Tarih

Mirac Olayı, Hadisesi, Mirac Gecesi, Mucizesi Nedir

Mi’râc  (Ar. i. ç. maâric)

Arabça Uruc kökünden gelen bu kelime “Merdiven”, “Yükselme aleti” “Yükseliş”, “göğe çıkış” gibi lügat manalarını taşımaktadır. Istılah olarak, “peygamberliğin (bi’set) onuncu senesinde (619 M.) Receb ayının 27. gecesi Hz. Muhammed’in Allah’ın bir mucizesi olarak Mekke’deki evinden alınarak Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya götürülmesi ve oradan da göklere yükselerek Rabbinin âyetlerinin kendisine gösterilmesi” hadisesini ifade eder.

Bu mûcizenin birinci bölümünü teşkil eden, Mekke ile Kudüs arasındaki seyahat “İsrâ” adıyla bilinmektedir. “Yürütmek , seyrettirmek, seyahat ettirmek” manâlarını taşıyan İsrâ, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmaktadır: “Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir. ” (İsrâ sûresi/1. ayet).

Bu âyetle başladığı ve Mi’râc mucizesinin ilk bölümü olan İsrâ mucizesini ifade ettiği içindir ki Kur’ân-ı Kerîm’in on yedinci sûresi İsrâ Sûresi adını almış bulunmaktadır.

Sahih hadîslerin de yardımıyla İsrâ hadisesi ve devamında Mi’râc mucizesinin safhaları ve cereyan şekli konusunda İslâm âlimleri farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

Çoğunluğun görüşüne göre İsrâ, rüya gibi sadece ruhi bir hadise değil, uyanık iken hem bedeni ve hem de ruhî bir mahiyet arzeden, mucizedir. Hz. Aişe ve Hz. Muâviye gibi bazı sahâbîlerin de dahil bulunduğu bir kısım İslâm âlimleri ise İsrâ’nın “Sana gösterdiğimiz rü’yâyı, halka fitneden başka birşey kılmadık.” (İsrâ sûresi/60. ayet) mealindeki âyetin de delaletiyle, uykuda iken rüya şeklinde vuku bulduğunu ifade etmektedirler.

İster bedenen, isterse ruhen olsun, mutlak manâda İsrâ mucizesini red ve inkâr edenlerin, Kur’ân ile sabit bulunan bir hadiseyi reddetmiş oldukları için İslâm dîni dışına çıkmış olacaklarında görüş birliği mevcuttur.

Mekke’de bulunan Mescid-i Haram’dan, Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya kadar kesin ve kat’i bir mahiyet arzeden İsrâ mucizesi Kur’ân ile sabit olduğu halde buradan sonraki, göklere yükselme, Mi’râc mucizesi ancak sahih meşhur hadîslerle sabittir. Semâ adı verilen göklerden sonra Cennet’e, Arş’a… kadar olan İsrâ ve Mi’râc ise haber-i vâhid cinsinden hadisler ile bilinebilmektedir.

Ehl-i Sünnet kelâmcılarına göre Kur’ân’ın ifade buyurduğu İsrâ’dan sonraki kısmı kabul etmeyip inkâr edenler, İslâm dininden çıkmamakla beraber, Mi’râc’ın meşhur hadîslerle sabit olan kısmı için bu inkâr, Ehl-i Bid’at ve Dalâlet’ten olmayı gerektirir. Haber-i Vâhid ile sabit olan üçüncü kısmın inkârında ise böyle bir sonuç söz konusu değildir.

Bütün rivâyetlerin bir araya toplanması neticesinde elde edilen sonuca göre isrâ ve Mi’râc mucizeleri şu seyri takib etmiştir: Mescid-i Haramdan, Mescid-î Aksa’ya Burâk ile (bk. Burâk) Mescid-i Aksa’dan dinya semasına Mi’râc ile, dünya semâsından yedinci semâya meleklerin yardımıyla, yedinci semâdan Sidretü’l-müntehâ’ya Cebrail’in yardımıyla ve Sidretü’l-müntehâ’dan öteye de Refref (mahiyetini bilmediğimiz bir binek) ile gidilmiştir.

