Melik Nedir, -Ünvan- Tarihte Melik, Hakkında Bilgi
Melik. Hükümdar, kral ve bir şehir veya bölgenin idaresiyle görevli hanedan mensubu yüksek devlet görevlileri için kullanılan unvan.
Sözlükte “sahip ve mâlik olmak” anlamındaki milk (mülk, melk) kökünden türeyen melik kelimesi (çoğulu mülûk) birçok Sâmî dilde yer almaktadır.[İbr. meleh, Arm.melkâ, Akkadca melku, Asurca melku, meliku] Kelimeye bir hükümdar unvanı olarak İslâm öncesine ait bazı kitabelerde rastlanılmıştır. Güney Arabistan’da Sebeliler’den kalan Sirvah kitâbesinde bu unvan Sebe hanedanına mensup bir kral için kullanılmış, Kuzey Arabistan’da bulunan Nemâre mezar kitabesinde de İmruülkays b. Hucr “melikü’l-Arab” olarak nitelendirilmiştir.
Hz. Peygamberin vefatının ardından toplumun siyasî olarak yeniden şekillenmesi sürecinde müslümanlar melik unvanını benimsemediler. Gerek dört halife gerekse Emevîler devrinde devletin başında bulunanlar ve Abbasî devlet başkanları çoğunlukla “halife, emîrü’l-mü’-minîn” ve nâdir olarak da “imam” unvanlarını kullandılar. Bununla birlikte geniş müslüman kesimleri Emevîler’i, deviet başkanının belirlenmesinde veraseti esas aldıklarından dolayı İslâmî bir yönetim olarak değil “mülk” (krallık yönetimi) olarak gördüler. Abbâsîler’in iş başına gelmesinden sonra İslâm’ın değişik din ve kültürlere mensup milletler arasında yayılmasına paralel olarak farklı kültürlere, özellikle de Sâsânî devlet geleneğine ait birtakım unsurlar bürokrasiye girmeye, Nasîhotü’l-mülûk tarzı eserlerde Sâsânîler’in kutsal kral anlayışı işlenmeye başladı. Bu çalışmalar, diğer birtakım siyasal ve toplumsal gelişmelerle birlikte hükümdarlık / kraliyet anlayışının yeniden canlanmasına yol açtı ve İslâm siyasî düşüncesinin şekillenmesinde etkili oldu.
Abbâsîler’in siyasî- askerî bakımdan güç kaybetmesine paralel olarak bir kısım Abbasî topraklarında İran menşeli hanedanlar ortaya çıktı. Bunlardan Horasan ve Mâverâünnehir’de hüküm süren Sâmânî-ler, Abbâsîler’e samimiyetle bağlı olmakla beraber nisbî bir bağımsızlığa sahip olduklarını göstermek için ilk defa melik unvanını kullanmaya başladılar. Bu hanedandan Nûh b. Nasr (943-954) bastırdığı sikkelerde “el-Melikü’1-Müeyyed” unvanına yer verdi. Bağdat’ı işgal eden Büveyhîler ise Sâsânî hükümdar unvanı olan “şâ-henşah”ı (melikü’l-mülûk) benimseyerek eski İran geleneklerine olan eğilimlerini açık bir şekilde gösterdiler. Hanedanın kurucularından Rüknüddevle ve muhtemelen ondan Önce İmâdüddevle’nin bu unvanı çok sınırlı bir şekilde kullanmasına karşılık hanedanın en büyük hükümdarı Adudüddevle aynı unvanı melik unvanıyla birlikte yaygın biçimde kullandı. Adudüddevle’nin halefleri de aynı şekilde davrandılar. Irak Büveyhî Emîri Celâlüddevle 429 (1038) yılında, hanedanın o zamana kadar kendi tercihiyle benimsediği “şâhenşâhü’l-a’zam melikü’l-mülûk” unvanını halifeden izin alarak, bir başka Büveyhî Hükümdarı Hüsrev Fîrûz da “el-melikü’r-rahîm” unvanını kullanmak istedi- Bu istekler toplumda birtakım sosyal karışıklıklara yol açtığı gibi unvanın kullanılmasının dinen caiz olup olmadığına dair ciddi kelâmî tartışmalara sebep oldu ve neticede kabul edildi. Hûzistan, Basra ve çevresine hâkim olan Hezâresb de Abbasî halifesine elçi gönderip kendisine melik unvanı verildiği takdirde 100.000 dinar ödemeyi taahhüt etti. Ancak halife bunun sadece Selçuklu hanedanı mensupları için verilebileceğini söyleyerek onun isteğini reddetti.