Kimdir

Memduh Şevket Esendal kimdir? Hayatı ve eserleri

Memduh Şevket Esendal kimdir? Hayatı ve eserleri: Devlet adamı ve hikâyeci. 1883’te Çorlu’da doğdu ve 1952’de Ankara’da öldü. İlk tahsilini İstanbul Kumkapı Abdullah Efendi Mahalle Mektebinde yaptı. Fevziye Rüştiyesinde ortaokul ve Edirne İdadisinde de lise tahsilini yaptı. Yüksek tahsil için Mekteb-i Mülkiyeye kaydolmuşsa da geçim sıkıntısı sebebiyle bitiremeden Çorlu’ya geri döndü ve çiftçiliğe başladı. 1906’da İttihat ve Terakki Partisine girdi. 1912’de Balkan Savaşları sırasında İstanbul’a gelip yerleşti. İttihat ve Terakki Partisi müfettişi oldu. Bu vesileyle Anadolu ve Rumeli’yi tanıma fırsatı buldu. Hikâyeciliğinde bunun büyük bir rolü oldu.

Esendal, İstanbul’un işgaliyle İtalya’ya kaçtı ve 1921’de Ankara’ya gelerek TBMM’ye girdi. Azerbaycan orta elçiliğinde bulunduktan sonra 1923-1926 yılları arasında Galatasaray ve Kabataş liselerinde târih, coğrafya öğretmenliği yaptı. İran, Afganistan ve Rusya’da elçilik görevlerinde bulunurken Farsça ve Rusça’yı öğrendi. Elazığ ve Bilecik milletvekilliği yaptı. 1941-1945 yılları arasında CHP genel sekreterliğini üstlendi. Parti genel sekreterliğinden ayrıldıktan sonra ölümüne kadar hikâye yazmakla meşgul oldu.

Memduh Şevket Esendal’ın hikâyelerinin en önemli husûsiyeti, iyimserlik havası içinde, gündelik hayâtı yumuşatarak vermeye çalışmasıdır. Karamsarlık ve ümitsizliğe fazla yer vermeden, tanıdığımız insanları ele almaktadır. Kısa cümleli, sâde ve günlük konuşma havası içinde karakter tesbitleri yapmakta, yorumu okuyucuya bırakmaktadır. Sosyal ve siyasî düşüncelerini ve fikirlerini dolaylı yoldan, edebî tasvir ve tahlillere yer vermeden ifâde etmektedir. Bu bakımdan hikayelerinin edebî yönü zayıftır.

Kırk sekiz hikâyesi, 1946’da iki cilt hâlinde basılmış olup, bâzı neşredilmemiş hikâyeleri de Temiz Sevgiler (1965) isimli kitapta toplanmıştır. Ayaşlı ve Kiracılar isimli bir de romanı vardır.

KAYNAK: REHBER ANSİKLOPEDİSİ, 13. CİLT

Memduh Şevket Esendal kimdir? hayatı ve eserleri hakkında bilgi: Çorlu’da doğdu (1883). Düzgün eğitim yapma olanağını bulamadı. Genç yaşta, gizli çalıştığı dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi (1906). Ba­basının ölümü üzerine ailesinin geçimini sağlamak için Çorlu’da çiftçilik yap­tı (1907-1926). İttihat Terakki Fırkası’nın müffetişi olarak Rumeli ve Anado­lu’da gezdi. Balkan Savaşı çıkınca ailesiyle birlikte İstanbul’a göçtüler. I. Dün­ya Savaşı’na katıldı. Mütarekede Anadolu’ya geçti. BMM Hükümeti’nce elçi olarak Azerbaycan’a gönderildi (1920). Kurtuluş Savaşı’nın bitiminde ülkeye döndü. Kimi yakm arkadaşlarının İzmir suikastı ile ilgili görünmeleri üzerine yeniden elçilikle yurtdışına gönderildi (1926-1938). Bilecik’ten milletvekili se­çilerek parlamentoya girdi (1938-1950). Bu görevi sırasında CHP’nin genel sekreterliğini de yaptı (1941-45). Ankara’da, 16 Mayıs 1952’de öldü.

Önce İrtika, Musavver Fen ve Edep gazetelerinde görünen Memduh Şevket, yönetimine katıldığı Meslek gazetesinde yayımladığı öykülerle ta­nınmıştı. Ülke dışında bulunduğu yıllar Ayaşlt ve Kiracıları (1934) adlı ro­manı yayımlandı. Yapıtın CHP’nin düzenlediği roman yarışmasında 5. de­receyi almasından sonra öyküleri İstanbul (1945), Sanat ve Edebiyat (1947), Seçilmiş Hikâyeler (1947-48), Ulus (1948-49), Ülkü (1949), Hisar (1950), Pazar Postası (1951), Türk Dili (1951) dergi ve gazetelerinde çıktı.

