Sosyoloji

Martin Heidegger, William McNeill, Kai Hammermeister – Düşünceye Çağıran Yurt Müdafaası

Martin Heidegger,
William McNeill, Kai Hammermeister – Düşünceye Çağıran Yurt Müdafaası

Marifet iltifata tâbidir.

…iltifatın başkasını değil marifeti arayıp bulması gerekir.
(s. 7)

“Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün
vatandır” şiarı gerektiği gibi anlaşılabilmiş olsaydı kendi dışındaki hatlara
sağır her türlü hat müdafaasının nihayetinde satha kast edeceği anlaşılmış ve
her türlü eksik noksan müdafaanın daha başlatılmadan önüne geçilmiş olurdu. (s.
30)

Teknolojinin Hüküm Sürdüğü Dünyada İnsanın Kaderi: Yurtsuzluk

Martin Heidegger –
Gelassenhait

Conradin Kreutzer

…mesleği vücuda getirmek, ortaya çıkarmak olan bir kimseyi
anacak ve ona saygı göstereceksek her şeyden evvel onun eserlerine gerektiği
gibi saygı göstermeliyiz.

Bu seslerde sanatçının kendisi mevcuttur; çünkü ustanın
eserdeki mevcudiyeti yegâne mevcudiyettir. Usta ne kadar büyükse, onun şahsı
eserinin tam o kadar gerisinde kalır ve kaybolur. (s. 35/36)

…hepimiz çoğunlukla düşünce fakiriyiz. (s. 36/37)

Anma ve düşüncesizlik yan yana bulunuyor.

Biz ancak bilerek veya bilmeyerek, sahip olduğumuz şeyi
kaybedebiliriz veya tabiri taizse ondan yakamızı kurtarabiliriz.

Dolayısıyla artan düşüncesizlik bugün insanın bizzat iliğini
kemiren bir süreçten kaynaklanıyor olmalıdır: Bugünün insanı düşünmeden
firardadır. Düşünceden bu kaçış düşüncesizliğin temelidir. (s. 37)

Hesaplayıcı düşünme bir fırsattan diğerine koşar.
Hesaplayıcı düşünme asla durmaz, asla kendini toplayıp kendine gelmez.
Hesaplayıcı düşünme sükûnetle düşünen düşünme değildir, varolan her şeyde hüküm
süren anlamı tefekkür eden düşünme değildir.

İki tür düşünme vardır: hesaplayıcı düşünme ve sükûnetle
düşünen düşünme.

Çağdaş insanın düşünmeden firarda olduğunu söylerken
aklımızdaki bu sükûnetle düşünen düşünmedir. (s. 38)

Toprağına insanın kök salabileceği, yani köklü olabileceği
hayat verici bir yurt toprağı hâlâ var mıdır?

…yurtlarında kalmış olanlar,

…her gün her saat radyo ve televizyona daha fazla
bağlanmaktalar. (s. 40)

Modern iletişim tekniklerinin insanı harekete geçirdiği,
üzerine çullandığı ve önüne katıp sürüklediği her şey, her şey bugün insana
çiftliğinin etrafındaki tarlalardan daha yakın, arz üzerindeki semadan çok daha
yakın, gecenin güne dönmesinde çok daha yakın…

Yurtlarından sürülmüş olanlarla yurtlarında kalmış olanların
durumu farksız ise – yeni olan nedir? Cevap: İnsanın köklülüğü bugün can
evinden tehdit edilmektedir. Hatta daha da fazlası: köklülüğün kaybına yol açan
ne sadece daha ahval ve mukadderattır, ne de bu sadece insanın hayat tarzının
gaflet ve sathiliğinden kaynaklanır. Köklülüğün kaybı hepimizin içine doğduğu
çağın ruhundan kaynaklanır. (s. 41)

Dünya şimdi hesaplayıcı düşüncenin saldırılarına, artık
karşı koyabilecek bir şeyin çıkabileceğine en küçük ihtimal verilmeyen
saldırılarına açık bir nesne olarak görünür. Doğa modern teknoloji ve sanayi
için devasa bir akaryakıt deposuna, bir enerji kaynağına dönüşür. (s. 42)

Modern teknolojide saklı olan güç insanın varolanla
ilişkisini belirler. O bütün yeryüzüne hükmeder.

Kimse gelecekteki esaslı değişimleri öngöremez. Fakat
teknolojik ilerleme gittikçe hızlanacak ve asla durdurulamayacak. Varoluşunun
bütün alanlarında insan gittikçe daha da sıkı biçimde teknolojinin güçleriyle
kuşatılacaktır. (s. 43)

İnsan, teknolojinin karşı konulmaz üstün gücünün insafına
kalmış şaşkın ve savunmasız bir kurbandır.

