MADDECİLİK
MADDECİLİK
Her şeyin madde, ya da
en azından maddesel olduğunu ileri sürenlerin görüşlerinin genel adı. Buna
göre maddeci düşüncenin tezahürü, madde ve maddenin hareketine dayandırılmak
istenmiştir. İlkçağların maddenin parçalanmaz unsuru olarak atomu temel alan
Atomcularından, Yeniçağla-nn maddeci öğretilerine kadar bu akımın te-
mel ilkesi değişmeden
kalmış ve Öyle kabul edilmiştir. Bu bakımdan duyumlar, düşünceler, algılar vb.
salt maddenin hareketlerinden, organların görevlerinden, tüm sinir sisteminin
titreşiminden oluşmaktadır.
Maddeciler, ruhun
varlığını reddederler, dolayısıyla Yaratıcı’yı da inkar ederler. Ne var ki,
Allah’ın varlığı burhan (kesin delil) ile isbatlandığı gibi, ruh dünyasının
varlığı da ruhsal olaylar ve olgular gözönüne alındığında bilimsel veriler
île, özellikle deney olgulanyla belirgin ve kabul edilir olmuştur.
Bütün gerçekliklerin
esasını ve Özünü ruhun oluşturduğunu savunan Runculuğun görüşlerini reddeden
Maddecilik, ruh-mad-dc ikiliğini kabul eden dualizme karşı, maddenin tekliğini
temel alarak karşı çıktığı gibi, bilginin kaynağını insan aklı ve bilincinde
gören idealizme de karşıdır. Bu bakımdan maddeyi bir doğma boyutuyla kavrayan
maddecilik, gerçekte Rasyonalizm’e de ters düşmektedir. Öte yandan maddeden
başka bir şeyin var olup olmadığının bilinemeyeceğini ileri süren Maddecilik,
Agnostisizm (Bilinemezcilik) ile bu noktada birleşir. Düşünce alanında,
düşünceyi salt olgulara indirgemek; düşüncenin gerçekliğini reddetmek onu bir
gölge oyun veya yanılsama saymak ve yine düşüncenin oluşumunu maddeyi temel
olarak açıklamakla Maddecilik, düşünce olgusuna daima “ikinci dereceden
bir veri” şeklinde benimser ve tanımlar. Etik anlamda ise, ahlaki
davranışlarda nazların ve çıkarların egemen ve etkin olduğunu savunarak, bütün
bunların insan ilişkilerinde, hayat sürecinde belirgin biçimde egemen
kılınmasına çalışır. Bir anlamda Maddecilik; insanın sahip olduğu bütün bilgileri,
doğaya ilişkin bilginin bir uzantısı şeklinde algılandığından; insani ve manevi
alanı temel alan
tutumları reddetmek sonu- munda,
parçalanamayan ve bölünemeyen cuna ulaşmakta, dolayısıyla yüce olan var- atomlar bulunmaktadır. Evren ve
varlıkta-lık ve değerleri, bunlara göre daha aşağı ki, hareket, değişim ve oluş bu atomların
olan maddeye bağımlı kılarak açıklama yo-
birbirlerini zaruri ve mekanik olarak etkile-Iuna yönelmektedir.
Gerçekten Klasik melerine bağlıdır.
Algılarımız ve bunlardan Maddeci anlayışlar doğa, ya da fizik dünya- oluşan bilgilerimiz de atomların
etkilerin-sının yasa ve ilkelerinden başkasını kabul den doğmaktadır. Bu etki Demokritos’a
gö-eöneyi bilgisizlik sonucu olarak görmekte- re zaruridir, mekaniktir ve dolayısıyla
evdirler. Bu nedenle tüm olayları, olguları, rende determinizm temel ilkedir.
