Tarih

Mehmet Rifat Efendi Börekçi Hayatı, Fetvaları

1860’ta Ankara’da doğdu. Müderris Börekçizâde Ali Kazım Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini, Sıbyan Mektebi ve Ankara Rüştiyesi’nde tamamladı. Sonra yüksek öğrenimi için İstanbul’a gitti. Orada Bayezit Medresesi Müderrislerinden Atıf Efendi’nin tedrisine (ders halkasına) devam ederek ondan müderrislik icazeti aldı (1).

İlk memuriyetine Ankara- Fazliye Medresesi öğretim üyesi olarak başladı. 23 Ekim 1898’de Ankara İstinaf Mahkemesi üyeliğine atandı. 13 Mayıs 1904’te yapılan seçimle üyelikten ayrıldı ise de 20 Temmuz’da yeniden üyeliğe getirildi. 25 Kasım 1908 tarihinde de Ankara Müftüsü oldu. Ayrıca 1911 yılında bir müddet Sivrihisar Kaymakamlığı görevini de vekaleten yürüttü. Bu arada memuriyetinin yanı sıra, eğitim-öğretimle olan ilgisini devam ettirdi. Bu cümleden olarak, 1918’de Musile-i Süleymaniye (Süleymaniye Medresesi’nde büyük müderrislere verilen bir ünvan) payesi ile Bursa Müderrisliği kendisine tevcih edildi. 1920’de “İzmir Paye-i Mücerridi” ve yine aynı yılda Mahreç Payesi’ne (2) layık görüldü. Göstermiş olduğu bu başarıların bir mükafatı olarak, C. Evvel 1336/1920’de de her türlü devlet hizmetlerinde güzel işler görenlere iftihar ve imtiyazı mucip olmak üzere çıkarılan Dördüncü Rütbeden Osmanî Nişanı ile ödüllendirilmiştir (3).

Sivas Kongresi’nin toplandığı gün (5 Eylül 1919), aynı zamanda Kurban Bayramı arefesine tesadüf etmişti. Bu vesile ile Ankara halkının ileri gelenleri, Padişaha telgraf çekerek bayramını tebrik etmek istemişlerdi. Fakat Sadrazam Damat Ferit Paşa, anılan telgrafı “Padişahla vasıtasız görüşülemeyeceği” gerekçesiyle kabul etmemişti. Sadrazamın bu davranışı başta Müftü Mehmet Rifat Efendi olmak üzere Ankaralıları sinirlendirir. Bunun üzerine, Ankaralılar başka bir telgrafla “… Ne padişah, ne de onun hükümetini tanımadıklarını bildirirler” (4).

Bu tarihten sonra Ankara, Sivas’taki Heyet-i Temsiliye ile daha sıkı bir ilişkiye girmiştir. Başka bir deyişle, Müftü Mehmet Rifat Efendi tamamen Kuva-yı Milliye’nin emrine girmiştir (5).

29 Ekim 1919’da Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin yönetiminde kuruldu (6). Bu cemiyetin, Milli Mücadele’ye önemli katkısı olmuştur. Özellikle, Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geldiği tarihe (27 Aralık 1919) kadar olan sürede; Vilayet dahilinde (livalar ve kazalarla beraber) teşkilatlanmaya önem verildiği, ülke içindeki diğer milli faaliyetlerle irtibatlı olarak gerektiğinde yardım veya yerine göre, milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında her türlü destekte bulunulduğu görülmektedir (7). Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’da çalışmalarına başlamasıyla da Cemiyet; Mustafa Kemal ve arkadaşlarına her türlü yardımda bulunmuştur. Öyle ki, bizzat Cemiyet Başkanı Müftü Mehmet Rifat Efendi, kendisi ile eşi Samiye Hanım için ayırdığı “Cenaze parasını” bir torba içinde Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederek ayağının yanına bırakmıştır. Yine Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya geldiklerinin ilk haftasında Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin önderliğinde Ankaralıların aralarında kırkaltıbinbeşyüz liralık yardım topladıkları bilinmektedir (8).

edebi_sahsiyetler/rifat-borekci

O günlerde söz konusu yardımlar çok önemliydi. Bu cümleden olarak, Uluğ İğdemir, Yılların İçinden adlı eserinde; “Atatürk Sivas’tan Ankara’ya yeni gelmişti. Devlet hazinesi bomboştu. Hükümet üç-dört bin lirayı bir araya getirmekte sıkıntı çekiyordu. Bir gün Atatürk’e çok inanmış, o zaman Ankara Müftüsü olan rahmetli Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi, elinde bir mendile sarılmış 1200 lira kadar bozuk para ile Mustafa Kemal’i ziyarete geldi… Ve bağlı mendili masanın üzerine bıraktı. Atatürk kendisini son derece duygulandıran bu davranışın anısını hiç bir zaman unutmamıştı. Her bayram Rifat Börekçi’ye bir hediye gönderir ve buna 1200 liralık bir çeki de eklerdi” (9) diyerek Müftü Mehmet Rifat Efendi’den ve yapmış olduğu yardımın öneminden söz etmektedir (10).