…yakın olana götüren yol biz insanlar için her zaman en uzun
ve dolayısıyla en zor yoldur. Bu yol sükûnet içinde düşünen düşünmenin yoludur.
Sükûnet içinde düşünen düşünme, bizden tek bir fikre tek taraflı olarak
saplanıp kalmamayı, tasavvurların tek yönlü yolunun ardında koşmamayı talep
eder. Sükûnet içinde düşünen düşünme, bizden ilk bakışta uyuşmaz / bağdaşmaz
görünen şeyle meşgul olmamızı talep eder. (s. 45/46)

Teknik aygıtlara bağımlıyız; hatta onlar hep daha büyük
ilerlemeler için bize meydan okurlar. (s. 46)

Kendisini gösteren ve aynı zamanda geri çeken şey sır
dediğimiz şeyin temel özelliğidir. Teknolojide saklı olan anlama açık durmamızı
sağlayan tutuma; sırra açıklık diyorum.

Şeylere karşı sermestilik ve sırra açıklık bir arada
bulunur.

Şeylere karşı sermestilik ve sırra açıklık bize bir gün,
eski ve şimdi süratle kaybolan köklülüğü değişik bir form içinde yeniden ele
geçirmek için bile uygun olabilecek yeni bir köklülüğün panoramasını
sunarlar.  (s. 48)

Hesaplayıcı düşünme bir gün yegâne düşünme tarzı olarak
benimsenip icra edilir Hale gelebilir.

Peki sonra? Sonra insan kendi özel doğasını –sükûnet içinde
düşünen bir varlık olduğunu inkâr etmiş ve işe yaramaz diye fırlatıp atmış
olurdu.

Bizler kabul etsek de etmesek de esirde çiçeklenip meyveye
durmak için kökleriyle topraktan yükselmesi gereken bitkileriz.

Peter Hebel (s. 49)

Yurdun ve
Yurtsuzluğun Anlamı

William McNeill –
Heidegger’de Heimat Düşüncesi

Eşik arayı taşır. (s. 53)

Varlık ve Zaman’da Varlığın anlamı sorusuna ilk cevabı sunan
yurdun özüdür. Daha da özelde Dasein’ın varlığının anlamı sorusuna ilk cevabı o
sağlar. (s. 55)

Gariplik dilsizliktir, sözün geri çekilmesidir, şairin
yoksulluğudur. Gariplik tecrübesi daha önce Varlık ve Zaman’da olduğu gibi
bizatihi dilin eşiğini işaret eder. (s. 62/63)

Heimat “yurt” anlamına gelir, ama aynı zamanda kullanıldığı
yere bağlı olarak “doğum yeri” veya “memleket” anlamına da gelir. …aidiyet
anlamını çağrıştırır. (s. 64)

Nedir atayurdu? Varlığın kendisi (seyn), der Heidegger. (s.
72)

Her bir halkın biricik tarihi,

Tarih ancak geçmiş ve gelecekten doğar. (s. 73)

Ruh ancak kendisine ait olan uğruna kendi özüne duyduğu
arzudan yad olanı (das unheimische) yabancı olanı arzularken özsel olarak
garip/yabancıdır. (s. 91)

Barınmanın kendisi, yeryüzüne aşina olmak/yeryüzünü yurt
tutmak, bir yolculuk, bir garip/yabancı oluşun munis/aşina hale gelmesidir.

Yolculuğun kendisi… …nehrin akışıdır. (s. 93)

Şiir bir davet olan çağrıyla başlar. İlk söz bir eşiği; bir
davet, bir açıklık anını isimlendirir. Çağrıda bulunanlar bununla konuğu kabule
hazır olduklarını bildirirler. Onlar ancak kendileri de konuk tarafından
çağrıldıkları, dinlemeye çağrıldıkları için hazır olabilirler. Şiir başlar:

Şimdi gel, ateş!

İstekliyiz biz

Görmek için günü,

(Der Ister)

(s. 97)

Yoksullaşan Düşünce
Heimat

Kai Hammermeister –
Heidegger’den Gadamer’e Değişen Heimat

Kuşkusuz Heidegger için Varlık her zaman dille ilişkiliydi,
fakat Gadamer açıklamıştı; anlaşılabilen Varlık sadece dildir.

Almancada Heimat tabirinin uzun bir geçmişi vardır. Bu
geçmiş boyunca anlamı büyük ölçüde hukuki bir kavramdan (kişinin yaşama hakkında
sahip olduğu bir yer, ayrıca bir çiftlik ve onun toprağı, önce 18. Yüzyılda bir
ulus devletin savunulması çerçevesinde ve daha sonra 19. Yüzyıl sonlarında
artan sanayileşmeye karşı olarak tarihsel ve siyasal bir kavrama doğru kayma
göstermiştir. (s. 101)

Gadamer’in başında açıkladığı gibi, Heimat edebi bir eseri
her okuyuşumuzda arkamızda bıraktığımız ve okuduğumuz şeye dair oluşturduğumuz
her anlayışta geriye kendisine döndüğümüz güvenli bölgedir. (s. 103)

…herkes için tek bir Heimat düşünülemez. Dil hakkında da
büyük ölçüde aynı şey söylenebilir: Tek bir dil yoktur. (s. 104/105)

…lehçe şiiri Heimat’ın bir yansıması değil, fakat Heimat’ın
ortaya çıkmasına imkân sağlayan şeydir. Dil, şiirsel özü nedeniyle, en saklı
olsa ve uzağa erişse de, Heimat’ın yoğun biçimde bahşedici vücuda getirmesidir.

