MARKSİZM
MARKSİZM
Marksizm, Kari Marks
tarafından, En-gels’in katkıları ve daha sonra da komünist partilerin
çabalarıyla geliştirilmiş siyasal, sosyal ve ekonomik öğretinin adıdır. XIX.
yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Ba-tı’da gelişen sanayi kapitalizminin
ortaya çıkardığı sosyal ve ekonomik problemlere bir cevap olma iddiasındadır.
Öyle olmakla beraber Marksizm, bir yığın entellektüei mirasın ürünüdür. Nitekim
bir yandan Fransız İhtilalinin kitlelere kazandırdığı demokrasi bilinci ve o
bilincin haykırdığı sloganlar, öte yandan Bacon, Hobbes ve Hal-vetius’un
amprisizmi ve materyalizmi, bir diğer yandan da Rousseau ve romantiklerden
devralınan kurumsal ve tarih bakışı ve ona bağlı Hegel diyalektiği temel
malzeme ittihaz edilmiştir. Bunun yanında Feuer-
bach’ın
antroposeıttrizmi, Smith ve Ricar-do’nun iktisadi düşüncesiyle Michelet’in sınıf
çatışması teorilerini tevarüs etmiş geniş bir düşünceler yelpazesidir.
Marksizmin çağını ve
onlardan sonrakileri etkileme bakımından, mirasını devraldığı kişilerden daha
geniş bir alanda hakimiyet kurduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunu bir yandan
eskiye tam karşı olmak, öle yandan pembe ufuklar vadetmekle gerçekleştirmiştir.
Eskiye ve yaşadığı çağa karşı tavrı acımasız idi ve kesin tavırlı bir radikal
harekete motor olurken çağını gayri insani olarak vasıflayarak en iyi topluma
ulaşmayı hedef olarak sunmuş ve bu istikbale yönelik iyimserlikle kitleleri
heyecana sevketmiştir.
Ayrıca Marksizmi,
çalışan sini Harın, tarihi süreçte, yaşadıkları çevreye ve şartlara nasıl ve
neden dolayı başkaldıracaklarının tahlili şeklinde değerlendirmek mümkündür.
Temel önerme de bu nedenle, üretim güçlerinin sınıf yapısının nasıl olacağını
belirlemesidir. Devlet ve din, toplumun birer entellektüei üst yapı
kurumlandır. Toplumda üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan hakim
sınıflar, çalışan sınıflan sömürmüşlerdir. “Diyalektik”e göre her
sosyal sistem, kendini tahrip eden araçları da ürettiğinden, mevcut sistem de
bir başka sisteme polİlik devrim yoluyla ve yeni bir hakim sınıf yaratarak
dönüşecektir. Bu arada Marksizm, tarihi süreci ilkel komünizm, Asyatik toplum,
köle-toplayıcı toplum, feodalizm ve kapitalizm olarak beş dönüşüm ve değişim
aşamasına ayırır. Kapitalizmin yıkılmasıyla, proleterya bir devrim sonucu
yönetimi ele alacak ve devletin olmadığı komünist toplumun oluşum şartlarını
hazırlayacaktır.
Marksizm, tarihi,
insanın üretim güçlerine sahip olma ve onlan kontrol etme gayretlerinin
gelişim süreci olarak görür; buna Marksizmde, “tarihin ekonomik
yorumu” denir. Bütün üretim faaliyeti bir sosyal organizasyon içinde
cereyan eder. Bu cereyan tarzı, üretim biçimleri olarak ortaya çıkar. Buna
sistemi oluşturan kuramlar ve ilişkiler de dahildir. Tarihi süreç, insanın
üretim güçlerini yarattığı bir süreçtir. Fakat Üretim güçleri insanın da
kontrol edemediği üretim ilişkilerine yol açar. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak
da toplum sınıflara bölünür. Sınıflar temelde üretim araçlarıyla bir bütündür,
yani o vasıtalarla tanınır. Hakim sınıfın kendi üretim araçları vardır. Bu
araçlarla başka sınıflar mülksüzleştirilir ve çalışan haline getirilir. Bir
anlamda Marks çalışan sınıf-kazanan sınıf ayırımını burada yapar ve onu
çelişkinin tababına oturtur. Rousseau gibi o da, yasanın eşitsizliğini
keşfeder ve özel çıkar ve eşitsizlik var oldukça da, ona göre, demokrasiyi
kurmak mümkün olmaz.
