Din Sosyolojisi

Konfesyonel Din Sosyolojileri

Konfesyonel Din Sosyolojileri
Marksist ve dolayısıyla da ideolojik yönelimli bu din sosyolojisi araştırmalarından başka bir de, genel olarak Kilise çevrelerinin din sosyolojisi araştırmalarının da değer yüklü olmaktan ve pratiğe yönelmekten kendilerini kurtaramadıkları dikkati çekmektedir. R. Bastide, bu sonuncu çevrelerde din sosyolojisinin pratiğe ve eyleme dökülmesinde üç ana eğilimi birbirinden ayırt ediyor: 1-Ampirizm, 2-Konfesyonalizm, 3-Entervansiyonizm. Müslüman araştırıcılar arasında da “bilimin İslâmîleştirilmesi” hareketine paralel olarak bu tür bir din sosyolojisi eğiliminin kendini gösterdiğini ve onların çalışmalarının bir bölümünü “The American Journal of Islamic Social Sciences” adlı dergide yayınladıklarını belirtelim.
Objektif Din Sosyolojisi, böylesine ideoloji ve değer yüklü ve ak- siyoner eğilimli sosyolojileri normatif bulmakta; özellikle Wach, din sosyolojisinin normatif toplum felsefeleri ile karıştırılmaması gerektiğini vurgulayarak, bu objektif ve tecrübî bilimi bilhassa belli toplumsal bir reform programının bir aleti konumuna indirgemeye kalkışmanın, onun gerçek amacı ve hüviyetine ihanet olacağını önemle belirtmektedir. Bu bakımdan, din sosyolojisi bilimi konusunda, onun deneysel ve objektif özelliğini bir kez daha önemle vurgulayalım.
Bu çeşitli eğilimlere rağmen, tıpkı sosyolojide olduğu gibi, din sosyolojisi alanında da, din ve toplum ilişkileri ve toplum hayatında din konusunu açıklayan ve tüm din sosyolojisi araştırmalarının konuya yaklaşımları için temel bir teorik çerçeve oluşturabilecek mahiyet ve kapasitede görünen tek yahut hakim bir sosyolojik din – teorisi bugün için mevcut değildir. Yaklaşım yollarındaki çeşitlilik zaten bu durumun tipik bir tezahürü olmaktadır. Esasen, sosyoloji alanında olduğu gibi din sosyolojisi alanında da, bugün ampirik alan araştırmaları teorik tartışmaların önüne geçmiş bulunmaktadır. Her halükârda, bugün artık, modern din sosyolojisi araştırmaları dinin, toplumsal tekâmülün akışı içerisinde önemini giderek yitirecek olan ekstra-sosyal bir fenomen olmayıp, toplumsal bir olgu olduğunu bize göstermiş bulunuyorlar. Keza, toplumsal bir olgu olarak dinin sosyal fonksiyonları, dinî inanç sistemleri ve din kuramlarında farklılaşmaların ortaya çıktığı da anlaşılmış bulunuyor.