Merkez Efendi Camii, Türbesi, Hamamı, Külliyesi, Hakkında Bilgi
Merkez Efendi Külliyesi. İstanbul’da önemli bir ziyaretgâh olma özelliğini günümüzde de sürdüren XVI. yüzyıla ait bir tarikat külliyesi.
Topkapı civarındaki surların dışında, Osmanlı döneminde adı Mevlevihane Yenikapısı olan Mevlânâkapı’nin karşısında aynı adı taşıyan mahallede yer almaktadır. Külliyenin çekirdeğini oluşturan ve İstanbul’un en önemli tasavvuf merkezlerinden biri olan tekkenin kurucusu Halvetiyye’nin Sünbüliyye koluna mensup, döneminin ileri gelen sûfîve hekimlerinden. Merkez Efendi lakaplı Şeyh Mûsâ Muslihuddin Efendi olup Sünbül Sinan Efendi’den hilâfet aldıktan bir müddet sonra 920’de (1514) tarikatın halvet geleneğine uygun bu münzevî tekkeyi tesis etmiştir. 1514-1520 yıllan arasında, Yavuz Sultan Selim’in eşi Ayşe Hafsa Sultan’ın Manisa’daki külliyesine ait zaviyede şeyhlik yapan Merkez Efendi, şeyhi Sünbüf Efendi’nin 936’da (1529! vefatı üzerine İstanbul’a gelerek Koca Mustafa Paşa Külliyesi’ndeki tekkenin meşihatını üstlenmiş, hayatının sonuna kadar bu görevi sürdürmüş, bu arada zaman zaman sur dışındaki tekkenin çilehânesinde halvete girmiş, muhtemelen bu tekkenin de şeyhliğini yürüterek vefatında (959/1552) buraya gömülmüştür.
Mütevazı bir zaviye niteliğinde olan ilk tekkeyi Merkez Efendi ile bazı mensupları kendi imkânlarıyla bizzat inşa etmişlerdi. 1533-1536 yıllan civarında, eşi Lutfi Paşa’nın görevli olduğu Yanya’dan İstanbul’a gelerek Merkez Efendi’ye intisap eden Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan biri Eyüp’ün Bahariye kıyısında, diğeri sur içinde Davutpaşa’da olmak üzere iki tekke yaptırmış, sur dışındaki bu tekkeyi vakıflarla donatmış, yapılarını genişletmiş. Mimar Sinan eliyle cami-tevhid-hâneyi yeniden inşa ettirmiştir. Nitekim Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki kayıtlarda tekkenin Merkez Efendi diye meşhur olmakla beraber Şah Sultan tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Merkez Efendi’nin vefatını müteakip kabrinin üzerine yine muhtemelen Şah Sultan tarafından bir türbe inşa ettirilmiş, böylece tekke tam teşekküllü bir tarikat tesisi haline gelmiştir. Âsitâne veya pîr makamı olmamasına rağmen halkın Merkez Efendi’ye hayatta iken gösterdiği sevgi ve saygının ölümünden sonra da devam etmesi sebebiyle burası şehirdeki en itibarlı ziyaretgâhtardan biri olmuştur.
Binaları çeşitli tarihlerde onarılmış, yenilenmiş, birtakım ek yapılar inşasıyla geliştirilmiş olduğundan külliyenin zaman içinde geçirdiği bütün aşamaları tesbit etmek imkânsız olsa da şu önemli gelişmeler zikredilebilir: Tekkenin mensuplarından ya da muhiplerinden olduğu anlaşılan Defterdar Abdülbâki Paşa 1608′-de burada bir dârülkurrâ inşa ettirmiş, 1812’de cümle kapısının yanına ufak bir çeşme konmuş, 1813’te türbe onarılmıştır. II. Mahmud 1836’da tekkeyi büyük bir yenilemeye tâbi tutmuş, bu arada cami-tevhidhâne, baninin türbesi, cümle kapısıyla bunun yanındaki diğer türbe yeniden yaptırılmıştır. Ayrıca ahşap harem dairesinin XIX. yüzyılın ikinci yarısı içinde yeni baştan inşa edildiği belli olmaktadır.