amacıyla ramazan ayında Beyazıt’ta ticarî bir sereğını anlatır. İlim ve edepten mahrum, riya kisvesine bürünmüş ulemâ ile ömründe bir defa bile dergâha gitmemiş, yabancı dervişlerin şeriat namına yaptıkları din­sizliklerden haya ettiğini söyleyen Ahmed Muhtar’ın Muhİbbân’m yayın ilkelerini açıklarken yer verdiği, “iş ne demek oldu­ğunu öğretmek ve hepimizin velinimeti olan köylülerin haklarını izhar etmek” şek­lindeki ifadeleri dikkat çekicidir. Aynı ya­zıda Muhibbân’ın temel ilkesinin tasav­vufu herkesin anlayacağı bir dille ortaya koyarak kamuoyunu aydınlatmak olaca­ğının söylenmesine rağmen ilk sayılarında siyasî makalelerin ön plana çıktığı, ayrıca Osmanlı yemek kültürüne dair yazılara yer verildiği, okuyuculardan gelen birkaç ya­zı, şiir ve iktibaslar dışında gazetenin bü­tün yazılarının Ahmed Muhtar tarafından kaleme alındığı görülmektedir. Öte yan­dan Muhibbân idaresine müracaat edil­diği takdirde sigara kâğıdından fabrika aletlerine kadar her türlü eşyanın taşra­ya hızla gönderileceğine, taşrada üretilen her türlü ürüne müşteri bulunacağına, ve­rimsiz tarlaların toprağından örnek gön­derilirse uygun ilâç temin edileceğine, bir sanat öğrenmek isteyenlere hoca tavsiye edileceğine dair duyurulardan gazetenin ticarî bir işletme gibi çalıştığı anlaşılmak­tadır. Gazetenin ilk yıl abonelerinin % 10’u-nu hıristiyan vatandaşların oluşturması bu­nunla ilgilidir.

Muhibbân’ın 5. sayısının kapağına Mit­hat Paşa’nın tam sayfa fotoğrafı konula­rak altına “Meşâyih-i Hâlidiyye’den şehîd-i hürriyyet merhum Ahmed Midhat Paşa” ibaresi yazılmış, paşa hakkında 6. sayıdan ikinci dönemin 5. sayısına kadar on iki sa­yı devam eden bir tefrika yayımlanmıştır. Bir yılın muhasebesinin yapıldığı 12. sayı­da, Muhİbbân’ın “yalnız menfaatini dü­şünen Muâviye tıynetli eşhasa el değil se­lâm vermeye tenezzül etmez bir Alevî ol­duğu” ilân edilmiş; gazeteyi destekleyen Kosova, Kalkandelen, Selanik, Manastır, Girit, Yanya, Mısır ve İşkodra gibi yerler­deki farklı tarikatlara mensup şeyhlerin isimlerine yer verilmiştir. Kuruluş hazır­lıkları, Abdülhamid devrinde Fizan’a sürü­len ve orada vefat eden Ağaçkakan Bedevî Dergâhı şeyhi Nailî Efendi tarafından baş­latılan Cem’iyyet-i Sûfiyye-i İttihâdiyye’nin faaliyete geçmesi için girişimlerde bulu­nan Muhibbân bu konuda başarılı ola­mamıştır. Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi başkanlığında kurulan Cem’iyyet-i Sûfiyye’nin faaliyete başlaması üzerine Muhibbân, Mûsâ Kâzım Efendi’ye, cemiyete ve cemiyet tarafından yayımlanan Tasavvuf mecmuasına karşı tavır al­mış, cemiyetin açılış törenine sadece on dokuz şeyhin katıldığını yazarak Cem’iy­yet-i Sûfiyye’nin tarikat camiasını temsil edemeyeceğini ima etmiştir.

Başlığı, “Siyasetten başka her şeyden bahseder” şeklinde değiştirilen Muhİb­bân’m, üçüncü döneminde Rıza Tevfik (Böiükbaşı), Sâmih Rifat ve Bahâ Said yazı kadrosuna katılmıştır. Rıza Tevfik’in, “Gel derviş evradı çıkar koynundan / Hidâyet vermemiş o kitap sana” ve Sâmih Rifat’m, “Ezelden âşıkım ben Muhammed Musta­fâ’ya / Feda olsun hayâtım bütün Âl-i aba­ya” mısralanyla başlayan nefesleri bu dö­nemin ilk sayısında yayımlanmıştır [14 Temmuz 1334/1918] Daha sonraki sayı­larda Rıza Tevfik’in Olanlar Şeyhi İbrahim Efendi’nin tasavvufun tanımlarını içeren manzumesinin şerhi “Hikmet-i Sûfiyye” başlığıyla tefrika edilmiştir. Gazete sahibi­nin sadâret makamına yazdığı, Bektaşîli­ğin artık serbestçe faaliyet göstermesine izin verilmesini isteyen dilekçenin metni­ni neşreden Muhibbân’ın [8 Teşrinisani 1334/8 Kasım 1918, sy. 3] bu son döne­minde Bektaşî meşrebinin ön plana çıktı­ğı görülmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler