Sosyoloji

Martin Heidegger – Tekniğe Yönelik Soruşturma

Martin Heidegger – Tekniğe
Yönelik Soruşturma

Heidegger açıklamaz; yalnızca betimler ve
anlatır.

Heidegger felsefesinin merkezdeki kavramı
Varlık’tır.

Heidegger için Varlık’ın ne olduğuna,
Aristoteles’ten beri yapılageldiği üzere, mantıksal düzlemde kalınarak ve
kavramlara başvurularak yanıt verilemez.

Bu husus (…) insan için de geçerlidir.
İnsan, olagelme ve açığa çıkma anlamında Varlık’ın kaderine bağlıdır.

İnsan kendisini kendinin bilincinde olmakla
değil, Varlık’la ilişkisi temelinde ve bu ilişki bakımından tanıyabilir.

Varlık, varolanların Varlık’ıdır; olagelme
ve süregitmenin tarzıdır. O, her şeyde hüküm sürer; fakat varolan her şeyde,
onların tikelliği içerisinde ve fakat yine de aşkın olarak bulunur.

Grekler (…) yeniçağ felsefesinin özneyi merkeze
koyan tavrına tamamen yabancıdırlar. Greklere göre karşılaşılan her şey mevcut
olandır; fakat mevcut olan, mevcut olmayandan çıkar, o öne çıkmış bir şeydir.
Mevcut olmayandan mevcut olana çıkma ise poiesistir. Bu öne çıkma, her şeyden
önce physiste, yani şeyin kendi içerisinden patlayıp çiçeklendiği mevcudiyete
çıkmada kendisini gösterir. Tekhne de bu öne çıkmanın bir formudur.

İnsan, tekhnede (…) etkindir.

Zihin sanatları da Grekler için tekhneye
aittirler.

Düşünme bir şeyin öne çıkmasına katkıda
bulunmak, ona eşlik etmek anlamına gelir.

Filozof, şeylerin mevcut olmasına hayret ve
hayranlık duydu. Ve bu hayret ve hayranlık duygusuyla onlar üzerinde
sabitlendi. Filozof (…) onun içerisinde daimi olabilecek her şeyi keşfetmeye
çalıştı. Fakat filozof tam da bunu yapmakla, kendisini her tikel varolanın
mevcut olmasında görünüşe çıkaran Varlık’tan uzaklaştı. (…) mevcut olanı
denetlemeye de kalkıştı. Heidegger’e göre modern teknik çağın gerçek kökeni,
işte bu denetleme girişiminde yatar.

Descartes’ın ego cogito (ergo) sum’unda
insan kendi öz kesinliğini kendi içerisinde buldu.

…felsefeye egemen olan şey özne
metafiziğidir.

Grekler bugün nesne denilen şeye özne
diyorlardı. Çünkü kendilerini önlerine çıkan gerçekliğin karşısında değil
içinde buluyorlardı.

O artık doğanın içinde değildir, onu
karşısına almıştır.

Heidegger’e göre Nietzsche’de güç iradesi,
hep ileriye ve daha büyük güce doğru çabalar ki, o tam da burada (…) Batı
metafiziğinin karakteristiğini bulur.

Heidegger, Nietzsche’nin felsefesinde
metafiziğin tamamlanmasını ve sona ermesini görür ve bu aynı zamanda tekniğin
özünün de sona ermesi anlamına gelir. Nietzsche’nin üst insanının teknik insan
olduğu söylenebilir.

İnsan tekniğe hakim olabileceğini ve
düzenleme yoluyla yaşamının tüm yönlerini denetleyebileceğini hayal eder; ya da
tekniğin kendi üzerinde kazandığı defedilemez ve insanlıktan çıkarıcı
denetimden ürkerek geri çekilir.

Özgürlük, insanın kendisini ona yönelten
çağrılara kendisini teslim etmesidir. Özgürlük zaten hüküm süren Varlık’ın
tahakkümünü kavramak ve kabul etmektir…

Heidegger’e göre sözcüklerin asıl işlevi,
temsil etmek değil, imlemek/göstermektir. Sözcükler kendilerinin ötesindeki bir
şeye işaret ederler…

Varlık ile insan arasındaki karşılıklı
bağıntı dil aracılığıyla gerçekleştirilir.

                                                     *

Sormak, bir yol açmaktır.

Tekniği nötr bir şey olarak gördüğümüzde,
mümkün olan en kötü tarzda tekniğe teslim oluruz.

Tekniğin ne olduğunu sorduğumuzda (…)
herkes, sorumuzu yanıtlayan iki ifadeyi bilir. Teknik, amaç için araçtır;
teknik, insanın bir etkinliğidir.

Amaçlar koymak, bunlara ulaşmak için araçlar
yapmak ve kullanmak insani bir etkinliktir.

Bütün bu donanımlar kompleksi, tekniktir.
Bizzat tekniğin kendisi bir donanımdır (…) instrumentum’dur.

Yüzyıllardır felsefe dört neden olduğunu
öğretir.

Neden tam da dört neden vardır?

Neden / Grekler tarafından aition diye
adlandırılır; yani başka bir şeyin kendisine borçlu olduğu şey…

Onlar (dört neden) bir şeyi görünüşe
çıkarırlar.

Sorumlu olmanın esas karakteristiği bir şeye
vuslata erme yolunun bu açılışıdır.

Vesile olmak / nedenselliğin özü…

“Mevcut olmayan şeyden mevcut-olmaya geçen
ve giden her şey için her vesile poiesis’tir, öne çıkarmadır.” Platon, Şölen,
205b

Physis / bir açığa çıkmadır, poiesis’tir.

Physis sayesinde (…) açığa çıkmaya ait bir
patlayıp açılma vardır.

Açığa çıkma, vesile olmanın – nedenselliğin
– dört tarzını kendi içerisinde toplar ve onları baştan sona yönetir.

Teknik yalnızca bir araç değildir.

Teknik, gizini açmanın bir tarzıdır.

Tekhne, öne çıkarmaya, poiesis’e aittir, o
poetik bir şeydir.

Tekhne sözcüğünün, pek erken zamanlardan
Platon’un zamanına kadar, episteme sözcüğü ile bağı vardır.

Tekhne, aletheuein’in bir tarzıdır.
Aletheuein, kendini öne çıkarmayan ve henüz önümüzde burada durmayan, bir an
öyle bir an böyle görünüp beklenmedik bir şekilde vuku bulabilen her şeyin
gizini açar.

Tekhne’de belirleyici olan şey, yapmada,
elle işlemede veya araç kullanmada değil, ama daha çok yukarıda anılan gizini
açmada yatar.

Tekhne, imal etme olarak değil, gizini açma
olarak bir öne çıkmadır.

Yel değirmeninin kanatları muhakkak ki
rüzgârda dönerler; onlar dolayımsız olarak rüzgârın esmesine terkedilmişlerdir
(meydan okuma yok).

Buna karşılık bir parçasına, kömür ve
maddenin çıkarılmasına yönelik olarak meydan okunur.

Köylünün çalışması, tohumun ekilmesinde,
tohumu büyüyüp gelişmeyi sağlayan güçlerin muhafazasına terk eder ve tohumun
artıp çoğalmasını gözetir.

Modern tekniğe baştan sona hakim olan gizini
açma, meydan okuma anlamında bir saldırı karakterine sahiptir.

Yeniçağ fiziğinin doğa teorisi yalnızca
tekniğe değil, fakat modern tekniğin özüne de giden yolu hazırlamıştır.

Modern tekniğin özü (…) uzun süre kendini
gizlemiştir.

Ortaya çıkma bakımından hakim olan daha
erken gelen şey, biz insanlara ancak sonradan açık hale gelir. İlksel olarak
erken olan şey, kendisini insana yalnızca en sonunda gösterir.

Özgürlük, aydınlığa açılan bir yolda
gizleyen şeydir.

Modern tekniğin özü, çerçevelemede yatar.
Çerçeveleme, gizini açmanın kaderi içerisine aittir.

…tekniğin özünü irdelediğimizde,
çerçevelemeyi, gizini açmanın bir kaderi olarak deneyimleriz. Biz zaten bu
tarzda, kaderin serbest boşluğu içerisinde barınmaktayız.

…kendimizi bir kez tekniğin özüne açıkça
açtığımızda, kendimizi beklenmedik bir şekilde özgürleştirici bir talebe girmiş
buluruz.

Gizinden çıkmış olan şey, insanı nesne
olarak değil de fakat daha çok münhasıran el altında duran olarak ilgilendirir
ilgilendirmez ve insan nesnesizliğin ortasında yalnızca el altında duranın
düzenleyicisi olur olmaz, aynı insan düşüşün en uç noktasına iner; yani insan
kendisinin el altında duran olarak ele alınacağı noktaya iner. Bu arada tam da
böyle tehdit edilen biri olarak insan, kendisini yeryüzünün efendisi konumuna
yükseltir.

…çerçeveleme, poiesis anlamında mevcut olan
şeye görünüşe çıkma imkânı veren gizini açmayı gizler.

Tehlikeli olan şey teknik değildir. Tekniğin
kötü cinleri yoktur, fakat buna karşılık onun özünün gizi vardır. Tekniğin özü,
gizini açmanın bir kaderi olarak tehlikelidir.

Çerçevelemenin hükümranlığı, insanı, daha
kökensel bir gizini açmaya girmenin ve böylece daha ilksel bir doğruluğun
çağrısını deneyimlemenin insana men edilebilmesi imkânıyla tehdit eder.

Öyleyse çerçevelemenin hüküm sürdüğü yerde
en yüksek anlamda tehlike vardır.

“Tehlikenin olduğu yerde, koruyucu güç de
serpilip gelişir.”

Çerçeveleme asla bir cins anlamında tekniğin
özü değildir. Çerçeveleme, kader karakterine sahip, yani meydan okuyan bir
gizini açma tarzıdır.

Evin özünden ve devletin özünden söz
ettiğimizde, bir cinsin genelliğini kastetmeyiz; daha çok (…) onların olagelme
tarzlarını kastederiz.

Sokrates ve Platon bir şeyin özünü,
süregiden şey anlamında olagelen şey, mevcudiyete çıkan şey olarak düşünürler.

Onlar kalıcı olan şeyi, görünümde, örneğin
ev ideasında keşfederler.

Tekniğin mevcudiyete çıkması, gizini açmayı
tehdit eder.

Bir zamanlar tekhne adını taşıyan şey,
yalnızca teknik değildir. Bir zamanlar doğruluğu pırıl pırıl görünmenin görkemi
içerisinde öne çıkaran gizini açmaya da tekhne adı verilirdi.

Grek ülkesinde sanatlar, kendilerine
bahşedilen gizini açmanın doruğuna çıktılar.

…sanat yalnızca tekhne diye
adlandırılıyordu. Sanat, biricik, çok yönlü gizini açmaydı.

Sanat dindardı, promostu, yani doğruluğun
hüküm sürmesini ve güvencede kalmasını sağlayandı.

Sanatlar, artistik olandan çıkmış
değildiler. Sanat eserlerinden estetik bir hoşlanma duyulmuyordu. Sanat bir
kültürel etkinlik sektörü değildi.

…teknik üzerine özsel düşünüm (…) bir
yandan tekniğin özüne akraba olan, öte yandan ise ondan temelde farklı olan bir
alanda olup bitmelidir.

İşte böyle bir alandır sanat.

…soruşturma, düşünmenin dindarlığıdır.

Türkçeleştiren: Doğan Özlem

Afa Yayınları

Ocak 1997