Sosyoloji

Ludwig Wittgenstein – Kesinlik Üzerine + Kültür ve Değer

Ludwig Wittgenstein – Kesinlik Üzerine + Kültür ve Değer

Wissen(Alm): Bilmek
Videre(L): Görmek

Her şeyden kuşkulanmaya çalıştığımızda, herhangi bir şeyden kuşkulanacak kadar ilerleyemezsiniz. Kuşku oyununun kendisi kesinliği varsayar.

Kuşku inançtan sonra gelir.

Tam bir kesinlikle eylemde bulunurum. Fakat bu kesinlik benim kendimindir.

Neyi biliyorsam ona inanırım.

‘Kesin’ sözcüğüyle, tamamen ikna olmayı, hiç kuşku bulunmamasını ifade ederiz ve böylelikle başkalarını ikna etme arayışına gireriz. Bu öznel kesinliktir.

Yeryüzünün var olması, inancımızın kalkış noktasını oluşturan bütün resmin bir parçasıdır.

Söylediklerimiz mânâsını yaptıklarımızın geri kalanından alır.

İyi temellendirilmiş inancın temelinde, temellendirilmemiş inanç yatar.

Biliyorum = Ona bir kesinlik olarak aşinayım.

Bilgi, nihayetinde kabul etmeye dayanır.

Bütün psikolojik terimler, dikkatimizi gerçekten önemli olan şeyden uzaklaştırır yalnızca.

Bir dil oyunu ancak insan bir şeye güvenirse mümkündür (‘güvenebiliyorsa’ demedim).

Kuşkunun kendisi ancak kuşkunun ötesindeki bir şeye dayanır.

Dil oyunu temellere dayanmaz. O makul ( ya da makul değil) değildir.

Bilme kavramı, dil oyunu kavramıyla bir çift oluşturur.

Herkesin kendi adını en büyük kesinlikle bilmesi, insan adlarıyla oynanan dil oyununun bir parçasıdır.

Dil ancak kendine rağmen bir temelden söz edebiliyorsa(ancak bu yolla bir temelden söz edebiliyoruz), o temelden ancak ve sadece dile bağlı olarak bilgi sahibi isek, o bir temel değildir, ki bir temel olarak işaret ettiklerimiz bu alanın dışında değildir.

Birbiriyle uzlaştırılamaycak iki ilkenin gerçekten karşı karşıya geldiği yerde, iki taraf da diğerini budala ve sapkın ilan eder.

Sebeplerin bittiği yerde kandırma başlar.

Sonu olmayan bir kuşku, kuşku bile değildir.

Kültür ve Değer

Trajedi, Yahudice olmayan bir şeydir.

İyi olan, kutsaldır da. Tuhaf ama bu benim etik anlayışımı da özetliyor.

Şeyler gözümüzün önündedir, herhangi bir örtüyle gizlenmemiştir. –Din ile sanatın ayrıldığı yer burasıdır.

Kültürün ortadan kalkmasının insan değerinin ortadan kalkması anlamına gelmediği, yalnızca bu değeri ifade etmenin bazı araçlarının ortadan kalkması anlamına geldiği benim için açık olmakla birlikte, Avrupa uygarlığının akışını duygudaşlıkla düşünmediğim, eğer bu uygarlığın amaçları varsa bunları anlamadığım olgusu değişmiyor. Bu yüzden, aslında yerkürenin çeşitli köşelerine dağılmış dostlar için yazıyorum.

Bir merdivenle ulaşılabilecek hiçbir şey beni ilgilendirmiyor.

Bir kitap yalnızca birkaç okuyucu için yazılmışsa, bu, tam da o kitabı yalnızca birkaç kişinin anlamasında kendini gösterecektir. Kitap onu anlayanlarla anlamayanları otomatik olarak ayırmalıdır. Önsöz de yalnızca kitabı anlayacak durumda olanlar için yazılır.

Birine anlamadığı bir şey söylemenin mânâsı yoktur –onu anlamayacağını ekleseniz bile. (Sevdiğiniz biri söz konusu olduğunda bunu sık sık yaparsınız).

Ruhu apaçık sergilemeyi istemek büyük bir ayartma.

Bir kitaba nasıl başlayacağımı tam olarak bilmiyorsam, bunun sebebi, bir şeyin hâlâ açık olmamasıdır. Zira felsefenin özgün verileriyle, yazılı ve sözlü cümlelerle, sanki kitaplarla başlamak isterim.

Kişi kendi zamanının ilerisindeyse yalnızca, gün gelir zaman onu yakalar.

Müzik bir anlamda bütün sanatların en incelmiş olanıdır.

Bu dünyada (benim dünyamda) hiçbir trajedi yok, onunla birlikte de trajediden (sonuç olarak) ortaya çıkan bütün bir sonsuzluk eksik.

Kitabımı küçük bir çevre için yazdığımı (eğer buna çevre denebilirse) söylediğimde, bu çevrenin benim görüşümce insanlığın seçkin tabakası olduğunu değil, benim yüzümü döndüğüm çevre olduğunu, çünkü bu insanların (başkalarından daha iyi ya da daha kötü olduklarını değil) bana yabancı olan başkalarına karşıt olarak sanki benim yurttaşlarım olduğumu, benim kültürel çevremi oluşturduğunu söylemek istiyorum.

Dinsel delilik, dinsizlikten kaynaklanan deliliktir.

Bir itiraf, yen, hayatın bir parçası olmalıdır.

İfade etmek istediğimi ifade etmekte her zaman ancak yarı yarıya başarılı oldum. Aslında o kadar bile değil, belki yalnızca onda bir. Bunun bir mânâsı olmalı. Yazılarım birçok durumda ‘kekeleme’den başka bir şey değil.

Yahudiler arasında ‘dahi’ olan, yalnızca azizlerdir. En büyük Yahudi düşünür bile yetenekli olmanın ötesine geçemez (örneğin kendim).

Bir başkasının işini o kişinin kendisinin anladığından daha iyi anlamak. Yahudi zihninin tipik özelliğidir.

İnsan Sokratik diyalogları okuduğunda şu duyguya kapılıyor: ne korkunç bir zaman kaybı! Hiçbir şeyi kanıtlamayan ve hiçbir şeye açıklık getirmeyen bu argümanların amacı ne?

Başkasının derinlikleriyle oynama!

Gerçekten kalemimle düşünüyorum, zira birçok durumda elimin ne yazdığını kafam hiç bilmiyor.

Bugün felsefe öğreten, başkasına verdiği yiyeceği, onun beğenisine uygun olduğu için değil, beğenisini değiştirmek için verir.

Yüz bedenin ruhudur.

Sanatta şunun kadar iyi bir şey söylemek güç; hiçbir şey söylememek.

Aslında ancak şiir yazar gibi felsefe yazmak gerektiğini söylediğimde, felsefeye ilişkin olarak nerede durduğumu özetlediğime inanıyorum.

Cehennem dehşeti tek bir günde yaşanabilir; bu kadar zaman bol bol yeter bunun için.

Hayatta gördüğün sorunun çözümü, sorunsal olanı ortadan kaldıran bir yaşama tarzıdır. Hayatın sorunsal olması, senin hayatının, hayatın biçimine uymaması mânâsına gelir. Öyleyse hayatını değiştirmen gerekir ve hayatın o biçimine uyduğunda, sorunsal olan ortadan kalkar.

Düşünceler de kimi zaman olgunlaşmadan düşer ağaçtan.

Dil, bir inceliktir; başlangıçta eylem vardı.

Kimse kendi kendisine sadık kalarak kendisinin değersiz olduğunu söyleyemez.

Kişinin kendi hakkında kendi olduğundan daha doğru bir şekilde yazması imkansızdır.

Ancak sevgi dirilişe inanabilir. Dirilişe inanan sevgidir. Kurtarıcı sevgi dirilişe bile inanır; dirilişe bile tutunur. Kuşkuya karşı savaşan, sanki kurtuluştur. Ona tutunmak bu inanca tutunmak olmalıdır.

Önce kurtul ve kurtuluşuna sıkıca yapış (kurtuluşuna tutunmayı sürdür) o zaman tutunduğun şeyin bu inanç olduğunu göreceksin. Demek ki bu ancak bu dünyaya yaslanmayı bırakıp kendini semanın çengeline asarsan mümkündür.

Delilikte kilit parçalanmamıştır, yalnızca değişmiştir; eski anahtar artık onu açamaz, ama farklı bir şekilde düzenlenmiş anahtar açabilir.

Kendini aldatmamak kadar güç bir şey yok.

