Sosyoloji

Michel Foucault – Toplumu Savunmak Gerekir

Michel
Foucault – Toplumu Savunmak Gerekir

College de France’ta verilen dersler 
(1975-1976)

François Ewald
ve Alessandro Fontana yönetiminde, Mauro Hertani ve Alessandro Fontana
tarafından Michel Foucault Merkezi için Birlik çerçevesinde hazırlanan baskı

7 Ocak 1976 Tarihli Ders

Nedir ders? –
Uyruklaştırılan bilmeler. – Savaşımların tarihsel bilgisi, soykütükleri ve
bilimsel söylem. – Soykütüklerin mizası, iktidar. – İktidarın hukuksal ve
ekonomik olarak kavranması. – Baskı ve savaş olarak iktidar. – Clausewitz’in
aforizmasının tersine dönüşü.

“iktidar
nedir?” sorusu tam da bütünü kavrayan kuramsal bir soru olacaktır.

İktidarın
çözümlenmesi ya da iktidarların çözümlenmesi, şu ya da bu biçimde ekonomiden
çıkarsanabilir mi?

İktidar, somut
olarak, her bireyin elinde bulundurduğu ve bir iktidar, bir siyasal hükümranlık
oluşturmak için devredebilecek olduğu şeydir. (s. 29)

Siyasal iktidar
tarihsel varlık olma gerekçesini ve somut biçiminin ve fiili işleyişinin
ilkesini ekonomide bulur.

İktidar,
ekonomiye göre her zaman ikinci konumda mıdır? Her zaman ekonomi tarafından
erekleştirilip bir anlamda işlevselleştirilir mi? (s. 30)

…politika,
savaşın başka araçlarla sürdürülmesidir. (s. 31)

Barışın ve onun
kurumlarının tarihi kaleme alındığında, yazılacak olan bu savaşın tarihinden
başka bir şey olmayacaktır hiçbir zaman. (s. 32)

14 Ocak 1976 Tarihli Ders

Savaş ve
iktidar. – Felsefe ve iktidarın sınırları. – Hukuk ve kraliyet iktidarı. –
Yasa, egemenlik ve uyruklaştırma. iktidarın analitiği: yöntem soruları. – Hükümranlık
kuramı. – Disiplinci iktidar. – Kural ve norm.

1970-71’den bu
yana üzerinde gezinmeye çalıştığım şey, iktidarın “nasıl”ıydı.

İktidar
ilişkilerinin gerçeklik söylemlerini üretmek için seferber ettiği hukuk kuralları
nelerdir?

…o gerçekliği
talep eden ve işleyişi için buna gereksinimi olan iktidar tarafından gerçekliği
üretmeye zorunlu kılınırız. (s. 38)

Batıda hukuk
kraliyet siparişinin hukukudur. (s. 40)

Hukuka, kanımca,
yerleştirilmesi gereken bir yasallık açısından değil, kullandığı uyruklaştırma
usulleri açısından bakmak gerekir. (s. 41)

…iktidarın
yukarıya doğru bir çözümlemesini yapmak gerekecek, (s. 44)

Hükümranlık
kuramı, bedenler ve bedenlerin ne eylediğinden çok toprak ve toprağın ürünleri
üzerinde uygulamada olan bir iktidar biçimine bağlıdır. (s. 49)

21 Ocak 1976 Tarihli Ders

Hükümranlık
kuramı ve egemenlik kurucular. – İktidar ilişkilerinin çözümleyicisi olarak
savaş. – Toplumun ikili yapısı. – Tarihsel-siyasal söylem, kesintisiz savaşın
söylemi. – Diyalektik ve diyalektiğin kodlamaları. – Irklar savaşımının söylemi
ve bunun transkripsiyonları.

…disiplinlere ve
bunlara bağlı olan bütün bilme ve iktidar etmenlerine karşı bir şey ileri
sürmek istendiğinde somut olarak ne yapılıyor? Hayatta ne yapılıyor? Yüksek
memurlar sendikası ve bunun gibi başka kurumlar ne yapıyorlar? Tam da o hukuku,
gerçekte hükümdarlığın hukuku olan şu ünlü biçimsel, burjuva hukukunu yardıma
çağırmaktan başka ne yapıyoruz? (s. 53)

Hükümranlık,
uyruktan uyruğa yönelen, uyruklar arasındaki siyasal ilişkiyi kuran kuramdır.

…başlangıçta
kendisini sayısız iktidarla donatır, bunlar sözcüğün siyasal anlamında güç
değil fakat olanaklar, yetkeler, yeterliklerdir. (s. 55)

Uyruk, iktidarın birliği ve yasa… (…) …hükümranlık kuramının etkide
bulunduğu öğeler bunlar.

Savaş, siyasetin
başka yollarla yürütülmesi olabilir, ama siyasetin kendisi başka yollarla
sürdürülen savaş değil midir? (s. 59)

Savaş
uygulamaları ve kurumları önce merkezi bir iktidarın elinde toplandı.

Sonuç olarak bu
savaşın devletleştirilmesiydi.

…askeri
kurumlarla donanmış bir devletin doğuşu, ancak ortaçağın bitiminde görülür. (s.
60)

…hukuk, barış,
yasalar çarpışmalardaki kan ve çamurdan doğdu.

Kurumların ve
düzenin motoru savaştır.

Başka deyişle
savaşı barışın ardında deşifre etmek gerekir.

Dolayısıyla
bizler birbirimize karşı savaş içindeyiz;

Tarafsız özne
yoktur. Zorunlu olarak birisinin düşmanıyızdır. (s. 62)

…artık
“kendimizi topluma karşı savunmalıyız” değil, “kendimize rağmen
(…) karşı-ırkın getirdiği bütün biyolojik tehlikelere karşı toplumu savunmalıyız”
(s. 73-74)

28 Ocak 1976 Tarihli Ders

Tarihsel söylem
ve bunun taraftarları. – Irklar savaşımının karşıtarihi. – Roma tarihi ve
Kutsal Kitap’ın tarihi. – Devrimci söylem. – Irkçılığın doğuşu ve dönüşümleri.
– Irkın arılığı ve devlet ırkçılığı: Nazi dönüşümü ve Sovyet dönüşümü.

Tarihimiz,
jüpiteryen bir tarihtir.

Tarihsel söylem
artık hükümranlığın söylemi, hatta ırkın söylemi değil, ırkların, ırkların
çatışmasının, uluslar ve yasalar içerisindeki ırklar savaşımının söylemi.

Birileri için
zafer olanın ötekiler için yenilgi anlamına geldiği öğrenilecektir. (s. 81)

“ırk”
sözcüğü değişmez bir biyolojik anlamla bağıntılı değildir.

…belirli bir tarihsel-siyasal
farklılaşmayı işaret eder. (s. 88)

Artık savaş
anlamında çarpışma değil biyolojik anlamda mücadele vardır: türlerin ayrışması,
en güçlünün seçilmesi, en uyumlu ırkların ayakta kalması vb.

Irkın saflığı
izleği, ırklar savaşımının yerini aldığında, ırkçılığın doğduğunu ya da
karşı-tarihin biyolojik bir ırkçılığa dönüştürülmesinin gerçekleşmekte olduğunu
düşünüyorum.

Irkçılık, tam
anlamıyla devrimci söylemdir, ama tersine çevrilmiştir. (s. 92)

“Tarihte
Roma’yı övmeyen ne var ki?”

4 Şubat 1976 Tarihli Ders

Yahudi
düşmanlığına ilişkin yanıt. – Hobbes’ta savaş ve hükümranlık. – İngiltere’ de, kralcılarda,
parlamentaristlerde ve Levellers’ da (Tesviyeciler) fetih söylemi. – İkili şema
ve siyasal tarihselcilik. – Hobbes’un saf dışı bırakmak istediği.

Toplumsal yapı
bir sınıflar piramidinden ya da bir hiyerarşiden oluşmuş değildir, tutarlı ve
birlikçi bir organizma oluşturmaz, ama yalnızca kesin bir biçimde ayrı olmakla
kalmayan birbirine karşıt iki bütünden oluşur. Ve toplumsal yapıyı oluşturan ve
devleti işleyen bu iki bütün arasında var olan bu karşıtlık ilişkisi aslında bir
savaş ilişkisi, bir sürekli savaş ilişkisidir; devlet, bu savaşın söz konusu
iki bütün arasında, görünürde barışçıl olan biçimler altında sürdürülme
yolundan başka bir şey değildir. (s. 98)

…uygar bir
devlet içerisinde bile yola çıkan birisi evinden ayrıldığında, kapısını özenle
kilitlemeyi asla unutmaz, çünkü hırsızlar ve soyulanlar arasında süren kesintisiz
bir savaş olduğunu iyi bilir. (s. 99)

Farklılık barış
getirir.

