Louis Althusser kimdir? Hayatı ve eserleri
Louis Althusser kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1918) Fransız felsefeci, sosyal düşünür. Marxizm’e getirdiği yeni yorumlarla tanınmıştır. Cezayir’in Birmandries kentinde doğdu. Yükseköğrenimini Paris’te Ecole Normale Superieure’de yaptı. Bir süre Katolik öğrenci ve gençlik örgütlenmelerinde etkin olarak çalıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Fransız Direniş Hareketi’ne katıldı. Almanlar’ca tutuklanarak esir kampına gönderildi. 1943 yılında Fransız Komünist Partisi’ne (FKP) üye oldu. 1948’de felsefe doktorası aldı ve Ecole Normale Superieure’de öğretim üyesi oldu. Bu görevini 1980’e değin sürdürdü. 1966’da Cahiers Pour l’Analyse (“İnceleme Defterleri”) adlı derginin çıkmaya başlamasıyla birlikte, Althusser’in bu dergide yayımlanan görüşleri Fransız Komünist Partisi içinde etkili olmaya başladı.
Althusser, 1962’den beri psikiyatrik tedavi görmekteydi. 1980’de geçirdiği bir sinir krizi sonucu karısını öldürdü. 1983 yılında bir sinir hastalıkları kliniğindeki tedavisi sürmekteydi.
Althusser’in adını duyurduğu 1960’lar, sol düşüncenin gelişmesi açısından Avrupa’da yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyordu. Kapitalizmin istikrarlı bir sosyo-ekonomik gelişme dönemine girmesi, radikal bir sosyalist devrim düşüncesinin güncellik kazanmasına olanak vermiyordu. Teorik etkinlik toplumda radikal dönüşüm taleplerinin yokluğu karşısında dışsal dünyadan gitgide uzaklaşarak kendine yönelmişti. Kruşçev’in Stalin dönemindeki uygulamaları eleştirmesi de Fransa’daki sosyalist aydınlar arasında SSCB’nin politik çizgisine olan yaygın bağlılığı sarsmıştı. Tüm bunların sonucu olarak bir kısım Avrupalı sosyalist aydın, teorik etkinliği dar devrimci pratiğe, devlet politikasına ve ekonomik gelişme hedeflerine bağımlı kılan anlayışlara karşı çıkarak, düşünsel etkinliği özerk bir konuma yükseltmeyi amaçladı.
Fransa’da 1960’lann ortalarından başlayarak yaygınlık kazanan Yapısalcı düşünce, II. Dünya Savaşı ertesinde içindeki istikrarsızlık öğelerini denetlemeyi başarmış, örgütlü ve kurumsallaşmış sanayi toplumunun gerçekliğini veri olarak kabul etmekteydi. Yapısalcı düşünceden etkilenen, ancak “yapısalcı” olarak adlandırılmayı kabul etmeyen Althusser ise, bir FKP üyesi olarak Marxist-Leninist bir çerçeve içinde felsefeye büyük önem veriyordu. Bu amaçla Marx’ın temel eserlerini yeni bir gözle okuma çabasına girişti. Yapısalcı dilbilimin, sözcük yapıları arasındaki ilişkiler sistemini ortaya koyması ve böylece teorik metinlerin dilbilimi kavramış bir okuyucu tarafından çözümlenmesini kolaylaştırması, Althusser’i bu yeniden okuma çabasına yönelten etkenlerden biri oImuştur.
Fransa’daki Ampirizm eleştirisi geleneğinden etkilenen Althusser, Ampirizm’in özne-nesne ikiliğini mutlaklaştıran, kavramları nesnelerin basit b ir yansımasına indirgeyen ve dolayısıyla dış gerçekliğin dolaysız olarak kavranabileceğim savunan görüşlerine de karşıdır. Althusser’e göre, gerçek nesnelerle düşünce nesneleri birbirinden farklıdır. Örneğin ağaç kavramı bir düşünce nesnesi olarak tek tek gerçek ağaçlardan farklıdır; tüm ağaçların genel niteliklerinin zihinsel bir soyutlamasıdır. Bilim bu tür kavramlarla iş görür; nesnesine gündelik algılamalarla değil, teorik kavramlarla yaklaşır.
Althusser, Yeni-Kantçı görüşlere benzerlik gösteren bir biçimde, yeni kavramların oluşumuna büyük önem verir. Althusser’e göre kavramlar, bilimsel bilgi üretimi süreci içinde değişime uğrar. Althusser bilginin nesnesi üzerinde yaptığı çalışmayı özel bir pratik biçimi olarak değerlendirir: “teorik pratik”. Bu pratik, ideolojiyi bilime dönüştüren pratiktir ve geliştirdiği “sorunsal” sayesinde, tıpkı öteki pratikler gibi, ideolojinin işlenmesi sonucu oluşan bir bilgi yapısını ürün olarak ortaya koyar. Bilimsel bilginin gelişmesi, ideolojiden arınma sürecidir. Bilim, yanıtları önceden bilinmeyen açık bir sorular sistemidir. İdeoloji ise sorunları ortaya koyar, ama çözümler baştan saptanmıştır.