Heimat ancak dilin kullanımı sayesinde tam olarak tanınıp
müessir hale gelir. (s. 105)

“Lehçe her gelişmiş dilin esrarlı kökenidir” (Johann Peter
Hebels) (s. 106)

Heimat sadece belli bir konuşma tarzı değildir, fakat bu
belirli ifade tarzı içinde bir yere aidiyetin manzarasını da verir.

Farklı manzaralar ve dolayısıyla yeryüzü lehçe (mundart)
sayesinde konuşur. Fakat ağız (mund) organizma olarak tasavvur edilen bedenin
bir uzvu değildir; bilakis beden ve ağız biz ölümlülerin gelişip serpilmesi
kendisine dayanan ve topraktaki köklülüğün (das gediegene einer
bodenstandigkeit) güvencesini kendisinden aldığımız yeryüzünün dalgalanması ve
gelişmesine aittir. Fakat yeryüzüyle birlikte biz aynı zamanda köklülüğümüzü de
kaybederiz. (s. 107)

Heimat’ın özü ancak sürgünde parlamaya başlar. (s. 110)

Şiir, dünyanın belirli bir bölgesinde yurdunda olmanın
kaybının yasını tutar.

Yerlerini yurtlarını hiç ter etmemiş olanlar bile henüz
Heimat’larını burada bulmuş değillerdir, onlar da yurtlarında olmayı hala
öğrenmek zorundadırlar.

Yurdunda olmayı öğrenme şairlerden öğrenmeyi gerekli kılar.
Onların görevleri sürgününü ve umutsuzluğunu yaşadıkları yurdadönüşün
hazırlığını yapmaktır.

Şair Heimat’ın kaybı terennüm ettiği kadar dinleyicilerini
ona dönüş için de hazırlar.

Eğer Heimat tekrar varolacaksa şairlerin çabalarının sonucu
olarak varolacaktır. (s. 111)

Hans-Georg Gadamer nasıl ki Heidegger’in Varlık kavramını
dilbilimle ilişkilendirdiyse Heimat kavramını da dilbilim alanıyla
sınırlandırır. (s. 112)

Yurda dönüş, der Gadamer, iki yönlü bir elvedadan oluşur:
İlk veda elbette yeni muhite, ilk Heimat terk edildikten sonra yaşanılan ve bu
arada aşina olunup neredeyse ikinci bir Heimat haline gelmiş olan yere
söylenmesi gereken vedadır.

Yurda dönüş terk edilen yere geri dönülmediğinin fark
edilmesi anlamına gelir, çünkü hem yer hem de o yeri terk eden, bu arada
değişmiştir. (s. 113)

Geri dönüş anlayış demektir. Doğru her türlü anlayış bir
vedadır. Fakat vedada olgunlaşan şey kendi başına anlayıştır.

Her şeyi arkada bırakarak şairler kendilerini, aşina olan ve
itimat telkin eden her şeyden ayrılmış, uç bir yalnızlık içinde bulurlar. Bir
yurda dönüş çabası olarak şiiri doğuran kaçışın verdiği korku ve karşılaşılan
muammanın soluk kesiciliğidir. (s. 114)

Dile dönüşüyle şair kendisini bulur, bu şiirin muhtevasıyla
değil, fakat varoluşuyla dile getirdiği bir olaydır. (s. 115)

Hayat bir dile getirmek ve onda sükûna ermek demektir. (s.
116)

…geri döndüğümüz şey hiçbir surette güvence altında
değildir. Dili bütünüyle unutmak mümkün olsa bile, ona kesinlikle
yabancılaşabiliriz. (s. 117)

Heimat’ın kaybı… …dilin kaybıdır.

Yabancılaşmadan geri dönüş hepimiz için hayatımızın ödevi
olarak kalıyor. Bu noktada şiirin sözü bizim önümüzde yürür. (s. 118)

Heimat, Heidegger’in bu tabire yüklediği bütün anlamlar
içinde şiirin Grund’u, nedeni, zemini ve temeli olarak düşünülebilir.

Heidegger’den farklı olarak bu modelde şiirin işlevi yurda
dönüş için hazırlık değil, fakat Heimat’ı tanımlanamayan ancak yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya olan bir şey olarak muhafaza etmek olacaktır. Heimat
ve şiir birbirinin üzerine çökmez, fakat Heimat’ın içinde parladığı ve onu
insanların birbiriyle ve çevresiyle yakın ilişki içinde yaşadıkları
toplulukların tesisinde yetersiz kalan bir dünya uygarlığını ortaya çıkaran bu
eğilimlerden koruması gereken şiirdir. (s. 120)

Türkçeleştiren ve yayına
hazırlayan: Ahmet Aydoğan

Say Yayınları, 2010