İslâm âlimlerinin ifadelerine göre Mi’rac’da olanlarla ilgili olarak Kur’ân’da Necm suresinde bildirilen şu hususları aynen kabul ederek fazla yoruma gitmemek en isabetli yoldur. Necm sûresinde şöyle buyurulmuştur:

“Battığı zaman andoisun yıldıza ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı. O, kötü arzularına göre de konuşmaz. 0(nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu, kuvvetlinin kuvvetlisi (Cebrail) öğretti ki o, aklında ve davranışında kâmil bir melektir. Hemen kendi aslî suretine girip doğruldu. İşte o zaman, kendisi en yüce bir ufukta idi. Sonra ona yaklaştı ve sarktı. İki yay kadar, yahut daha yakın oldu. Aiiah vahyettiği şeyi bunun üzerine vahyetti. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız; Andolsun onu Sidretü’l-müntehâ’nın yanında önceden bir defa daha görmüştü. Cenne-tü’l-me’va da onun yanındadır. Sid-re’yi kaplayan kaplamıştı. Muham-med’in gözü kaymadı ve kamaşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.” (Necm sûresi/ 1-18 ayetler).

Bu âyetlerde umumi hatlarıyla belirtilen Mi’râc mucizesinin vuku bulduğu gecenin sabahında hadiseyi anlatan Hz.Peygamber’in bu sözlerini kabul etmeyen ve inkâra kalkışan müşrikler, onu imtihan maksadıyla soru yağmuruna tuttular ve Kudüs ile Mescid-i Aksa hakkında tafsilatlı bilgi istediler. Daha önce hiç gidip görmemiş bulunduğu bu yerler hakkında bütün detayı ile bilgi verince, isabet ettiğine kanaat getirmekle birlikte yine de iman etmediler. Halbuki hadiseyi işiten Hz. Ebu Bekir, bizzat gelip Hz. Peygamber’i dinlemeğe bile gerek duymaksızın, o peygamber böyle söylüyor ise muhakkak ki doğrudur diyerek tasdik etmiş ve bu yüzden “Sıddık” adını almıştır.

Mi’râc gecesinde Hz. Muhammed’e yüce makamda üç hediye verilmiştir:

  • Bakara sûresinin son üç âyeti. Bu âyetlerde İslâm itikadının esasları özetlenmektedir.
  • Hz. Muhammed (S.A.V.) ümmeti içinde Allah’a şirk koşmayanların mutlaka Cennet’e girecekleri va’di.
  • Her gün elli vakit namaz sevabına denk sevabı olan Beş vakit Farz namazlar. Namaz Mi’râc gecesi farz olduğu içindir ki bu beş vakti hakkıyla eda eden mü’minin Mi’râc sevabına nail olacağını ifade için bir hadîs-i şerifte “Namaz mü’minin mi’râcıdır” buyurulmuştur.

İsrâ ve Mi’râc mucizelerini haber veren İsrâ suresinde bu vesile ile toplum hayatının bel kemiğini teşkil eden, itikad, ahlak ve fazilet esaslarını ihtiva eden on iki esas tebliğ edilmiş bulunmaktadır:

  1. Allah’a şirk koşmamak. Tevhid inancının esasını teşkil etmektedir.
  2. Ana-babaya iyilik, hürmet ve itaat etmek. Ailede sağlam bir temelin şartıdır.
  3. Hısımlara, yoksullara, yolda kalmışlara haklarını vermek, onlara yardım ederek yedirmek içirmek.
  4. İsraf etmemek, ifrat ve tefrite sapmayarak, ikisi arasındaki orta yolu bulmak.
  5. Çocukları öldürmemek.
  6. Zinaya yaklaşmamak.
  7. Haksız yere adam öldürmemek, cana kıymamak.
  8. Yetimlerin mallarına kötü niyetle el uzatmamak ve onlara iyi muamele etmek.
  9. Verilen sözü yerine getirmek ve ahde vefada bulunmak.
  10. Ölçerken tartarken doğruluktan ayrılmamak.
  11. İyice tahkik edilip öğrenilmeyen şeylerin ardına düşmemek.
  12. Kibirli gururlu bir tavır takınmamak. Bu tavrı ilân edercesine kurula kurula yürümemek.

Sağlam bir toplum hayatındaki ahlâk, fazilet temellerini diie getiren bu tebliğlerin yer aldığı Mi’râc hadisesinin yıldönümleri, her sene 27, Receb gecesi, İslâm dünyasında Mi’râc Kandili veya Leyle-i Mi’râc adıyla kutlanmaktadır. Bu gece yapılan ibadet ve duaların kabul olunacağının ümid edilmesi konusunda sahih rivayetler vardır.

İlgili Makaleler