KUR’ÂN-I KERÎM’DE SOSYAL BÜTÜNLEŞME
KUR’ÂN-I KERÎM’DE SOSYAL BÜTÜNLEŞME
İslâm dini, insanlara tebliği anından itibaren gayet sür’atli bir yayılma hızı göstermiş ve ortaya çıkışından çok kısa bir zaman sonra oldukça geniş bir alana yayılarak büyük sayıdaki, çeşitli kültür ve milletlerden insan kitlelerini güçlü bir iman ışığı etrafında birleştirerek, bağrında toplamayı başarmıştır. Bu kadar farklı sosyo-kültürel statülerdeki kişiler ve grupların, farklılıklarını adetâ bir potada eriterek, böylesine mükemmel bir manâ birliği teşkil etmelerinde ise, hiç şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm’in ortaya koyduğu esaslar vasıtasıyla yaratılan birlik ve bütünlük şuuru en başta gelen rolü oynamış bulunmaktadır. Hakikaten, başta kabile düzeninin hakim olduğu, kültür seviyesi son derecede düşük ve putperest Araplar olmak üzere, çeşitli inanç, kültür ve ırklardan insanları evrensel daveti etrafında toplamış bulunan Islâm dininin, böylesine mükemmel bir manevi ve sosyo-kültürel birliği gerçekleştirmedeki başarısında onun esas kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’in “Tevhid” akidesi etrafında insanları toplamak üzere yaptığı çağrının önemi büyüktür. Gerçekten de, Kur’ân-ı Kerîm’in, insanları dine davet ederken üzerinde durduğu ilk husus, İslâm’ın iman esaslarından birincisi olan “Birlik” inancı yani Allah’ın varlığı ve birliğine inanç etrafında insanların toplanması konusudur. O şekilde ki, Kur’ân-ı Kerîm’in hemen hemen her suresi ve her sayfasında bu konunun işlendiğine şahit olmaktayız. Hattâ, Kur’ân-ı Kerîm’de belirtildiğine göre, bu konu aslında bütün peygamberlerin tebliğlerinin de esasını teşkil etmiştir.[1] Esasen, Kur’ân-ı Kerîm’e göre her şeyin yaratıcısı Allah’a inanç insan fıtratında ezelden beri yaşayan bir esastır. Çünkü insanlar fıtrat misakında Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine “evet” cevabını vermişlerdir.[2] [3] İşte, bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm’de, “Sen yüzünü dosdoğru dine, tam bir ihlâs ile çevir. (Bu din) Allah’ın o fıtratıdır ki insanları onun üzerine yaratmıştır”1^ buyurulmaktadır. Allah’ın varlık ve birliğine olan bu inanç, delilleriyle ispata hazır ve bu halde insanın akıl ve muhakemesine, iz’an ve vicdanına sunulmuş bir akidedir. “Gökleri ve yeri yaratan Allah’tan şüpheniz mi var?”.[4] [5] “Yoksa onlar boşuna mı yaratıldılar?”.1^ “Göklerde ve yerde mü’minler için âyetler vardır. Sizin yaratılışınızda, yeryüzünde deprenen hayvanların yaratılışında yakîn sahibi olanlar için âyetler vardır”.[6] “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini izleyişinde insanlara fayda ve kazanç veren şeylerle koşan gemilerin yürüyüşünde, Allah’ın bulutlardan su yağdırarak ve kurumuş toprakları dirilterek onların üzerinde her çeşit hayvanları dolaştı- rışmda, rüzgarları estirişinde, bulutların yer ile gök arasında süzülü- şünde, aklı başında olanlar için ibretler vardır”.[7] Kur’ân-ı Kerîm, bir yandan insanları bir tek Allah’a kulluk etrafında toplanmaya çağırırken, öte yandan da, gerçekte bütün peygamberlerin tebliğlerinin esasım teşkil eden ve İslâmiyet’te kemâle ermiş bulunan bu Tevhid akidesi etrafında diğer din mensuplarını da birleşmeye davet etmektedir: “Ey ehli Kitap, geliniz aramızda birleşebileceğimiz bir kelime etrafında toplanalım. O da: Allah’tan başkasına kulluk etmemek, O’na hiçbir ortak koşmamaktır”