Demokri-değişimleri niceliklere indirgemektedirler. tosun atomculuğunu kendisine çıkış
nokta-Maddecilik tarihi süreç içinde değişik sı alan Epikuros da aynı görüşü benimsedi
anlamlar kazanarak süregelmiştir. Buna
ve geliştirdi. Ancak epikuros atomların boş rağmen
“maddecilik” kavramının felsefi
uzayda, Demokritos’un ileri sürdüğü gibi boyut kazanması, başka
söyleyişle bir öğre- yatay değil,
dikey bir yol izlediklerini ve ti boyutu kazanması, sonraki dönemlerde ayrıca sapmalar gösterdiklerini de
savundu, mümkün olabilmiştir. Anlaşıldığı kadany- Böylece Epikuros, rastlantı kavramının,
evla* Maddeciliği felsefe boyutuyla ilk defa renin oluşumunda etkili olduğunu kabul
et-Leibniz’in İdealizm karşıtı olarak kullandı- ti. Bunun anlamı, irademizin Özgür
olabile-ğı söylenebilir. (Lettreâ Bayie: Bayie Mek- ceğidir. Demokriios ise bu konuda
determi-tup, 1687).
nist ilkeye bağlıydı.
Düşünce tarihinin akışı
içinde Maddeci- Demokritos’tan
sonra gelen Sokrates ve lik görüşlerine, gerçek anlamda sistemle?- öğrencisi Platon, bu görüşleri şiddetle
eleştirmeden uzak da olsa, dağınık bir şekilde tirecekler ve atomculuğu temel alan
madde-eski Hint inanışları ve kutsal metinlerinde, ciliği reddedeceklerdir. Aristoteles her
ne dolayısıyla bunların yorumuna dayanan gö- kadar maddi nedenlere yer verdiyse de,
nişlerde rastlamak mümkündür. Lokayata
Atomcu Maddecilik-Hıristiyanlığın da et-ve Carvaka, Jainizm gibi
görüşler evrenin kişiyle- uzun bir
süre unutulacaktır. Ancak oluşumunu ve varlıkların ortaya çıkışlarını Rönesans hareketinin insanın bakışını
do-maddeye dayandırmaya çalışmışlardır. Fa-
ğaya, doğanın deney yoluyla algılanmasına kat bunların sistemli bir
öğreti boyutu ka- çevirmesiyle
uyanan merak, doğa felsefesi-zanmadıklan etkinliklerinin zamanla sınır- nin ve bilimlerinin gelişimine önayak
oldu. lı kaldığı görülmüştür. Özellikle
XVII. yüzyılda Fransız rahibi Pi-Antİkçağ Yunan felsefesinde, Demokri- erre Gassendi’nin “De vita moribus
et doct-tos’a kadar gelen filozofların, özellikle rina Epucuri” (Dijon, 1647) ve
“Syntagma “cosmos” (evren)u temel alan açı klanı ala- Philosophiae Epicuri” (Lyon, 1649)
eser-nnda Maddecilik yer yer etkisini göstermiş lcri, epikuros’un tanınmasını ve bu
yoldan olsa bile bu dönem filozoflarının bütünüyle Antikçağ Atomculuğunun yeniden
ince-maddeci görüşleri amaçladıkları söylene- lenmesini sağladı. Aynı yüzyılda
ingilte-mez. Bu anlamda Antik Yunan düşüncesin- re’de Thomas Hobbes, Gassendi gibi
Atom-de, sonraki maddeci görüşlerle ilintisi bakı- culann görüşlerini gözönünde tutarak
mad-mından Leukippos-Demokrilos Atomculu-
de temeline dayalı bir dünya görüşünü sağu başlangıç kabul edilir.
Leukippos ve öğ- vundu. Rönesans
îtalyasında Pomponazzi rencisi Demokritos’a göre evrenin oluşu- de benzer düşünceleri ileri sürmüştü.
Gassendi’nin amacı, sadece Antikçağa bir dönüş değildi. O değerli bilim olan
Fizik’e, Epikuros-Lucretius anlayışındaki Atomculuğu yeniden uygulamak
istiyordu. Evrenin ve tüm nesnenin “ilk” nedeni olarak Tanrıyı kabul
ettikten sonra, bütün gelişmeler, tüm değişmeye rağmen sabit kalan maddeyle ilgilidir.
Matematik açısından sonsuz bölünmeye imkan veren madde, cisim olmak iti-barile
daha fazla bölünemez ve sonuçta atom ile karşılaşılır. Bu atomlar mekanda yer
kaplayan özsel fertlerdir ve boşluk nedeniyle de birbirlerinden ayrılırlar.
Bütün bunların modern doğa biliminin deney yöntemiyle açıklanacağını ileri
sürer. Hobbes da, kendine, duyumların beyinde oluşan maddi (fizik) hareketler
olduğunu savunur. Aslında Hobbes, Kopernikus, Kepler, Gali-lei ve Harvey
tarafından oluşturulan yeni doğa bilimini temel alır. Çünkü pozitif bilimler
ancak hakikate yöneliktirler. Ona göre “uzun bir deney ve dikkatli bir
derin düşünüş” bizi doğada her şeyin mekanik bir tarzda meydana geldiği
sonucuna götürür, böylece çeşitli biçimlerde ve oranlardaki hareketler
aracılığıyla “tahrik” olunan madde, bütün olayları, bu arada canlı
varlıkların duygularını, öteki cisimlerin etkilerini de meydana getirir.
Hobbes, sadece evreni değil, devleti, hatla birey olarak insanı da
“sa-at”a, daha karmaşık bir “makina”ya benzetir. Bu
makinada kalb zemberek, sinirler yay ve eklemler de çarklar gibidir.
Hobbes gibi Descartes
da, madde alemini mekanik ilkeye dayanarak açıklar. Aslında ruhçu olan
Descartes, evrende mekanizmi kabul etmesi ve hayvanı bir makina olarak görmesi
nedeniyle, dualist bir felsefî sistem ortaya koyuyordu. Bu dualist yaklaşımla
zihin ve madde arasında kesin bîr ayrım yapar.
Descartes’in, bu
dualist sistemindeki ruhçu yönü reddederek sadece mekanik yönünü alan XVIII.
yüzyıl Fransız Ansiklopedicileri, maddenin esas olduğunu ileri sürdüler.
Julien Lamettrie, Descartes’in “makina hayvan”ım “makina insan:
L’Homme Machine” boyutuna dönüştürdü. Buna göre doğa yasaları aynıdır.
İnsan ile hayvan, bitki ile maden arasında temelde bir fark yoktur. İnsan bir
makinadır, ancak hayvandan daha karmaşık bir makinadır. insanın karmaşık bir
makina konumuna yükselmesi evrim İle gerçekleştirilmiştir; Evrim görüşünü.
Ansiklopediciler içinde önemli bir yeri olan Denişe Diderot da savunur. Ona
göre türler arasında yakınlık olduğu gibi, alemler arasında da bir yakınlık
bulunmaktadır. Dolayısıyla alemler birbirini meydana getirebilir. Yine hayvan
ile bitki alemleri türdeş olmayan maddeden oluşabilirler. Bu görüş ve
anlayışları d’Holbach, Çaban is, Helveıius, d’alambert gibi XVIII. yüzyıl
Maddecileri değişik alanlarda savundular. İnsanın bilinci, Özgürlüğü ve
sorumluluğu gibi olguları mekanik yasalara bağlı kalarak açıkladılar. ”
‘^
XIX. yüzyılda
Maddecilik, rasyonalist sistemlere yöneltilen eleştiriler, özellikle de Kan t’m
eleştirel felsefesinin etkisiyle birlikte, pozitif bilimler alanındaki
gelişmelerin sonucunda, kendisini bir anlamda yeni* leme sürecine girdi.
Sözgelimi Danvin’in biyoloji alanındaki görüşleri belli oranda etkili olduğu
gibi, Almanya’da pozitif bilimlere dayalı gelişen bu anlayış maddeciliğin
güçlenmesini sağlamıştır. Maleschott, Voght, Büchner, Haeckel bu bakımdan
önemlidirler. Gerçi bu düşünürlerin eserlerinde yaymaya çalıştıktan görüşler
derinlikten yoksun ve sistemden uzak halka yönelik idiler. Fakat savundukları
ortak görüş; bilimsel verilerin ortaya koydukları evrenden başkası yoktur.
