MİZAÇ
Mizaç, kişinin,
davranışının bütün görünümlerini ve dünyayı, insan ilişkilerini algılamasını
belirgin biçimde etkileyebilen uzun süreli ve dayanıklı içsel yaşantısı şeklinde
tanımlanabilir. Fakat gerek gündelik dilde, gerekse bilim adamları taıafından
bilim dilinde kullanılan bu kavramm her iki kullanım alanında da tam bir
kargaşa vardır. Bu nedenle mizacın anlamını net bir şekilde verebilmek için
bazı başka kavramların da açıklanmasına gerek olacaktır.
Dilimize coşku olarak
çevrilmekte olan emotion kelimesi, psikolojik, bedensel ve davranışsal
yanlarıyla karmaşık bir duygu durumudur. Aslında her duygunun psikolojik,
bedensel ve davranışsal bileşenleri vardır. Örneğin öfke, yalnızca bir kimseye
bir duruma karşı olumsuz algılamalarımızı değil, kalbimizin daha hızlı
çarpmasını, ağzımızın kurumasını, kaşlarımızın çatılmasını, yumruklarımızın
sıkılmasını da kapsar. Ama duygu derken, genellikle bir emosyo-nun yalnızca
psikolojik bileşenini söz konusu ediyoruzdur. Gündelik dilde ise duygu ve
duygulanmak kavramları daha çok sevgi, üzüntü, hoşlanma, gurur duyma anlamlarıyla
sınırlı olarak kullanılmaktadır.
İşte emosyonların
(karmaşık bir duygu durumu anlamında) içsel ve uzun süreli olanına mizaç;
dışsal ve kısa süreli olanına da duygulanım (affect) adı verilir. Mizaç ve
duygulanım arasında nicelik yönünden de bir ayrım yapılabilir: Mizaç,
duygulanıma göre daha az yoğunlukludur. Ama daha yakından bakıldığında, mizaç
ve duygulanım arasında kopmaz bir iç bağlantı olduğu görülür. Mizaç aynı
zamanda duygulanımın fonunu oluştururken, duygulanımda aynı zamanda mizacın
dışsal ifadesidir. Mizaçtan sözederken kişinin şimdiki olduğu kadar
geçmişteki duygu durumunu, duygulanımdan sözederken kişinin yalnızca şimdiki
duygu durumunu kastederiz, örneğin “sıkıntılı mizaca sahip bir kimse”
dediğimizde, o kişinin şimdi ve geçmişte sıkıntılı bir insan olduğunu;
“sıkıntılı bir duygulanım içindeki bir kimse” dediğimizde ise, o kişinin
şu anda yoğun bir sıkıntı içinde olduğunu anlatmak istiyoruzdur. Yine örneğin
sıkıntılı mizaca sahip bir insanın gündelik hayat içinde zaman zaman neşeli ve
gü-leryüzlü, zaman zaman çok ileri düzeyde gergin, sıkıntılı, öfkeli
olabilmesi, onun mi-zacındaki değil, duygulanımındaki değişikliklerdir.
Bilimsel kullanımı
sırasında duygulanım, dışsal ve kısa süreli emosyon türleri olarak değil,
emosyanlann biçimleriyle ilgili olarak sınıflanır. Buna göre sınırlı duy
gulanım (emosyonel ifadenin genişliği veğü için eleştirir ve suçlar. Hatta
ideal devletinde Homeros’un okunmamasını şart koşar.
Mitos’un temel unsuru
sayılan sembollerin niteliği konusunda farklı anlayışlar ortaya çıkmıştır.
Kerenyi, Mirceau Eliade gibi araştırmacılara göre semboller, merkez-içi
(intrinseque), aracısız ve dolayısıyla doğal ve evrensel bir anlam
taşımaktadır. Bunun için bütün dünya mitolojilerinde ortaya çıkan
benzerlikleri açıklamak mümkün olabilir. Bu görüşün karşısında Levi-Straus ve
P. Ricoeu gibi araştırmacılar, sembollerin değerini merkez-dışı (extrinseque)
kabul ederler. Bundan dolayı sembollerin anlamlan ancak bulundukları mevki ve
ortam ile bağlantılıdır. Bu nedenle bu tür sembolleri birer mitos olarak kabul
etmek mümkün olmayabilir. O bakımdan bu semboller etnog rafik mevki ve
çevreleriyle incelenebilir ve açıklanabilirler. Sözgelimi belli bir mitos
açıklanmak istenilen toplumun Örgütlenmesi, ibadet şekilleri veya ayinleri,
yaşayış tarzı ve teknik birikimleri vb. incelemek suretiyle
gerçekleştirilebilir. Kısacası semboller hayat ve düşünce sisteminin bütünlüğü
içinde fonksiyoner olabilir, dolayısıyla doğal bir sembolden, sembolizmden
söze-dilemez.
