Mescidi Şah -İsfahan- Tarihçesi, Mimari, Hakkında Bilgi
Mescid-i Şâh. İran’ın İsfahan şehrinde XVII. yüzyıla ait cami.
Safevî devri mimari eserlerinin ve İran camilerinin en güzellerinden biridir. Mescid-i İmâm, Mescid-i Sultanî-i Cedîd ve Câmi-i Abbasî isimleriyle de tanınır. Caminin banisi Şah I. Abbas Safevî’nin İsfahan’ı yeniden imar etme faaliyeti çerçevesinde, 1021’de (1612) tamamlanan Meydân-ı Şâh’ın güneyinde bulunan Mescid-i Şâh’ın yapımına aynı yıl başlanmış. Şah Safî döneminde 1040’lı (1630-31) yıllarda tamamlanmıştır. Fakat diğer kitabelerden de anlaşıldığı üzere daha sonraki tarihlerde de bina içinde imar faaliyetleri olmuş ve özellikle mimari tezyinatın teşekkülünde ve ana binanın ek kısımlarında çalışmalar yapılmıştır. Binanın muhtelif kısımlarında yer alan kitabelerde değişik usta ve mimar isimleriyle birlikte hükümdar emirnamelerine rastlanmaktadır. Eserin yapımına Şah I. Abbas Safevî’nin emriyle Mimar Üstâd Ebü’l-Kâsım’ın idaresi altında başlandığı bilinmektedir. Binanın meydana bakan büyük kapısı üzerinde yer alan kitabelerde yapının Muhib Ali Bîkellah denetiminde inşa edildiği, mimarının ise Ali Ekber İsfahanı olduğu belirtilmektedir.
Dört eyvanlı plana sahip olan eser bu tipin en gelişmiş örneği olarak kabul edilmektedir. Selçuklular devrinden başlayarak İran’daki mimarinin esasını teşkil eden bu merkezî avlu etrafında teşkilâtlandırılmış dört eyvan ve bunlara bağlı ikinci derecede önemi haiz mimari bölümlerden meydana gelen plan tipi, İran dışında Hint-İslâm ve Orta Asya mimari anlayışlarına da tesir ederek önemli bir yayılma göstermiştir. Özellikle 1375’ten itibaren inşa edilen Yezd Cuma Camii ve 1418 tarihli Meşhed Ulucamii’nde belirli bir gelişme kaydeden bu plan tipine katılan en önemli yeni kısımlar olarak Mescid-i Şâh’ın ana ibadet mekânının iki tarafında yer alan iki medrese ve binanın dış cephesini teşkil eden yüksek bir kapı şeklinde yapılmış olan taçkapının kendine has teşkilâtı dikkat çekmektedir. Özellikle bu cephe mimarisi, Safevî mimari anlayışı için alışılmış olmakla-birlikte İslâm âleminin diğer bölgelerinde farklı bir hususiyet göstermiştir. Caminin bağlandığı ve içinde yer aldığı büyük meydanın mimari teşekkülü ve kıble istikameti arasında ortaya çıkan farklılaşma sonucu iki ana eksen tayin edilerek binanın dışarıya açılan taçkapısı ve binanın kendi ana ekseni iki ayrı istikamete göre tanzim edilmiştir.
Ana ibadet mekânının güneydoğu ve güneybatısı birer medreseyle çevrilmiştir. Süleymânî ve Nâsırî adlarıyla tanınan bu medreselerden biri 1077 (1666-67). diğeri 1095 (1684) tarihlidir. Uzun dikdörtgen avlular etrafında teşekkül etmiş mimari kısımlardan meydana gelen bu medreselere binanın ana avlusu yanlarında bulunan yan eyvanlar ve onların arkasındaki kubbeli mekânlardan geçilmektedir. Bir kışlık salonla diğer küçük ibadet mekânları da ana mimari topluluğa dahil bulunmaktadır. Ana ibadet mekânının kanatlarını teşki! eden iki yan kısım alışılmış hususiyetlerin dışına çıkılarak değişik bir şekilde inşa edilmiştir. Kıble istikametine dik olarak uzayan iki nef şeklindeki bu bölümlerin üzeri, iki nefi ayıran taştan üç fil ayağı tarafından taşınan sivri kemerler üstünde yükselen sekiz küçük kubbeyle örtülüdür.