Tarihi Eserler

Korkut Camii -Antalya- Tarihçe, Mimari, Hakkında Bilgi

Korkut Camii. Antalya’da Bizans kilisesinden dönüştürülen cami.

Kaleiçi’ndeki eski bir kiliseden Türk devrinde cami haline getirilmiştir. Harap olduktan sonra halk tarafından Kesik Mi­nare Camii denilen bu mâbed pek çok ya­yında Cumanun Camii olarak adlandırıl­mıştır. Bu da onun şehrin merkez camii durumunda olduğunu gösterir. Evliya Çelebi’nin yazdığına göre Şehzade Kor­kut’un Antalya’da bir camii olmakla bir­likte kiliseden çevrilen büyük cami Hün­kâr Camii olarak tanınmaktadır. Bu bü­yük kilise gerçekten Şehzade Korkut’un vakfı olarak camiye dön üstü rülmüşse bu onun Tekeili valiliği sırasında yapılmış olmalıdır.

Caminin aslının Meryem’e sunulmuş bir Panaghia kilisesi olduğu kabul edil­mektedir. Binanın mimarisinde en az dört veya beş defa değişiklik yapıldığı görül­mektedir. Bazı kalıntılar, yapının erken hıristiyan çağında Roma devrinden kal­ma bir mabedin yakınında ve herhalde bir bazilika biçiminde inşa edildiğini gös­termektedir, Fakat sonraları orta kısmın­da taştan büyük payeler inşa edilmek su­retiyle kare bir kule şeklinde yükseltilmiş, bunun üstü bir kubbe ile Örtülmüştür. Bu hususta değişik görüşler ortaya atıl­masına rağmen kubbenin kagir mi yoksa ahşap bir çatı biçiminde mi olduğu bilin­mez. Ortaçağ’ın sonlarına doğru Kıbrıs Kralliğı’nın başında olan ve hâkimiyetle­rini Güney Anadolu’nun bir kısmında da sürdüren Latinler’in Antalya’yı işgalleri sırasında bir Katolik kilisesine dönüştü­rülmüş olduğu kaydedilmektedir. Türk idaresi sırasında Türkler tarafından cami olarak kullanıldığı süre boyunca ahşap bir çatı ile örtülüyken yanarak üstü açılmış olmalıdır.

Evliya Çelebi, 1671 ‘de yaptığı seyahatte uğramış olduğu Antalya’daki başlıca ca­mileri anlatırken Kaleiçi’nde Hünkâr Camii’nin de adını verir. Onun Hünkâr Ca­mii olarak adlandırdığı yapı burada söz konusu edilen cami olmalıdır. Aynı seyyah Şehzade Korkut’un başka bir cami vak­fetmiş olduğuna işaret ederse de bu hu­sus araştırılmalıdır. XIX. yüzyıl içlerinde cami bir yangın geçirmiş ve bundan son­ra bir daha tamir edilmeyerek öylece bı­rakılmıştır. Bu yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyıl başlarında Antalya’da incelemeler yapan yabancı uzmanlar burayı terkedil­miş bir harabe halinde görmüşlerdir. Bu­gün hâlâ aynı durumda olan yapının et­rafı bir duvarla çevrilerek koruma altına alınmıştır. 1960 yılına doğru batı tarafın­da ufak çapta bir restorasyon girişiminde bulunulmuşsa da çalışma sürdürülmemiştir. 1998’de tekrar bir restorasyon projesi hazırlanmasına başlanmış, fakat bu defa da herhangi bir ilerleme görül­memiştir.

Üzerinde çeşitli dönemlerin izleri ko­layca farkedilen binanın pek çok yerinde taş örgülerin arasında İlkçağ’a ait devşir­me parçaların varlığı dikkati çeker. Yapı­daki basit bir taş mihrap kalıntısı ve batı cephesinde bir kapı ile üzerinde okunamayacak derecede silik bir kitabe Türk devri­ne işaret eder. Basık yay kemerli kapının söveleri yekpare, kemer taşları geçmeli­dir. Yalnız güneybatı köşesinde yükselen taş minare petekten yukarısı eksik bir biçimde günümüze kadar gelebilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi