Sosyoloji

Michael Meyer – Retorik

Michael Meyer – Retorik

(Retorik)… zihnin söylem ve fikirlerle manipüle edilmesi olarak kabul edilmeye başlandı Platon’la birlikte.
– Retorik, dinleyicilerin manipüle edilmesidir (Platon)
– Retorik, güzel konuşma sanatıdır (Quantilianus)
– Retorik, ikna etmesi gereken ya da etmeyi amaçlayan argüman ve söylemlerin sergilenmesidir (Aristoteles)

Aristoteles’e göre retorik söylem, rasyonellik, dille ilişkilidir. Tek sözcük tanımlar bu üç boyutu: Logos.
Logos, dinleyici ve hatibi kendi kurallarına bağlar; dinleyici güçlü güçlü argümanlarıyla ikna eder ya da hitap ettiği kişileri heyecanlandıran güzel üslubuyla beğenisini, razı etmek ya da büyülemek istediği dinleyiciyi nitelemek amacıyla tek sözcük kullanır; Pathos

Ama rasyonel söylem ve tutkuları etkileyen söylem arasındaki farkı doğuran, heyecan yaratan ve işi mantığı unutturma noktasına kadar götüren Logos’tur. Aristoteles’e göre, retorik bir hatibin söylemidir ve dinleyiciyi ikna etmeyi ya da heyecanlandırmayı amaçlar. Bu bağlamda, kesinlikle var olan üç boyut sözün gücüyle entegre olmuştur.
Platon’a görer ise tersi geçerlidir. Ona göre, dili yönlendiren gerçek değil, Pathos ama aynı zamanda da sadece sonuçlarla ilgilenen ve kimi zaman taraf değiştiren, karşıt fikirleri savunmaktan ve çelişkili etkileri aramaktan sıkılmayan hatibin girişimidir. Akıl retoriğe yabancıdır, çünkü açık seçik olmak ister ve dolayısıyla sadece felsefeyle ilişkilidir. (s. 10/11)
Etik, sözcüğünü veren ‘ethos’ ve aynı zamanda Latince mores (ahlak) söz konusudur bu bağlamda…
Quintilianus’a göre, retorik iyi söyleme sanatıdır çünkü hem söylemin tüm yetkinliklerini hem de hatibin ahlakını kucaklar, çünkü iyi insan olmadan gerçekten iyi konuşmak mümkün değildir.
Pathos ve Logos; Ethos’un hatiplik değerine örtük biçimde katılsalar da ikincil gözükürler. Bu durumda güzel söz söyleme hem üslup etkilerine (logos), hem heyecana, hem de tutkuya (pathos) açılır.
Retorik, kişiler arası iletişimde ortaya çıkan sorunların analizidir, bu analize vesile olurlar ya da bu analiz içinde yer alırlar. (s. 15)
Retorik egemen bir düşünce modelinin silinmesiyle ve başka bir modelin beklenmesi sırasında ortaya çıkar.
Sofistlerin Yunanistan’ı, Aristoteles’in sistematizasyonunda özgür ve kendi kaderini kendisi belirleyen bir siteyle bulmuştur. (s. 21)
Yunanlılara göre ethos ben imgesi, karakter, kişilik, davranış özellikleri, yaşam ve amaç tercihidir (dolayısıyla da etik).
Ethos sorunların son noktasıdır.
Ethos cevaplara gönderme yapar, pathos ise sorunların kaynağıdır ve sorular tutkuların, heyecanların ya da sadece fikirlerin tanıklık ettiği bir çok nedenle ilişkilidirler. (s. 27/28)
Anlam, kesinlikle bir cevabın içindeki sorudur, söylenmiş olanın içindeki soru ama burada cevap yoktur, çünkü kullanılan sözcükler soru sözcükleri olmasa da her şey problemdir. (s. 33)
Ethos potansiyel olarak sonu gelmeyen sorulara bir son verebilme yeteneğidir. (s. 35)
Logos, sorusu olduğu şeylerin tümüdür.
Her yargı sorulan bir soruya cevaptır ve sorulmayan ve iletişimi mümkün kılan sorulara özet şeklindeki sözcüklerden oluşur. (s. 37)

Retorik sanatı temel olarak beşe ayrılır:
1) Yaratma
2) Düzenleme (ya da anlatma)
3) İfade biçimi (üslup)
4) Eylem
5) Bellek (s. 38)

Aristoteles’e göre, sergileme ya da düzenleme kanıtlamadan önce gelmelidir, kanıtlama savunulan tezle ilgili argümanı verir.
Cümlelerin çok uzun olduğu Alman dili bu uygulamaya çok uygundur ve böyle bir üsluba yüklenmek söylemin ikna edici özelliklerini artırır. (s. 40)

1) Sorunun arkasındaki niyetin (ethos) oluşmasına yönelik etkinlik
2) Bir soru-cevap ilişkisi değerlendirmesi (logos)
3) Zihnin cevabı kabullenmesi (pathos)

Ethos, ethos (burada kendisi)-logos-pathos ilişkisini anlama-uyum-ikna üçlemesine göre ele alır.
Pathos gerçek gerçekliği içinde olumlu değerlere benzerlikle etkin olur ve olumsuz olduğu kabul edilen değerleri reddeder. (s. 46)

Pathos ikna etmenin hedefidir. (s. 51)
Retorik, sıkıştırılmış bir kanıtlamadır.

Aristoteles’e göre, kanıtlamanın iki temel yöntemi tümevarım ve örnektir ve bu bağlamda az ya da çok olası genel bir kurala doğru gitmek ya da ondan yararlanmak benzer bir durumu dikkate almak söz konusudur. (s. 73)

Retorik benzerlik ve farklılık üstünde durduğundan mecazlara ihtiyacı vardır.
Birini vurgulamak ve yaratmak için öbürünü ihmal ederek ve bastırarak. (s. 80)

Bilinçdışı beden dilidir.
Beden bireyde farklılığı ya da daha doğrusu, herkesin farklılığını temsil eder.

Ölüm, mezarla insanileştirilir, tıpkı moda olan bir zevkle giyinmenin bir ihtiyaç olması gibi. (s. 90)

Beden zevklerinden doğan bütün tutkular retorikleşirler. Tutku bedenin retoriğidir, organik ve psikolojik arasındaki kaynaşma noktasıdır, problemi kesin bir zafer haline getiren dildir.
Tutku hem olmak istediğimiz hem istemediğimiz bir bedenin çelişkisini kimliğe dönüştürür ve bizi bedenin egemenliğine indirger ve hatta bu şekilde tanımlar.
Tutku bedenin olma ve olmama özgürlüğünü verir bana, çünkü mecazi olarak öyleyimdir. (s. 91)

Ben, toplumda her zaman retoriktir; kendini tasarlayarak ortaya çıkarır. (s. 96)

Edebiyat gösteriyle birlikte doğmuştur; okunmaktan çok anlatılıyordu ve o dönemde ideal olan, epik şairin anlattıklarını dinlemekten çok, eylemin kendisini seyretmekti. Heyecan ve eğlence Pathos’a bağlıdır. Retorik ve poetik uzun zamandan beri birleşmiştir ama çok açık seçik değildir bu.
Aristoteles’e göre retorik, olana ama olmayabilecek olana bağlıdır, poetik ise olmayana ama olabilecek olana, düşsel olana bağlıdır.
Aristoteles, ayrıca, retoriğin söylemle poetiğin ise eylemle ilgili olduğunu söyler ve buna göre destan ve trajedi örnek türlerdir onun gözünde. Epidik türle birlikte retorik ‘poetik’e çok yakındır: söylemin mutlaka gerçek olması gerekmez ama iç açıcı olmalıdır, ahlaksal açıdan dinleyicinin onayını almalıdır, hatta seyircinin ya da okuyucunun da onayını almalıdır. Poetik ve retorik arasındaki sınır pek belirgin ve bu da edebiyat teorisinin niçin çok uzun zamandan beri retoriğin bir parçası olduğunu açıklar. (s. 105)

Güçlenen simgecilite birinci evre: yorumlama dönemi (Gadamer)
İkinci evre: yaklaşım okulu (H.R. Jauss, W. Iser)
Üçüncü evre: yapısöküm (Derrida)
Dördüncü evre: edebiliğin problematolojik anlayışı

Metin, okuyucu gibi hem cevap verir hem soru sorar.
Yapıt cevaptır.

Kafka bize çağdaş edebiyatın bir alegorisini verir:
Bir türlü iş bulamayan bir hizmetçi bir akşam kendisini -kişisel hizmetleri için yanına alabileceğini- söyleyen birine rastlar.
Bir görüşme yaparlar ama zavallı aday sorulan soruları bile anlamaz.
O zaman müstakbel patronu sorularına cevap veremeyen kişiyi işe alacağını söyler.
Tipik “Kafkaesk” bir durum söz konusudur burada; Ama saçmalık saptamasıyla yetinmemiz mi gerekir?
Hizmetçinin şato personeli içine dahil edilmesi edebiyata girişle ve patronun cevabı olmayan sorusu anlamın sorusuyla özdeşleştirilmek istenirse parabol aydınlanır.
Burada edebiyat olan şeyin bir alegorisi savaşlar ve katliamlarla parçalanmış, ideal olmaktan çıkmış modern dünyanın anlamsızlığını etkileyen anlamla ilgili bir söylem söz konusudur.
Gerçekliğin ve bu gerçeklikle ilgili edebiyatın anlamı bundan böyle anlam yitimidir ve bu anlamın sorduğu sorunun tek cevabı cevap olmadığıdır ki paradoksal bir durumdur bu, çünkü bu da (gene) bir cevaptır.
Birinin söylediği bir şeyde soru olan şeyi bilmek, söylediklerinin anlamına ulaşabilmektir. Bir edebi metin bir çok şey demektir ve ne kadar büyük olursa o kadar farklı sorunsallıklar içerir. (s. 114)

Pathos ‘sen’,
Logos ‘o’ ve
Ethos da ‘ben’dir.
Bu işlevlerin önceliği doğrultusunda farklı edebi türler ortaya çıkar. (s. 115)

Şiir, tarihin etkisiyle gitgide daha sorunsal olacaktır ve Ronsard’dan Mallarme’ye şiirsel uyumsuzluk, Ben’in parçalanmasına ve dağılmasına katılmak amacıyla hızlanır kesinlikle.

Ethos ->- Lirik tür, “ben” ->- şiir (şiir-roman)
Logos ->- Epik tür, “o” ->- destan (destan-tarih)
Pathos ->- Tiyatro türü, “sen” ->- trajedi (trajedi-komedi)

Kandırmak, aslında mesafenin yok edilmesini haber verir. (s. 133)

Çeviren: İsmail Yerguz
Dost, 2009