Buna karşılık,
farksızlık, yetersiz farklılık durumunda (…)Başkalarından, bir başkasından
biraz daha zayıf olan bile, yine de pes etmek zorunda kalmamak amacıyla
kendisini oldukça güçlü görmek için, en güçlü olana yeterince yakın durur.
Dolayısıyla zayıf asla vazgeçmez. Güçlüye gelince ki o yalnızca ötekilerden
biraz daha güçlüdür, kaygı duymayacak ve tetikte durmak zorunda kalmayacak
denli güçlü değildir hiçbir zaman.

…savaştan
kaçınmak isteyen ondan ancak bir koşulla kaçınabilir: savaşmaya hazır olduğunu
ve vazgeçmek durumunda olmadığını göstermelidir.

Öyle bir hareket
edecektir ki, savaşma noktasında olan öteki, kendi gücünden kuşku duymaya başlayacak
ve böylelikle bundan vazgeçecektir. (s. 101)

Savaş durumunu belirleyen,
doğal biçimde eşitlikçi rekabetlerin bir tür sonsuz diplomasisidir. (s. 102)

Yaşamı ölüme
tercih etme istenci: işte hükümranlığı, kurum ve karşılıklı anlaşma usulüne göre
kurulmuş olan hükümranlık kadar hukuksal ve yasal bir hükümranlığı kuracak olan
budur. (s. 105)

…iktidar
ilişkileriyle uğraşıldığı anda, hukukun alanına, hükümranlığın alanına değil;
erkin, egemenliğin alanına girilir. (s. 120)

11 Şubat 1976 Tarihli Ders

Kökenlerin
anlatısı. – Troya söylencesi. – Fransa’nın veraseti. – “Franco-Galli”.
– İstila, tarih ve kamu hukuku. – Ulusal İkicilik. – Hükümdarın bilmesi. – Boulainvilliers’den
“Fransa’nın Durumu”. Mahkeme kalemi, devlet dairesi ve soyluların
bilmesi. – Tarihin yeni bir öznesi. – Tarih ve anayasa.

Hukukun tarihi
(…) ihanetlerin, hem de ihanetler üzerine binen bütün ihanetlerin ortaya
dökülmesi olacaktır. (s. 140)

1 8 Şubat 1976 Tarihli Ders

Ulus ve uluslar.
– Roma fetihi. – Romalıların büyüklüğü ve çöküşü. -Boulainvilliers’ye göre
Germenlerin özgürlüğü üzerine. – Soissons vazosu. – Feodalilenin kökenleri. –
Kilise, hukuk, devletin dili. – Boulainvilliers’ de savaşın üç genellemesi:
tarihin yasası ve doğanın yasası; savaşın kurumları; güçler hesabı. – Savaş
üzerine gözlemler.

Doğanın
eşitlikçi yasası, tarihin eşitlikçi olmayan yasası karşısında zayıftır.

Tarihin yasası
her zaman doğanın yasasından daha güçlüdür.

Tarihin gücünün,
doğanınkinden daha büyük olması: sonuç olarak, tarihin doğayı bütünüyle örtmesine
neden olan budur. Tarih başladığında artık doğa konuşamaz, çünkü tarihle doğa
arasındaki savaşta her zaman tarih üstün gelir. Tarih ve doğa arasında bir güç
ilişkisi vardır ve bu güç ilişkisi kesin biçimde tarihin yararınadır.
Dolayısıyla doğal hukuk yoktur, ancak kaybeden taraf olarak vardır: her zaman
tarihin en büyük mağlubudur, o “ötekidir”. (s. 167)

25 Şubat 1976 Tarihli Ders

Boulainvilliers
ve tarihsel-siyasal bir continuum’un kurulması. – Tarihselcilik. – Tragedya ve
kamu hukuku. – Tarihin merkezi yönetimi. – Aydınlanma sorunsalı ve bilmelerin
soykütüğü. – Disiplinci bilmenin dört işlemi ve bunların etkileri. – Felsefe ve
bilim. – Bilmelerin disipline sokuluşu.

Boulainvilliers
için, güç ilişkisi ve iktidarın oyunu, tarihin özünü oluşturur. (s. 179)

Tarih bize
savaşta olduğumuz düşüncesini getirdi ve bizler tarih içerisinden birbirimizle
savaşmaktayız. (s. 181)

Ayıklama,
normalleştirme, hiyerarşileştirme ve merkezileştirme / Disiplinci iktidar.

3 Mart 1976 Tarihli Ders

Tarihsel
bilmenin taktik genelleşmesi. – Kuruluş, Devrim ve çevrimsel tarih. – Yabanıl
ve barbar. – Barbarın üç süzgeçten geçirilişi: tarihsel söylemin taktikleri. –
Yöntem soruları: epistemik alan ve burjuvazinin karşı-tarihselciliği. –
Devrimde tarihsel söylemin yeniden canlandırılması. – Feodalite ve gotik roman.