Öte yandan Kur’ân-ı Kerîm, insanları Tevhid inancı etrafında birleşmeye çağırırken, bu davetini belli bir millete, sosyal çevreye veya gruba yapmamakta, hitabım bütün insanlığa yönelterek ona evrensel bir özellik vermektedir ki, bu husus Kur’ân-ı Kerîm’in manâ etrafında mükemmel sosyal bütünleşmeyi gerçekleştirmede en önemli özelliklerden biridir. Kur’ân-ı Kerîm’in her yerinde bu konudaki davet geneldir ve evrenseldir. Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık “Ey insanlar!” veya Ey inananlar!” gibi hitap tarzlarının kullanıldığını görmekteyiz. İnsanlar veya inananlar çeşitli ülke, millet, kültür, sosyal çevre ve mevkiden olabilirler. Ancak, onlar Allah katında birdirler. Nitekim, Kur’ân-ı Kerîm, bütün mü’minleri “din kardeşliği” bağı altında birbirlerine bağlamış ve kenetlemiştir. Kur’ân-ı Kerîm “Müslümanlar kardeştirler” buyurarak bunu açıkça beyan ediyor ve böylece inananları sevgi ve kardeşlik bağı altında yek vücût olmaya çağırıyor.[8] [9] Mü’minlerin oluşturduğu bu kardeşlik birliği içerisinde her çeşit sosyal farklılıklar kaynaşacaktır. Cemâatle kılınan namaz ve hac ibadeti sırasında müminlerin teşkil ettikleri birlik tabloları bu bütünleşmenin canlı örnekleridirler. Kur’ân-ı Kerîm, “Ey insanlar, gerçekten sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi (sırf) birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz takvâca en ileride olanımzdtr”[10] buyurarak insanlar arasmda hakikatte üstünlüğün ancak takvâ yoluyla olabileceğini, bunun ötesindeki farklılıkların bir şey ifade etmediğini belirterek insanları birlik ve beraberliğe, sevgi ve dostluk içinde anlaşıp kaynaşmaya çağırmaktadır. Aynı şekilde, Kur’ân-ı Kerîm, “Allah’ın ipine stmstkt sanlın, sakın dağılmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Siz birbirinize düşman iken sizin kalplerinizi birleştirdi. Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz ateşten bir uçurumun kenartnda idiniz, sizi oradan çekip çıkardı”2^ buyurarak, aynı birlik ve kardeşlik ilkesini vurgulamaktadır. Bunun gibi, “Allah’a ve Rasûlüne itaat edin, sakın nizaa düşmeyin”25 buyurulurken de hep mü’minleri bu ideal birlik ve bütünleşmeye teşvik edici, barış ve kardeşlik üzerinde durulmaktadır. Yine Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık vurgulanan doğruluk26 sabır27 itaat,2^ iyilik ve yardımseverlik2^ çalışkanlık,50 af ve merhamet5^… gibi bir mü’minde bulunması istenen güzel huylar, inananların birbirle- riyle sevgi bağı altında sıkıca kaynaşmasını sağlayıcı önemli moral faktörler olarak dikkati çekmektedirler. Kur’ân-ı Kerîm’de sosyal bütünleşmeye yöneltici bu tür örnekleri oldukça çoğaltmak mümkündür. Gerçekte ise, konuya bütünleşme açısından bakıldığında Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bütün emir ve yasaklar, teşvikler ve tavsiyelerin, namaz, oruç, zekât, sadakalar, hac, kurban, Allah’ı anmak gibi bütün ibadetlerin hep sosyal bütünleşmeyi sağlamaya yönelik faktörler oldukları ifade edilebilir.
[1] Bk.: Hud: 26, 84; Enbiya: 22, 25.
[2] A’raf: 172.
[3] Rum: 30.
[4] İbrahim: 10.
[5] Kâyame: 36.
[6] Casiye: 3, 4.
[7] Bakara: 164.
[8] Al-i İmranı 64,
[9] Hücurat: 10.
[10] Hücurat: 13.