İslam Filozofları – Müslüman Düşünürler

Muammer bin Abbad Kimdir, Hayatı, Fikirleri, Hakkında Bilgi

Ebû Amr (Ebû Mu’temir) Muammer b. Abbâd es-Sülemî (ö. 215/830) Basra Mu’tezİle ekolünün ileri gelen âlimlerinden.

İbnü’n-Nedîm, Muammer b. Abbâd’ın Basra’daki Süleym kabilesine mensup bu­lunduğunu İbn Hazm ise BenîSüleym’in azatlı kölesi olduğunu ve Basra’da attarfıkyaptığını kaydeder. İbnü’l-Murtazâ’ya göre Mu’tezile’nin altıncı tabaka ricâiindendir. Öğrenimini Basra’da tamamladı. Başta Osman et-Tavîl olmak üzere mezhebin ileri gelen âlimlerinden ders aldı. Hârûnürreşîd dev­rinde Bağdat’a gitti. Muammerdin Basra’da iken meânî teorisini ortaya atması yü­zünden Basra valisi tarafından hakkında soruşturma açıldığı, bu sebeple Bağdat’a kaçarak polis müdürü Sindî b. Şâhek’in oğlu İbrahim’e sığındığı ve ölünceye ka­dar onun yanında saklandığı yolundaki rivayet isa­betli görünmemektedir.

Bağdat’ta önde gelen kelâmcılarla irti­bat kuran Muammer, Nazzâm ve Dırâr b. Amr gibi âlimlerle tartışmalar yaptı. Bundan dolayı çok sayıda muhalifi orta­ya çıktığı gibi İbrahim es-Sindî, Ebû Ya’-küb eş-Şahhâm, Ebû Abdullah es-Sîrâfî, Vehb ed-Dellâl ve Ebû Abdurrahman eş-Şâfiî gibi taraftarlar da kazandı. Bişr b. Mu’temir, Hişâm b. Amr, Medâinî gibi Mu’tezİle âlimlerinin hocası olması ve Ka’bî’nin ondan övgüyle söz etmesi bu fırka men­supları nezdindeki itibarını gösterir. Sind hükümdarının, dinî konulardaki soruları­nı cevaplandıracak bir âlim istemesi üze­rine Hârûnürreşîd’in onu Sind”e gönder­diği, fakat yolda vefat ettiği şeklindeki ri­vayet men­kıbe özelliği taşımakta, Bermekîler tara­fından Bağdat’a getirilen Hintli hekimler­le karşılaştığı yolundaki haber ise daha gerçekçi görünmektedir. Muammer b. Abbâd büyük ihtimalle Bağdat’ta vefat etti. Onun telifleri günümüze ulaşmadığı için görüşleri Mu’tezile’ye dair eserlerle İslâm mezheplerine ait kaynaklardan tes-bit edilebilmektedir.

a) Tabiat Görüşü. Üç boyutlu şeye Cisim denir; cisim cüzlere ayrılmayan atom­lardan meydana gelir. Cisimler en az se­kiz cüzden oluşmaktadır; bir cüzün diğe­rine eklenmesiyle uzunluk, iki cüzün di­ğer iki cüzle birleşmesiyle genişlik ve dört cüzün diğer dört cüzle üst üste gelme­siyle derinlik meydana gelir. Cisimlerde esas olan hareketsizliktir. Arazlar sükûn­dan ibaret olup onlarda yoktan var olma, kuvveden fiile çıkma gibi hareket şekilleri görülmez. Yokluktan varlığa çıkış hare­ketle değil Allah’ın yaratmasıyla meyda­na gelir. Allah varlıkları birbirine bağlı şe­kilde devam edip giden illetler vasıtasıyla yaratmıştır ve bu sonsuz bir süreçtir. Allah arazları doğrudan ya­ratmaz, dolayısıyla onları yaratmaya ka­dir olarak nitelendirilmesi doğru olmaz. Arazlar cisimlerin tabiatındaki mânaların birleşme ve ayrılmaları sonucu ortaya çı­kar. Şu halde arazlardan teşekkül eden mucizeler de Allah’ın fiili değildir. Arazla­rın yok olması da kendi tabiatlarına bağlı­dır. Cisimler doğrudan değil arazları yo­luyla görülebilir.

Âlemde Allah’ın veya bir başkasının sa­yamayacağı derecede nihayetsiz “şeyle­rin bulunduğunu, dolayısıyla Allah’ın nes­nelerin miktar ve adedi hakkında bilgisi­nin olmadığını iddia eden Muammer’e göre şeyler kendilerine arız olan sonsuz nitelikler veya özellikler (meânî) sebebiyle diğerlerinden farklılık gösterir. Bu nite­likler başka etkili nitelikler sebebiyle eş­yada değişiklik meydana getirir, böylece değişik türde varlıklar ortaya çıkar. Bir varlığın canlı sayılması için bir sebepten dolayı hayatın ona arız olması, bu sebe­bin de başka bir nitelik yahut sebepten kaynaklanması gerekir, bu da her mânanın teselsüle vara­cak şekilde başka bir mânaya bağlı bulun­ması sonucunu doğurur.

Meânî teorisi diye anılan bu düşünce tarzı muhalifler tarafından şiddetle red­dedilmiştir. Buna karşı­lık Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât, hareketsiz iki cismin bir arada bulunması durumunda bunlardan birinin harekete geçip diğeri­nin hareketsiz kalmasıyla, hareketlenen cismin kendisine bir nitelik (mâna) arız ol­masından dolayı harekete geçebileceğini, böyle bir durum gerçekleşmediği takdir­de onun da diğeri gibi hareketsiz kalması gerektiğini belirterek ortaya çıkan deği­şikliğin bir sebebin (mâna) arız olmasına bağlı bulunduğunu belirtmekte ve meâ­nî görüşünün yanlış anlaşıldığını söyleye­rek Muammer’i savunmaktadır.

İlgili Makaleler