Althusser’e göre, kavramlar ancak bir sorunsal içinde anlam kazanacağı için yeni kavramların gelişmesi yeni bir sorunsalın ortaya konmasını gerektirir. Yeni bir bilimin doğuşu yeni bir kavramlar sistemi demektir. Bu ise, daha önceki kavramsallaştırmalardan ve eski sorunsaldan bir kopuşu gerekli kılar. Althusser bu kopuşa Fransız düşünürü Gaston Bacheard’dan aldığı bir kavram olan “epistemolojik kopma” adını verir. Ona göre bu kopuş her bilimin tarihinin kesintili olması gerçeğinden kaynaklanmaktadır.
Althusser’e göre, Marxizm’in bir bilim olarak ortaya çıkışı da böyle bir sürecin sonunda olmuştur. Marx’ın ilk dönem yazılarında belirgin olan hümanizm ve yabancılaşma temaları, onun henüz Hegel ve Feuerbach’ın görüşlerinin etkisi altında olduğu bir aşamanın ürünleridir. Marx, 1845’te yazdığı Thesen über Feuerbach (Feuerbach Üzerine Tezler) ve Engels’le birlikte 1846’da yazdığı Die Deutsche Ideologie (Alman İdeolojisi) adlı çalışmalarıyla Hegelci bir anlayıştan uzaklaşmaya başlar ve bilimsel bir sorunsala yönelir. Marx’ın bilimsel bir sorunsala tam anlamıyla geçmesi 1867’de Das Kapital (Kapital) adlı yapıtını yazmasıyla gerçekleşmiştir. Marxist felsefe, bilimle ilişkisi açısından teorik pratiğin teorisidir. Bu teori, “kendiliğinden” ideolojinin bilimsel pratiğe girmesini engelleyecektir.
Althusser, topluma ilişkin çözümlemesinde ise, üç “düzey”den yola çıkar: ekonomik, politik ve ideolojik düzeyler. Bu düzeylerin birliği “yapı”yı oluşturur. Her düzey, kendi özgün gelişme çizgisine sahiptir. Belirli bir zamanda bu düzeylerin birbirleriyle oluşturdukları ilişkiler bütününü Althusser “konjonk tür” olarak adlandırır. Ona göre, her konjonktür her düzeyin yapıyı belirlemeye katkıda bulunması ve yapı tarafından belirlenmesi anlamında bir “üst-belirlenme”ye uğrar. Her düzeyin belirleyici rolü eşit değildir. Bu düzeylerin özerkliği görecedir ve ekonomik düzey son tahlilde belirleyicidir. Ancak “son tahlilde” deyimi ekonomik düzeyin tam olarak belirleyici olacağı bir “son” zaman noktasının geleceği ya da bulunduğu anlamında değildir; Althusser’e göre son tahlil hiçbir zaman gelmez.
Althusser “belirleyici” ve “egemen” düzeyler arasında bir ayırım yapar. Örneğin, feodalizm döneminde siyasal düzey egemen düzeydir. Ancak siyasetin egemen düzey olması olgusu, ekonomik düzey tarafından belirlenir. Her zaman egemen bir düzeyin olacağını veri olarak kabul eden Althusser, tarihte varolan her yapıyı “egemen yapı” olarak tanımlar. Ekonomik düzeyin egemen yapı içindeki belirleyici rolü, yapının tümünden ayrı olarak düşünülemez. Önemli olan düzeyler arasındaki etkileşimdir.
Althusser’in tanımladığı “yapısal nedensellik” kavramına göre nedensellik olgusunun kendisi yapısaldır. Yapı ve etkileri gibi, birincisinin ötekini belirlediği iki ayrı olgu yoktur. Yapı ancak sonuçlarıyla birlikte vardır.
Althusser’in yapısal nedensellik kavramına eşlik eden bir başka yaklaşımı da tarihi öznesiz bir süreç olarak ele almasıdır. Ona göre bir “sosyal formasyon” un içindeki bireylerin oynayacakları roller önceden belirlenmiştir. Dolayısıyla bireyler toplumdaki ilişkilere belirleyici özneler olarak giremezler; tarih, onu belirlediği varsayılan insan öznelerden yola çıkılarak açıklanamaz. İdeoloji ise bireylerin kendilerini yanılsamalı bir biçimde özne olarak görmelerine yol açar.
Tarihi öznesiz ve ereksiz bir süreç olarak gören Althusser, Hegel’in tarihselci yorumunun karşısına Marx’ın tarihsel maddecilik anlayışını çıkarır. Hegel’ de özne mutlak fikirdir. Tüm tarihsel süreç bunun dışavurumudur yansımasıdır. Althusser’e göre, Marx’ ın düşüncesinde tarihsel süreç tinsel özün yansıması değildir. Althusser, bu noktada Marx’ın düşüncesini Hegel’inkinin tersi olarak gören anlayışa da karşı çıkar; ona göre, Marx, mutlak fikrin belirleyiciliği yerine ekonomiyi geçirmemiştir. Marx için, tarih birçok ayrı, birbiriyle ilişkili ama birbirine indirgenemez düzeyin oluşturduğu bir bütünlüktür. Hegel’in bütünlük anlayışında ise, bütün içindeki her parça bir özün yansımasıdır. Örneğin, Roma’nın özü Roma Hukuku’nda, Roma politikasında ifadesini bulur. Althusser’e göre, Marx’ın önemli katkısı Hegel’in tarih felsefesi karşısında bir tarih bilimi kurmuş olmasıdır.
