Mirza Feth Ali Ahundzade Kimdir, Hayatı, Eserleri, Fikirleri
Mirza Feth Ali Ahundzâde (1812-1878) Azerbaycanlı tiyatro yazarı ve alfabe reformu taraftan; İslâm dünyasında Batı felsefesi tesirinde ortaya çıkan ilk ve en meşhur ateistlerden biri.
Bazı kaynaklar doğum yılı olarak 1811 ve 1814’ü göstermekle beraber otobiyografisine göre Ahundzâde 1812’de, Azerbaycan’ın 1828’de Rusya’ya ilhak edilen bölgesindeki Seki (Nuha) kasabasında doğdu. Babası Tebriz’in 50 km. kadar batısında küçük bir kasaba olan Hâmine’nin kethüdası (muhtar) iken ticarete başlayarak Şeki’de yerleşen ve burada 1811 ‘de ikinci eşi ile evlenen Mirza Muhammed Takî’dir. Feth Ali’nin annesi. Nâdir Şah’ın hizmetindeki bir Afrikalı’nın soyundandı. Ahundzâde’nin çok sonraları meşhur çağdaşı Puşkin’e duyduğu sevgi damarlarındaki bu Afrikalı kanı dolayisıyladır.
Ahundzâde 1814’te ebeveyni ile birlikte Hâmine’ye gitti; ancak Mirza Muhammed Takî’nin iki hanımı arasındaki geçimsizlik Ahundzâde’nin annesinii aile ocağını terketmesine sebep olduğun dan ana oğul, annesinin amcası Ahunc Hacı Asker’in Horand’daki evine yerleştiler. Bundan sonra Ahund Hacı Asker Ahundzâde’yi evlât edindi ve Feth Ali ilk eğitimini önce Karacadağm çeşitli kasabalarında, daha sonra da Gence ve Şeki’de ondan gördü. Tahsil hayatı alışılmış olduğu üzere Kur’an’ın ezberlenmesi, Arapça ve Farsça grameri ve fıkıh öğrenimi ile başladı ve ileride iyi bir molla” olabilmeyi vaad ettirecek derecede kabiliyet gösterdi. Gence’de karşılaştığı Azerbaycan’ın önde gelen şairi Mirza Şefi Vazıh ona hüsnühat öğrettikten başka dinî eğitimi bırakıp modern eğitime yönelmesi hususunda da telkinde bulundu. Ancak buna muhalefet eden amcası onu alıp Gence’den Şeki’ye götürdüyse de orada yeni açılmış olan Rus okuluna kaydolmasına karşı çıkmadı. Kısa bir süre sonra amcasıyla birlikte Tiflis’e gitti ve orada kendi kendine Rusça’sını ilerletmeye çalıştı. Bu dilde o derece maharet kazandı ki Kasım 1834’te Kafkasya Rus genel valiliğinde tercüman yardımcılığına atandı.
Ahundzâde 1848’deki Tahran elçiliği. 1863’teki İstanbul ziyareti ve resmî görevle Kafkasya’daki dolaşmaları dışında hayatının geri kalan kısmını Tiflis’te geçirdi. Onun daha sonra gösterdiği entellektüel gelişme bu kozmopolit şehirde kurduğu çeşitli temaslarla gerçekleşmiştir. XIX. yüzyılın ortalarında Tiflis sadece Kafkasya genel valiliğinin merkezi durumunda olmakla kalmayıp ayrıca tiyatrosu, okulları, akademileri, Rusça, Ermenice ve Gürcüce eserlerin basıldığı matbaaları ile canlı bir kültür merkezi olma özelliğine de sahipti. Ahundzâde’nin Tiflis’teki dostları arasında Aleksandr Çavçavadze, Grigoriy Orbeliani ve Georgiy Tsereteli gibi Gürcü edipler bulunmaktaydı.1836’da. direktörlüğünü Ermeni yazar ve gazeteci Haçatur Abovfan’m yaptığı Tiflis Jimnazı’nda Azerî Türkçesi okutmaya başladı. Bu yıllarda Abovian’ın, Ermeni edebî dilinin sadeleştirilmesi gerekliliği ve Kafkas halkının kültürel ve politik yönden Rusya’ya tâbi olması lüzumu hususundaki görüşlerinin Ahundzâde üzerinde büyük bir tesiri oldu. Abovian’ın yolundan yürüyerek günlük basit konuşma diliyle yazdığı komedileri vasıtasıyla Azerî Türkçesi’nde yeni bir edebî üslûp yaratmaya çalıştı ve o da Abovian gibi kendi halkının Rusya’nın maddî bakımdan daha ileri olan kültürünü taklit etmesi görüşünü çekinmeden kabullendi.