Felsefe yarışını en yavaş koşabilen kazanır.

Deha ‘yetenek ve karakter’ değil, kendini özel bir yetenek biçiminde gösteren karakterdir.

Doğruyu ancak doğru içindeyken evinde olan söyleyebilir; hâlâ yalan içinde yaşayan, yalanın içinden doğruya doğru uzanmaktan fazla bir şey yapamaz.

Önceki başarılarla yetinmeki karlı bir havada uzun bir yürüyüş yaparken oturup dinlenmeye benzer. Uyuyakalırsın ve uyurken ölürsün.

Cesaret her zaman özgündür.

Piyano çalmak, insan parmaklarının dansı.

Deha, yetenekte cesarettir.

Hem yalanından vazgeçmeye gönülsüz olup hem de doğruyu söyleyemezsin.

Bulutlar inşa edemezsin. Düşlediğin geleceğin asla gerçekleşmemesinin sebebi budur.

Birinin sevgisini zaten kazanmışsan, hiçbir özveri bunun için fazla yüksek değildir; ama o sevgiyi satın almak için her özveri fazla büyüktür.

Hoş olan güzel olamaz.

Deha bize yeteneği unutturan şeydir.

Deha, düşüncenin eyleme dönüşmüş şeklidir, düşüncenin kendini dolaysızca ortaya koymasıdır, bu ancak şu yolla olabilir; eylemdeyken düşüncenin geri çekilmesi ve bu geri çekilmeyle birlikte kendini ortaya çıkarması. Eylemin, üzerinde düşünce olmaksızın gerçekleşebilmesidir, yani eyleyen kişinin düşünmeyi bırakıp kendini ve eylemini düşünceye bırakması.

Schopenhauer’a çok ham bir zihin denebilir. Yani bir inceliği var ama belli bir düzeyde bu aniden sona eriyor ve Schopenhauer en ham insan kadar ham oluyor. Gerçek derinliğin başladığı yerde o bitiyor.

Paçavra olan, paçavra olarak bırakılmalıdır.

Mucize, sanki Tanrı’nın yaptığı bir jesttir.

Bir ıstırap çığlığı tek bir insanın çığlığından daha büyük olamaz.

Ya da, hiçbir ıstırap, tek bir insanın hissedebileceğinden daha büyük olamaz.

Hıristiyan dini yalnızca yardıma ihtiyacı olanlar içindir, yani yalnızca sonsuz bir ıstırap içinde olanlar içindir.

Hıristiyan inancı –öyle sanıyorum ki- bu nihai ıstırapta bir sığınaktır.

İnsanlar arasındaki nefret, kendimizi birbirimizden koparmamızdan gelir. Çünkü başkasının içimizi görmesini istemeyiz, zira oranın görünümü güzel değildir.

Ancak din kibiri ortadan kaldırabilir, her köşe bucağa nüfua edebilir.

İnsan, insan ruhunun en iyi resmidir.

Bütün bir hayatı doldurmaya ne kadar küçük bir düşünce yetebiliyor.

Ben diz çöküp dua edemem, çünkü sanki dizlerim tutulmuştur. Yumuşarsam çözüleceğimden korkarım.

Kimi zaman bir cümle ancak doğru tempoda okunursa anlaşılabilir.

Ben bir okul kuramam, çünkü gerçekten taklit edilmemek istiyorum. En azından felsefe dergilerinde yazıları yayınlananlar tarafından.

Kader, doğa yasasının antitezidir.

Bilgi gridir. Hayat ve din ise renk doludur.

Çok şey bilen için yalan söylememek güçtür.

Mimari, bir şeyi yüceltir (çünkü kalıcıdır). Öyleyse, yüceltilecek bir şeyin olmadığı yerde mimari olamaz.

Bakışlarımın ilerlediği yerde ben dururum.

İnsanlar içlerindeki bütün kötülükleri körlük sayabilir.

Acının modası geçti.

Hırs, düşüncenin ölümüdür.

Bir şeyi bilip de bilmiyor gibi davranmak güçtür.

Budalalığın vadilerinde, zekânın kıraç yüksekliklerinden daha fazla ot yetişir filozoflar için.

Dindarlık alanında kalmak isteyenin mücadele etmesi gerekir.

Çeviren: Doğan Şahiner
Metis, Kasım 2009

İlgili Makaleler