Althusser, 1974’te yayımlanan Elements d’auto-critique (“Özeleştiri Öğeleri“) adlı çalışmasında Marx’ı okurken belirli hatalar yaptığını kabul etmiş ve eski anlayışını “teorisizm” olarak eleştirmiştir. Althusser’ in yeni anlayışına göre felsefe, teorik pratiğin teorisi değil, teoride sınıf mücadelesidir. Teorisizm, felsefeyi sınıf mücadelesinden ayırmaktadır. Oysa felsefe, işçi sınıfının dünyayı dönüştürme mücadelesinde devrimci bir araçtır. Marx’ın yeni bir sorunsala geçişinde etkili olan, onun politik gelişmesi ve işçi sınıfı mücadelesi ile olan ilişkisidir. Böylece teoriyi pratiğe bağlama çabasına girişen Althusser, felsefeye bilimden ayrı bir yer tanımıştır. Felsefe bilim değildir; sınıf mücadelesinde taraf olmanın getirdiği pratik bir işleve sahiptir. Marxist bilim ise yeterince pratik olamadığı için teoride sınıf mücadelesi değildir, ona dolaylı olarak hizmet eder.
FKP’nin önde gelen aydınlarından olan Althusser, Marxist-Leninist sorunsalın içinde felsefeye yeni bir ilginin oluşması sürecini hızlandırmıştır. Althusser, getirdiği çerçeve içinde, felsefeyi temel pratik biçimi olarak ön plana çıkarmış; siyasal pratiği ise parti çalışmasıyla sınırlı tutmuştur.
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 5. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983
Louis Althusser kimdir? Hayatı ve eserleri
Fransız filozofu (Birmandreis, Cezayir 1918-Paris 1990). Felsefe öğrenimi gören Louis Althusser, İkinci Dünya Savaşı sırasında Komünist Partisi’ne girerek, partinin ideolojisine yenilikler getirmeye çalıştı. Marks’ın gençlik yapıtlarının Hegel etkisiyle yazıldığını, gerçek marksçılığın KapitaIWe başladığını, marksçılık ile arasında tam bir kopuş olduğunu öne sürdü. 1980’e kadar Ecole Normale Superieur’de ders verip, geçirdiği bir sinir bunalımı sonucu eşini boğarak öldürdü (1980) ve akıl hastanesine kapatıldı. 1984’te hastaneden çıkıp, bir bakımevinde öldü.
Althusser’in temel düşüncesi şu soruya dayanır: Marx’in Feuerbach üstüne yazdığı savlara (özellikle, “filozoflar dünyayı çeşitli biçimlerde yorumladılar; oysa önemli olan dünyayı değiştirmektir” diyen XI. sav) göre felsefe nedir?
Althusser, birinci aşamada, uygulama kavramını te- . mel almıştır: Vurgulama, belirli bir hammaddenin belirli bir ürüne dönüştürülme sürecidir. Ancak belirli üretim araçları ve çalışma, bu dönüştürme eylemini gerçekleştirebilir. Filozof, toplumsal uygulama alanındaysa, özgül bir öğe, yani kuramsal uygulama üstünde durmuş, kısacası, felsefeyi bir “kuramsal uygulama kuramı” olarak tanımlamıştır. Daha sonraları Lenin ve Felsefe ve John Lewis’e Yanıt(1973) adlı denemelerinde bir özeleştiriye yönelerek, bilgi kuramı kesintisini felsefe devri- miyle özdeş tutmaktan vazgeçmiş, marksçılığın yeni bir eylem (praksis) felsefesi önermediğini, felsefeden yeni bir uygulama geliştirdiğini öne sürmüş, bu aşamada, felsefenin görevinin, “kuramsal alan içinde, bilimsel alan ile ideolojik alan arasındaki sınırı belirlemek” olduğunu savunmuştur; bu açıdan, felsefe, “kuram içi bir sınıf çatışmasıdır”.
Başlıca yapıtları: Pour Marx ( Marx İçin, 1965), Lire le Capital (Kapital Nasıl Okunur, 1965], Felsefe ve Bilim Adamlarının Kendiliğinden Felsefesi (Philosophie et Philosophie Spontanée des savants, 1967), Lenin ve Felsefe (Lénine et la Philosophie, 1963-1969), Marx et Lénine Devant Hegel(Hegel Karşısında Marx ve Lenin, 1972).
KAYNAK: GROİLER İNTERNATİONAL ENCYCLOPEDİA, CİLT-1, 1993, DANBURY, CONNECTİCUT-İSTANBUL