Gerçekte bu görüşün dayanağı Kant’ın aklın sınırını belirlemeye çalışmak,
bilimin değer ve alanını çizmek için ileri sürdüğü “numen” ve
“fenomen” alem ayrımıydı. Oysa Kant, “Salt Aklın
Eteştirisi”nâe akıl ile numen alemine, yani nesnelerin mahiyetine nüfuz
edilemeyeceğini ve metafiziğin mümkün olamayacağını belirtirken; “Pratik
Aklın Eleştirisi”nds numen’e ahlak yoluyla ulaşılacağını belirtiyordu,
işte XIX. yüzyıl maddecileri, kendilerine “Salt Aklın eleştirisi”rd
temel alarak, “Pratik Akim Eleştirisi”nd& belirtilen görüşü
kabul etmediler. Üstelik bu görüşlerini, bilimin bir gereği olarak
savunabildiler.
XIX. yüzyılın
maddeciliği XVIII. yüzyı-lınkinden belli noktalardan ayrılmaktadır. XIX. yüzyıl
maddeciliği, fiziğin ısı ve enerji konularından yararlanmış, hayat olayları
Üzerinde önemle durmuş, buna bağlı olarak da biyoloji alanına giren embriyoloji
ve paleontolojinin gelişmesinden yararlanmış, kısacası maddenin evrimini,
hayatın evrimine bağlayarak bütün evrim aşamalarını bu bağlamda açıklamıştır.
Yine bu maddeci anlayış, eski mekanik maddecilikten de madde ve gücü ayn
ilkeler olarak görmeyerek ayrılırlar. Buna göre madde ve güç, aynı varlığın
iki ayn görünümüdür. Bundan dolayı XIX. yüzyıl maddecileri felsefelerini
“monizm” olarak nitelendirirler.
Bu arada, bu
maddecilik içinde Kari Marx ve Friedrich Engels’in savundukları “Tarihî ve
Diyalektik Maddecilik” önemli etkiler ve sonuçlar doğurdu. Engels, Marx’ın
iktisadi kaynaklı ve maddi şartlara dayandırılan tarih ve toplum anlayışım doğaya
da uyguladı.
Buraya kadar yapılan
açıklamalar doğrultusunda Maddeciliği kendiliğinden
Maddecilik, Mekanik
Maddecilik, Diyalektik ve Tarihi Maddecilik şeklinde sınıflandırmak
mümkündür. Kendiliğinden Maddecilik “ortak duyunun kendiliğinden
gerçekçiliği” şeklinde ifade edilebilir ye buna göre dış dünyanın görünür
şekliyle varlığı kabul edilir. Anlaşılacağı üzere bu tür bir maddecilik, kaba
ve sistemden yoksundur.
Mekanik Maddecilik,
Anükçağda Dc-mokritos’un temellerini atıp Yeniçağlarda geliştirilen. Özellikle
XVIII. ve XIX. yüzyılın maddeciliğidir. Marx-Engels’in sistemleştirmeye
çalıştıkları maddecilik ise, Diyalektik veya Tarihi Maddecilik olarak
adlan-dınldığı gibi, Mancçılık şeklinde de nitelendirilir.
Hangi tur maddecilik
olursa olsun, bugün maddeciliğin tarihi süreç içinde ısrarla ileri sürdüğü
görüşler, vazgeçilmez ve mutlak ilke ve yasalar şeklinde kabul ettikleri; tam
bir gerçeklikten yoksun olduğu gibi, çeşitli bilim alanında ortaya çıkan
gelişmeler ışığında da doğrulukları pek savunulur durumda değildir. Bazan da
içinde bulundukları yüzyılın ortam ve şartlan gereği maddeci olarak
nitelendirilen düşünür ve görüşlerinin, aslında belli bir pozitif bilim alanını
ifade ettiği anlaşılmıştır. Sözgelimi Hobbes’un kendi yaşadığı dönemdeki maddecilik,
doğa bilimlerinin gelişimiyle anlamını değiştirmiştir.