Mitos, değişik
özellikleri bünyesinde barındırır. Sözgelimi bir mitos, doğaüstü bir varlığın
eylem ve davranışının tarihi olabilir ki, bunlar olağanüstü olaylardan meydana
gelir. Bu iarih kesin bir şekilde doğru kabul edilebilir. Mitos daima
yaratılışa (hilkat) ait olur. Mitos insanın tarihini aşar özellik taşır. Çünkü
bunu da mitos temel-lendirmiştir. Dolayısıyla mitostaki zaman, eski “büyük
zaman”, “rüya zamanı”dır, kısacası başlangıçsız ve sonsuz
(ezeli ve ebedi) bir zamandır. Mitos iyi bilindiğinde objenin veya evrenin
kaynağı (menşei, origi-ne) da bilinir ve mitosla anlatılan olay şimdi de
tekrarlanabilir.
Kısacası, düzenli
mitosların meydana getirdiği sistem, mitolojiyi oluşturur. Ancak mitoslar
arasındaki düzen, mantığa dayalı olmaktan çok semboliktir. Bundan dolayı
mitoslar insan zihninde belli semboller uyandırmayı amaçlarlar. Uyandırılan semboller,
aynı kültüre bağlı bütün fertlerde aynı tarzda duygu ve düşünceleri harekete
geçirirler. Dini alanda ayinlerde, toplumsal alanda toplumun ortak tavır
almasında bunu gözlemlemek sözkonusudur. Hatta ideolojik tavır almalarda da
mitosun bu fonksiyonunu ve niteliğini belirtmek gerekir. Nitekim edebiyat
türlerinde olduğu gibi, tarih, siyasal ideoloji, felsefe vb. mitos sembol ve
düşünceleriyle belli bir bağlantı içinde olagelmişlerdir.
Mitosların değişik
türler olarak sınıflandırılması da mümkündür. TeogonİIer, Kozmogoniler,
Eskatolojiler gibi. Tanrıların doğusuyla ilgili mitoslar, evrenin
yaratılı-ştyla ilgili mitoslar, ahiret ve Cennet ile ilgili mitoslar. Eski
Hind dinlerinde, Yunan tanrılarının doğuşu ve evreni meydana geti-rişleriyle
ilgili mitoslar yanında Mısırlılarda, Azteklerde, Sümer ve Babillilerde,
Cer-men-İskandinavlarda, Romalılarda, Hristi-yan ve Yahudi inanışlarında
mitosların ve sembollerin önemli yeri vardır, çoğunlukla da bu temel üzerine
kurulmuşlardır. Eski Yunan Şairi Hesiodos’un, günümüze kalan bazı şiirleri,
Homeros’un lliada ve Odyseus destanları yazılı mitos örnekleridir. Eski
Türklerde de mitosa dayalı inanışın etkisi İslamı kabul edinceye kadar belli
biçimlere girerek devam etmiştir. İslam, inancın mahiyeti ve niteliği bakımından
vahyin hakikatini temel aldığından, bu anlamda mitosa ve onun dayandığı
sembollere itibar etmemiştir. Kur’an’da anlatılan ve “esatir”,
“esa-tiru’l evvelin” gibi ifadelerle tasvir edilen olayları birer
mitos olarak düşünmek mümkün değildir. Çünkü belli esaslar ve konular,
örneklendirme ve ibret alma amacıyla zikredilirken, bu olayların kesin tarihi
bili-nemese de, gerçekleştikleri olgusu bir kesinlik ifade eder. Onların birer
gerçeklik ifade ettikleri de inancın muktevasındandır.
İsmail KILLIOĞLU Bk.
Mitoloji