Din Sosyolojisi

Max Weber’in Tarihî ve Sistematik Din Sosyolojisi

Max Weber’in Tarihî ve Sistematik Din Sosyolojisi
Din olaylarının sosyolojik olarak incelenmesinin özel bir araştırma alanını teşkil etmesi şeklinde ortaya çıkan bu olayda ise en büyük pay Alman din sosyoloğu Max Weber (1864-1920)’e ait olmuştur. Gerçekten de Weber, ilk sistematik ve bağımsız din sosyolojisi ilminin kurucusudur. Zira Weber, sosyoloji tarihi içerisinde Dilthey ve Ric- kert’ten gelen “Manevî Bilimler” akımına bağlı olup, “AnlayıcI Sosyoloji” olarak nitelenen sosyoloji geleneğini olgunlaştırmış ve aynı zamanda öteki toplum olayları gibi din olaylarına da birer “ideal tip” gözüyle bakarak sınıflamasını yapmak şeklindeki “anlayış metodu”nu din sosyolojisi araştırmalarına uygulamak başarısını göstermiştir.

Max Weber’in din sosyolojisi ile ilgili eserleri Protestan Ahlâkı ve Kapitalist zihniyet, Din Sosyolojisi Dergisi, Ekonomi ve Toplum, Çin Dini: Konfüçyanizm ve Taoizm, Hint Dini: Hinduizm ve Budizm’in Sosyolojisi, Eski Yahudilik… adlarını taşımaktadırlar.
Max Weber din sosyolojisine, sosyolojinin dinin özünü değil fakat din ve dinî inançların ortaya çıkardıkları davranışları tetkik etmesi gerektiğini belirterek başlamaktadır Bu duruma göre din sosyolojisinde amaç, dinin ve dinî inançlar ve değerlerin değer ve gerçekliliği konusunda spekülâsyon yapmak yerine dinî davranışların ya da dinden kaynaklanan sosyal davranışların incelenmesi olmaktadıç/Aynı şekilde dinî davranışlar ya da dinî karakterli sosyal davranışlar incelenirken bazılarının takınmış oldukları ve çoğu zaman dinin inkârı yahut ta hiç değilse hor görülmesi şeklinde beliren bir tavır takınmak ta söz konusu değildir. İşte bu açıdan hareket eden ve sosyoloji kariyerine hukukçu ve iktisatçı olarak başlayan Weber’in çalışmalarının ana teması din sosyolojisi olmuş ve O, bilhassa din ve iktisat münasebetleri üzerinde önemle durulmuştur. 1904 ten itibaren yayınladığı ve din sosyolojisine tahsis edilmiş bulunan eserleri bu sahanın klâsiklerin- dendir. Gerçi Weber din sosyolojisi üzerine gerçekleştirmeyi tasarladığı eserini tamamlayamadan vefat etmiştir. Bilhassa İslâm dini üzerine yazmayı tasarladığı bölümden ancak birtakım notlar bırakmıştır. Bununla birlikte dinî davranışın iktisat, ahlâk ve kısmen de siyaset ve eğitime etkileri üzerinde duran Weber, bu konuları o kadar genişliğine ve öylesine derinliğine bir nüfuzla incelenmiştir ki, Onun çalışmalarının aşağı yukarı bütün kültürlerin din sosyolojisini kapsadığını ve pek çok vakıaları ele aldığını belirtmek yerinde olacaktır.

Din ve toplum ve sosyal kurumlar arasındaki karşılıklı ilişkiler ve etkileşim konusu üzerine olan incelemelerinde, özellikle yöntem hususunda büyük bir hassasiyet gösteren Weber, tarihî yaklaşım modelinin yanı sıra fonksiyonel modeli de kullanmış, karşılaştırmalı, tipolo- jik ve sistematik yaklaşıma büyük bir ilgi göstermiştir. Öyle ki, bu çer
çevede Weber’in metodolojisinin anahtar kavramım “idael tipler” teşkil etmiştir.
Anlayıcı sosyoloji telâkkisi çerçevesinde, tarihî, fonksiyonel ve £e- nomonolojik yaklaşımların ideal tipler klâsifikasyonunda karşılaştırma metodu aracılığı ile kombine edildiği Weber5in incelemelerinin ana problemi, dinî olaylarla ekonomik olayların arasındaki münasebetin tam olarak aydınlatılması oluşturmaktadır. Bilindiği gibi, materyalist görüş tarihi ekonomik bir tarzda yorumlarken, din olaylarının İktisadî olaylar tarafından tek yanlı olarak şartlandırıldığmı öne sürmektedir. Acaba bu doğru mudur? Ya da daha doğrusu acaba bu iki olay yani ekonomik ve dinî olaylar kendi aralarında birbirlerine bağımlı mıdırlar? Eğer onlar karşılıklı olarak birbirlerine tabî iseler, bu hangi ölçüde olmaktadır? Öte yandan, gerek ekonomik ve gerekse dinî olaylar, başka faktör kategorilerine de bağlı iseler, bu halde sosyal vakıalar içerisinde bunların ve özellikle bunlardan dinin tayin edici rolü var mıdır ve ne ölçüdedir? Eğer, sosyal vakıa içerisinde din tayin edici bir faktör olarak ortaya çıkıyorsa, bu durumda onun ekonomik olaylar ve hattâ toplumun sosyo-kültürel hayatının ve sosyal organizasyonunun bütünü üzerine olan etkileri nelerdir? İşte Max Weber’in din sosyolojisinde ele aldığı başlıca meseleler bunlardır.
İncelemelerinin sonunda onun vardığı genel sonuç da şöyledir:

Dinî olaylar İktisadî olaylarla karşılıklı olarak birbirlerine tâbidirler. Onlardan birini ötekinin basit bir fonksiyonu olarak görmek ve tek taraflı bir yorumlamaya gitmek yanlıştır. Nitekim tarihî maddeciler tek taraflı olarak dini İktisadî şartların bir fonksiyonu olarak görmekle hataya düşmüşlerdir. Aynı şekilde ekonomik olayları din faktörünün basit bir fonksiyonu gibi alan karşı görüş de hatalı olup, doğrusu onların karşılıklı olarak birbirlerine tabî olduklarıdır. Böylece Weber, din faktörünü bir “değişken” olarak ele almakta ve onun ekonomik olaylar ve öteki sosyal ve kültürel hadiseler üzerindeki tesirlerini göstermektedir. Din faktörünü metodolojik değişken olarak ele alan Weber, dinin ekonomik hayat üzerindeki tesirlerini gösterebilmek için de, dinin ekonomik ahlâkını inceleme konusu yapmaktadır.

Weber’e göre bir dinin ekonomik ahlâkı, o dinin kendi üyelerinden istediği ve kabul ettirdiği pratik davranış biçimleri’nin mecmuundan ibarettir. Çünkü her din, bir inanç ve ibadetler bütünü olmasının yanı sıra, bir dünya görüşü ve hayat anlayışını da müminlerine vermektedir. Böyle olunca o din mensuplarının çeşitli hayat faaliyetleri arasında ekonomik faaliyetlere karşı da, kaynağını dinden almakta bulunan bir tavrı söz konusu olmaktadır ki, Max Weber de bunu araştırmaktadır. Weber araştırma alanını sınırlandırırken dünyadaki altı (mü’minlerin sayısı bakımından) büyük dinin ekonomik ahlâkını ele alıyor: Konfüçyanizm, Hinduizm, Budizm, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet. Daha sonra bu dinlerden her birinin ahlâkının karakterinden ekonomik organizasyon üzerindeki ve bu dinlerden her birine mensup bulunan toplulukların hayatları üzerindeki etkilerini inceliyor ve böylece dinle ekonomik olaylar arasındaki korelasyonu kurmaya çalışıyor. Weber’in bu analizlerinde en dikkate değer nokta, Protestan ahlâkı ile modern kapitalizm arasındaki münasebeti ortaya koymasında toplanmaktadır. Ona göre “Kapitalist Ekonomi” denilen şeyin geçmişte Avrupalı olmayan memleketlerde birçok unsurlarına rastlamak mümkündür. Ancak modern Batı’da görülen kapitalizm son ve özel bir olaydır. Modern kapitalizm, müsbet ilimlerin prensipleri ve özel mülkiyet üzerine kurulmuş ve rasyonel bir sûrette teşkilatlanmış ve idare edilmiş ekonomik bir teşebbüs olup, onun ruhu Protestanlığın ruhudur. Modern kapitalizm, ortaya çıkmadan önce Protestan dininin alanında kendini önceden hissettirmiş, işlenmiş ve hazırlanmıştır. Bu manâda kapitalizmin ruhu kapitalizmden önce kendini göstermiştir. Çünkü Weber’e göre ekonomik bir organizasyondan önce dinî, ahlâkî ve ideolojik faktörler gelir ve onun şartlarını hazırlar. Nitekim Luther’in, Calvin’in ve öteki Protestan ilâhiyâtçılarının talimleri analiz edildiğinde, bunların modern kapitalizmin ruhunu oluşturdukları ortaya çıkmaktadır. Modern kapitalizmin en önemli vasıflarından biri olan iş hayatının rasyonelleşmesi Protestanlıksan gelmektedir. Çünkü Protestanlık işi ve çalışmayı kutsallaştırmış, dünya hayatından kaçan insan ideali yerine her şeyden önce selâmeti dünyada arayan ve akla uygun bir hayat süren bir insan idealini taraftarlarına