Sanatı

Memduh Şevket’i çağdaşları Ömer Seyfettin, Refik Halit, Yakup Kadri gi­bi öykücülerden ayıran belirgin özellik, öykülerinde, geçiş dönemine özgü top­lumsal sorunların ağırlığını kimliklerinde duyan insanların bulunmayışıdır.

Ömer Seyfettin’in, yaşadığı dönemin siyasal olaylarından uzak kalmadığı­nı, sorunlara dayanan öyküler kurmayı amaçladığını kanıtlayan yapıtları çoktur. Refik Halit, “Memleket Hikâyeleri”nde, toplumsallığa yönelirken yer yer patron, bürokrat, küçük burjuva ve emekçi bireyleri sınıfsal nitelikle­riyle vermeyi başarır. Yakup Kadri’nin özellikle “Milli Savaş Hikâyeleri”nde, insanlar, “arayışları, dirençleri, inançları, zayıf ve güçlü yanlarıyla kişilikleri­ne önem verme aşamasında görünürler” (Çağdaş Türk Edebiyatı / Meşruti­yet Dönemi). Cumhuriyet döneminin iki büyük öykü yazarı Sabahattin Ali ve Sait Faik’in insanları, üretim ilişkileri içinde yerlerini sezen kişilerdir.

Esendal’ın öyküsündeyse insanlar, çoğun günlük yaşamlarının olağan iliş­kileri içinde çıkarlar karşımıza. Hangi sınıf, tabaka ve meslekten olurlarsa ol­sunlar, bireylerin belirgin özellikleri, çarpıcı yanları öykünün havasına ege­mendir. Olağanüstü olay ve gerilim yoktur. Kişilerin karakterlerine, mizaçla­rına özgü durumlar abartı öğelerine başvurulmadan işlenmiştir. Varolduğu yerde toplumsal öğeler, bir çözüm ya da “tahrik” amacıyla kullanılamaz; ama yazar sergilemek istediği durumun inceliklerini ortaya koyarken ince yergi havası yaratmışsa kendisi de bıyıkaltından gülüyor, hüzünlü bir ortam geliştirmek zorunda kalmışsa acısını, ağlamaklı halini saklıyor gibidir.

Yakın tarihin iki evresinde de önemli “mevki”lerde bulunmasına karşın Esendal’ın sanatında, İttihat ve Terakki ya da CHP ideolojisine yandaş sa­yılabilecek kaymalardan korunduğu söylenebilir. Aslında, savaşımcı yazar­lar soyundan değildir o. Göstermeyi, düşündürmeyi, sevecenliği, doğallığı, iyicil olmayı amaçlar. Yaptığı işin bilincindedir de. Bir konuşmasında (Su- nullah Arısoy, Varlık dergisi, sayı 383, 1952) kendisinin “yeni bir dünya görüşü” getirerek topluluğun önünden giden sanatçılardan olmadığını an­latmaya çalışmıştır.

“Tarihe cemiyet hakkında tesbit edilmiş müşahadeler bırakmak”tır amacı.

Her sınıf ve tabakadan kişilerin fiziksel niteliklerini belirgin yönleriyle çizmeye özen gösteren Esendal, bunların ruhsal yapılarım öykünün gelişim sürecindeki tutum ve davranışlarıyla belirtmeye çalışır. Çözümleme yapma- ^ı sevmez. Özelliklerini kısa tümcelerle tanıtır. Çok kesin çizimlerle yapılan çevre betimlemelerinde ayrıntı yoktur. Doğa betimlemelerine az rastlanır. Yazar bunlarda da yalın tümceler kullanmayı sever; şairleşmez.

Öykülerde yer ve zaman belirliliğine önem verilmiş, genellikle birçok kent ya da kasaba ve köy doğrudan doğruya kendi adlarıyla anılmıştır. Bu çevrelerde yaşayan insanların da toplumsal durumları ve görevlerinin gizlen­meden verildiği görülür. Bu tür öykülerde kent ve kasabalar (S..) (M..) gibi simgelerle anılırlar. (Asılsız Bir Sözün Esası, sf. 147-151). Zamanı, zamanın öykünün gelişim süreci içinde değişmelerini belirtmeye özen gösteren yazar “Tam bu sırada”, “Yemekten sonra”, “Bugünden sonra” (sf. 37), o geceden birkaç hafta sonra” (sf. 177), “Birkaç gün sonra (sf. 207-219-220), “Ara­dan birkaç ay geçti” (sf. 247) biçiminde belirtmeler yapar. Ender olarak da Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarında bolca görünen, okurla söyleşi hava­sında araya girmelere de rastlanır (Haşmet Gülkokan, sf. 197-198).