Marks’ın yaşadığı
dönemde Marksizmin oluşumunu şu şekilde ortaya koymak mümkündür. 1845’e kadar
teorisinin üç temel kaynağını Öğrenmişti. Alman Felsefesi (Özellikle Hegel)
Fransız ütopik sosyalizmi ve İngiliz klasik iktisat doktrini, insanın sınıf
sistemiyle kendi gerçek tabiatına yaban-cılaştığını, daha alt sınıfların üst
sınıflar tarafından sömürüldüğünü, 1844’te kaleme aldığı “Economic and
philosophical ma-nuscripts”de ortaya koymuştu. 1845’de yazdığı Alman
ideolojisi’nde ise, tarihi maddeciliğin çerçevesini çizdi. 1848’de Felsefenin
Sefaleti’ndc kapitalizmin nasıl çökeceğinin ve proleterya devriminin nasıl
gerçekleşeceğinin izahını yaptı. 1848-49 Manifesto yıllan olarak geçti. 1850-60
arasında ise Marks, Kapitalizmin iktisat teori-
sini bilimsel anlamda
oluşturmağa çalıştı. Tabiatıyla bu, kapitalizmin çöküşünün teo-risiydi. 1859’da
Ekonomi Politiğin Eleştirisini, 1867’de de KapitaTin ilk cildini çıkardı.
1864’de Uluslararası Çalışanlar Birli-ği’nin kurulmasıyla tekrar politik
faaliyete döndü. 1875’ten sonra Marksizmin gelişmesi Engels’e bağlanmıştır.
Bütün bu çalışmaların
ortaya koyduğu üç temel kavram üzerinde biraz daha genişçe durulabilir. Bu
kavramlar; Tarihi Maddecilik, Diyalektik ve Proleterya DeVri-mi’dir.
Tarihi Maddecilik:
Bu terim Marks’Mf
değil, Engels’indir. Fakat Marks’ın sosyal teorisini ifade eder. Tarihi
maddecilik, ha? yatın ekonomik cephesine büyük bir önem verir. Marks’a göre,
üretimin teknolojik aşamaları ve mal mübadelesi (üretim güçleri) mülkiyet
sistemiyle (üretim ilişkileri) birlikte, toplumun iki ana sınıfa bölünmesi
olduğu gibi idarenin, dinin ve kültürün de belirleyicisidir. Marksizmde
ekonomik sistem, sosyal sistemin de belirleyicidir. PoUe tik, dini, hukuki
kurumlar üst yapıyı oluşturur, fakat üst yapıyı belirleyen, alt yapının
biçimlenme durumudur. Her toplum hakim sınıfın durumuna haklılık kazandıran
dini doktrin ve inanç seti ile bir ideoloji geliştirir. Marks bunu,
“yanlış şuurlanma” olarak ifade eder. Belirtilen beş toplum aşamasının
her birinde, hakim sınıf ideolojisi vardır. Bir toplum aşamasından ötekine
geçerken ideolojik temel de bu geçişle oluşturulmaktadır.
Tarih felsefesini
oluştururken Marka, daha çok dikkatini feodalizmden kapitalizme geçişe ve
modern teknoloji ve parasal sermayenin birikimiyle İngiltere’de yeni hakim
sınıfın doğuşuna yöneltmiştir. Bu sınıf “burjuvazidir”. Ticari gelişme
ve 18.yüzyıl sanayi devrimi, ilk sermaye birikiminin başlangıcıdır. 1642
İngiliz ve 1789 Fransız ihtilaline, yükselen burjuvazinin politik gücü elde
etmesinin süreci olarak bakar. Laisses Faire Liberazmi ve parlamenter
yapısıyla İngiltere’de işçilerin maruz bırakıldığı durum analiz edilir.
Buradan da nihai olarak iktisadi gelişme ve değişmeye, insan iştiyakını
sınırlandıran ve her aşamada onun temel belirleyicisi nazarıyla bakılır.
Diyalektik: Marks’ın
felsefesi, kendisinden sonra gelenlerce bir bütün halinde Diyalektik
Materyalizm olarak ifade edilmiştir. Çünkü Marks, Hegel’in diyalektik
felsefesini, hem değişme süreci modeli ve hem de eşyanın dünyasındaki değişme
süreci olarak almıştır. Bu değişme ve yerini bulmada ona göre belli bir durum (yani
tez), kendinin zıddım üretir (antitez) ve oradan eskinin yerine tamamen yeni
bir durum (sentez) oluşur.