Tiflis’teki ilk yıllarında Ahundzâde’nin başlıca Rus dostu. Azerî Türkçesi öğretmesi karşılığında kendisine Rus edebiyat dersleri veren Dekabrist sürgün A. A. Bestujev (Marlinskil) idi. Bestujev’in derslerinin tesiriyle Ahundzâde Puşkin’e karşı özel bir alâka ve sevgi beslemeye başladı ve Ocak 1837’de Puşkin öldürüldüğünde. “Poemayi Şark der Vefât-ı Pûşkîn” adlı Farsça mersiyesini yazdı. Bu şiirini daha sonra nesir şeklinde Rusça’ya tercüme ederek arkadaşı Bestujev’e verdi. Onun manzum hale getirdiği ve aynı zamanda basılı ilk yazısı olan bu şiiri sadece Puşkin’e değil, bütünüyle Rus kültürüne yapılmış bir övgü olarak karşılayan bir yorumla birlikte Moskovskiy Nablyudatel adlı dergide yayımlandı.
Gerçekte Ahundzâde sadece Rus kültürüne değil, aynı zamanda Rus Devleti’ne de sadakatle bağlı idi. Bestujev ve diğer Dekabristler’le münasebeti olduğu ve Çernişevski’nin meşhur to Delat? (ne yapmalı?) adlı eserini Azerî Türkçesine çevirdiği halde Rus devrimci politikaları içinde aktif rol almamıştır. Hattâ ölümüne kadar genel valilik mütercimliğini sürdürmekle kalmamış, ayrıca 1864’te orduya girerek 1873’te albaylığa kadar yükselmiştir. Ahundzâde’nin Rusya’nın mukadderatına karşı beslediği sadık duygular 1854’te yazdığı Farsça bir şiirde açıkça dile getirilmekte ve Rus ordularının Kırım Savaşı’ndaki kahramanlıkları övülmektedir. Onun reformist gayretleri, öncelik Rus kültüründe olmak üzere. Batı kültürünün Kafkas-lar’daki vatandaşlan tarafından adamakıllı benimsenmesini ve beri taraftan da başta İran olmak üzere bütün İslâm dünyasında geçmişten sürüp gelen inançların köreltilmesini gaye edinmiş bulunuyordu.
Bu yöndeki ilk ve en önemli teşebbüsü. 1850-1855 arasında Azerî Türkçesi’yle ve hiciv yönü ağır basan altı komedi yazmasıdır.
Ahundzâde, oyunlarının önsözleri yanı sıra yakın dostlarına gönderdiği mektuplarında bir oyun yazarı olarak sosyal ve didaktik bir gaye güttüğünü açıkça söylemektedir: Fırsatçı, cahil ve bâtıl itikad sahibi kişileri sahnede gülünçleştirerek teşhir edip seyircisinin bundan müşahhas ibretler çıkarmasını ve piyeslerinde çizdiği yeniliklere açık münevver tipini giderek benimsemesini arzu etmektedir. Her komedisi, hüviyetleri kolayca kavranabilen birtakım kötü tipler ile bunlann karşısına çıkarılmış müsbet şahıslan canlandırmaktadır. Aralarındaki çatışma ise geri kalmışlık ile ilerleme arasındaki tezadı ortaya koymaktadır. Komedilerinin tekniği ve yapısı Batılı örneklerden alınmıştır. Ahundzâde’nin, Griboyedov ve Gogol’un oyunları yanında, Rusça tercümelerinden Shakespeare ve Moliere’in eserlerini tanıdığı bilinmektedir. Ancak o, yabancı kaynaklardan kopya ettiği usulleri yerli çevreden seçtiği canlı ve orijinal karakterlere başarı ile uygulamasını bilmiştir. Bu yönüyle onu XIX. yüzyıl İslâm dünyasının sadece ilk değil, aynı zamanda en başarılı tiyatro yazarlarından biri kabul etmek mümkündür.
