Nedir ?

Mehterhane, Mehter Takımı Nedir, Tarihi, Kuruluşu

Osmanlı Devleti’nin nakkare, boru, zil ve kösten oluşan askeri mızıka takımı, mehter takımı. Osmanlı Devleti’nin resmi mehter takımına “Mehterhâne-i Âl-i Osman” ‘Tabl-ı Osmani”,  “Tabl-ı Âli Osmani” adları verilmiştir, Başta hükümdara ait olmak üzere, değişik şekillerde de olsa, Türk ordusu kadar eski tarihi olan mehterhaneye sahib olma hakkı, kanunnâmelerle tespit edilmişti. Padişahtan sonra, sadrazamın, kubbealtı vezirlerinin, defterdarların, reisülküttabların, beylerbeyilerin, sancak beylerinin, Eflâk ve Boğdan beylerinin mehterhaneleri vardı. Bunlardan ayrı olarak Yeniçeri Ocağı’nın 196. ortasında, Anadolu ve Rumeli’de birçok kale, sancak ve palankalarda mehterhâne bulunurdu.

Hükümdara mahsus mehterhâne on iki kattı. Yani her çalgıdan on iki tane çalınırdı. Bu mehterhâneye ‘Mehterhâne-i hakanî”,  “Mehterhâne-i hümâyun denirdi. Mehterde zil çalanlara “zilzen”, kudum çalanlara “nakkârezen”, boru çalanlara  “boruzen”, davul çalanlara da “tablzen” denirdi.

Padişah sefere çıktığı zaman mehterine iki katına çıkarılırdı. Kösler sace padişah mehterhânelerinde bunurdu. Bu mehterhaneyi idare eden mehterbaşı denirdi. Padişahın mehterbaşısı aynı zamanda İstanbul’daki bütün mehterhânelerin de âmiri sayılırdı. Sefer sırasında mehterhâne, saltanat sancaklarının hemen arkasında yer alırdı.

Mehter takımı her gün padişahın bulunduğu yerde, padişah seferde ise çadırının önünde, değilse Topkapı Sarayı’nda , Demirkapı’da ikindi zamanı nevbet vururdu. Bundan ayrı olarak diğer devlet erkânının mehter takımı sabah vakti ve yatsı namazından sonra nevbet vururdu. Ayrıca Yedikule, Eyüp, Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Anadoluhisarı, Üsküdar ve Kızkulesi’nde aynı saatte mehterhâne dövülürdü.

Mehterhâne İslâm devletlerinde, Selçuklular ve Osmanlılarda istiklâl sembolü olarak kabul olunmuştur, Geleneğe göre Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi’ye II.Gıyaseddin Mes’ûd, tarafından beylik alameti olarak gönderilen tuğ, alem, ve nakkare Osmanlı mehterhânesinin başlangıcını teşkil eder(1284). Bu artanlar geldiği zaman Osman Gazi’nin ayağa kalkarak nevbet çaldırdığı kabul edilir. Bu davranış gelenek haline gelmiş ve II.Mehmed (Fatih)’e kadar padişahlar mehterhâne çalarken, onu ayağa kalkarak dinlemişlerdir. Bu usûlü II.Mehmed (Fatih) kaldırmıştır.

Mehterhârıenin cenk ve sulh zamanlarında, her nevbet vuruştan sonra okunmak üzere iki ayrı duası vardır. Günlük duâda önce Allah’ın adı, sıfatları anılır, Hz.Muhammed’in adı anılır. Ehl-i Beyt zikredilir. Fatih’in ünvanı zikrolunur “üçler, yediler, kırklar göçenler devrine devrânına “hû diyelim hû diyelim hû” şeklinde sona erer. Bu arada ziller şiddetle vurur, dokuz “hû”çekilir, sonra kös üç defa vururdu.

Cenk zamanlarında okunan duâda zamanlarda okunan duânın içine Fetih sûresinin

2. âyeti (İnna fetehnâ leke fethan mübina-Biz sana apaçık bir fetih müjdeledik) eklenir. İslâmın koruyucusu olan halifeye dua edilir, Allah yolunda şehit olmanın yüceliği anlatılır. Sonunda da yüksek sesle “Yektir Allah” veya “Ya Fettah” denir, baş eğip geriye dönülerek dağılınır.

Tarih boyunca mehterhânenin bilhassa sefer zamanlarında askeri çoşturmak ve düşmanın yüreğine korku salmak hususunda büyük hizmet ve faydası olmuştur.

II.Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırması ile birlikte mehterhâne de ortadan kalktı ve yerine, örneği batıdan alınan bando takımı Mızıka-i Hümâyûn kuruldu.

Mehterhânenin yeniden tesisi Enver Paşa’nın himmeti ile oldu (1914). Mehterhâne 1917’de bütün orduya yayıldı. Bazı fasılalarla 1935 yılına kadar devam etti. Bu yıldan sonra kaldırılan mehter takımı 1952 yılında tekrar kuruldu ve çeşitli kuruluşlar kendi bünyelerinde mehter takımları meydana getirdiler. Bugün askerî müzeye bağlı olarak zengin bir mehter takımının yanısıra çok sayıda belediye ve  bazı dernekler de mehre takımı oluşturmuşlardır.

Etkileri

Avrupalılarca, 18. asırdan îtibâren “Yeniçeri müziği” diye adlandırılan müzik; önce, benimsenmiş, bilâhare Avusturyalılar, sonra Prusyalılar, daha sonra da Ruslar, Almanlar ve Fransızlar mehter teşkilâtına benzer mızıka takımlarını kurdular.

Klasik müzik Mozart ve Haydn da, mehter mûsikîsinin etkisinde kalarak, meşhur bestelerini meydana getirmişlerdir. Alman besteci Beethoven, “Büyük Senfoni”sinin son bölümünü, mehterin kös, davul ve zurnasıyla seslendirmiştir. Beethoven, “Türk Marşı”nı mehterin bir cenk havasından adapte etti. Avusturyalı bestekâr Mozart’ın “Türk Marşı”, Türk askerlerinin “Allah Allah” nidâlarının, nakarat olarak tekrarından müteşekkildir. Viyana Kraliyet orkestra Şefi Gluck bu yıllarda, sarayda verdiği konserlerinde, repertuvarına mehter bestelerini almış ve orkestrasında çaldırmıştır.

İlgili Makaleler