Toplumsal değişme,
sınıf çatışması ve bu çatışma sürecinde ortaya çıkan ekonomik tabandaki
gelişme ile gerçekleşir. Nicel sosyal değişmeler ve tezle antitez arasındaki
gerilimler devrim yoluyla hemen nitel değişmelere dönüşür. Diyalektik anlamda
sosyal değişme ani ve şiddetlidir; devrim de bundan dolayı bir normdur.
Marksist diyalektik,
Hegel’in diyalektiğinin aksine materyalisttir. Hegel’de diyalektik, ideler
dünyasında ceryan ederken, Marks’ta bu maddi dünyadır. Marksizm materyalizmi bu
anlamda dini ve metafizik hiçbir şeyi tanımadığı gibi, olayların değerlendirilmesinde,
insanlık tarihinde maddi faktörlere merkezi önem atfeder. Fakat bunu yaparken
ve toplumu tanımlamada kendi felsefi diyalektiğini kullanırken, özel bilimsel
aletlere de sahip değildir. Tamamiy-
le ham gelişme
unsurlarını kullanmıştır. Engels’i izleyen bazı Marksistler, Marks’ın
diyalektiğini fizik ve biyolojik dünyaya uygulamaya kalkmışlardır.
Marks’ın İktisadi Doktrini:
Marks’ın iktisadi
doktrininde, Kapitalizmin tahlili vardır. Model olarak da İngiltere’nin Marks
zamanındaki durumunu ele almıştır. Sömürü ve fazla değer ona göre yarattığı
iç çelişkilerle kapitalizmi ortadan kaldıracaktır.
Marks’a göre
kapitalizm, çalışan sınıfın sömürüsüne dayanır. Sermaye sahipleri (üretim
araçlarının mülkiyetini ellerinde bulunduranlar), işçilere ödedikleri ile, üretilen
malın değeri arasındaki fazlayı ceplerine indirirler. Emek değer teorisi,
fazla değer teorisi ve ücretlerin tunç kanunu fikrini klasik iktisatçılardan
(Adam S milli, Ricar-do, Malthus) alan Marks, bu malzemeyi, klasiklerin aksine
kapitalizmin savunma aracı değil, eleştirmek amacıyla kullanmıştır.
Emek değer teorisi
(fayda ve talebi dikkate almadan) malların değerini, onları üretmek için
gerekli emek miktarına bağlar. İşçi ücretleri ise, artan nüfusun baskısıyla
aşağı çekilir ve daima geçimlik düzeyinde kalır. Emekle, emeğin ürünü
arasındaki fark kapitalistlere kâr olarak gider. Bu kâr, kapitalist sınıf
arasında azılı ve öldürücü bir rekabet ortaya koyar. Bu rekabet, kapitalistlerden
bir kısmının bir kısmını piyasada çalışan sınıfın arasına iter. Böylece
çalışan sınıf, yani işgücü ordusu büyür. Büyük kapitalistler gittikçe daha da
büyür. Bu rekabet, emek tasarruf eden gelişmeyi de teşvik eder. Burada Marks üç
ayrı teoremi devreye sokar. Bunlardan biri birikim nazariyesidir.
Yani rekabetin
kapitalistlerin kârlarını yeniden yatırıma dönüştüreceğini, bunun da emek
maliyetlerini azaltacağı ve üretimi arttıracağını söyler. İfadeden de
anlaşılacağı gibi Marks, bir kapitalist konjonktür teorisinin işaretini
vermektedir. İkinci teorem sermayenin konsantrasyonu nazariyesidir. Yani
kapitalistler gittikçe daha da büyüyerek rakiplerinin piyasadan çekilmesine sebep
olurlar ve onları işçi sınıfının içine atarlar. Bunu takiben yeni bir
önermenin daha devreye sokulduğunu görüyoruz. Bu, pro-leteryanın bütün bunların
sonunda sefalete sUrüklenmesidir. Çünkü işsizler ordusu büyüdükçe, ücretler
aşağıya çekilecektir. Bu ise, işçilerin sefaletlerini artıracaktır. Anlaşılacağı
gibi, burada “Marks’ın proleterya-sını” devrime sürekleyen mekanik
bir süreç vardır ve bu süreci yakalamak mümkündür.
