Misyonerlik Faaliyetleri, Çalışmaları -İslam Ülkelerinde- Hakkında Bilgi
Müslümanlara yönelik misyonerlik faaliyetlerinin ilk örneklerine VIII. yüzyıldan itibaren rastlanır. Endülüs’te kocası Vali Abdülazîz b. Mûsâ b. Nusayr’ı (713-716) hiristiyanlaştırmaya çalışan Egilon ümmü Âsim müslümanlara yönelik çalışma yapan ilk Batılı hıristiyan misyoner sayılır. “Fransa keşişi” olarak da adlandırılan Clunyfi Abbot Hugh ise bir diğer ilk dönem misyoneridir. XI. yüzyılda Papa VII. Gregory’nin Kuzey Afrika müslüman-larına yönelik gizli bir misyonerlik çalışması yürüttüğü de söylenmektedir.
Haçlı seferleri esnasında misyonerlik faaliyetlerindeki artış dikkati çekmektedir. Bu faaliyetlerde ilk ciddi açılım XIII. yüzyılda Assisili Francesco tarafından yapılmıştır. Francesco, insanlara hıristiyan mesajının basit tarzda ve güzelce sunulduğunda kabul edilmesinin çok daha kolay olacağını düşünmüş, kendisi de bu yöntemi kullanmıştır. Bu çerçevede Francesco üç misyon seferine çıkmıştır. Bunlardan ilkini I212″de Fas’a, ikincisini 1214’te İspanya’ya yapmıştır. 1219’da V. Haçlı ordusuyla birlikte yola çıkarak Mısır’a gitmiş ve orada sultanın huzuruna çıkarak ona Hıristiyanlığı anlatmıştır. Kilise tarihindeki en önemli misyonerlerden biri sayılan Lull, Saracenler olarak adlandırdığı müslümanlann hıristiyanlaştırılabilmesi için üç hususun gerekli olduğunu belirtmiştir. Bunlardan ilki misyonerlerce müslümanlann konuştuğu dillerin çok iyi bilinmesidir. Nitekim Lull’ün bu görüşlerinin sonucu olarak XIV. yüzyıl başlarındaki Viyana Konsili’nde Roma, Oxford ve Paris üniversiteleri gibi eğitim kurumlarında müslümanlann dillerinin araştırılıp öğretilmesinin önemi vurgulanmıştır. Lull’ün dikkat çektiği ikinci husus İslâm’a karşı hıristiyan öğretilerini savunan eserlerin yazılması, üçüncüsü de müslümanlar arasında misyonerlik faaliyetlerini yürütecek cesur ve inançlı kişilerin yetiştirilmesidir. Lull, Kuzey Afrika’ya gerçekleştirdiği dördüncü misyon seyahatinde 1315’te öldü. Şüphesiz bu tarihte yapılan misyon çalışmaları sadece Ortadoğu ile sınırlı kalmadı; pek çok misyonerin İran, Hindistan ve Asya içlerine gittiği bilinmektedir.
Hıristiyanların Ortaçağ’da İslâm ülkelerine yönelik faaliyetlerinde iki temel özellik dikkati çekmekteydi. Öncelikle müslümanlann her yönden güçlü olduğu bu dönemde hıristiyanlar. müslümanları hıris-tiyanlaştırmaya yöneliK çabalardan çok İslâm’a karşı kendi cemaatlerini bir arada tutabilmek ve müslümanların otoritesi altında yaşayan farklı hıristiyan gruplarını kendi kiliselerine çekmek yönünde faaliyetler yürüttüler. Bir diğer faaliyet olarak da çeşitli İslâm ülkelerine seyahatler yapan belirli hıristiyan tarikatlarına mensup keşişler ve seyyahlar, İslâm’a karş mücadele edebilmek amacıyla İslâm’ı ve kendilerine göre İslâm dininin eleştirilebilecek zayıf yönlerini öğrenmeye çalıştılar. Meselâ Ortaçağ’da İslâm ülkelerine seyahatler yapan Felix Fabri ve Piloti gibi hıristiyan seyyahlar bu çerçevede faaliyet göstermişlerdir. Bunlardan Piloti, müslümanlann hıristiyan oldukları veya hıristiyanlaştınldıkları takdirde çok iyi hıristiyan olacaklarını, zira onların adalet ve ihsana büyük önem verdiklerini vurgulamıştır. Yine müslümanlar için yürütülecek faaliyetlerde temel olması amacıyla Kettonlu Roberfin yaptığı gibi Kur’an çevirisi çalışmaları gerçekleştirilmiş, erken dönemlerde İslâm’a karşı yazılan Arapça polemik türü eserler Batı dillerine kazandırılmış ve Cusali Nicholas, Denys van Leeuvven [Dionysius Carthusians] ve Pedro de Alfonso gibiyazarlarca İslâm’a karşı çeşitli eserler kaleme alınmıştır.