…gotik romanlar,
aynı zamanda terör, korku ve gizem dolu olduğu gibi siyasal romanlardır, çünkü bunlar
hep haksızlıkların, iktidarı kötüye kullanmaların anlatısıdır; adaletsiz
hükümdarların, acımasız ve eli kanlı senyörlerin, küstah din adamları vb’nin
hikâyesidir. (s. 218)

10 Mart 1 976 Tarihli Ders

Devrimde ulus
düşüncesinin siyasal olarak yeniden geliştirilmesi: Sieyes. – Kuramsal
sonuçları ve tarihsel söylem üzerindeki etkileri. – Yeni tarihin iki
kavranılırlık çizelgesi: egemenlik ve bütünlenme. – Montlosier ve Augustin
Thierry. – Diyalektiğin doğuşu.

XVIII. yüzyılda
savaşı siyasal ilişkilerin, başat ve hemen hemen tek çözümleyicisi kılmış olan
şey, temelde tarihin söylemiydi. (s. 223)

Monarşinin ulus
tanımı:

Ulus, aynı
topraklarda yaşayan, aynı dili konuşan, aynı geleneklere sahip bir topluluk,
bir kalabalık, bir bireyler topluluğu olduğu için var değildir.
Ulusu bu oluşturmaz. Ulusu oluşturan şey,
yan yana bireylerden başka bir şey olmayan, bir bütün bile kurmayan ama hepsi,
her biri bireysel olarak, kralın bedensel, canlı, gerçek kişiliğiyle hem
hukuksal hem de fiziksel belirli bir ilişkide bulunan kişilerin var olmasıdır.
Ulusun yapısını oluşturan, uyruklarının her biriyle olan fiziksel-hukuksal
ilişkisi içerisinde, kralın bedenidir. (s. 225)

Sieyes bir
ulusun var olması için iki şeyin olması gerektiğini söyler: ortak bir yasa ve
bir yasama erki. İşte hukuk devleti bu. (s. 226)

Tarih ve felsefe
şu ortak soruyu soracaklardır: şimdide tümel olanı taşıyan nedir?

Şimdide, tümel
olanın hakikati olan şey nedir? Bu tarihin sorusudur, bu aynı zamanda
felsefenin de sorusudur. Diyalektik doğmuştur. (s. 243)

1 7 Mart 1976 Tarihli Ders

Hükümranlık
iktidarından yaşam üzerindeki iktidara. – Yaşatmak ve ölmeye bırakmak. –
Beden-insandan tür-insana: biyo-iktidarın doğuşu. – Biyo-iktidarın uygulama
alanı. – Nüfus. – Ölüm ve özellikle de Franko’nun ölümü üzerine. – Disiplinin
ve düzenlemenin işleyişleri: işçi sitesi, cinsellik, norm. – Biyo-iktidar ve
ırkçılık. – Irkçılığın uygulama işlevleri ve alanları. – Nazizm. – Sosyalizm.

XIX. yüzyılın en
temel olaylarından biri, yaşamın iktidar tarafından göz önüne alınması
diyebileceğimiz şeydir: bir anlamda, canlı varlık olarak insan üzerinde bir
iktidar kurma, biyolojik olanın bir devletleştirilmesi… (s. 245)

Biyopolitiğin
işi nüfusladır…

Biyopolitiğin
yöneleceği şey, toplamda kendi zamanı içerisinde ele alınan bir nüfus içinde
meydana gelen belirtisiz, rastlantısal olaylardır. (s. 251)

Hastalanma
oranını değiştirmek, düşürmek gerekecektir; yaşamı uzatmak gerekecektir; doğum
oranını artırmak gerekecektir. (s. 252)

…gözetleme ve
terbiyeyle, bireyin bedeni üzerindeki iktidar mekanizmaları uygun hale getirildi
– bu disiplini oluşturdu. (s. 255)

(Gözetleme ve
terbiye mekanizmaları; okul, hastane, kışla, atölye vs.)

Cinsellik, tamı
tamına bedenin ve nüfusun buluşma yeridir. Demek ki disipline dayanır, (s. 257)

Irkçılığı devletin
mekanizmalarına sokan, işte bu biyo-iktidarın birden belirimidir.

