MÜELLEFETÜ’L-KULUB
MÜELLEFETÜ’L-KULUB
Kalbleri îslama
ısmdınlmak için kendilerine zekattan bir pay ayrılan kimseler.
Kur’an’da sadece bir
yerde geçen “Müel-lefetü’l-Kulûb” tabiri, bir isim tamlaması olup,
“müellefe” ve “el-kulûb” kelimelerinden oluşur.
“Müellefe”, ülfetlendirilen, ısındırılan, alıştırılan gibi anlamlara
gelir, “el-kulûb” ise kalpler demektir. Böylece deyim, “kalpleri
ısındırılan” anlamını ifade eder. Kur’an-ı Kerim (Tevbe, 60) de zekatın
kimlere verileceğini sayarken “müellefc-tü’l-kulûb”ü de zikreder. Bu
ayetin gereği olarak Rasulullah (s.) de, zamanında zekat mallarının bir
bölümünü bu tür insanlara vermiştir. Bunlar, terimden de anlaşılacağı gibi,
kalbleri islam’a ısınmamış kimselerdir. Bunda, müslümanlığı her nasılsa kabul
eıüği halde ısınmama, ya da hiç kabul etmeme durumları söz konusu olabilir. Bu
açıdan Rasulullah’ın kendilerine bu fondan zekat verdiği kimselere
baktığımızda değişik kategorilerde olduklarını görürüz:
1) Zekat verilmekle kendinin, ya da aşiretinin müs-lüman
olması umulan kimseler. Safvan b. Umeyye bunlardandır. “Rasulullah bana bu
kadar mal vermeden önce en çok buğzetti-ğim insandı. Sürekli verdi ve benim
için insanların en sevimlisi haline geldi” demiştir.
2) İslam
adına şerrinden endişe edilip, kendinin ve yandaşlarının kötülüğünden korunmak
istenen kimseler.
3) Islama
yeni girip henüz ısınmamış olanlar. Hatta Zühri’ye
“mücllefetü’l-kulûb”un kim olduğu sorulmuş, o da, yahudi ve
hristiyanların, zengin olsalar bile müslüman olanlarıdır, demiştir.
4) Müslüman
olmakla beraber, kafir liderlerden dost ve yakınları bulunanlar. Adiy b.
Hatim ve Zibirkân b.
Bedr bunlardandır.
5) Lider kadrosundan olup, müslüman olanlar, ancak
imanları zayıf bulunanlar.
6) Sınır boyu bölgelerde bulunan ve sının korumaları
arzulanan müslümanlar.
7) Zekat memuru gönderilmeyecek kritik ve uzak
bölgelerin zekatını gönüllü toplayıp getirenler. Bu gruplardan olmak üzere
Rasulullah’ın kendilerine zekattan bir pay verdiği kimseler ve her birine ne
kadar verildiğinin listesi, çeşitli kaynaklarla beraber, Kadı îb-nü’1-Arabî’nin
Ahkâm tefsirinde de zikredilir. Bütün bunlar Rasulullah döneminde ”
müellefetü’1-kulûb” kapsamında ele alınmış ve kendilerine zekattan bir
fon ayrılmıştır. Görüleceği gibi, bu kategorilerin hepsinde ortak özellik,
İslam’a güç kazandırmak ve yapılması muhtemel her türlü saldırıyı bertaraf
etmektir. Bunların içerisinde Abbas b. Mirdas gibi şair olanlar da vardır. Bu
fondan kendisine az şey ayrıldığı için şiiriyle hicivlerde bulunmuş, Rasulullah
da: “Gidin şunun dilini bizden kesin” buyurmuşlardır. Görevliler de
gidip, onu memnun edecek kadar vermişlerdi. Bunlardan anlaşıldığına göre,
“müellefetü’l-kulûb” için ayetle sabit olan fon, muhtemel her türlü
sözlü, yazılı ve fiili saldırılara karşı Islamı korumayı hedefleyen güvenlik
ve İslam düzenini tanıtım ve propaganda fonudur. Bugünkü basım yayım ve
iletişim araçlarının her türlüsü bu çerçeveye dahil edilebilir.
Ancak Hz. Ömer
döneminde İslam’ın güçlendiği, propagandaya ve müşriklerin kalbini para ile
ısındırmaya ihtiyacı olmadığı gerekçesiyle, bu türlü insanlara artık zekat
malından verilmez olmuştur. Sahabe de bu uygulamayı görmüş ve karşı çıkmamıştır.
Bu noktadan hareket eden Hanefılerin çoğunluğu, zekattan
“müellefetü’l-kulûb” için ayrılacak payın neshedüdiğini ve artık Ihı
grubun kalmadığını, böylece zekat verilecek sınıfların sekiz değil, yedi olacağını
söylerler. Bu konuda İmam Malik de Hanefiler gibi düşünür ve artık
“müellefe-tü’1-kulûb” un kalmadığını söyler. Taberî ve Şa’bî de aynı
görüştedir. îmam Şafiî de “müellefetü’I-kulûb”a zekat malından verilmeyeceğini,
gerek duyulduğunda onlara başka bir fondan, fey’den ve kamu yaran için
kullanılan diğer gelirlerden verilebileceğini söyler.
Ama Malikîlerden
Halil, Kurtubi, Kadı Abdulvehhab, Kadı tbnü’l-Arabî ve bazı Hanefilerin de
içinde bulunduğu fıkıhçı çoğunluğu, bu ayetin neshedilmeşinin mümkün olmadığı
görüşündedirler. îslam ülkesinin içe ve dışa karşı güçlü olduğu zamanlarda
Hz. Ömer’in uygulaması esas alınıp, “müellefetü’l-kulûb” a zekattan
fon ayrılmaması “uiü’l-emr” in yetkisinde olan bir şeydir. Ama
durumun böyle olmadığı zamanlarda gerek fertler, gerek milli organizasyonlar,
gerekse îslami idare bu fonu kullanır ve bununla iletişim mekanizmaların da,
emniyet ve istihbarat örgütlerinde, kısaca yurt içi ve yurt dışı güç
odaklarında destek arar, düşmanlıklara engel olur, içe ve dışa yönelik
tanıtım reklam harcamalarında kullanır… derler. Yok kabul edilecekleri
zamanlarda ise, onlara verilecek pay, zekatın verileceği diğer yerlerin
tamamına, ya da idarenin uygun göreceği yerlere verilir. Mescid yapanlara
verileceğini söyleyenler de olmuştur ama, delili olmadığından buna itibar
edilmemiştir.
Faruk BEŞER Bk. Zekat