Daha önemlisi XX.
yüzyılda modern fizikte gerçekleştirilen gelişmeler, nedensellik ve
determinizm anlayışlarını sarsarken, parçalanmaz kabul edilen “atom”
kavramının yeniden tartışılmasını yoğun bir şekilde gündeme getirdi. Buna
bağlı olarak felsefeden bilimin çeşitli dallarında algılanan ve tanımlanan
maddeci anlayışlar sarsıldı ve önceki yüzyıllardaki görüşlerin geçerliliğini
zayıflattı. Kaldı ki maddeci görüşler, insanın manevi dünyasını tanımlama ve
açıklamada daima sınırlı, hatta yetersiz kalmışlardır.
İslam düşüncesinde
köklü ve sistemli bir maddeci anlayışın varlığına tanık olamıyoruz. Sadece
“Dehriyyun” olarak nitelendirilen bir görüş, Allah’ı, ruhu ve ahireü
inkar etmeleriyle, bunun yanında fizik veya duyulur evreni temel almalarıyla
sınırlı bir maddeciliği savunmuşlardır. Bunlar içinde îbn Ravendi, en ünlüsü ve
en önemlisidir. Fakat Ravendi’nin maddeciliği sistemli ol-makdan uzak bulunduğu
gibi, daha çok İslam’ın kabul ettiği temel akideleri inkar etmesinde kendini
göstermektedir. Nitekim başta Ehl-i Sünnet kelamcılan olmak üzere, Kindi,
Farabi, Gazali gibi, islam düşüncesinde belli etkinlikleri olan düşünürler
tarafından Dehriyyun’lar şiddetle eleştirilmişler ve tutursızlıklan ciddi bir
şekilde kanıtlanmıştır.
Aynı şekilde Osmanlı
dönemi de dahil, ülkemizde, maddeci görüşler pek yaygınlık kazanamamış, hatta
Marksç ılığın bir ideoloji bağlamında kabul edildiği ve savunulduğu
Cumhuriyet döneminde, özetle 1960’lardan sonra bile maddecilik köklü bir temel
oluşturamamıştır. XIX. yüzyılın son çeyreğinde bazı Batılı maddeci düşünür ve
bilim adamlarının eserlerinin çevrilmesiyle başlayan dönemde Maddecilik, hep
mevzii kalmıştır. Sözgelimi Hoca Tahsin (öl. 1881) ve Ahmet Mithat gibi
yazarlar bir ara maddeciliği savunur gibi olmuşsa da, sonradan bundan
dönmüşlerdir. Ancak Beşir Fuad, Baha Tevfik, Ahmed Nebü, Suphi Eıhem, Memduh
Süleyman, Eıhem Nejat, Abdullah Cevdet, XVni-XIX. yüzyıl maddeci yazarlarının
bazı eserlerini çevirmek suretiyle pek de açık olmayan bir Maddecilik
mücadelesi yapmaya çalışmışlardır. Belki de bu dönem yazarları henüz farkını
yeterince kavrayamadıkları pozitif bilimlerin yerleşmesini arzuluyorlardi.
Naci Fikret, Namdar Rahmi’nin temsil ettikleri “Konya Enerjetizm Felsefi
Okulu”, XIX. yüzyılın bilimsel gelişmesini gözönünde tutarak Alman kimyacı
Oswald’ın görüşünü kendilerine dayanak yaparak “Yeni Fikir” adlı bir
dergiyle maddeci bir anlayışı oluşturmaya çalışmışlardır. Fakat görüşlerini
sistemlcştiremedikleri gibi, ileri sürdükleri düşünceler de yaygınlık
kazanamamıştır. Keza 1960lardan sonra Tarihi Maddeciliği savunan birçok yazara
rağmen ne Marksçı-bk, ne de buna dayalı bir bilim anlayışı oluşturulamamıştır.
Bütün bunlar gözönüne alınarak şunu söylemek mümkündür: Maddecilik, Baü
düşünce geleneğinde düşünce ve bilimsel ilerlemenin gelişiminde dönem dönem
etkili olmuşsa da, ülkemizde maddeci görüşlerin yerleşmesini sağlayıcı nedenler
ve ortam genci olarak oluşturulamamıştır. Bunda insanımızın inanç değerleri ne
bilinçli yaklaşımı yanında; düşünce ve bilim anlayışının da önemli bir etkisi
sözko-nusu olmalıdır.
(SBA) Bk. Atomculuk
Madde