Ahundzâde’nin ilk oyunu, sadece simya uygulamalarını değil, aynı zamanda kendilerini simyagerlerin sömürmesine İzin veren cahil ve safdil insanları da hicveden Hekâyet-i Molla İbrâhîmhe’lîl Kimydger’dir. Hicvinin diğer hedefi bir derviş ile bir molladır. Ahundzâde bu oyununda dini hurafelerle denk gördüğünü açıkça sergilemektedir. Bu üç karanlık tip karşısında tek başına mücadele veren bir kahraman vardır ki o da kısmen modelini Mirza Şeti Vazıhın şahsından alan şair Hacı Nuri’dir, İkinci oyunu olan Hekâyet-i Mösyö Jurdân Hekîm-i Nebatat ve Derviş Mesteli Şah Câdûkun-i Meşhur, maksat ve muhteva açısından birinciye benzemektedir. Burada ise hedef sihir ve bundan medet uman bâtıl inançlara saplanmış bir kadındır. İlim merakı ile Kafkasya’nın bitki örtüsünü araştırmak üzere yola düşmüş bir Fransız botanikçisi ile Paris’e gidip orada Fransızca öğrenmeyi hayal eden Şahbaz Bey adındaki genç bir beyzade eserde irfan ve terakki fikrini temsil ederler. Şahbaz Bey’in hülyası, nişanlısı ve amcasının el birliği ile karşı çıkmaları sonunda suya düşer. 1851’de yazdığı üçüncü komedisi Sergüzeşr-i Vezîr-i Han-ı Lenküran, fırsatçı ve despot idarecileri hicvetmekte olup Rus idaresi altına geçmezden önceki Azerbaycan Hanlığı devrini aksettirmektedir. Eserin adını aldığı vezir Mirza Habîb. karşısında el pençe divan durduğu hükümdar hariç, evi dışındaki bütün insanlara despotça davranan, buna karşılık kendi hanımları tarafından aldatılıp rezil duruma düşürülen, nefret verici olduğu kadar da aşağılık biridir. Ahundzâde aynı yıl dördüncü piyesi Hekâyet-i Hırs-ı Guldurbasan’ı yazdı. Bu eser onun diğer dramatik eserlerinden, sosyal tenkide ait temaların romantik bir hikâyeye Bayramın Perzâd’a aşkı uyarlanması açısından farklılık göstermektedir. İki genç âşık Perzâd’ın kötü kalpli kuzeni Tarverdi’nin entrikalarına karşı koyarlar ve Rus idaresinin yardım sever temsilcisi olan divan beyinin aracılığıyla hayatlarını birleştirirler. Ahundzâde’nin 1852de yazdığı yeni piyesi Sergüzeşr-i Merd-i Hesîs bazı münekkitlerce en iyi eseri olarak değerlendirilmektedir. Rus-İran sınırına gümrük kaçakçılığını araştırmak üzere yaptığı yolculukta yaşadığı şahsî hâtıralarından hareket eden Ahundzâde bu eserinde, fakir düşmüş bir soylu olan Haydar Bey ile iş birliği yaparak mevcut servetini arttırmak için gümrük kaçakçılığına meyleden cimri tacir Hacı Kara’yı anlatmaktadır. İffet ve sağduyu timsali zıt şahsiyetleri ise Hacı Kara’nın hanımı İle Haydar Bey’in uşağı Kerem Ali canlandırmaktadır. Ahundzâde’nin oyun yazarı olarak verimliliği, Kırım Savaşı ile artan resmî vazifeleri sebebiyle kesintiye uğradı. Bu yüzden altıncı ve sonuncu piyesi olan Mürafi’e Vekillerinin Hekâyeti’ni ancak 1855’te kaleme alabildi. Tebriz’de geçen olay, Ağa Hasan’ın zengin bir yetim olan Sekîne Hanım ile evlenmek istemesini ve kız tarafından reddedilince de onun mirasına konmak için çevirdiği dolapları anlatmaktadır. Oyundaki esas kötü adam sadece Ağa Hasan değil, ayrıca onun çıkarlarına hizmet eden fırsatçı hâkim ve avukatlardır.