Mahremi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Mahremî (ö. 942/1535) Divan şairi.
Asıl adı Ahmed, mahlası Mahremî’dir. Doğum tarihi bilinmemekle birlikte o devirde Galata’nın köylerinden olan Tatavla’da (bugünkü Kurtuluş) doğduğu kaydedilmektedir. Babasının II. Bayezid’in musâhiblerinden Tatavlalı Mehmed Ali Bey olduğu Şehname ‘sinde yer alan bilgilerden ve Mecmau’l-letâyif’te müellif adı olarak Ahmed b. Mehmed b. Tatavul Ali yazılmasından belli olmaktadır. Esrar Dede’nin tezkiresinde zikrettiği. 950’de (1543) Konya’da ölen Mevlevi Mahremi Dede’nin Tatavlalı Mahremi ile alâkasının bulunmadığı, ancak tezkirede verilen gazel örneğinin Tatavlalı’ya ait olduğu anlaşılmaktadır.
Medrese eğitiminden sonra Galata’da yirmi yıl kadar kâtiptik ve nâiblik görevinde bulunan Mahremi, Piri Paşazade Mehmed Çelebi ile Aşçızâde Hasan Çelebi’nin Paskalya törenini izlemek için kıyafet değiştirip Galata’da kiliseye gitmeleri üzerine, “Galata’ya sanem seyrine gelmiş / Sitanbul’dan bir iki din ulusu” beytini söylemesi yüzünden vazifesinden azledildiyse de adı geçenlerden özür diledikten sonra görevine iade edildi. Galata Kadısı Beyşe-hirli Hasan Çelebi Selanik kadılığına tayin edilince onunla birlikte Selânik’e gitti. Ardından İstanbul’a dönerken bindiği gemi düşman eline geçince eşi ve çocuklarıyla birlikte esir düştü. Âşık Çelebi’nin anlattıklarına göre bu olay 940’ta (1533) meydana gelmiştir.
Mahremî, fidye için gerekli parayı bulmak üzere eşini ve çocuklarını rehin bırakıp İstanbul’a doğru yola çıktı. Bindiği gemi Eğriboz’da Kizıihisar Kalesi’ne uğradığında arkadaşı şair Esîrî’den, yakın dostlarından Kâtibi mahlaslı Şeydi Ali Çelebi (Reis) ve Nigârî mahlaslı Nakkaş Haydar’ın Barbaros Hayreddin Paşa’nın donanmasıyla Tunus’a gittiklerini öğrenince üzüldü. Fakat Nakkaş Haydar ve Şeydi Ali’nin içinde bulunduğu gemi rüzgârın ters yönde esmesi üzerine Kızılhisar Kalesi’ne gelince eski dostlar buluşarak İstanbul’a beraber gittiler. Mahremî gerekli parayı topladığı sırada 942 Muharrem’inde (Temmuz 1535) vefat etti. Kafzâde Fâizî Ölümüne şu tarihi düşürmüştür: “Âh rihlet-i Mahremr. Ölüm tarihi bazı kaynaklarda farklı kaydedilmektedir. Nakkaş Haydar toplanan 1700 fıloriyi ailesini kurtarmak için gönderir. Fakat Mahremî’nin oğullarından biri ölmüştür; eşi, iki kızı ve bir oğlu İstanbul’a döner. Hammer ve Babinger’e göre fidye parasını Barbaros Hayreddin Paşa vermiştir. Ancak Türkçe kaynaklarda bu bilgi teyit edilmemektedir.
Mahremî’nîn ilk olarak tanınmasını sağlayan M. Fuad Köprülü’dür. Onun Millî Edebiyatın İlk Mübeşşirleri başlığıyla 1920’li yıllardan itibaren yayımladığı kitap ve makalelerinde Türkî-i Basit akımının öncüsü ve temsilcisi olarak söz ettiği iki şairden biri Mahremî’dir. Köprülü’ye göre XVI. yüzyılda Türk şiiri üzerinde İran şiirinin etkisi gittikçe artmış. Türkçe kelimelerin yerini Arapça ve Farsça kelimeler almış, bunlarla yapılan terkipler Türk şiirini kaplamıştı. Bu sırada ortaya çıkan Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmı aruz vezniyle, fakat sade bir Türkçe ile, yabancı kelimelerden imkân nisbetinde arındırılmış bir dille şiirler yazmaya başlamışlar, buna da Türkî-i Basit adını vermişlerdir. Fuad Köprülü’nün bu görüşü uzun süre kabul görmüşse de son yıllarda gerek Mahremî gerekse Edirneli Nazmî hakkında yapılan çalışmalar bunun geçerliliğini tartışmaya açmıştır.