33Sosyoloji Sözlüğü

MİSTİSİZM

 

 MİSTİSİZM

 

Latincedeki gizli,
sırlı anlamlarına gelen mistikus mysücus ve mistik mysüque keli­melerine bağlı
bir terimdir. Düşünce biçimi olarak çok eskilere uzanmasına, çeşitli me­deniyetlerde
ve yaygın olarak görünmesine rağmen, kelime olarak mistisizm, Mistik İlahiyat
(Theologie Mystique) adı altında ve miladın beşinci yüzyılında ortaya çıkan
anonim (yazarı belirsiz) ve miladın ilk yıl­larında yaşamış bulunan Saint
Dcnys’in adını taşıyan eserlerde görülür.

XII. yüzyıl
Batı-Hristiyan Dünyasında (S. Bernard 1091-1153, Hugucs de Saint Vİctor
1096-1141 ve benzerleri vasıtasıyla) bir sistem olarak ortaya çıkmış ve
XVIII.-yüzyıldan itibaren de mistisizm terimi sıkça kullanılır olmuştur. İslam
dünyasında erken yıllarda, VIII. yüzyılda ortaya çıkan tasav­vuf kelimesi de
yakın dönemlerde Batı dil­lerinde bu terimle karşılanmış ve (meselâ Reynold A.
Nicholsun 1868-1945 tarafın­dan) Mistisizm olarak tercüme edilmiştir.

Mistisizm, bir bilgi
çeşidini, bir çeşit bil­giyi elde etme yolunu (metodunu), ruhi (psikolojik) bir
tecrübeyi, bu tecrübeyi ger­çekleştiren şuuru ve şuur hallerini gösteren,
Mutlak Varlık’ı (tanrı’yı) varlığın temeli ve esası sayarak, bireyin O’nunla
doğrudan doğruya irtibat kurabileceğini ve bir “bir­lik”
oluşturabileceğini kabul eden, bu ama­ca ulaşabilmek için birtakım tavır ve
hare­ketleri benimseyen ve bütün bunların “sev­gi” veya “ilahi
aşk” ile gerçekleştirilebile­ceğine inanan akımları ifade eden bir terim­dir.

Mistisizm, bir bilgi
çeşidini benimseme akımı, daha doğrusu akımlarıdır. Buna gö­re; duyuların, her
türlü sözün, naklin ve ak­lın getirdiği bilgilerin Ötesinde bir bilgi çe­şidi
vardır. Ferdin kendi ruhunda ve kendisi için gerçekleşen bu bilgiye, gizli,
saklı, sır­lı, görünmeyen alemden gelen anlamında “mistik bilgi”
denir. Öteki bilgilerin üstünde olan bu bilgi, “gerçek” ve
“kesin” bilgi­dir.

Mistik bilgiye, mistik
yoldan ulaşılır. Benimseyenlere göre bu yol “iç tecrübe” denilen
“ruhi-mistik tccrübc”yc dayanır. Kişi, anlam olarak, gözünü dış
dünyadan çekip iç dünyaya çevirir, ruhun derinlikleri­ne dalar, vecd (extase)
hâli denen bu halde, başka bir aleme intikal eder. Buradan gönül ufuklarına
akseden hakikatleri açık seçik ve doğrudan doğruya görüp algılar.

İç (ruhi-mistik) tecrübe
denen olayda şu­ur, çeşitli haller gösterir. Hayvana özgü ni­telik gösteren
ilkel halden hareketle, basa­mak basamak yükselen insan ruhu, kendi­nin aslı
olan ilahi kaynağa kadar uzanır. Onun asıl amacı tevhidi gerçekleştirmek,
birlik’e ulaşmaktır. İşte, mistiklere göre, uğ­rayıp geçtiği basamaklara göre
insan ruhu, farklı haller gösterir. Gösterdiği seyir halle­rinin ilkinde o,
soyutlama ameliyesini ger­çekleştirir. Görünen dünyaya ilişkin her şe­yi, bilgi
unsurlarını, şekilleri, tasavvurları, bunları bilgiye dönüştüren duyum ve akıl
faaliycücrini, değerlere ilişkin hükümlerin tamamını dışa atar, içini boşaltır.
Buna tas­fiye (purification) denir. Bunun sağlanması için, kabul edilecek olan
sisteme göre, zi­hin, beden veya her ikisi ile birlikte, birta­kım
faaliyetlerin yapılması, ayin ve ibadet­lerin gerçekleştirilmesi gerekir.
Boşaltma, soyutlama, tasfiye gibi terimlerle ifade edi­lebilecek olan ameliye
ile olumsuz oldukla­rı için şuurun dışına atılan varlık, bilgi ve değerlerin
yerine, şuura nitelik olarak farklı ve olumlu olan yeni bilgi ve değerler konu­lur.
Böylece ruh (veya insan) gerçek bilgi ve değeri kazanır. Ancak, birinci ameliye­de
sınırlı olmakla birlikte faal olan şuur, ikinci işlemde, yeni bilgi ve
değerlerin yüklenmesindc tamamıyla pasif durumdadır. O, kazançlarını bağış ve
ihsan yolu ile elde eder, yani, bunlar kendisine Mutlak Varlık (Tanrı)
tarafından verilir. Şuurun bu yolla elde ettiği bilgiler, mistisizme göre
kesin, dcğerier ise gerçektir. Fakat, ruhun (veya insanın) asıl hedefi, bilgiden
çok birlik’tir, O’na ulaşmak ve bunu gerçekleştirmektir.