Yükselen burjuvazi
feodalizmi nasıl yık-tıysa, kapitalizm de proleterya tarafından tarihe mal
edilecektir. Çünkü sermayenin kârı, endüstri genişlerken düşecek ve sistem
yine bizzat kendi dinamikleriyle bülün gelişme imkanlarını tüketecektir. Her ne
kadar konjonktürel gelişmeler zamanla iyileşmeler sağlarsa da, bu durum
kapitalizmin yok obuasını geciktirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Çünkü
her iyi devre, bir önceki iyi devreden daima kötüdür. Bu da kapitalizmin
proleterya devrimiyle sosyalizme dönüşeceği aşamaya adım adım yaklaşmak demektir.
Adeta kapitalizm proleterya tarafından bir tekme ile yıkılacak ve sosyalizme
geçilecektir. Marksizm bu devrimin diyalektir sürecidir.
Devrim ve Diyalektik:
Yukarda belirtilen gelişme seyri,
prolc-teryayı yeni hakim sınıf haline sokacak,
üretim araçlarının
özel mülkiyetine son verilecek ve böylece diyalektik süreç de son bulacaktır.
Sınıf farklılıklarının ortadan kalkmasını müteakip devletin varlık sebebi de
yavaş yavaş ortadan kalkacaktır. Çünkü Marks’a göre devlet, mülkiyetsiz
sınıfların sömürülmesi sonucunu doğurur. Komünizmin ilk aşamasında işçiler
bazı pürüzlerle hala karşı karşıya kalabilirler. Fakat nihai aşamada devlet
ortadan kalkacak, ulusal farklılıklar giderilecek, eşitsizlikler kayUv
lacaktır. O zaman Marks’ın yazdığı gibi, toplum, bayraklarının üzerine
“herkesten kabiliyetine ve herkese ihtiyacına göre” yazabilir.
Buraya kadar yapılan
açıklamalardan Marksizm in temelde dört grup teoriden oluştuğu
anlaşılabilecektir. Birinci grup teoriler Tarihi Maddeciliğini ortaya koyduğu,
bütün tarihi, siyasi, toplumsal hukuki ve ahlaki ne varsa hepsinin tabanında
toplumun maddi teşkilatlanmasının bulunduğu tarihi olayların sınıf çatışması
sonucu ortaya çıktığı görüşünü açıklayan teorilerdir. .
Tartışmanın kaynağında
ekonomik eşitsizlik vardır. Marksist iktisat teorisi, aynı zamanda değer
teorisidir. Ve bu klasik de-ğer teorisine dayanmaktadır. Marks iktisat
teorisini hep bu çerçevede oluşturmuştur. Marks’ın teorilerinden bir grubu da,
Kapita* 1 izinin yıkılmasını izaha çalıştığı teorilerdir. Marks bu grupta
sistemin sermaye birikimi, yoğunlaşma ve kutuplaşma yoluyla kendi kendini
nasıl bitireceği üzerinde durmuştur. Buna ek olarak sistem tam bu noktada
yıkılmak üzereyken, prolelcryanın ia-tilal yoluyla sistemi sosyalizme kolayca
dönüştüreceği üzerine kurulmuş teorileri de, dördüncü grup teoriler olarak
görebiliriz. Bu son grupta Marks hem bir ihtilal teoris-yeni, hem de mutlu
topluma ulaşma hedefini gösteren mitolojik bir kahraman rolünü oynamaktadır.
Marksizm de, diğer
toplum teorileri gibi kendini eleştiriden kurtaramamıştır. Mark-sizinin
kalelerinin peşpeşe yıkıldığı son zamanlarda, ona yöneltilen eleştirilerin
daha anlamlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu hem ortodoks marksistler, hem de
revizyonistler için böyledir.
Öncelikle belirtilmesi
gereken şudur: Marksizmin kapitalist sistem ileri sürdüğü kehanetlerden hiçbiri
gerçekleşmemiştir. Marksist anlamda bir kendini tüketme mekanizması yoktur.
Ama sistemin kendi yaralarını sardığını söylemek de tabiatıyla zordur. Ancak
daha da Önemlisi Marks’ın, kapitalizm için öne sürdüğü kendini tüketme teorisi
bugün artık kapitalizmden çok marksizmin karşı karşıya kaldığı bir durumdur.
Bunun sebeplerinin başında ise, onun insan yaratılışına aykırı bir teori olması,
bir başka deyişle salim aklın değil, husumetin eseri olması gibi kendini
tüketecek bir iç dinamik gelir.