Özel yaşamında da hoşsohbet bir kişi olduğu söylenen Esendal’ın öykü­lerini de bir sohbet havası içinde kurduğunu söyleyebiliriz. Ayrıntılardan temizlenmiş yalın tümceler ve arı dil… Bu erişkin tekniğin belirgin özelliği budur. Benzeti ve tamlamalarla süslenmemesine karşın Memduh Şevket’in dili etkili ve kapsamlıdır. Zorlamalardan bilinçli olarak kaçındığı için çok değişik fiil zamanlarını kullanmaktan çekinmez. Bunda da sohbet havasına uygun bir dengelilik kazandığı söylenebilir. Belki de aynı havanın gereği olarak yer yer “ne ise”, “her ne ise” gibi konuşma dilinde bolca kullanılan bağlamalara başvurduğu görülür:

Ne ise… Sen gene bunları benden işitmemiş ol (Bir Mektub ve Cevabı, sf. 39).

Ne ise, bu güzel geceden sonra bu karanlık sözleri etmeye lüzum yoktu.

(İhtiyar Kadın, sf. 42).

Esendal’ın yaşarken basılabilen tek romanı Ayaşlı ve Kiracıları’dır. Ro­man, Ankara’nın yeniden kuruluşunun ilk yıllarında her odası ayrı ayrı ki­raya verilen dokuz odalı bir apartman dairesinde oturan insanların günlük yaşamlarındaki küçük serüvenlerinden oluşur. Yazar, kapıları ardına kadar açmış, başta bir köy ağası olan Ayaşlı İbrahim, banka memuru, şoför, emek­li, doktor, simsar, hizmetçi gibi kişileri ustaca sergilemiştir. Öykülerinde ol­duğu gibi bu yapıtında da temel özellik gözlem ve sergilemedir. Rahat anla­tışı ile, romanın oldukça kalabalık kişilerinin birbirleriyle ilişkilerini iyi ya da kötü işler peşinde koşarkenki tutum ve davranışlarını sergilerken denge­li ve ölçülüdür. Kiracılardan biri gibi rahatlıkla çıkar okurun karşısına.

Okunması, özlenmesi, Orhan Kemal’den Füruzan’a, Hulki Aktunç’a de­ğin kendisinden sonra gelen öykücüler kuşağınca benimsenmesi, yapıtların­daki bu rahatlık, dil bilinci, özgünlük ve sevecenlikten ötürüdür.

YAPITLARI:

Ayaşlı ve Kiracıları (roman, 1934), Hikâyeler-1. Kitap (1946), II. Kitap (1946), Hikâyeler 1-Otlangaç (1958) adıyla, II-Mend.il Altında (1958) adıyla Temiz Sevgiler (1965), Ev Ona Yakıştı (öyküler, 1972). Bütün yapıdan daha sonra yeniden basıldı. Ayaşlı ile Kiracıları (roman, 1983), Vassaf Bey (ro­man, 1983), Otlakçı (öyküler, 1983), Mendil Altında (öyküler, 1983), Sahan Külbastısı (öyküler, 1983), Veysel Çavuş (öyküler, 1984), Bir Kucak Çiçek (öy­küler, 1984), İhtiyar Çilingir (öyküler, 1984), Hava Parası (öyküler, 1984), Bi­zim Nesibe (öyküler, 1985), Kelepir (öyküler, 1986), Gödeli Mehmet (öyküler, 1988), Miras (roman, 1988), Güllüce Bağları Yolunda (öyküler, 1992).

KAYNAKLAR:

Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Roman, cilt 1 (1959); Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Koman (1967, 1971), Yenilik Dergisi, sayı 29 (Mayıs 1955); Vedat Günyol, Dile Gelseler (1966); Hik­met Dizdaroğlu, Türk Dili (1 Mayıs 1965); Şemsettin Kutlu, Türk Romanları (1970); Behçet Necatigil, Türk Edebiyatında Eserler Sözlüğü, 2. bas. (1979); Asım Bezirci-Refika Taner, Seçme Romanlar, 5. bas. (1997); Muzaffer Uyguner, Kıyı (Ağustos 1987); Feyza Hepçilingirler, Düşler-öyküler (Temmuz 1996).

 

Kaynak: Çağdaş Türk Edebiyatı 4, Cumhuriyet Dönemi 2, Şükran YURDAKUL, 1994, Evrensel Basım Yayın.

İlgili Makaleler