Tarihi Şahsiyetler

Max Planck Kimdir, Hayatı, Kuramı, Hakkında Bilgi

PLANCK, Max (1858-1947)

Alman kuramsal fizik bilgini. Enerjinin sürekli olmayıp, temel bir büyüklüğün katları biçiminde kesikli olduğunu öne süren “kuvantum kuramı” ile fizikte devrim yaratmıştır.

Max Kari Ernst Ludwig Planck 23 Nisan 1858’de Kiel’de doğdu, 4 Ekim 1947’de Göttingen’de öldü. Birçok hukukçu, din ve devlet adamı yetiştirmiş bir ailedendi; babası da Kiel Üniversitesi’nde hukuk profesörüydü. Liseyi, 1867’de ailesiyle birlikte yerleştiği Münih’te bitirerek, 1874’te Münih Üniversitesi’ne girdi; üç yıl sonra da Berlin Üniversitesi’ne geçti. Helmholtz ve Kirchhoff’un öğrencisi olduğu bu üniversiteden 1879’da doktora derecesini aldı. 1880-1885 arası Münih Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra, 1885’te Kiel Üniversitesi’nde doçentliğe getirildi ve Kirchhoff’un ölümü üzerine, 1889’dan başlayarak Berlin Üniversitesi’nde onun derslerini üstlendi. 1892’de aynı üniversitede kuramsal fizik profesörlüğüne ve yeni kurulan Kuramsal Fizik Enstitüsü’nün yöneticiliğine atanan Planck, bu görevlerini 37 yıl sürdürecek, 1926’da onun ayrılmasından sonra yerine Schrödinger geçecekir.

Planck, doktora tezinde termodinamiğin ikinci yasasını konu almıştı. Bu konuya eleştirel bir yaklaşım getiren, Clausius’un entropi tanımını tartışan ve doğa olaylarındaki tersinirlik-tersinmezlik kavramlarına açıklık getirmeyi amaçlayan bu tez, ne Helmholtz’ dan, ne de Kirchhoff’tan Planck’ın umduğu ilgiyi gördü. Clausius ise, Planck’ın konuyu görüşüp tartışma isteğini hiç düşünmeden geri çevirdi. 1885’te Göttingen Üniversitesi’nin açtığı bir yarışmaya“Das Prinzip der Erhaltung der Energie” (“Enerji Elde Edilmesinin İlkesi”) başlıklı bir makaleyle katılan Planck’ın bu çalışması, Göttingen’de fizik profesörü olan W.Weber’in kimi görüşlerine aykırı düşen bölümleri nedeniyle ancak ikincilik ödülünü alabildi; zaten yarışmaya katılan incelemelerden hiçbiri, birincilik ödülüne değer görülmemişti. Gene de, Kirchhoff’un Berlin Üniversitesi’ndeki derslerini vermek üzerePlanck’m görevlendirilmesinde bu çalışmanın etkisi büyüktür.

Planck’ın bu yıllarda yazdığı makaleler, en ünlü yapıtı olan ve 1897’de yayımlanan Vorlesungen über Thermodynamik (“Termodinamik Dersleri”) adlı kitabının temelini oluşturdu. Siyah cisim konusundaki çalışmaları sonucunda geliştirdiği ve günümüzde “Planck ışıma yasası” olarak bilinen yasayı 19 Ekim 1900’de Berlin Fizik Derneği’nin toplantısında açıklayan Planck, yasanın kuramsal temellerini iki ay sonra, 14 Aralık’ta, gene Berlin Fizik Derneği’ne sunduğu bir bildiride ortaya koydu. Bu bildiriyle kuvantum kuramı doğmuş oluyor, böylece fizikte yeni bir çığır açılıyordu. Klasik fizikten kesin bir kopmayı simgeleyen kuvantum kuramına başlangıçta fizikçilerin çoğu karşı çıktı. Ancak, 1905’te fotoelektrik olayı, 1907’de katı elementlerin özgül ısılarını atom ağırlıkları cinsinden veren Dulong-Petit yasasında düşük sıcaklıklarda gözlenen sapmaları açıklamak için Eins-tein’ın bu kurama başvurması ve 1913’te Bohr’un gene bu kurama dayalı atom modelini geliştirerek hidrojen tayfındaki çizgilerin yerlerini doğru olarak hesaplamasından sonra kuvantum kuramının önemi anlaşılabildi. O tarihten sonra kuvantum kuramı hızla gelişti ve 1925’i izleyen birkaç yıl içinde, başta Heisenberg, Schrödinger, Born ve Dirac olmak üzere birçok fizikçinin katkısıyla oluşturulan kuvantum mekaniği çağdaş fiziğin temel taşı durumuna geldi.

Planck, 1912’de Prusya Bilimler Akademisi’nin Matematik-Fizik Bölümü’nün daimi sekreterliğine getirildi, 1918’de Nobel Fizik Ödülü’nü aldı. 1926’da Londra’daki Royal Society’nin üyeliğine, 1930’da Berlin’deki Kaiser Wilhelm Kurumu’nun başkanlığına seçildi. Naziler’in iktidara gelmesinden sonra Almanya’da kalmayı seçmesine karşın, Flitler’in birçok uygulamasına karşı çıkan Planck, 1933’te Göttin-gen Üniversitesi’nde, aralarında Born’un ve Richard Courant’m da bulunduğu yedi öğretim üyesinin görevine Nazilerce son verilmesi üzerine bu durumu bir bildiri yayımlayarak protesto eden 22 kişilik grupta, Heisenberg, Hilbert, Sommerfeld ve von Laue’nin yanında yer almıştı. Çok değer verdiği ve aynı kentte bulunabilmek amacıyla 1914’te Berlin’e yerleşmesine neden olduğu Einstein’ın ve daha pek çok değerli bilim adamının Almanya’dan çıkarılması ya da kaçmak zorunda kalması üzerine, doğrudan doğruya Hitler ile görüşerek tutulan yolun yanlışlığını anlatmaya çalışmıştı. Hitler tarafından azarlanan ve kovulan Planck, 1937’de Kaiser Wilhelm Kurumu’ nun başkanlığından ayrılmak zorunda kaldı, 1944’te de oğlu Envin’in Hitler’e karşı girişilen Temmuz suikastine karıştığı gerekçesiyle kurşuna dizilmesine tanık oldu. Berlin’deki evinin bir bombardıman sırasında yanıp kül olmasıyla bütün kitaplarım, notlarını ve belgelerini yitirmesi de aynı yıla rastlar. Savaştan sonra Göttingen’e yerleşen Planck’ın yaşamının son iki yılındaki tek avuntusu, 1930-1937 arasında başkanlığını yapmış olduğu Kaiser Wilhelm Kurumu’ nun bu kez Max Planck Kurumu adıyla yeniden
kuruluşunu ve ilki kendisine verilen “Max Planck” madalyasının bir fizik ödülü olarak doğuşunu görmek oldu.