Mübeşşir Tirazi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Mübeşşir et-Tirâzî (1896-1977) Türkistanlı âlim, fikir ve mücadele adamı.
27 Receb 1314 (1 Ocak 1897) tarihinde Bat Türkistan’da bugün Kazakistan sınırlan içinde kalan Tırâz şehrinde doğdu. Babası bölgede fıkıh, Arap dili ve Doğu edebiyatları alanında tanınan Muhammed Han b. Muhammed Gâzî Han el-Hüseyni-dir; annesi son Doğu Türkistan emirlerinden Seyyid Büzürg Han’ın soyundan gelmiştir. İlk öğreniminden sonra orta ve yüksek tahsilini Taşkent’te sürdürdü. Buradaki Ebü’l-Kâsım Han ve Buhara1 da Buhara üniversitelerinden mezun olarak (1917) Arap edebiyatı, tefsir, fıkıh ve mantık dallarında uzmanlaştı. Sultan II. Abdülha-mid’in Uzakdoğu’ya gönderdiği tebliğ heyetinde yer alan Şeyh Muhammed el-Aselî eş-Şâmîden hadis icazeti aldı.
Memleketine döndükten sonra komünist yönetime ve dinsizlik akımına karşı mücadele etti. 1917’de Türkistan Öğrencileri Birliği’ni kurdu. Aynı yıl Aleksandr Kerenski’nin geçici hükümeti sırasında Rusya Halkları Yasama Konferansı’na Türkistan temsilcisi olarak seçildiyse de Bolşevik-ler’in iktidarı ele geçirmesi üzerine (Ekim 1917) konferans toplanamadı. Türkistan’daki Hokand, Hîve ve Buhara hanlıkları 1918-1921 yıllarında işgal edilerek altı ayrı cumhuriyet halinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ne bağlanınca (1923) Mü-beşşir et-Tırâzî, bir taraftan komünist yönetime karşı ülkesinin bağımsızlığı için mücadele verirken bir taraftan da Türkistan halkının birliği için çalıştı. Semerkant’taki Âyine, Taşkent’teki Islâh ve yayın müdürlüğünü yaptığı îzâhu’l-merâm adlı dergilerde yazılar yazdı, imam – hatiplik görevinde bulundu. Bu sırada tutuklanarak eserleri ve zengin kütüphanesi yakıldı. 1923’te kadılık ve 1924te Tırâz’da Din İşleri reisliği görevlerine getirildiyse de Sovyet yönetiminin müdahalesi yüzünden bu görevlerinden ayrılmak zorunda kaldı; kendisi tutuklandığı gibi açtığı okullar da kapatıldı. Mücadelesine devam eden Mübeş-şir, 1926’da Tırâz’da gizlice kurulan Türkistan Bağımsızlığı Cemiyeti’ne başkan seçildi. Ancak Türkistan halkının kanlı mücadelesi bir sonuç vermeyip Tırâzî birkaç defa tutuklanarak bir defa da sürgüne gönderilmesinin ardından idama mahkûm edilince Nisan 1930’da Afganistan’a hicret etti. Kral Nâdir Şahtan saygı ve itibar gördü. Arapça ve dinî ilimler müderrisliği yaptı. Bir süre sonra Afgan vatandaşlığına kabul edilerek hac mevsiminde Suudi Arabistan’a gönderilen Afgan heyetine başkan naibi tayin edildi (1931), ertesi yıl da aynı görevde bulundu. Kabil’e dönünce kraliyet divanında Telif ve Tercüme Dairesi müdürlüğüne getirildi. Bu vesileyle bütün İslâm dünyasında ilim, siyaset ve basın çevreleriyle ilişki kurdu. Mısır ve İrak’taki dergi ve gazetelerde yazıları neşredildi. 1936’da Muhammed îkbal’in davetiyle gittiği Lahor’da İslâm birliği üzerine yaptığı konuşmaları Hindistan’da büyük yankı uyandırdı. Aynı zamanda Afganistan’a hicret eden yarım milyon Türkistanlı göçmene liderlik yapan Tirâzî, II. Dünya Savaşı sırasında Afgan yönetiminin de onayıyla Türkistan’ın bağımsızlığı için Afganistan’dan bir cephe açmak amacıyla göçmenlerden birlik oluşturmaya çalıştı. Ancak Almanya’nın yenilgisi ve Sovyetler’in baskısı üzerine Afgan yönetimi Tırâ-zryi ve bazı arkadaşlarını tutukladı (1943). 1948 yılında serbest bırakıldığında Zahir Şah kraliyet divanındaki görevine dönmesini istediyse de kabul etmedi.