Öte yandan, tarih
bize, Marks’ın ifade ettiği anlamda bir determinizmi vermemektedir. İdeal
izm-materyaliz m tartışmasına derinliğine dalmadan diyebiliriz ki, Marksizm
olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurarken, buna tek yönlü bir görüntü
kazandırarak yanlış bir tahlile gitmiştir. Tarihi tek yönlü ve tek değişkenli
sebep-sonuç ilişkilerinin tekeline bırakmak onun en önemli yanlışı olmuştur.
Çünkü insan yaşadığı çevrede kendi başına bir olgu almadığı gibi, insanın
dışındaki şeylerden de onu tamamıyla soyutlayamayız. İnsan maddi ilişkilere yön
veren temel yaşama tarzıyla ve herşeyden önce kafasıyla, bir yönden
teknolojiye, öte yandan üretim sürecine yön verirken, aynı zamanda kendisi de
onlardan etkilenmektedir. Burada üstyapı ve altyapı ayırımı yaparak,
altyapının üstyapıyı belirlemesi, maddi ilişkilerin manevi atmosferi
sürüklemesi, sömürü ilişkilerine gerekçe olarak üstyapı kurumlarının
kullanılması hiç de realiteyi yansıtmaz. Marks’ın en çok eleştiriye uğrayan
açıklamaları bu alanla ilgilidir. Olayları, bir kutu içindeki bilardo toplan
gibi düşünürsek, toplardan birinin yerini değiştirmekle başlangıçtaki
pozisyonun ortaya koyduğu determinizmden daha farklı sonuçlar ve
etkileşimlerin ortaya çıkacağı kesindir. Bu durumda belki tarihi materyalizmin
Hegel idealizminin bir eksikliğini yakaladığı açıktır, ama meseleyi çözmüş olduğu
söylenemez.
Marks’ın sınıf
anlayışı da yanlış bulunmuştur. Marks’ın fikirlerinin bayraktarlığını
yapanlar arasında, işçiler daima azınlıkta kalmıştır. Toplumu ise hiçbir zaman
onun iddia ettiği gibi, iki kutuplu görülmemiştir. Bumstein bu noktayı görerek,
Marks’ın ihtilal fikrinin de tabanı olmadığını belirtmiştir. Ona göre, eğer
işçi sınıfı gittikçe büyüyen bir sınıf olacaksa, ihtilale gerek yoktur.
demokratik yollarla da işçi sınıfı yönetime el koyabilir. Yazar Marks’ın şiddet
kullanarak ihtilal yapılması fikrinin alternatifi olarak, demokratik metodu
önermiştir, aslında sınıf kavgası çok büyük bir abartmadır. Lassale, sınıf
kavgasından çok, milletlerin kavgasından söz edilebileceğini söylemiştir.
Aslında sorulacak soru
şudur: Kapitalizm, Marks zamanındaki kapitalizm olarak devam etseydi, Marks’ın
söyledikleri gerçekleşme imkanı bulur muydu? Marks her zaman açıklamalarını bu
soruya göre yapmış, kapitalizmin bir sistem olarak kendini yenileyeceği,
insanileşeceği, işçilerin ve sefillerin durumlarıyla ilgili özel yasalar
çıkarıtarak ilgilenileceğini hiç düşünmemiştir. Gerçekten de kapitalist
denilen ülkeler, artan oranlı yüksek veraset vergileri, sosyal güvenlik
müesseseleri ile fakir kitlelerin yükünü hafifletme yoluna gitmiş; bu konuda
büyük basanlar elde etmiştir. Bu sonucun alınmasında, gelişen sendikacılık
hareketi de, şüphesiz, etkili olmuştur. Deyim yerindeyse, işçi sınıfı yerine,
Marks’ın izah ettiği anlamda burjuvazinin büyümüş olduğu söylenebilir. Bu
gelişme ise Marks’ın ihtilal teorisinin altını oyan en önemli gelişme
olmuştur. Profesyonel, teknik ve beyaz yakalı, maaşlı orta sınıfların
büyüyeceğini görememiştir. Gelir dağılımı tam adil olmasa bile, gelirin belli
ellerde toplanması ve sistemi yıkacak bir kutuplaşma da sözkonusu olmamıştır.
Anonim şirketin ortaya çıkması kimin sermayedar, kimin işçi olduğunun
karışmasına yol açmıştır, bunların hepsinin de üstünde profesyonel yönetici
sınıfların ortaya çıkması kapitalizmin yeni çehreleridir.
EminERTÜRK
Bk: Kapitalizm,
Komünizm, Marksist îkti-sad, Marksist Sosyoloji.