Müftü Mehmet Rifat Efendi, milli harekatın Anadolu’da yeşerip çimlenmesi hatta gelişip meyve vermesi için milletçe unutamayacağımız üstün hizmetlerde bulunmuştur (11). Kuşkusuz onun her hizmeti, Milli Mücadele için anlamlıdır. Bununla beraber, bizce onun en önemli hizmeti, daha önce değinilen fetvasıdır. Bu fetva ile İstanbul’un son kozu elinden alınmıştır.

Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin Milli Mücadele lehindeki çalışmaları özellikle son faaliyeti- Ankara fetvasını hazırlaması- Damat Ferit ve Hükümetini çileden çıkardı. Bu nedenle ilk önce 24 Nisan 1920’de Padişah iradesiyle işten el çektirildiyse de Milli Hükümet tarafından Müftülük görevinde alıkonuldu. Daha sonra “Kuva-yı Milliye adı altında çıkarılan fitne ve fesadın hazırlayıcısı ve teşvikçilerinden olduğu” iddiasıyla I. Örf-i Divan-ı Harbi’nce ölüme mahkum edildi (12). Bu kararı da Padişah Vahdettin 15 Haziran 1920’de “ele geçtiklerinde tekrar muhakeme edilmek üzere” tasdik etti (13).

Bu, Yüzyıllardır bir din adamı için bir Osmanlı Padişahı ve İslam Dünyası Halifesi’nin ilk defa verdiği ölüm fermanı idi. Mehmet Rifat Efendi de hakkında böyle ağır karar alınan ilk ve son müftü oluyordu (14).

TBMM’nin I. Dönemi için yapılan seçimlerde Menteşe (Muğla) Milletvekili olarak 23 Nisan 1920’de Meclisin açılışında hazır bulundu. 5 Eylül 1920’de kabul edilen “Nisab-ı Müzakere Kanunu”, memurluk ile milletvekilliğinin bir kişi üzerinde bulunmasını yasaklamıştır. Bu sebeple, Ankara Müftülüğü’nü tercih ettiği Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin 13 Ekim 1920 tarihli yazısıyla (15) Meclis Başkanlığı’na bildirilmekle Millekvekilliğinden istifası 27 Ekim 1920 tarihli birleşiminde kabul edildi (16). 23 Aralık 1922’de Şer’iye ve Evkaf Vekaleti İftâ Heyeti Üyeliği’ne atandı. 31 Mart 1924’te de yeni kurulan Diyanet Reisliği’nin ilk başkanı oldu (17).

Memuriyet için yaş sınırını (65 yaş) aşmasına rağmen yetenek ve uzmanlığından bir süre daha yararlanılmak üzere Bakanlar Kurulunun 22 Ekim 1930 tarih ve 10112 sayılı kararnamesiyle görevine devamı kabul edildi. Bu şekilde ölümüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığı görevini sürdürdü. 5 Mart 1941’de Ankara’da vefat etti. Evli olup beş çocuk babasıydı. Oğulları Raşit Börekçi, VII ve VIII.; Fuat Börekçi XI. ve XII. dönem Ankara Milletvekili olarak TBMM’de bulunmuşlardır” (18).
_____________________________
(1) A. Sarıkoyuncu, Milli Mücadele’de Din Adamları I, Ankara, 1995, s. 133; Fahri Çoker, Türk Parlamento Tarihi, s. 771.
(2) Mahreç: “İlmiyye rütbelerinden birinin adı idi. “Mahreç Mevleviyyeti” suretinde de kullanıldı. Mahreç mevleviyyeti “Kibar-ı Müderrisin”den büyük, “Bilâd-ı hamse mevleviyyeti’nden küçüktür…” (Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1993, C. II, s. 385).
(3) A. Sarıkoyuncu, a.g.e., gös. yer.
(4) Kâmil Erdeha, Milli Mücadele’de Valiler ve Vilayetler, İstanbul, 1975, s. 264. Ulema adına Müftü Rifat, Huffaz ve Meşayih adına Hatip Ahmet, Umum halk adına Elhac Rifat imzasıyla 17 Eylül 1919’da “Kastamonu Uleması ve Huffazı ve Meşayihi ve Ahali-i Kiramına” gönderilen telgrafta, Damat Ferit Hükümeti ile ilişkinin kesilmesinin gerekçesi şöyle dile getirilmektedir:

“…Ferit Paşa Kabinesi’nin, Halife-i Muazzam ve Padişah Efendimiz Hazretleriyle milleti arasına girmek cür’etkarânesini gösterdiği için 11 Eylül 1335/1919 tarihinden itibaren millet efkârı ile hareket etmeyen, Allah ve Resulünün emirlerine isyan eden, mevcut hükümet ile bağlantıyı kestik. Padişahımızla milletinin arasına girmeye cesaret etmeyecek meşru ve milli bir kabine işbaşına gelinceye kadar sözümüzde durarak, Sivas’ta teşekkül eden ve pek yüksek hayat-ı diniye ve milliye ile hayat-ı millet namına her türlü fedakârlığı göstermeden çekinmeyen Milli Kongre ile çalışmaya başladık. Siz ulema-i muhterem, memleketinde ne suretle din-i Muhammedî ve Türklükle alâkadar olduğunuzu bildiğimizden ve milletin işlerini takip etmek üzere bütün vilayat-ı şahane azmettiğinden, Hak yolunda hepimizin elbirliği ile çalışarak bin türlü perişanlıklarla, düşmanların hal-i mezelleti altına almaktan milletimizin korunmasına çok gayret gösterilmesi en hassas isteklerimizdir. Bu düşüncelerimize katılıp katılmadığınızın tarafımıza bildirilmesini rica ve niyaz ederiz.” (ATASE Arş., Kl: 1386, D: 4A, Fh: 14/1-2).
(5) Bu konuda daha fazla bilgi için bkz., Ali Sarıkoyuncu, a.g.e., s. 134.
(6) Ali Fuat Cebesoy, “Büyük Önderi Karşılarken”, Ulus, 29.12.1937; Naşit Hakkı Uluğ, Hemşehrimiz Atatürk,

2. Baskı, Yenilik Matbaası, İstanbul, 1973, s. 264. Cemiyetin İdare heyeti üyeliklerinde de, Fuat Bey (Binbaşı), Yahya Galip (Defterdar, Vali Vekili), Hanifzade Mehmet, Bulgurzade Mehmet, Seddarzâde Rasim, Kınıfzade Mehmet, Tuzluzade Hacı Rifat, Ademzade Ahmet Beyler ile Aslanhane Camii İmam-Hatibi Hacı Ahmet Efendi gibi isimler bulunmaktaydı (N.H. Uluğ, a.g.e., gös. yer.).
(7) Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin başkanı bulunduğu Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin faaliyetleri hakkında fazla bilgi için bkz., N. H. Uluğ, a.g.e., s. 263-281.
(8) N.H. Uluğ, a.g.e., s. 85.
(9) Uluğ İğdemir, Yılların İçinden, TTK Basımevi, Ankara, 1976, s. 29.
(10) Ayrıca bu konuda bkz., Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Ankara, 1968, C.II, s. 506-507; Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara (Tarihsiz), s. 190.
(11) Müftü Mehmet Rifat Efendi, hiç bir makamdan emir almaksızın Ankara halkına önderlik etmiş bir din adamıdır. Öyle ki, Ankara halkının milli harekâtın yanında yer almasında düşmana silahla karşı koymak amacıyla teşkil edilen gönüllü alayın oluşturulmasında, Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşunda ve diğer milli faaliyetlerde Mehmet Rifat ismi hep ilk sıralarda yer almıştır. (Bkz., A. Sarıkoyuncu, a.g.e., s. 133-171).
(12) F. Çoker, a.g.e., s. 772; A. Sarıkoyuncu, a.g.e., s. 168. Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi ile birlikte; Yusuf İzzet ve İsmail Fadıl Paşalar, İsmet (İnönü), Hüseyin Selahattin, Fahrettin, Abbas Hilmi, Bekir Sami (56. Fırka Kumandanı), Hamidullah Suphi, Cami’ ve Hakkı Behiç, Dr. Rıza Nur, Yusuf Kemal, Fatin Bekir Sami (Beyrut ve Halep Sabık Valisi) Beyler ve Celaleddin Arif ile Mustafa Fehmi (Sabık Karacabey Müftüsü) Efendiler gibi Milli Mücadele’nin önde gelen kişileri de gıyaben ölüme mahkum edilmiştir. Daha önce aynı mahkeme tarafından Mustafa Kemal ve beş arkadaşı (Ali Fuat Paşa, Alfred Rüstem, Kara Vasıf, Dr. Adnan Beyler ile Halide Edip Hanım) da gıyaben ölüme mahkum edilmiştir. (Takvim-i Vekayı, No: 3864; BTTD, Sayı:I; Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, MEB Basımevi, Ankara, 1991, C.III, s. 107).
(13) Bkz. EK: IX.
(14) C. Kutay, a.g.e., s. 189-190.
(15) Bkz., TBMM Zabıt Ceridesi,

2. Baskı, Ankara, 1942, C.3, s. 183.
(16) Aynı Zabıt Ceridesi, gös. yer.
(17) F. Çoker, a.g.e., s. 772; A. Sarıkoyuncu, a.g.e., s. 133-134.
(18) F. Çoker, a.g.e., gös. yer.

Diyanet.gov

İlgili Makaleler