İnsan mistik tecrübeye
neden ihtiyaç du­yar? İnsanı buna yönelten iki sebep vardır. Bunlardan biri
olumsuzdur. Şöyle ki, insan duyular veya akıl vasıtasıyla kesin bilgiye ve
gerçek değere ulaşamamaktadır. Şüphe içinde kalmaya razı olamayan insan, bir yo­lunu
bulup buna ulaşmak ister. Bunun için de mistik tecrübeye müracaat eder. İkinci
sebep olumludur, insan belli bir zamanda sahip olduğu şeyi daha üstünü, çoğu
veya gerçeği ile değiştirmek ister. Bu, uğrunda herşeyin feda edileceği
“aşk” denen bir duygu ile yapılır. Aşk, sevilene, sevgiliye kavuşma
istek ve iştiyakıdır. Sevgili, belli bir cazibeye sahiptir ve bu cazibe ile
aşığı kendine doğru çekmekte, fakat onu sadece kendi saflığı ile istemekte ve
ancak böyle kabul edebileceğini bildirmektedir. Dola­yısıyla aşık, kendini saf
hale getirmek ve böylece istediğine yani aşığına kavuşmak durumundadır. Mistik
aşkın hedefi, kabul edilen sisteme göre farklılıklar göstermekle birlikte,
genel olarak “Mutlak Varlık” veya “Tann” şeklinde
isimlcndirilmckte ve nite­lendirilmektedir. O, bütün varlığın kaynağı ve
değerlerin tek gerçeğidir. İşle bu nedenle aşık, O’nun uğrunda herşeyden geçer.
O’na kavuşunca amacına ulaşmış olur.

Buraya kadar
belirttiğimiz hususlar, mistisizmin genel karakterini oluşturur. Fa­kat,
yukarda da işaret edildiği üzere misti­sizm, bir akım veya bir sistem değil,
akımlar veya sistemler manzumesidir. Her mis­tik akım, mensubu bulunduğu
cemiyetin ve medeniyetin din ve fikir atmosferi içinde doğup gelişir. Pytagore,
Platon, Philon, Plotin, İbn Sina, Sühreverdi el-Maktül, Pas­cal. .. onun
felsefe temelini, Muhasibi, Gaz-zali, İbnü’l-Arabî, S. Bemard, Hugues de Saint
Victor ve benzerleri ise dine dayanan kaynağını temsil ve teşkil ederler. Bu se­beple
de herhangi bir cemiyet ve medeniyet içinde doğan mistisizm, ötekilerden ayrı
ve farklıdır. Hind ve Hristiyan mistisizmleri birbirinden ne kadar farklı ise
İslam misti­sizmi de (tasavvuf da) ötekilerden aynı de­recede farklıdır.

Zaman zaman mistisizm,
körü körüne bağlılık, hayranlık; duyuları, dış tecrübeyi ve aklı bırakıp
duyulara, sezgi ve hayale bağlanıp güvenmek; gizli, kapalı ve karan­lık olanı
kabul etmek anlamlarında ve kü­çümseyici bir ifade olarak da kullanılmak­tadır.
Psiko-patolojik haller olarak değer­lendirildiği de olmuştur. Mistik haller ile
patolojik hallerin farklı olduğu, herşeye rağmen kesindir. Yine herşeye rağmen,
ge­rek bilgi çeşidi, gerekse yaşanan değerler olarak mistisizm gerçek bir
olgudur; her za­man, her toplum ve medeniyette gerçek ola­rak görülmüş ve
görülegelmektedir.

Fahrettin OLGUNER Bk.
Doğu Düşüncesi, Tasavvuf