Gerçekten de
nedir ırkçılık? Öncelikle, iktidarın sorumluluğunu yüklendiği o yaşam alanı
içerisinde bir kopukluk yaratmanın yoludur: yaşaması gerekenle ölmesi gereken
arasındaki kesinti. (s. 260)

Aramızdan
ölenlerin sayısı ne kadar çok olursa, ait olduğumuz ırk da o kadar saf olacaktır.
(s. 263)

Dersin Özeti

İktidar
ilişkilerinin somut çözümlemesini yürütmek için, hükümranlığın hukuksal
modelini bir yana bırakmak gerekiyor.

(Çünkü bu model)
…yasayı iktidarın temel belirtisi kılar.
(s.
271)

(İktidarın özneleri nasıl üretebildiğini
incelemek gerekir.

Sonuç olarak iktidarı anlamak için,
iktidarın uyguladığı/kullandığı baskı tekniklerini saptamak gerekir.)

Öncelikle incelenmesi gereken, savaştır;
soyut ve somut şekilleriyle.

Ortaçağdan bu yana devlet sisteminin
evrimine paralel olarak savaş uygulamalarında gözlenen evrim, savaş araçları ve
savaş hakkının merkezileşmesidir.

Savaş, bütün
iktidar kurumlarının temeli durumuna geldi.

İngiltere’de Coke
ya da Lilburne, Fransa’ da Boulainvilliers ve daha sonra

Buat-Nançay
tarafından parlatılmış olan bu söyleme göre, devletlerin doğuşuna yol açan
savaştır. (s. 273)

Hobbes’un
herkesin herkesle savaşı dediği şey (…)herkesin, herkes tarafından kendisi için
oluşturduğu tehlikeyi ölçtüğü, ötekilerin dövüşme isteğini kestirdiği ve
kuvvete başvurduğunda altına gireceği riski değerlendirdiği bir tasarlama oyunudur.

Hükümranlık kesinlikle savaşçı bir
egemenlik olgusuyla değil, tersine, savaştan kaçınmayı olanaklı kılan bir
hesapla kurulur. Hobbes’ a göre devleti kuran ve ona biçimini veren
savaş-olmayandır. (s. 275-276)

Önemli olan,
tarihsel çözümleme ilkesinin ırkların ikiliğinde ve savaşında araştırılmış
olmasıdır. Bu ilkeden yola çıkarak ve Augustin ve Amedee Thierry’nın
kitaplarının aracılığıyla, XIX. yüzyılda tarihin iki tür çözümü gelişecektir:
bunlardan biri sınıf savaşımına, öteki biyolojik çatışmaya eklemlenecektir. (s.
277)

Dersin Konumu

Foucault (…)tımarhaneler,
delilik, tıp, hapishaneler, cinsellik, “polis” üzerine yürüttüğü
sayısız tarihsel çözümlemede, daha çok iktidarın işleyişini, etmenlerini, “nasıl”ını
araştırdı.

(faşizm ve
Stalinizm) “Bunları bizim için böylesine şaşırtıcı kılan sayısız nedenden bir
tanesi, tarihsel benzersizliklerine karşın tam anlamıyla özgün olmamalarıdır.
Faşizm ve Stalinizm öteki toplumların çoğunluğunda zaten bulunan mekanizmaları kullandı
ve genişletti. Yalnızca bu değil, fakat iç çılgınlıklarına rağmen bu ikisi,
geniş bir ölçüde, bizim siyasal usçuluğumuzun fikirlerini ve yöntemlerini
kullandı.” (s. 281)

…”cinsellik”,
bulgulamayı, deşifre etmeyi bilme koşuluyla, bireylerin gerçeğinin ortaya
çıkarılacağı, sırlar odası değildir; cinsellik daha çok, (…)”insan
bedeninin

anatomo-politiği”
ve “nüfusun biyo-politiği”yle iki biçimli olarak yaşam üzerinde
kurulan iktidarın kendisini gösterdiği alandır. (s. 283-284)

İktidarın olduğu
yerde, her zaman direniş vardır, biri ötekiyle iç içedir.

Bilmenin ve onun
iktidarla olan ilişkilerinin çözümlemesini yapmak istediğimizde strateji
kavramı temeldir.

“Sonuç olarak,
her çatışma stratejisi iktidar ilişkisi olmayı düşler ve her iktidar ilişkisi,
kendi gelişim çizgisini izlediği kadar, direnişlerle kafa kafaya gelse de,
muzaffer stratejiye dönüşme eğilimindedir.” (s. 289)

II faut defendre la societe

Türkçeleştiren:
Şehsuvar Aktaş

Yapı Kredi Yayınları

Aralık, 2002

disiplinci
iktidarın etmenleri

İlgili Makaleler