telkin etmiştir. Weber, Protestan ahlâkının kapitalizmin ortaya çıkışındaki rolünü, Reform’dan sonra ekonomik bakımdan başta gelen memleketlerin Hollanda, İngiltere, Almanya, Amerika gibi Protestan ülkelerin olmasının yanı sıra, Almanya’daki istatistiklere göre en zengin ve kapitalist kimselerin Protestan olmaları vakıasına da dayandırmaktadır. Daha sonra Max Weber, aynı tarzda Konfüçyanizm, Ta- oizm, Hinduizm, Budizm ve Yahudiliğin ekonomik ahlâkını da analiz etmektedir. Bu tahlillerin sonunda Weber, bu dinlerden her birinin, içinde yaşadıkları toplumların sosyal ve ekonomik organizasyonlarına şekil verdiklerini, ancak onların gelenekçiliği ve modern kapitalizmde var olan rasyonalisazyona yer vermeyişleri sebebiyle oralarda kapitalizmin ortaya çıkmadığı ve böylece bütün toplumların ekonomik ahlâkı içinde dinin önemli bir rolünün bulunduğu neticesine varmaktadır. Aynı şekilde Weber, ekonomik hayatı içerisinde geleneğin hakim olduğu bir toplumda, gelenek zincirinin kırılarak büyük bir değişme ve devrimin olmasının ancak, bu toplumda gerçekleşecek büyük bir rasyonalizasyonla mümkün olacağım belirtmektedir. Weber’e göre ekonomi ahlâkında ortaya çıkacak bir değişiklikte nüfus yeterli bir faktör değildir. Çin’in durumu bunu açıkça göstermektedir. Buna karşılık din bu konuda önemli ve yeterli bir faktördür. Büyük bir dinî lider veya peygamber kendini topluma kabul ettirerek gelenek zincirini kırabilir. Ancak Çin’de bu tür dinî lider veya peygamber görülmemiştir. Buna karşılık Hint’te büyük din kurucuları ortaya çıkmış, ancak onların hepsi de geleneklerden kurtulmayı istemiş ve telkin etmiş olmakla birlikte, pratik günlük hayatı ihmal ederek, dünya hayatına karşı menfî bir tavır takınmış; derin düşünce, dünyadan ve toplumdan kaçma, inziva ve mistisizmi övmüşler; bu durumda ise, sosyoekonomik hayatta rasyonalizasyonu ortaya çıkaracak bir halk hareketini gerçekleştirememişlerdir.

Görüldüğü gibi Max Weber, bilhassa din ve iktisat münasebetleri konusunda din sosyolojisi ilminin tarihçesi içerisinde önemli çalışmalara sahiptir. Ancak, İslâmiyet üzerine gerçekleştirmeyi tasarladığı çalışmayı tamamlayamamış olması büyük bir talihsizlik olan Weber’in çalışmaları din ve iktisat münasebetleri üzerinde odaklaşmış olmakla birlikte, dinî otorite tipleri, çeşitli sosyal tabaka ve çevrelerin dinî tutumları, din ve cinsiyet, sanat, siyaset ve eğitim münasebetleri ve nihayet dinî cemâatler ve grupların tabiî gruplarla olan münasebetleri gibi din sosyolojisinin çeşitli konularını da içine almakta olup, onun bu konulardaki değerli çalışma ve görüşlerinden ileride din sosyolojisinin konuları teker teker işlenirken yeri geldikçe bahsedilecektir. Biz şimdilik, Max Weber’in din sosyolojisinin sistematik bakımdan ilk kurucusu ve bu konuda önemli çalışmalarının bulunmasının yanı sıra aynı zamanda kendinden sonrakiler üzerinde önemli tesirlerinin olduğunu da ifade ederek, bu ilim dalının kurulmasında emeği geçmiş bulunan öteki bir kısım araştırıcılara geçelim. Zira, Weber’in açmış olduğu yoldan hareketle bu ilim dalı süratle gelişmiş ve pek çok verimli çalışmalar ortaya konmuştur.